• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
`Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var` Forumu Yapıldı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Özgür-Der “Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var!” sloganıyla cezaevlerinde İslami kimlik ve çabalarından dolayı tutuklu bulunan Müslümanlarla dayanışmak için Ali Emiri Nikâh salonunda resim sergisi ve forum düzenledi.

Düzenlenen etkinlikte cezaevindeki mahkûmların yaptığı resimler sergilendi. Yoğun ilgi gören resim sergisinin ardından düzenlenen forumda ise ceza evlerindeki kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntılar ve hukuksuzlar gündeme getirildi. Forumun yöneticiliğini Kenan Alpay yaptı. Forumda Mehmet Alagöz, Rıdvan Kaya, Cüneyt Toraman, Suphi Özbilen, Kenan Kıran, Ziver Kartal, Osman Yıldız, Sait Şahin ve Abdurrahman Koç birer konuşma yaptı.

Türkiye koşullarında Müslüman olmak cezaevine düşmemize yeterli bir sebeptir.

Avukat Mehmet Alagöz konuşmasında; “Bu geceyi tertip etmemizin sebebi ateşin sadece düştüğü yere yakmadığı çünkü Müslüman olmamızın gereği olarak kardeşlerimizin dertlerini yüklenmemiz gerekmektedir. Bugün Türkiye’nin koşullarında Müslüman olmak cezaevine düşmemize yeterli bir sebeptir. Cezaevlerindeki kardeşlerimizin yaşadığı belli başlı sıkıntılardan bazıları şunlardır. Belli başlı kişilerle görüşebilmektedir. Yine okunabilecek kitaplar sınırlı ve hangi kitapların yasak, hangi kitapların okunabilir olduğunu cezaevi müdürlüğü belirlemektedir. Ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlar tek kişilik hücrelerde tecride mahkûm edilmektedir. “ diyerek sözlerine son verdi.

Hapishane koşulları ceza olarak kullanılmamalıdır.

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya konuşmasında; “ Cezaevlerindeki kardeşlerimizin sorunları pek gündemimize gelmemektedir.  Bu konuda üzerimizde bir duyarsızlık hâkimdir.  Gözden uzak olan, gönlümüzden de uzakta olmaktadır. Oysa cezaevlerinde pek çok sorun yaşanmaktadır. Yoğun bir tecrit dayatması vardır. Zaten dört duvar arasına kapatılmış ve toplumdan tecrit edilmiş insanlara zindanda da tecrit uygulanmaktadır. Sevk sorunu ise son zamanlarda daha da sıklaşan bir zulüm haline gelmiştir. Haklarında mahkûmiyet kararı verilmiş kişiler ailelerinden, akrabalarından ve dostlarından daha uzak bir şehre gönderilmektedir.  Yine ağır hasta olduğu halde ve cezaevlerinin sağlık imkânları yetmediği halde vefat eden veyahut hastaneye yatmasına izin verilmeyen kardeşlerimiz mevcuttur. Bunlardan birisi Cahit Durmaz kardeşimizdir. Yakalandığı kolon kanserine rağmen uzun bir süre tedavisi engellendi. Cezaevlerinde yaşanan sorunlar elbette düzenin kimliğinden ayrıştırılamaz. Sisteme hâkim zulüm anlayışının bir yansıması cezaevlerinde görülmektedir.  Geçmişte de Sincan davasında Kudüs Gecesi davası, tiyatro davası vb. davalar anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ithamıyla yargılanmıştır.  Devam eden yargılamalar ise suç vasfı değiştirilmiş, istenen cezalar ağırlaştırılmış ve mahkumiyet kararları en üst sınırdan verilmiştir. İster haksızlığa uğramış olsun;  isterse de gerçekten suçlu olsun, hiç kimse gayrı insani şartlarda tutulmaya mecbur edilemez; temel ihtiyaçların karşılanmasını engelleyemez ve belirlenen cezadan daha fazlasını çekmeye mecbur edilemez. Özgürlükten yoksun bırakmanın kendisinin bir ceza olmalı, hapishane koşulları ceza olarak kullanılmamalıdır. “ diyerek sözlerine son verdi.

Türkiye’de Müslümanlara karşı ayrı sistemin sahipleri Kemalistlere karşı ayrı yargılama sistemi mevcuttur.

Sivas davası sanık avukatlarından Cüneyt Toraman konuşmasında; “ Şu anda cezaevlerinde yatmakta olan kardeşlerimiz anayasal düzeni yıkmaktan yargılanıp, mahkûm olmuşlardır. Bu suçun unsurları oluşmuş değildir. Bu kardeşlerimiz masum insanlardır.  Türkiye’de darbeleri kimlerin gerçekleştirdiği belliyken hiçbir araç ve gerece sahip değilken buna rağmen bu kardeşlerimiz bu suçtan ceza yemişlerdir. Sivas davasında da aynı hukuksuzluk devam etmiştir. Olayla alakası olmayan kişiler tutuklanarak hapse atılmıştır. Yine söz konusu dava görev alanına girmeyen Devlet Güvenlik Mahkemelerin tarafından ele alınmıştır. DGM’de yargılanmaları tam bir hukuksuzluk iken dava Ankara DGM’ye taşınmıştır. Gösteri yürüyüşüne muhalefetten veyahut taksirli adam öldürme cezasından yargılanması gerekirken anayasal düzeni yıkmaktan suçlanıp, idam cezalarına çarptırılmıştır. Türkiye’de iki ayrı ceza yargılama sistemi vardır. Bunlardan birincisi Müslümanlara uygulanmaktadır. Bir diğeriyse ise düzenin sahipleri olan Kemalistlere uygulanan yargılama sistemi vardır.” Diyerek sözlerine son verdi.

Zulüm hem içeride mahkum olanlara hem de dışarıdaki ailelere uygulanmıştır.

Suphi Özbilen konuşmasında; “ Bazı yaşadığım hatıraları anlatmak istiyorum. Cezaevleri verilen cezaların çekildiği yer değil, tatbik edilen zulmün bir yeridir.  Bu zulümler hem içeride hem de dışarıdaki ailelere uygulanmıştır. 20 dakika görüşme hakkımız olduğumuz halde 10 dakika görüşme yaptırılıyorduk. İnsanlar cezaevlerindeki yakınları ile görüşmeye geldiklerinde dışarıda yağmur, kar demeden bekletilmekteydi. İçeride yapılan aramalarda hiçbir değerinize saygı duyulmamaktadır.  Her türlü özel fotoğrafına ve kişisel eşyalarına el koyulmaktadır.” Diyerek sözlerine son verdi.

Sivas davasında Adalet Bakanlığı kararı beğenmeyip, mahkeme üyelerinin yerine talimatları almış yeni mahkeme üyeleri getirilmiştir.

Akit gazetesi yazarı Kenan Kıran konuşmasında; “ Ben biraz Sivas olayları üzerinde durmak istiyorum. Sivas olayları nasıl başladı? Sivas olaylarından 32 gün önce Şeytan Ayetleri’ni yayınlayan Aziz Nesin bir otobüs dolusu çevik kuvvet ve bir manga asker tarafından İzmir’de bulunduğu sırada korunmaktaydı. Sivas’ta ise sadece 3 polis tarafından korunmuştur. Saat 11.00’de olayların olacağı MİT müsteşarlığına bildiriliyor. Olaylara 7 saat boyunca seyirci kalınmıştır. Olay başta Kayseri DGM, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülürken bir hukuksuzluk kararıyla Ankara DGM’ye sevk edilmiştir. Burada en fazla ceza olarak 10 yıl verilmiştir. Verilen bu karar beğenilmemiştir. Sivas davasında Adalet Bakanlığı kararı beğenmeyip, mahkeme üyelerinin yerine talimatları almış yeni mahkeme üyeleri getirilmiştir. Yargıtay’a götürülen bu  dava, uydurulmuş olan “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak.” sloganı sebep gösterilerek Yargıtay’da bozularak anayasal düzeni bozmakla yargılanması talep edilmiştir. Sivas davası için Ankara DGM’ye talimat verilerek idamla yargılanılmıştır. Biz Sivas davası mağdurlarını ve diğer konudaki mağduriyetlerimizi fazla gündemleştirmiyoruz. Buradaki hukuksuzluğu göz önüne çıkartmak için fazla bir çaba göstermiyoruz. “ diyerek sözlerine son verdi.

O dönemde mahkemelere çıktığımızda tam bir savunma yapmamıza imkân tanınmadan hakkımızda kararlar veriliyordu.

İslami Hareket davasından yargılanan Ziver Kartal konuşmasında; “ 1995 yılında tutuklandım. 2004 yılına kadar içeride kaldım. İçeride yakalanmış, çaresiz olan insanlara düşmanca davranılmıştır. 9 yılda birçok cezaevine sevk edildik. Bir keresinde bizleri sevk edecekleri yerlere apar topar götürerek, yataktan kalktığımız pijamalarla göndermişlerdir. Eşyalarımızı arkamızdan gönderdiler. Gönderilen eşyalar tahrip edilmiş ve kullanılmaz bir haldeydi. Yine o dönemde mahkemelere tam bir savunma yapmamıza imkân tanınmadan hakkımızda karar veriliyordu. “ diyerek sözlerine son verdi.

Üzülmeyin, gevşemeyin eğer gerçekten iman etmiş iseniz üstüne gelecek olanlar sizler olacaksınız.

Köklü Değişim dergisi yazarı Osman Yıldız konuşmasında; “ Buradan bütün cezaevlerindeki kardeşlerime selam göndererek sözlerime başlamak istiyorum. Üzülmeyin, gevşemeyin eğer gerçekten iman etmiş iseniz üstün gelecek olanlar sizler olacaksınız. Bugün Dünya’nın her yerinde Müslümanlara yönelik birçok baskılar uygulanmaktadır. Türkiye’de hakim olan Kemalist Laik grubun Müslümanlara yaptığı zulümler çok eskiye dayanmaktadır. Son 10 yılda Müslümanlar için baskı ortamı azda olsa rahatlamışsa da sistem Müslümanlara karşı olan tavrını sürekli olarak göstermektedir. 300’den fazla operasyon geçiren Hizbutahrir, 1200’den fazla kişi yargılanmış ve 600 kişi tutuklanarak cezaevlerine gönderilmiştir. Bugün Müslümanlar kendilerine yapılan bu zulümleri kaldıracak güçtedirler.” Diyerek sözlerine son verdi.

Cezaevlerine davaları uğruna girmiş kardeşlerimiz onurlu bir hayatın sonucu olarak orada olduklarını bilmelidirler.

Fıtrat haber sitesinin editörü Ahmet  Kaya konuşmasında; “Yapılan bu programının semeresi programda  konuşulanların gündemleştirilip, rafa kaldırılmamasıyla alakalıdır. İzahatla karşılaştırıldığında yanlış olan bir takım sözler var. Vakıalarla karşılaştırıldığında doğru olan bir takım sözler var. Bu sözlerin yanlış olmasına rağmen doğruluğunu onaylayan bizlerin tavrıdır. Bu sözlerden bir tanesi ‘Ateş düştüğü yeri yakar.” önermesidir.  Eğer bugün cezaevlerindeki kardeşlerimizin sorununa karşı duyarsızsak ateşin düştüğü yeri yakması ilkesine olan yanlış inancımızdan kaynaklanmaktadır. Bu durumu içselleştirmediğimizden kaynaklanmaktadır.  Oysaki Mümin hayatın bütün alanlarını birbiriyle irtibatlandırıp düşünen bir insan demektir. Müminler bir bedenin uzuvları gibidir. Birinin bir yeri ağrıdığında diğerinin de bu acıyı hissetmesi gerektiğine inanan bir dinin mensubuyuz.  Bu ülke maalesef suçlu üreten bir ülkedir. En çok suçlu üretilen alan siyasi yapıdır. Bir çoğu hiçbir silahlı eyleme karışmadığı halde içeride bulunmaktadır. Öncelikle Müslümanların suç olarak kabul edilen durumlara ciddi itirazlarının olması gerekmektedir. Bir diğer önemli husus ise cezanın bireyselliği halidir. Ceza hali sadece kişiyle sınırlı kalmayıp bu durum ailelerine de yansıtılmaktadır. Bu durumun gündeme taşınmaması da tutsak edilen kişilerle binlerce insan mağdur edilmektedir. Bu yüzden tutsak aileleri birbirleriyle dayanışma içinde olmalıdır. Cezaevlerine davaları uğruna girmiş kardeşlerimiz onurlu bir hayatın sonucu olarak orada olduklarını bilmelidirler. “ diyerek sözlerine son verdi.

Bugün cezaevleri hak mücadele verenlerin uğradıkları peygamber ocaklarıdır.

Mustazaf-Der davasından yargılaması devam eden İstanbul Başkanı Sait Şahin konuşmasında; “ Dün işkenceler altında işlemediğimiz suçları kabul ettiriliyorduk. Bugün ise bize gönderilmiş bir mail üzerinden suçlu ilan edilmekteyiz. Bize gönderilen bu mail ise cezaevindeki gözaltı günlerimizde gelmiştir. Yine Hz. İbrahim ile ilgili düzenlenecek bir program için telefonda konuşulması bizlere örgütsel bir bağ olarak geri dönmektedir. Bugün cezaevleri hak mücadele verenlerin uğradıkları peygamber ocaklarıdır. “  diyerek sözlerine son verdi.

Birçoğumuz oturup konuştuğumuzda ensarlıktan, muhacirlikten bahsedip, kardeş olduğumuzu söylemekteyiz fakat içeriye düşene genelde ‘Allah Kurtarsın’ diyebiliyoruz.

Son konuşmacı, Garip-Der Başkanı Abdurrahman Koç konuşmasında; “Cezaevlerine düşmüş esir kardeşlerimize sahip çıkmalıyız. Bu kardeşlerimizin ihtiyaçlarını karşılamak bizlerin bir sorumluluğudur. Bu kardeşlerimizin en büyük ihtiyaçlarından birisi kitaptır. Cezaevlerinde maddi imkânlarından dolayı temizlik malzemesi alamayanlar bulunmaktadır. Birçoğumuz oturup konuştuğumuzda ensarlıktan, muhacirlikten bahsedip, kardeş olduğumuzu söylemekteyiz fakat içeriye düşene genelde ‘Allah Kurtarsın’ diyebiliyoruz. Esir kardeşlerimizin ailelerine de sahip çıkmalıyız. Bu noktada bizlere düşen ise kardeşlerimizin yokluğunu aratmamaktadır.” diyerek sözlerine son verdi.

Kürşat Okur / Haksöz Haber

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir