• DOLAR 32.386
  • EURO 34.621
  • ALTIN 2390.24
  • ...
`Nişanlılık, Deneme Süreci Değildir!”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Evliliğin temel kaide ve kurallarına riayet edilmediği sürece hiçbir evlilikte huzur olmayacağını belirten Şenlikoğlu; “En başta eşler arası uyum çok önemli. Hem kültürel denklik olacak hem ekonomik denklik. Bu denklik olmasa bile en azından taraflardan biri diğerine göre çok fakir olmamalı. Ya da biri köylü biri şehirli olmamalı” diyerek bu farklılıkların doğurabileceği sonuçlara değindi.

Sizleri; nişanlılık süreci ve öncesi, tesettür ve ondaki yozlaşma, yeni kitap çalışmaları minvalinde devam eden söyleşimizle baş başa bırakıyoruz…

Hocam, “Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar” isimli ilk kitabınız hem sizin hem de okuyucularınızın hayatını büyük oranda etkiledi. Bize bu kitabın yazım sürecini anlatır mısınız?

Öncelikle derginiz hayırlı olsun. Nisanur, çok güzel bir isim. İnşallah hayallerinizden daha güzelini meydana getirirsiniz ve eğilip bükülmeden, duruşu haktan yana olan bir dergi olur.

Bu kitabın serüveni konferanslara başladıktan sonra soruları tespitimle başladı. Her yerde aynı sorular vardı. ‘Kaza-kader nedir? Kızların kısmetini Allah mı yazar, kul mu yazdırır? Allah neden görülmüyor? Büyü nasıl bozulur? Cennet-cehennem nerde?’ gibi sorular. Tüm bu soruları topladım. Başka yazarlara yazdıracaktım ama olmadı, kimse kabul etmedi. Ben de yazar olmadığım için kendime güvenemedim. Ama şiir yazardım... Kimseyi bulamayınca bir sabah kendim yazmaya başladım ‘ya Allah bismillah’ diye. ‘Rabbim! Türkçem biraz bozuk ama Sen dilersen etkisini gösterirsin’ gibi dualarla bitirdim kitabı. Ama daha öncesinde piyasada ne tür kitaplar var diye bir araştırma da yaptım ve eksikleri tespit ettim. Bu şekilde çıktı kitap. Sonrasında cezaevine girdim yazdığım bu kitaptan ötürü. Orada da 7 kitap yazdım. Çıktım, yine yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Kitapların sayısı 85’i buldu fakat darbeler olmasaydı daha fazla yazacaktım. Tabi buna şükrediyorum. Nihayetinde bu kadar da yazamayabilirdim.

Üzerinde çokça durduğunuz bir konu da evlilik konusu. Evlilikteki çalkantıyı bilhassa “Esir Evliler” isimli kitabınızda işlediğiniz görülüyor. Evliliği nasıl tanımlıyorsunuz?

Şimdi, evlilik tanımlaması görecelidir ama evliliğin temel kaideleri, kuralları vardır. O kaide ve kurallar yoksa hiçbir evlilikte huzur olmaz. Nedir bunlar? En başta eşler arası uyum çok önemli. Hem kültürel denklik olacak hem ekonomik denklik. Bu denklik olmasa bile en azından taraflardan biri diğerine göre çok fakir olmamalı. Ya da biri köylü biri şehirli olmamalı. Ben önceden böyle düşünmezdim. Bir erkek köyden gelmiş olsa da şayet kişilikliyse, kendini yetiştirmişse hiç fark etmez, diyordum. Ama gördüm ki fark ediyor. En başta erkek kompleks yapıyor. ‘Karım beni küçük görüyordur’ diye başlıyor vesvese. Ondan sonra kadının burnundan getiriyor. Birkaç evliliğe şahit olunca ondan sonra Hadisi Şerifi idrak ettim. Gerçekten kültürel denklik de çok önemli! ‘Başka yerden almak caiz değil mi?’ caiz ama ‘Kendi örf ve ananenizden alın’ tavsiyesi boşuna yapılmamış.

Bundan sonraki süreçte iyi niyet tabi ki çok önemli! Her konuda doyumlu olmak, ‘gözü tok’ olmak çok önemli! Kişinin arzularına göre yaşamaması, yaşantısına ve arzularına Allah (c.c)’ın istediği nuru, Allah (c.c)’ın istediği rahmeti karıştırması gerekiyor. Kişi, hayatı zevk odaklı takip etmeye başlarsa üstesinden gelinemez ve hiçbir zaman için o ailede huzur olmaz. Aza kanaat etmeyi iki taraf ta çok iyi bilecek. Allah (c.c)’tan korkacak.

Ondan sonra hep ‘saygı, saygı’ denir ya hakikaten de öyle. ‘Say seni sayanı’ bana göre… ‘Sevme seni seveni, Mısırda sultan olsa’ değil, bence ‘Sevme seni sevmeyeni, senin kalbinde taht kursa!’ Öyle bir vakarla bunu anlatacaksın ki karşı taraf bunu bilecek. Diyecek ki ‘Benim karım…’ ya da ‘Benim kocam, ben ona önem vermediğim zaman o da bana önem vermez.’ Maalesef bunu hakkıyla yerine getiremiyor bugünün hanımları, beyleri…

Aile demek, karı-kocanın; arzularıyla görüştükleri yer, çocuklarını eğittikleri okul, sosyal olayları takip ettikleri yer, stratejilerini tespit ettikleri yer olmalı. Ama bu dava adamlarında olabiliyor işte! ‘Dava adamlığı’ da televizyon yüzünden ‘hava adamlığı’na dönüşüyor bazen. Bunun dengesini kurmak lazım.

Peki, bu noktada genç kızlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Benim ‘Kılavuz’ isimli kitabımın evlilik bahsini mutlaka okusunlar. Sema Maraşlı’nın evlilikle ilgili kitabını ve Ahmet Bulut’un ‘Aşkın Ev Hali’ isimli kitabını okusunlar. Evlenmeden önce ve nişanlıyken evlilikle ilgili en az 20 kitap okumalarını tavsiye ediyorum, genç kızlara ve genç erkeklere… Bakın, ‘en az’ diyorum. Zira donanım ne kadar güçlü olursa idare etmek, yönlendirmek o kadar güçlü olur. Kadın erkeği, erkek kadını aslında gizlice yönlendiriyor. Bilinçli olursa bilinçli yönlendirir, bilinçsiz olursa yönlendirmeyi yapamaz ve karıştırır. Kötü sonuçlar meydana gelir, hele çocuk olduktan sonra…

Nişanlılık deneme süreci değildir! Söz kesilmeden önce bütün araştırmaların yapılması lazım! Nişanı geri atmak kul hakkına girer. Evlendikten sonra, hevesini aldıktan sonra boşanmak ta öyle! Basit nedenlerden ötürü boşanmalar olabildiği için –ki bu vicdansızlığın sonucudur- adımlar sağlam atılmalı.

Tesettürün bir bayan üzerideki maddi ve manevi tesirlerini göz önüne aldığımızda, sadece saç telini göstermemek adına verilen çabayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef tesettürde müthiş bir yozlaşma var! Ama bu konudaki bir söyleşimde insanlar bana ‘gıcık’ olsunlar diye sözlerimi kırpmışlar. Ve öyle bir şey bırakmışlar ki, yozlaşmış tesettürle şimdilik örtünen kardeşlerimin bana düşmanca bakmasına sebep olacak bir şekle getirmişler röportajı. Ben yozlaştırılmış tesettürün ‘tesettür’ olmadığını anlattım ama dedim ki, ‘Eğer kendini alıştırmak için, bir ara süreçte bunu giyiyorsa bu insan yine de kârlıdır.’

Ancak tesettür; erkek-kadın, ikisinin el ele verdiği suçtan dolayı çok çığırından çıkartıldı. Adamakıllı zıvanadan çıkan tesettürler (!) var! İç giyimi belli tesettürlüler (!) var. Bu tesettür olabilir mi? Tesettürün farzlarından biri bol olmasıdır. Bir tesettür bol değilse buna ‘Tesettür kurallarına riayet ediyor’ denemez! Tesettür bir görüntü, içte başlıyor yıkım! Dışla uğraşmayalım. İç yıkılmadan dış yıkılmaz. Dışın aşırı süsü, için harabe olduğunu gösterir.

Buraya nerden geliniyor? Erkekler televizyon izleye izleye; pudralar içindeki, kadife gibi cildi seyrede seyrede kadınlara da kompleks verdiler. Devamlı surette elbiseyi, dış görünümü ön plana çıkaran bir yarış var TV’de. Ve öyle bir psikoloji veriyor ki insana; ‘Şayet giyimin mükemmelse sen iyi bir insansın, değilse değilsin. Modayı takip ediyorsan kültürlüsün, etmiyorsan cahilin tekisin!’ gibi imajlar verile verile aldanma da oluyor.

Neden aldanılıyor? Tam iman ederek, tesettür kurallarını bilerek iman edildiyse tasdiki iman olur. Taklidî iman söz konusu olduğunda ise; tamam, kişinin içinde iman var ama gördüğü gibi alıyor o modeli ve tesettür diye uyguluyor. Bunun tesettürle alakalı hadislerin ve ayetlerin yeterince bilinmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Ve tabi tesettürün farz olmadığını iddia eden dinsiz, imansız din adamlarının (!) da rolü büyük bunda! Bir Müslüman kayıtsız şartsız olarak bir tek Allah (c.c)’ı dinler, O’nun kurallarını kayıtsız şartsız kale alır. Şayet uyanık bakış açısıyla bunlara riayet edersek her şey çok farklı olur. Çok hafif sürme çekmek başkadır, gözü boyamak başkadır. ‘Şık’ giyinmek başkadır, ‘şuh’ giyinmek başkadır. ‘Şık’ ile ‘şuh’ arasındaki farkı ayırt etmemiz lazım! Şimdilerde tesettüre girip, ‘şık’ olup ‘şuh’ olmayanlar arttı elhamdulillah.

Bazı STK’lar TESSEP adı altında; Müslümanların inançlarını hayatın her alanında özgürce yaşamasına, Müslüman kadının tesettürünü her an ve her durumda muhafaza edebilmesine, her Müslüman kadının bu ulvi güzellikten payidar olabilmesine yönelik ve henüz tesettüre girmemiş bayanlara da bu bilinci aşılamak (onları dışlamaksızın) adına ciddi bir süreç başlattılar-çalışmalarını sürdürüyorlar. Kamuoyunda hayli destek almasının yanı sıra tesettür düşmanı çevrelerce tepkilere neden olan bu açılıma sizin yaklaşımınız nedir?

İlahların saltanatına aykırı bir şey yaparsanız kıyamet kopar tabi(!). Siz, İslam’ı hayatın her alanına yerleştirmeye ne diye kalkışıyorsunuz ki(!)? Sizin, size ait olmayan bir ülkede size ait olmayan devlet dairelerinde ne işiniz var(!)? Siz, nasıl olur da ‘Biz varız, buradayız’ dersiniz(!)? Siz haddinizi bileceksiniz, bilmezseniz böyle olur işte(!).

Hakikaten de bu çok mühim bir nokta. Bu alanda Müslümanların her vesileyi çok iyi değerlendirip çokça çalışması lazım! Tabi başı açık olanları da rahatsız etmeksizin!

Malumunuz Kutlu Doğum ayındayız. Baharın dirilten rayihası Muhammedi kokuya bürünerek göz ve gönüllerimizi kuşatmış durumda. Bilhassa Doğudan yayılan ve meydanlara bile sığmayıp taşan bir coşku var. Son yıllarda gündemi ne kadar takip ettiniz (yurt dışında olmanız hasebiyle) bilmiyorum ama geçen yıl Diyarbakır’da yüz binlerle ifade edilen sayıda insan toplandı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

‘Doğudan yayılan’! Zaten ben bir roman yazıyorum. O romanın bir yerinde şöyle bir şey geçiyor. ‘Yeşil güneş doğuda parlıyor’.

Kitaba isim olacak mahiyette bir cümle!

Evet, bunu kapağa yazmayı da düşündüm aslında. Bu arada bu kadar kişinin toplanması ne kadar harika bir şey! Maşallah, barekallah… Bu etkinliklerin sadece bir haftayla sınırlı kalmayıp tüm bir zamana yayılması, sünnetin her alanda icra edilmesiyle elzemdir.

Peki, yeni kitap çalışmanız var mı?

Şimdi, benim kitaplarımın hepsi gerçek hayattan alıntı. Hiç kurgu romanım yok. Şu an üzerinde çalıştığım iki kitap var. Birine başlayalı yaklaşık bir yıl oldu. Üzerinde çalışıyorum, çok harika oluyor ve Romanlarımın en güzeli oluyor bence. Ve ilk kurgu romanım olacak inşallah.

İsimleri belli mi?

Belli ama değiştirme ihtimalim de var. Ama tanıtımını ‘ikiz romanlar’ diye yapacağım inşallah. 6 aya kadar çıkar sanıyorum. Facebook ile alakalı olan kitap hayal ettiğimden daha da güzel oluyor. Doğu ile alakalı olanının ismini ise ilk kez sizinle paylaşıyorum. Şöyle ki, kitabın kapağının bir tarafında –doğuda- parlayan yeşil güneş var, ‘Doğunun Romanı: Aramıza Kimler Girdi?’ diye yazmayı düşünüyorum. Facebook ile alakalı olanın ismi ise ‘İçimde Bir de İnsan Var’.

Son olarak, sizi çok etkileyen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Tabi, bu yeni bir olay! Avrupa’da oldu. Bir arkadaşımın vasıtasıyla bir yere gidiyorduk. Arkadaşım bir işi için çıkınca ben de arabada bekledim. Bu arada kitap okuyordum. Okumaya ara verip etrafa bir bakınayım dedim. Bir de ne göreyim! Karşı tarafta, vitrinde satılık kadınlar… Saydım, 9 vitrin. İç giyimiyle öylece durmuş müşteri(!) bekliyorlar. Öyle bir şok oldum öyle üzüldüm ki anlatamam. İçlerinden biriyle göz göze geldik. O an ellerimi havaya doğru açıp gökyüzüne bakarak ‘Allah var yani, sen niye bu halde buradasın?’ dedim hal dilimle. Mahcubiyetle başını önüne eğdi ve beni görmezden geldi. Çok acı bir şey!

Bu esnada şunu düşündüm. Bu 9 ( ya da 12 sayısını tam hatırlamıyorum) kadının yanına 9 tane de peçeli bayan bıraksak ve sorsak ‘Bu kadınların hangisi köle?’ diye. Batı(l) zihniyeti ne der? Tabiî ki “Peçeli olanlar!” der. Hâlbuki peçeli olan istediği gibi hareket eder… Peçeli, inancını olduğu gibi yaşamaktadır… Peçeli, erkeklerin arzularının kölesi değildir… Ama yine de peçeliye acıyacaktır, ötekini daha özgür görecektir.

İşte, ne zaman peçelinin; daha kârda, daha özgür, daha onurlu yaşadığını kabul ederse batı(l) zihniyeti, o zaman sağlanır dünya düzeni!

Bu düşüncemi daha sonra başka bir batı ülkesinde yaklaşık 15 genç kıza da açtım ve sordum ‘Sizce bunlardan hangileri köle değil?’. Bunlardan 7si ‘Peçeyi sevmeyiz ama işin aslı köle olmayanlar onlar!’ dediler. Ama diğerleri vitrindeki kızların daha özgür olduğunu söyledi. Burada vahim bir olay var, zira bunu söyleyenler Müslüman evladları. Bu da gösteriyor ki Batıdaki evlatlarımıza olsun Türkiye’de olup ta batı(l)ca yaşayan gençlerimize olsun, hala ulaşamamışız. Bu noktada Twitter’i, Facebook’u çok güzel bir şekilde takip etmemiz gerekiyor, her birimizin. Tabi ki bu bilinçle!

Çok teşekkür ederim hocam. Söylemek istediğiniz bir şey varsa, buyurun.

Ben teşekkür ederim. Okuyucularınıza da çok selam ediyorum.

Emine Şenlikoğlu Kimdir: 1953 yılında dünyaya geldi. Çocuk yaşta ailesiyle birlikte Adapazarı`ndan gelip İstanbul’a yerleşti. Daha küçük yaşta bazı çelişkileri fark etti. Büyüdükten sonra Hıristiyanlığı araştırdı. Aynı dönemde kiliselere gidip İncil’i okumaya başladı. Bu inceleme sırasında İncillerin kendi ölçüleri içinde çelişkilerle dolu olduğunu gördü. Sonra İslâm`ı incelemeye ve İslamî tahsil için yoğun bir eğitime başladı. Fıkıh, Akait gibi İslâmî temel ilimlerle meşgul oldu. Ayrıca, İlahiyat mezunu eşi Recep Özkan ve özel hocalardan dersler aldı. Araştırmacı Yazar Şenlikoğlu, 1984`de yazmış olduğu ilk kitabı; "Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar" adlı kitabından dolayı 2,5 yıl cezaevinde kaldı.

İki çocuk annesi olan Şenlikoğlu; ilkokulu, İmam Hatib orta ve lise kısmını dışarıdan bitirdi. 85 kitabı bulunan ve 1985`ten beri Mektup Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yürüten yazar, Türkiye`nin çeşitli illerinde ve dış ülkelerde konferanslar veriyor.

Kendisiyle Facebook ta iletişime geçebilirsiniz: facebook.com/EmineSenlikogluHayranlari

Elif Yüksek / Nisanur Dergisi - Nisan 2012

Bu haberler de ilginizi çekebilir