• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Asırlar Geçtikçe Kuvvetini Daha Çok Gösteriyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Evet, Kur’ân, bir hutbe-i ezeliye olarak umum asırlardaki umum tabakàt-ı beşeriyeye birden hitâb ettiği için, öyle dâimî bir şebâbeti bulunmak lâzımdır. Hem de, öyle görülmüş ve görünüyor. Hattâ, efkârca muhtelif ve istidadca mütebâyin asırlardan her asra göre, güyâ o asra mahsus gibi bakar, baktırır ve ders verir.
Beşerin âsâr ve kanunları, beşer gibi ihtiyar oluyor, değişiyor, tebdil ediliyor. Fakat Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları, o kadar sabit ve râsihtir ki, asırlar geçtikçe daha ziyâde kuvvetini gösteriyor. Evet, en ziyâde kendine güvenen ve Kur’ân’ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitap insanları, Kur’ân’ın “Yâ ehle’l-kitab! Yâ ehle’l-kitab!” hitâb-ı mürşidânesine o kadar muhtaçtır ki, güyâ o hitâb, doğrudan doğruya şu asra müteveccihtir ve “Yâ ehle’l-kitab!” (Ey ehl-i kitap!) lâfzı, “Yâ ehle’l-mekteb!” (Ey mektepliler!) mânâsını dahi tazammun eder.
(Bediüzzaman Said Nursi)

SÖZLÜK:
ŞEBÂBET:
Gençlik.
EFKÂR: Fikirler, düşünceler.
İSTİDÂDÂT: Kabiliyetler, yetenekler.
MÜTEBÂYİN: Birbirine uymayan, birbirine zıt olan.
TEBDİL: Değiştirme, yenileme.
RÂSİH: Temeli kuvvetli, sağlam.
HİTÂB-I MÜRŞİDÂNE: Hak ve hakikati gösterir bir şekildeki hitap, sesleniş. MÜTEVECCİH: Yönelmiş, dönmüş, bakmış.
TAZAMMUN: İçinde bulundurma, ihtivâ etme.
 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir