• DOLAR 34.257
  • EURO 37.603
  • ALTIN 2927.804
  • ...
Camiler Sürekli Açık Kalacak
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

“Dinî olan bir meselede Diyanet’in görüş beyan etmemesini istemek haksızlıktır…”

“Özü itibariyle dinî olan bir meselede, meselenin politik, ekonomik, sosyal, bilimsel, hukukî, psikolojik ilgisi var diye Diyanet’in görüş beyan etmemesini beklemek hatta istemek haksızlıktır. Görevini yapmasından dolayı sıfatı ne olursa olsun hiç kimse, Diyanet’i kınama hak ve salahiyetini kendinde görmemelidir. Çağdaş toplum, açık toplumdur. Düşünce ve kanaat hürriyetini güvence altına alan bir toplumdur. Bireylerin fikir ve düşünceleri ne kadar saygınsa yetkisini yasalardan alan müessese ve kurumların da ilgi alanlarına ilişkin görüş ve beyanları da en az o kadar saygındır. Bu bağlamda çeşitli vesilelerle Diyanet’i siyasi tartışmaların malzemesi veya tarafı hâline getirmeye çalışmak ve Diyanet üzerinden siyaset yapmak hem yüce dinimize hem milletimizin yüksek inanç değerlerine hem de Diyanet İşleri Başkanlığının din-siyaset ilişkisine dair yerleşik teamüllerine yapılabilecek en büyük haksızlıktır.”

Diyanet İşleri Başkanlığının Cumhuriyetin en temel kurumlarından biri olduğu hatırlatılan bildirgede, Başkanlığın yaşam hakkı ve insan bedeninin değeri konusundaki belli başlı hassasiyetleri dikkate alarak kamuoyunu bilgilendirmesinin Diyanet İşleri Başkanlığının toplumu din konusunda aydınlatma görevinin bir parçası ve varlığının gereği olduğu ifade edildi.

“KÜRTAJ SADECE BİR KADIN MESELESİ DEĞİLDİR…”


Kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya da yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınmasının sorunu çözmeye yetmeyeceğinin de vurgulandığı sonuç bildirgesinde, şu ifadelere yer verildi;

“Dinî konuların siyasî bir dil içinde tartışılıyor iddiasıyla ihmal edilmesi, bu konuda Başkanlığın vurguladığı temaları sorgulamak, her şeyden önce bir usûl ve yöntem sorunu olarak dikkat çekmektedir. Öte yandan kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya da yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınması sorunun devasa ağırlığını gidermeye yetmemektedir. Esasen İslâmî ilke ve değerler, eşref-i mahlûkat olarak kabul edilen insanın bedenen ve ruhen korunması hususunda bu emanete talip olan herkesi apaçık bir sorumluluğa davet etmektedir. Ayrıca kürtaj meselesinin sadece bir kadın meselesi olarak ele alınması büyük bir haksızlıktır. Zira tarih boyunca bu meselenin en büyük sorumlusu, en büyük müsebbibi erkekler iken, en çok ıstırabını çekenler, mazlum ve mağdur olanlar da hep kadınlar olmuştur.

“KÜRTAJ KONUSUNDA DAHA GENİŞ BİR RAPOR HAZIRLANACAK…”

Kürtaj konusunda yapılan tartışmalar, konunun başta dinî boyutu olmak üzere tıbbî, ekonomik, sosyal, bilimsel, hukukî, psikolojik hatta politik boyutları üzerinde kamuoyunun daha fazla bilgilendirilmesine ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu haber www.dinihaberler.com adresinden kopyalanmıştır Başkanlığımız ilerleyen günlerde bu konuda bir rapor hazırlayarak kamuoyunu bilgilendirecektir.”

“Çocuk yaşta zorla evliliği, dinen meşrulaştırmaya çalışmak büyük bir yanlıştır… Asla kabul edilemez…“

Kamuoyunda sıkça gündeme gelen “çocuk gelinler” konusu da il müftüleri semireni sonuç bildirgesinin maddeleri arasında yer aldı. Çocuk yaşta zorla evlendirilmenin insanın onuruna uygun bir şekilde hayatın sürdürülmesi hakkının ihlali olduğu belirtilen bildirgede; “Hayat hakkını, insanın onuruna uygun bir şekilde hayatın sürdürülmesi hakkını gasbetmek ve bu hususta çocukları istismar konusu yapmak asla kabul edilemez. Bu bağlamda kamuoyunda “çocuk gelinler” olarak bilinen kız çocuklarını, anne olma ve aile kurma sorumluluğuna sahip olmadan, rızası dışında evlendirmeye zorlamak ve söz konusu uygulamaları nikahta rıza/irade hürriyetini şart koşan İslâm dininden hareketle meşrulaştırmaya çalışmak büyük bir yanlışlıktır.” denildi.

İl Müftüleri Semineri Sonuç Bildirgesi’nde öne çıkan diğer başlıklar şöyle:

“İSLÂM COĞRAFYASI, YENİDEN BİR İLİM VE MEDENİYET COĞRAFYASINA DÖNÜŞMELİ…”

İslâm dünyası günümüzde bir taraftan Müslüman halkların kendi hür iradeleriyle yönetimlerini belirleme isteklerinin açıkça ortaya çıktığı; diğer taraftan tarihte yaşanmış mezhep farklılıklarının çatışmaya sürüklenmesinin tahrik edildiği; zulümlerin, savaşların, çatışmaların, insan hakları ihlâllerinin, cinayetlerin, terör ve şiddetin, ekonomik sıkıntıların, fakirliğin, cehaletin, geri kalmışlığın yaşandığı zorlu bir süreçten geçmektedir. Özellikle yakın coğrafyamızda yaşanan elim hadiseler, hem bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimizin hem de bütün Müslümanların tarihin ender gördüğü ağır bir fitneyle imtihandan geçtiğini göstermektedir. Bu durumda Müslüman toplulukların her türlü şer odağına karşı basiretli, ferasetli ve uyanık olmak yükümlülüğü vardır. Akan kan, kardeşkanıdır. Tarih boyunca İslâm medeniyetine ve onun tüm düşünce yapılarına beşiklik eden coğrafyalarda meydana gelen terör ve şiddet olaylarının bir mezhep gerilimi olarak lanse edilmesi ise büyük bir yanılsamadır. Yaşanan bu hadiselerin bir an önce sona ermesi ve İslâm coğrafyasının bir acı ve elem coğrafyası olmaktan kurtularak yeniden bir ilim ve medeniyet coğrafyasına dönüşmesi en büyük temennimizdir.

“HİZMETLERİMİZ, YEREL VE BÖLGESEL ŞARTLAR GÖZ ARDI EDİLEREK SÜRDÜRÜLEMEZ…”

Ülkemiz başta terör olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıyadır. Ülkemizin toplumsal birlik ve bütünlüğünü koruyarak bu sorunların üstesinden geleceğine olan inancımız tamdır. Ülkemizin hemen her köşesinde büyük bir sabır ve heyecanla sürdürmekte olduğumuz hizmetler, yerel ve bölgesel şartları göz ardı eden bir anlayışla sürdürülemez. Alevî vatandaşlarımız başta olmak üzere Caferî, Bektaşî ve Nusayrî vatandaşlarımızın dinî ihtiyaç ve taleplerine kulak vermek, ertelenemeyecek bir gerekliliktir. Diyanet İşleri Başkanlığı, siyasî, mezhebi ya da kültürel tercihleri ne olursa olsun bütün vatandaşlarımızın hizmet taleplerine cevap vermeye gayret etmektedir.

“BÜTÜN DİNLERİN İBADET MEKÂNLARI DOKUNULMAZDIR…”

Bütün dinlerin ibadet mekânları dokunulmazdır. Mabet masuniyeti İslâm inanç ve kültürünün güvence altına aldığı bir ilkedir. Dolayısıyla ne Avrupa’da İslamofobi çerçevesinde camilere yönelik ortaya çıkan şiddet, ne de İslâm dünyasında gayr-i müslimlerin mabetlerine yöneltilen saldırılar kabul edilebilir. Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm inanç yapılarının dokunulmazlığı noktasında İslâm’ın yüksek ilke ve değerlerini korumak ve hatırlatmak zorundadır.

“CAMİLER SÜREKLİ AÇIK KALACAK…”

Camilerimizin sadece namaz vakitlerinde değil vatandaşlarımızın ihtiyaç ve taleplerine cevap verecek şekilde sürekli açık tutulması camilerin asli fonksiyonunu icra etmesinin gereğidir. Haftalık cami derslerinin (tefsir, hadis, ilmihal, siyer vb); büyük, tarihî ya da selâtin camilerden birinde haftada bir düzenlenmesi, plânlanan sabah namazı programlarının, bütün il ve ilçelerimizde aksatılmadan yürütülmesi, görevlilerimizin günün belirli saatlerinde halka açık dersler başlatması büyük önem arz etmektedir.

“CAMİLER, ÇAĞIN İHTİYAÇLARINA GÖRE DÜZENLENMELİ”

Camilerin İslâm kültür ve medeniyetinin kadim estetik anlayışı doğrultusunda inşa edilmesine ve kadın, çocuk, yaşlı ve engellilerin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak düzenlenmesine özen gösterilmelidir.

“YÜZ YÜZE VAAZ PROJESİ DEVAM ETMELİ…”

Merkezi ezan ve merkezi vaaz uygulamasına son verilmesi yönünde başlatılan çalışmalar ve özellikle yüz yüze vaaz projesi devam ettirilmeli ve her bir görevlimizin camisinde vaaz edebilecek noktaya getirilmesi için başlatılan hizmet içi eğitim seferberliği devam etmelidir.

“İNSAN ODAKLI PERSONEL POLİTİKASI…”

Başkanlığımız insan odaklı bir personel politikasını egemen kılma gayretindedir. Adalet, eşitlik, hak, hukuk, liyakat, yetenek ve kabiliyet gibi niteliklerin öne çıkarılmasına çalışılmaktadır. Katı değil katılımcı bürokrasiye işlerlik kazandırmak, zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı, engelleyici değil, geliştirici olmak, problemleri çoğaltmak yerine çözmek; personelin yeteneklerinin ortaya çıkarılmasına ve geliştirilmesine imkân vermek; zaman, emek, insan ve kaynak israfını her fırsatta önlemek temel esaslardır. Kurumsal yapılanmanın hemen her aşamasında insani ve ahlaki değerler önceliklidir.

“DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI HİZMET POLİTİKALARINI GÖZDEN GEÇİRMEK ZORUNDADIR…”

Müftülüklerimiz başta kamu kurumları olmak üzere sivil toplum kuruluşları ile işbirliğini geliştirmeli, herkesi kuşatan bir anlayışla hareket etmelidir. Bu çerçevede tabii paydaşlarımız arasında yer alan ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak görev yapan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, Meslek Dersleri öğretmenleri ile ilahiyat fakültelerinin öğretim kadrolarıyla işbirliğine gidilmelidir. Yeni eğitim-öğretim müfredatıyla birlikte Başkanlığımız hizmetlerinin de yeniden gözden geçirilmesi ve güncellenmesi gerekir. Bu çerçevede Kur’an-ı Kerim ve Siyer derslerinin okullarda seçmeli olarak okutulmasına yönelik bir gelişme, Başkanlığımızın hizmet politikalarını gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır.

“ÇOCUKLARIMIZ, YAZ KUR’AN KURSLARINA TEŞVİK EDİLMELİ…”

Yaz tatili dönemlerindeki Kur’an kursları, çocuklarımızın kendisiyle ve toplumla barışık iyi birer insan olarak yetişmesi, din konusunda doğru ve sağlıklı bilgi edinmeleri, din eğitimini yeterli düzeyde, zamanında ve doğru bir yöntem ve içerikte almaları anne-babaların sorumluluğunun bir parçası olduğu gibi, toplumsal bütünlüğümüz, yavrularımızın ileride yanlış telkinlere maruz kalmaması, manevî boşluğa düşmemesi, dinî kimliklerinin inşası ve özgüvenlerinin yüksek olması açısından da son derece önem arz etmektedir. Yaş sınırının kaldırılmış olması sevindirici bir gelişmedir. Ayrıca çocuklarımızın yaz Kur’an kurslarına teşvik edilmesi, onların camilerimizle en güzel bir şekilde buluşmalarının sağlanması sürekli göz önünde bulundurulması gereken hususlardır.

“DİN HİZMETLERİ TOPLUMUN TÜM KESİMLERİNE ULAŞTIRILMALI…”

Toplumun tüm kesimlerine din hizmetlerini ulaştırabilmenin yolları ve metotları araştırılmalı, özellikle kadına, aileye, çocuklara, gençlere, öğrencilere, işçilere yönelik hizmetler yeniden gözden geçirilmelidir. Müftülerimiz şehirlerimizin dinî-manevî hayatına rehberlik etmeyi esas almalıdır. Sokak çocukları, evsiz-yurtsuz insanlar, bakıma ve desteğe muhtaç hastalar, hükümlüler vs. gibi açık ilgi ve rehabilitasyona ihtiyaç duyanlara karşı duyarlı olmak, bu ilgiyi sevgi, şefkat ve merhamet temelli dayanışma ilkeleriyle sürdürmek gerekir.

“BÖLGESEL VE LOKAL ÖZELLİKLERİ DİKKATE ALAN YENİ VE ETKİLİ BİR DİN HİZMETİ STRATEJİSİ GELİŞTİRİLMELİDİR…”

Ülkemizde kentlerin göç olgusuyla değişen demografik ve kültürel yapısı din hizmetlerinin yeniden gözden geçirilmesini ve düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bölgesel ve lokal özellikleri dikkate alan yeni ve etkili bir din hizmeti stratejisi geliştirilmelidir.

Timeturk

Bu haberler de ilginizi çekebilir