• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Amerikan Darbeciliği ve Venezuela kuşatması
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mustafa Karakaş / Doğruhaber

ABD`nin Venezuelayı kuşatması ve Guaido oraya Vali olarak ataması sonrası Kanada, Kolombiya, Peru, Ekvador, Paraguay, Brezilya, Şili, Panama, Arjantin, Kosta Rika ve Guatemala, Guaido'yu  "geçici başkan" olarak tanıdı. Peki neden. Şüphesiz bu destekte adı zikredilen ülkelerin ABD`nin denetimine girmiş ülkeler olması önemlidir.

Buyurun mezkur ülkeler ve yaşadıkları trajediler.

ARJANTİN

Latin Amerika`da İkinci Dünya Savaşı sonrası serbest seçimlerle işbaşına gelmiş bir yönetime karşı ilk ve en önemli ABD destekli askeri darbe Juan Domingo Peron`a karşı gerçekleşti.

ABD Büyükelçisi Spruille Braden Peron`a karşı korkunç bir kampanya yürüttü. 1951 de ilk darbe teşebbüsünde başarısız oldular.1 yıl sonra 15 haziran gecesi cuntacı ordu bir kez daha darbeye kalkıştı, tabi orduyu harekete geçiren dinamik ABD idi. Başkentte başkanlık sarayı, meydanlar bombalandı. Arjantin o gece bizdeki 15 Temmuz`u yaşadı. Akşam saatlerine kadar hükümete bağlı asker ve sivillerle darbeci güçler arasında yoğun çarpışmalar gerçekleşti. Ertesi gün hükümet, darbecilerin savaş mahkemesinde yargılanacağını açıkladı. Peron üç amiralle telefon bağlantısı kurarak onurluca hayatlarına son vermelerini önerdi. Bu çağrıya yalnızca amiral yardımcısı Benjamin Gargiulo uydu ve makamında intihar etti. Diğerleri yakalanarak hapsedildi. Ne halk ne de Başkan Peron ABD emperyalizminin darbesine boyun eğmemişti.

Arjantin`de ne Sovyetler ne de ABD`ye teslim olmayan ve 3. Yol`u tercih eden yönetim 1955 yılında darbe ile alaşağı edilebildi. Ve darbe mekanizması yıllarca işlek kaldı. Öyle ki 1976`daki darbede yönetimi ele geçiren faşist cuntanın on beş bin Arjantinli`yi uçaklardan okyanusa atarak katlettiği hep konuşuldu.

Peron`un millileştirme politikası darbeciler döneminde sona erdirildi. Demiryolu yatırımı, milli savaş jetinin üretimi ve atom bombası çalışmaları ABD`nin direktifleri ile durduruldu. Arjantin ekonomisi IMF ve Dünya Bankası`nın kontrolüne girdi.

ŞİLİ

Şili halkı da 15 Temmuz ve 12 Eylül darbelerine benzer süreçler yaşadı. 1970 yılında Sosyalist Salvador Allende`nin seçimleri kazanması ile CIA faaliyetleri hız kazandı. CIA`nın o kadar acelesi vardı ki darbe mekanizmasını harekete geçirdiklerinde Allande henüz başkanlık koltuğuna bile oturmamıştı.

CIA, önce meclis üzerinden darbeye girişti müdahale başarısız olunca orduyu darbeye zorladı.

Plana göre CIA ilişkili General Roberto Viaux, Genelkurmay Başkanı René Schneider`i  kaçıracak ve ordu  yönetime el koyacaktı. Bizim 15 Temmuzda yaşadığımız şeye ne kadar da benziyor değil mi?

CIA'nın finanse ettiği ve silahlandırdığı bir grubun (Bizdeki FETÖ) General Schneider'i kaçırma girişimi 22 Ekim sabahı gerçekleşti. Fakat General Schneider silahını çekerek çatışmaya girdi. Ağır yaralanan Şili Genelkurmay Başkanı 25 Ekim'de hastanede öldü. Bu olay Allende`ye olan desteği artırdı.

Kasım ayında yemin ederek göreve başlayan Allande Kuzey Amerikan şirketleri ve Şili egemen sınıfının tüm sabotaj ve engellemelerine rağmen ekonomik bağımsızlığın temellerini atmaya yöneldi. Şili Devleti'nin ABD bankalarındaki hesapları bloke edildiği halde IMF'nin sunduğu kredileri ve anlaşma önerilerini elinin tersiyle itti. Toprak Reformunu yaygınlaştırdı. Yabancı bankaları satın alarak sanayi ve ticari şirketleri ulusallaştırdı.

Allande`nin ülkesinin çıkarlarına hizmet eden politikası ordunu içindeki Amerikancıları harekete geçirdi.

29 Haziran 1973`teki ilk darbe savuşturuldu ama Allanade`nin yaveri de darbeciler tarafından öldürüldü. Bu süreçte Genelkurmay başkanı darbecileri önleyemediği için istifa etti. Onun yerine geçen General Augusto Pinochet tam bir Amerikan uşağı idi. Faşist general 20 gün içinde kanlı bir darbeye girişti. Başkan Allende'nin bulunduğu Başkanlık Sarayı ve ailesinin oturduğu ev uçaklarla bombalandı. Başkan öldürülmüş, faşist darbe başarılı olmuştu.

Güney ve Orta Amerika`daki tüm darbeleri yazımızın hacmini artıracağı için bundan sonraki darbeleri özet şeklinde geçeceğiz.

GUATEMALA

Guatemala`nın solcu Devlet Başkanı Jacobo Árbenz 1954 yılında Amerikan şirketi United Fruit Company'nin varlıklarını tehdit eden toprak reformlarına girişince darbe ile görevinden uzaklaştırıldı.

PANAMA

Panama`nın fiili lideri olan solcu Omar Torrijos Japon iş adamları ile Panama Kanalı`nı genişletme konusunda anlaştı ve bu ihalede ABD`li şirketleri dışladı. Sonrasında garip bir uçak kazası! ile öldürtüldü. Yerine ABD uşağı Panama istihbarat şefi Manuel Noriega geçti.

Sonraki yıllarda Saddam Hüseyin örneğindekine benzer bir şekilde ABD ile Noriega`nın arası bozuldu. Aralık 1989`da dönemin ABD Başkanı George H.W. Bush tarafından Panama`yı işgal emri verildi ve Noriega yakalanarak Miami`ye getirildi.

BREZİLYA

Brezilya Devlet Başkanı Sosyal Demokrat Joao Goulart, 31 Mart 1964 tarihinde ABD destekli General Olimpia Mourao tarafından görevden indirildi. Dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy`nin “Brezilya'nın başka bir Küba olmasını engellemek” için darbe mekanizmasını harekete geçirmişti. Brezilya`da da halkın tercihi postala yenilmişti.

KÜBA

1961: Küba'daki Fidel Castro yönetimi ABD'nin hedefindeydi. 1961'de fiili müdahaleye de kalkıştığı ABD'nin Küba'ya yönelik ambargo ve sabotajları yarım asırdan fazla sürdü. ABD'nin 1961 yılında Kübalı mültecilerden oluşturduğu 1500 kişilik tezhizatlandırılmış bir çeteyle Castro yönetimini devirme girişimi (Bizdeki adı ile Domuzlar Körfezi) Küba askerlerinin karşı koyuşu bile bertaraf edildi.

1983 yılında Karayipler'de bulunan Grenada adasında Marksist hükümeti deviren ABD, 1994 yılında Haiti`de Bertrand Aristide`i yeniden iktidara getirmek için Haiti`ye asker göndermiş, 2002 yılında Venezuela lideri Hugo Chavez, 47 saat görevden alıkonulmuş fakat halkın kitlesel eylemleriyle darbe püskürtülmüştü.

Amerika`nın Venezuela`da darbe mekanizmasını harekete geçirmesine İslam Dünyasından İran ve Türkiye`nin karşı durması her iki ülkenin geçmişte darbe sancısını iliklerinde hissetmesi ile anlaşılabilir bir durum iken Güney ve Orta Amerika ülkelerinin ‘celladına âşık` bir histeri ile darbeyi alkışlaması geçmişlerinden yeterince ders alamamakla ve mevcut yönetimlerin Amerikancılığı ile açıklanabilir.

Devletler gayrı meşru saysa da halklar meşru sayıyor

Venezuela halkı Orta ve Güney Amerika Devletlerinin Avrupa Ülkelerinin kuşatması altında olduğu bilinci ile ekonomik alanda eleştirse de liderliklerine bağlılıklarını gösteriyor. Lakin darbeler halkın eli ile değil; ordunun içindeki subaylar eli ile icra edildiği için Maduro yönetimi halk desteğinin yanı sıra askeri alandaki gelişmeleri ve hareketlenmeleri de yakından takip etmelidir. Maduro, ya Allende gibi direnerek can verecek ve kahramanlaşacak ya da Fidel Castro gibi direnerek kahramanlaşacak. Her iki durumda da Amerikan emperyalizmine teslim olmadığı için devlet yöneticileri nezdinde olmasa da halklar nezdinde meşruiyetini kaybetmeyecektir.

Bu haberler de ilginizi çekebilir