Camisiz Şehir!
"Mabedsiz şehir" diyecekken, "camisiz şehir" demedim elbette. Cumhuriyet`in tek parti döneminde Ankara`nın "mabedsiz şehir" olması istenmiştir.
Gerçek (veya eski) Ankara camisizleştirilemeyecek kadar bol camiye sahipti! 30-40 bin nüfusa 100 cami; yani 30-40 kişiye bir cami veya mescid... Bu her mahallede değil, eski şehrin her köşe başında bir cami olduğu anlamına gelir.
Yeni Ankara 1950`lere kadar "mabedsiz şehir" olarak tasarlandı. (Fakat yine de Vatikan elçiliğinin kilisesinden kaçılamamış olmalıdır!) Şehrin yeni kesiminde bildiğimiz camiler 1950`den sonra yapıldı. Fakat şehrin merkezinde değilse de, o zaman Ankara`nın sayfiyesi sayılan Kayaş`da 1944`de bir cami yapılmış. (Sağolsun Abdülkadir Ceylani resmini çekmiş, gönderdi.) Tabiî, 1944`de bir cami yapılması, şehrin merkezinde olmasa da müşkil bir iş. Zorluğun nasıl aşıldığını kitabesi ele veriyor. Okuyalım:
Çalıştı ehli tevhid, saik oldu İsmail Yağcıoğlu
Dua etsin ibadullah yine ismet-i devrana
Bihamdillah yapıldı bir ibadethane İslâma
Kayaş halkı demadem secde etsin Rabbirrahmana
Camiyi yaptıran Ankara`nın köklü, itibarlı ailelerinden "Yağcıoğulları"na mensup. İzni koparmış, fakat, kitabede bir ibare var ki, iznin nasıl verildiğini daha net açıklar gibi...
Devir İsmet Paşa devri. Millî Şef o... İkinci mısrada Allah`a ibadet edenlerin ismet-i devrana dua etmesi için camiin inşa edildiği belirtiliyor. Kitabenin şairi, "ismet-i devran" demekle devrin masumiyetini, temizliğini kastediyor olabilir mi? Besbelli ki, "ibadullah" zamanın şefi İsmet Paşa`ya dua edecek!
İstanbul`da, Çamlıca`da inşası mutasavver cami ile ilgili "Caminin devi" yazımız, son zamanlarda en çok okunan ve yorumlanan metnimiz oldu. Telefonla, e-posta ile, bizzat tebrik ve teşekkür edenler oldu. Bazı sebükmağzlar da, bizi Başbakan`a gammazladılar. "Bakın bu adam sizin iradenize karşı çıkıyor" diye! Başbakan onların kaç kıratlık adam olduğunu takdirden aciz olmadığı gibi, bizim böyle bir yazıyı neden yazdığımızı anlayacak ferasettedir. Biz bildiğimizi, aklımızın yettiğini bir gazete yazısı çerçevesinde ifadeye gayret ettik. Kimseyi ilzam eden bir yazı değildi "Caminin devi".
Türkiye`de şehirlerde cami meselesi yeni değil. Bir taraf cami yapımını engellemeye çalışıyor. Kalabalık nüfuslu birçok yerleşme camisiz bırakılıyor. Bir ara Çankaya böyle idi. Galiba Kadıköy`de de böyle bir inat sürüyor.
Türkiye`de şehir resimlerinde camisiz görüntü bulmak neredeyse imkânsızdır. Bu Edirne`den Ardahan`a, Sinop`tan Antalya`ya böyledir.
Tek istisna var belki de, İzmir!
İnternette İzmir şehir resimlerini taradım, bir tek Basmane garının yanındaki caminin olduğu kareye rastlayabildim. Konak`daki o zarif saat kulesinin yakınında dışı çini kaplı biblo gibi camin bile resmine rastlayamadım. İzmir`in sahil resimlerinde, Karşıyaka`da yine cami görüntüye giremiyor.
Bu mevzuyu düşünürken, 1980`lerde İzmir`in görünümünü etkileyecek bir camii inşaatı için harekete geçildiğini, fakat darbecilerin, bilhassa şu sıralar yargılanan Kenan Evren`in bunu arzu etmediği için, projenin rafa kaldırıldığını hatırladım.
Şundan hiç şüphemiz yok: Türkiye`nin diğer şehirleri nasıl bir inanç yapısına sahipse, İzmir de öyle. Lövantenler veya azınlık unsurlar her yerden fazla İzmir`de olabilir mi? Olsa bile bu sonucu değiştirmez.
Peki eski İzmir camiden yoksun bir şehir miydi? Çok büyük camiler yoktu ama, Hisar, Kemeraltı, Kestane Pazarı, Salepçioğlu gibi güzel camiler hemen hatırlanabilir. Fakat bugünün şehir ön görünümünde bu camiler yer almıyor.
Seksenlerde mümkün olmayan, İzmir için şimdi mümkün olabilir mi?
Bekleyelim, göreceğiz!
Dr. Mehmet Doğan / Yeni Akit