Suriye Kürtleri - 5
Suriye, gayr-i İslamî bir rejimle yönetilirken bile Kürtler arasında (hadler dışında) Şeriat-i Muhammed uygulanıyordu.
Tasavvuftan Sosyalizme, Sosyalizmden karmaşaya Suriye Kürtleri - 5
Suriye Kürtleri için çözüm yerel bir İslami Hareket`tir
Ahmet Yılmaz / Araştırma
Suriye, gayr-i İslamî bir rejimle yönetilirken bile Kürtler arasında (hadler dışında) Şeriat-i Muhammed uygulanıyordu. “Sivil Şer’i Yargılama” harıl harıl işliyor. Nikah akdinin feshedilmesinden komşu anlaşmazlıklarına, bütün bireysel ve toplumsal sorunlar için gerek alimler gerek halk “Eme li Şer’e Muhammed bı nerin. Ev dı bê çi, em e we bıkin (Biz Şeriat-i Muhammed’e bakacağız. O ne diyorsa öyle yapacağız.)” diyordu. 1960’lı yıllarda Suriye’de yaşayanlar, bunun şahididir; Şêx Ahmed-i Xeznewi Hazretlerinin Mektubat’ı da bunun delilidir.
Bu gerçek karşısında haklı olarak “Öyleyse Suriye’de Kürtler arasında, modern zamanın sorunlarına çözüm önerecek bir İslamî hareket neden oluşmadı?” sorusu gündeme geliyor. Akla gelen ilk tahminde ise “Yoksa şêx ve alimler bozulmayı göremedi mi?” sorusu öne çıkıyor.
Suriye Kürdistan’ında bir İslamî hareketin oluşmamasıyla ilgili iki kesim var: 1. Tasavvuf dergâhları 2. İhvan-ı Müslimin Cemaati
TASAVVUF DERGAHLARI DURUMU GÖRDÜ ÇARE OLAMADI
Tasavvuf dergahları, Batı’nın Kürtlere yönelik oyunlarını ve modernizmin yol açtığı felaketi görüyordu. Bunun en açık kanıtı, Şêx Alauddînê Xeznewî Hazretlerinin Medine’de Ravza-ı Mutahhara’da, Resulullah’ın manevi huzurunda yazdığı
“Ya Resulallah Meded” şiiridir:
Em zelîlin em feqîrin, ya Resulallah meded (Zelil ve fakiriz…)
Em esîrin pir heqîrin, ya Hebîbellah meded (Esir ve çok aşağılanmaşız…)
Derdê me derdek ‘ecîb e, sed hewar nîne mûcîb e (Derdimiz çok, garip yüz kez imdat, yok çaremiz)
Ne dewa û ne tebîb e, ya Resulallah meded (Ne derman var ne tabib…)
Derdê me derdek ğedar e, çar teref bûne neyar e (Derdimiz çok ağırdır, dört tarafımız düşmandır)
Hey hewar sed car hewar e, ya Resulallah meded (İmdat, yüz kez imdat…)
Barê me barek giran e, melce û mewa neman e (Yükümüz ağır, sığınacak yerimiz yok)
Me ne sebr û ne hedan e, ya Resulallah meded (Dayanma gücümüz yok…)
Can û dil bûne birîn e, melhem û derman tunîn e (Can ve kalbimiz yara oldu, melhem ve derman yok)
Karê me şîn û girîn e, ya Resulallah meded (İşimiz yas ve ağlamadır…)
Rûreşin em şermîkarin, em bi nefsê qet nikarin (Yüzümüz kara, ayıpılıyız, nefsi yenemiyoruz)
Tevde ‘eyb û tevde ‘ar in, ya Resulallah meded (Ayıp ve utanmazlık doluyuz…)
Xewf û tirsa me nemaye, ‘emelê me tev rîya ye (Allah’tan korkumuz yok, amelimiz hep riyadır)
Zulmeta qelban xuya ye, ya Hebîbellah meded (Kalplerimizin karalığı görünüyor…)
Me ne şer’ û ne terîq e, me ne ehwal û heqîq e (Şeriattan da tarikattan da olduk)
Me ne zewq û ne rehîq e, ya Resulallah meded (İşimizin zevki kalmadı…)
Wacîbatê şer’ê rabun, munkerat tevde xuya bun (Şeriatın gerekleri kalktı, günahlar hep göründü)
Pir sebeb şêx û mela bun, ya Hebîbellah meded (Sebep şêx ve hocalardır…)
We’z û îrşad nakin tesîr, me ne şerm e me ne îksîr (Vaz ve irşad etki etmiyor, utanmamız kalmadı)
Me ne qaid me ne tedbîr, ya Resulallah meded (Ne ilke ne tedbir kaldı…)
Me ne dunya me ne dîn e, keys bi ehwalê me nîn e (Ne din ne dünyamız kaldı, hâlimiz kıyas götürmez
Qelb û dil bûne birîn e, ya Hebîbellah meded (Kalbimiz yara içinde…)
‘Edl û ta’et tevde rabun, zulm û ‘isyan tev xuya bûn (Adalet ve taat kalktı, isyan göründü)
Resm û ehwal tev fena bûn, ya Resulallah meded (Halimizin tasviri hep kötü…)
Wey li wî rih biqusîn e, rih û sinbêla-b mekîne (Vay sakal kazıyanlar, bıyıklara makine vuranlar)
Ser zelût xelq wî bibîn e, ya Hebîbellah meded (Halkın karşısına baş açık çıkan erkekler…)
Sofîyan ewrad hilandin, ‘aliman tev ‘ilm mirandin (Sofiler, virtleri terk etti, alimler ilmi öldürdü)
Radyo telfizyon civandin, ya Resulallah meded (Radyo ve televizyona yöneldiler…)
Kanî ew adab û te’lîm, kanî ew îxlas û teslîm (Hani o adab ve te’lim, hani o ihlas ve teslim)
Tev bûne terfî’ û termîm, ya Hebîbellah meded (Hepsi terfi makam derdine dönüştü)
Ya rebbî ev çi zeman e, dost ji keskî re neman e (Ya Rab bu nasıl zamandır, kimseye dost kalmamış)
Tevde bûne hîlevan e, ya Resulallah meded (Hepsi hilekâr oldu…)
Her çi sofî bûne zalim, her çi zalim bûne kazim (Sofiler zalim oldu, zalimler gaddarlaştı)
Tev dibêjin dîn nelazim, ya Hebîbellah meded (Hep birlikte din gereksiz diyorlar…)
‘Adet û exlaq neman e, qîz û pîrek bê heya ne (Örf ve ahlak kalmadı, kadın kız hayasız)
Bav û mêr bûne geda ne, ya Resulallah meded (Baba oğul çocuk oldu…)
Ğîret û namûs nema ye, paq û çeng û sîng xuya ye (Gayret namus kalmadı, mahrem yerler açıkta)
Ferq û temyîz qet nema ye, ya Hebîbellah meded (Kadın erkek farkı kalmadı…)
Reqs û kerxane xuya bûn, sînem û meqhî liha bûn (Dans ve fuhuşhaneler çıktı, sinemalar türedi)
Meysir û meşreb dida bûn, ya
Resulallah meded (İçki görünür oldu…)
Ev çi kizb û çi xiyanet, ev çi zulm û çi qiyamet (Bu nasıl yalan, ihanet, zulüm ve felaket)
Ev çi tefrîq û ‘edawet, ya Hebîbellah meded (Bu nasıl tefrika ve düşmanlık…)
Her çî mezlum bûne mehdum, kî feqîr e maye mehrum (Mazlum köleleştirildi, fakir mahrum kaldı)
Her çî fadil maye mehmum, ya Resulallah meded (Fazilet ehli kaygılı…)
Kengî carek em bibînin, şûr li ser van bihejînin (Acaba ne zaman başlarında kılıç sallayacağız)
Hukmê şer’ê dîs bibînin, ya Hebîbellah meded (Şeriatın hükmünü geri getireceğiz…)
Dînê me dînek buha ye, qaidê me Mustafa ye (Dinimiz çok değerli, rehberimiz Mustafa)
Can û mal kirye fîda ye, ya Resulallah meded (Can ve mal ona feda olsun…)
Husn û zenna me qewînin, hukmê şer’ê dem bibînin (Umudumuz güçlü, Şeriatı yeniden göreceğiz)
Serîyan em bifirînin, ya Resulallah meded (Kafaları uçuracağız…)
Seneda me pir qewîn e, rebbê me rebbek Mu’în e (Dayanağımız güçlü, Rabbimiz yardımcı)
Ya reb îmdadê bişîne, ya Resulallah meded (Ya Rab yardım eyle…)
Ya rebbî tu bi Mustafa kî, hukmê şer’ê pir zû rakî (Ya Rabbi Peygamberin yüzü suyu hürmetine
Me ji vî halî xelaskî, ya Hebîbellah meded (Şeriatı yeniden kaim eyle, bizi bu halden kurtar…)
Ez ‘Alaûddînê dîn im, ya rebbî daîm hezîn im (Ben din Alauddin’iyim, Ya Rab daima hüzünlüyüm)
Tevde derd im tev birîn im, ya Resulallah meded (Dert ve yara içindeyim…)
Ev zemanek pir ğerîb e, barê me barek ‘ecîb e (Bu çok garip bir zamandır, yükümüz çok garip)
Kanî Şah kanî Hebîb e, ya Resulallah meded (Nerede Resulullah…)
Ger bibînim di heyatê, hukmê Quranê dihatê (Eğer Kur’an-ı Kerim’in hakim olduğunu görsem)
Dê bidim ruh di xelatê, ya Resulallah meded (Canımı armağan olarak sunacağım…)
Melce ê me Mustafa ye, hîmmeta wî pir xuya ye (Sığınağımız Peygamberdir, himmeti görünüyor)
Karê me daîm wiha ye, ya Hebîbellah meded (İşimiz daima böyle…)
Ez dexîlê Xeznewî me, şahê Tağî-w Neclê wî me (Xeznevi, Şah-ı Taği ve Neclevi’ye sığınırım)
Ez nebim ‘ar û ‘eqîm e, ya Resulallah meded (Ben ayıpdar olmayayım…)
Min ji ber feqr û neçarî, hatime qesda diyarî (Çaredeki yoksunluğumla sana geldim)
Bûm dexîlê al û yarî, ya Hebîbellah meded (Senin ehline ve sahabelerine sığındım…)
Min yeqîn kir tevlî ‘eyban, vî dexîlî nade şerman ( Ayıbımın farkındayım, beni ayıplar içinde bırakma)
Xatirê van çav û ‘eynan, ya Resulallah meded (O gözlerin hürmetine…)
Şêx Aluaddin, bu şiirde Müslümanların aşağılandığını, Müslümanlar arasında ahlaksızlığın yayıldığını, bu tahribatta İslam alimlerinin sorumluluğunun bulunduğunu açık açık anlatıyor. Çare olarak da Resulullah’a teveccühü ve cihadı öneriyor.
Hindistan’dan Cezayir’e, Yemen’den Çeçenistan’a; Orta Asya’dan Arnavutluk’a İslam dünyasında modernizmi inşa çabasını ve buna duyulan tepkiyi yıllardır nokta nokta araştırıyorum. Sorunun topluma yansıyan tarafını bu kadar açık ifade eden ve (Batılı işgal kuvvetlerine değil) doğrudan yerel modernizme karşı bu kadar sert bir tepki önerisi getiren ikinci bir geleneksel alim bilmiyorum.
Tespit, Kürt medreselerindeki ilmi birikime; tepki de modernizme karşı Şex Said hareketiyle en büyük kıyamı başlatan Kürt Meşayixine de çok uygun. Böyle bir havzadan bu beklenir.
O hâlde neden olmadı?
Cesaret mi yoktu?
Bireysel anlamda cesaret yoktu demek, gerçeği örtbas etmektir. Daha önceki bir yazımızda Şêx Mahmsum Xaznewi Hazretlerinin bir Hıristiyan hakime karşı tutumunu anlatmıştık. Suriye Kürtlerinin en etkin mürşitlerinden Şêx İbrahim Hakkı Hazretleri, Haco Ağa’nın yönetimindeki köylerde kalıyordu. Bir bakıma onun vatandaşıydı. Ama Şêx Hazretlerinin Haco Ağa’nın oğluna camide, halkın huzurunda, “Biz, senin iyi biri olduğunu hiçbir zaman söylemedik” dediğini bizzat olayın tanığından duydum. Son asırda yöneticilerine karşı bu cesareti göstermiş kaç halkın alimi vardır ki İslam dünyasında?
Tasavvuf dergahları ile ilgili sorunun iki nedeni vardı:
1. Tasavvuf dergâhları yabancıydı, Mardin gibi Kuzey şehirlerinden gitmeydi; Şêx Said Kıyamı’dan sonra yaşananlar ve Ağrı İsyanı için Xoybun’un faaliyetleri onları siyasi bir kalkışmanın neticeleri konusunda tereddüt içinde bırakmıştı.
Suriye tasavvuf dergâhları, kendilerine sığınan Kıyam muhacirlerini yerleştirmede ve bir sosyal bozulmaya uğramadan korumada dünyanın en başarılı sivil hizmetini yürütmüşler. Halk, onların nasihatleriyle Ensar olmuş, yemeğini muhacir kardeşiyle paylaşmış, evini kardeşine açmış, tarlasını ikiye, üçe bölmüş. Ama aynı hareket bir siyasi kalkışma oluşturamamıştır.
Doğrusu tasavvuf hareketleri Libya Sennüsi, Cezayir Şêx Abdulkadir, Çeçenistan Şêx Şamil ve Hindistan örneklerinde açıkça görüldüğü gibi kıyam başlatmada çok başarılıydılar. Ama kıyamı sürdürme ve devletleştirme konusunda istisnasız olarak umduklarına ulaşamamışlar. Çünkü dergahlarımız, siyasi bir harekete göre değil, ahlaki ve sivil bir harekete göre oluşmuşlardı. Dünyanın siyasi gerçeğine aşina değildiler. Kıyamın başına geçmeleri sadece bir zorunluluktu.
Suriye Kürtlerini siyasi bir İslamî harekete hazırlamak dergâhlara değil, çağı bilen aydınlara düşüyordu. Dergâhlar da buna destek olurdu. Nitekim Suriye İhvanı için böyle olmuştu. Mustafa Sibai gibi aydınlar, hareketi kurmuş; sonra Kadirî, Rifai, Nakşî bütün Arap tasavvuf dergâhlarının desteğini almışlardı.
Kürtler için de çözüm buydu. İhvan-ı Müslimin içindeki Kürtlerin bu çözüme yönelmesi gerekiyordu. O hâlde vazife Şehid Mele Ahmed gibi alimlere ve onların yetiştirecekleri üniversite öğrencilerine düşüyordu.
İHVAN MENSUBU KÜRTLER NEDEN ETKİLİ OLMADILAR?
Suriye Kürdistan’ı ile Şam, İslam fetihlerinden bu yana neredeyse hiçbir zaman aynı yönetime tabi olmadı. İki bölgenin gerçekleri birbirinden farklıdır. Suriye Kürdistan’ı hep Kuzey’den, Cizre’den, Diyarbakır’dan, Kilis’ten yönetildi. Osmanlı döneminde de Şam valileri ve kadıları çoğu zaman Kürt olsa bile bu bölge asla Şam eyaletine bağlanmadı. Kürtlerin özerk ve Osmanlı için ordu oluşturan Mirlikleri içinde kaldı buralar.
Batılıların Sykes-Picot Anlaşması ile oluşturdukları sınırlar ve devletler yapaydır. Suriye İhvanı mensubu Kürtler, galiba bu gerçeği görmeyi “ümmet” fikriyatına zararlı gördüler ve Şam’dan ayrı hareket etmeyi göze alamadılar. Halbuki ümmet kalmayınca “ümmet” bağı da olamaz. Suriye Kürtlerini Batılıların sınırları doğrultusunda bir anlayışa zorlamak “ümmet”in bir birimini neredeyse helak tehlikesiyle yüz yüze getirdi.
Çözüm, İhvan Mensubu alimlerin veya başkalarının Suriye Kürtleri arasında ayrı bir İslamî cemaat inşa etmeleriydi. Bu cemaat, makro hedeflerde ümmete hizmet eder ama kendi mikro gerçeğinden de ayrılmazdı. Nasıl Mısır İhvan’ının yanında Şam İhvanı varsa hay hay bir Kamışlo İhvanı da oluşabilirdi. Pratikte ikisinin birbirinden farkı yok. Türkiye’de Kürtler arasında İslamî hareket, bütün sindirme çabalarına rağmen kendisini ancak böyle oluşturabildi; elhamdülillah ümmet gerçeğinden de kopmadı. Asla bir etnik yapının hareketi olmadı. Arap ve Türk kardeşlerini de aynı çatı altında topladı, toplamaya devam ediyor. Irak Kürdistanı’nda da şêx ve alimler bu gerçeği gördü; bugün şu veya bu şekilde Güney Kürdistan’da İslamî hareketler vardır, aktiftir.
Suriye Kürdistan’ı bundan mahrum kalarak sosyalizme kaldı. Şu anda Suriye Kürtlerinin kurduğu partilerin adlarını alt alta yazsak hayret edeceksiniz. Neredeyse hane sayısı kadar parti var. Hiçbiri, Suriye Kürtlerini temsil etmeye yetmiyor. Aksine hepsi Suriye Kürtlerini İslam’dan kopararak günden güne karmaşaya sürüklüyor ve bir toplum olmaktan çıkarıyor. Özellikle Avrupa’ya göç eden Suriye Kürtlerinin ikinci ve üçüncü neslinin sosyalizmi terk etmemeleri durumunda Kürtlüklerini unutacaklarından kuşku yoktur.
İnşaallah, bu hâl böyle devam etmez ve Suriye Kürtleri arasında bir İslamî hareket çıkar.
Suriye’de modern çağın Müslümanların başına getirdiği felaket, Şêx Alauddînê Xeznewî Hazretleri gibi Kürt alimlerince görüldü. Ancak Şêx Said Kıyamından sonra bir dağılmışlık vardı. Xoybun’un siyasi oyunları da Meşayix ve alimleri siyasetten tiksindirdi. İhvan Mensubu Kürtler, Güney Suriye gerçeği ile Suriye Kürdistan’ı gerçeğinin farkını göremedi veya dikkate almadı. Neticede Suriye’nin en dindar kitlesini teşkil eden Suriye Kürtleri arasında İslamî bir hareket oluşmadı. “Kurtuluş idealini” ipoteklerine alan sosyalistler ise Suriye Kürtlerini “kurtuluş yolunda” batırdı.