• DOLAR 34.609
  • EURO 36.619
  • ALTIN 2938.211
  • ...
Çocuklarda kaygı bozukluğu nedenleri ve çözümü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Çocuklarda Kaygı Bozuklukları

“Rüyamda kötü adamlar gördüm anne, yanına gelebilir miyim?”

“Yanında uyumak istiyorum.”

“Beni evde yalnız bırakmayın.”

“Sen yokken çok korkuyorum.”

Hemen hemen bütün anne ve babalar bu cümleleri duyarlar çocuklarından. Peki, bu durum çocuklarımız için bir tehlike mi? Ebeveyn olarak her korktukları veya kaygılandıkları an tetikte olmak gerekir mi?

Her şeyden önce bilinmesi gereken, kaygı her zaman görülebilen ve bazı fizyolojik belirtiler eşliğinde yaşanan bir duygu durumudur. Yetişkinler deneyimleri sonucunda kaygı ve korkuları ile baş etmeyi öğrenmişlerdir. Ancak çocuklar için aynı durum söz konusu değildir. Tehdit olarak algıladıkları durum onlarda kaygı ve korku hissi yaratabilir, bu durumla baş etmekte güçlük çekebilirler.

Çocuğun sosyal yaşamında bulunan kişiler onun kaygı düzeyine etki edebilirler. Örneğin, koltuğa çıkmaya çalışırken düşen 1,5 yaşındaki bir bebeğin ilk yaptığı annesine veya yakınındaki kişiye bakmaktır. Devamında o kişinin verdiği tepkiye göre davranışını biçimlendirir. Eğer anne korku dolu bir ses tonu ile tepki verir ise çocuk da canı yanmadığı hâlde ağlamaya başlayacaktır. Daha sakin karşılar ve bu durumun normal olduğu hissini verirse çocuk düştüğü yerden kalkacaktır. Bu nedenle kaygılarımızın düzeyi ilk başta anne ve babalarımızın daha sonrasında ise sosyal ortamlarımızda bulunan kişilerin tepkileriyle doğru orantılıdır.

Arkadaş ortamında marka kıyafetler ve pahalı teknolojik aletler konusunda sürekli konuşulması, 14-17 yaşlarında bir gencin bilinçaltına, bahsedilen eşyalara sahip olmazsa dışlanacağı mesajını verir ve kişide kaygı uyandırır. Bu durumlar gelişimin bir parçasıdır, gelip geçicidir. Ne zaman ki çocuğun günlük yaşamı, sosyal ilişkileri, psikolojik durumu olumsuz yönde etkilenir, işte o zaman kaygı bir tehlike hâline gelmiştir.

Peki, tam anlamı ile kaygı nedir ve korkudan farkı var mıdır?

Kaygı, çoğunlukla açık ve net bir sebep olmaksızın hissedilen duygusal bir huzursuzluk hâlidir. Korkuda ise, yaşanan duygu durumunun dış dünyadan bir nesne ile ilişkili olması söz konusudur. Yani kaygı ve korku her ne kadar yakın gibi gözükseler de, aslında oldukça farklıdırlar. Kaygı genel bir durum olarak yaşanırken korku, durumsal olabilmektedir. Kaygının kaynağı belirsizdir ve uzun süreli belirtileri vardır. Gelecekle ilgili endişeler içerir ve tanımlanması oldukça zordur. Ancak kaygı ve korku sıkça birlikte yaşanan duygulardır.

Çocukların gelişim dönemlerine dair korku ve kaygıları değişmektedir. Çocuklar küçük yaşlarda daha çok canavar, hayalet gibi korkular yaşarlarken büyüdükçe daha soyut kavramlardan dolayı kaygı ve korku duymaya başlarlar.

Kaygı doğumdan itibaren yaşanan ve olağan bir duygu durumudur. Anne karnında kendini güvende hisseden bebek, dünyaya gelir ve ne yapacağını bilemez hâldedir. Anne kokusu, anne sesi bebekleri daima sakinleştirir. Tehdit altında kaldıklarını hissettikleri anlarda ağlama ve bağırma şeklinde tepkilerini ortaya koyarlar. 0-1 yaş arası çocuklar ebeveynin yokluğuna, temel ihtiyaçlarının karşılanmamasına, emzirmenin aniden kesilmesine tepki verebilirken 1-3 yaş arası çocuklar bir yabancı ile karşılaştıklarında ya da bakımını yapan kişinin yokluğuna tepki verebilmektedirler.

3-6 yaş arası çocuklar ise, karanlığa, hayali yaratıklara, aileye yeni katılan bir kardeşe tepki verirlerken 6 yaşından büyük çocuklar yabancılara, gürültülü ortamlara, aileden ayrılma durumuna, başarılı olamamaya ve arkadaş edinememe durumlarına karışı kaygı ve korku duyarlar.

Bu durumda kaygılı çocuk kimdir?

Kaygı kendini çok farklı şekillerde gösterebilir. Bu durum kişiden kişiye göre değişmektedir. Ancak kaygılı denilebilecek çocukların ortak özelliklerinden bahsetmek mümkündür.

• Uyku düzeninde, beslenme ve tuvalet alışkanlıklarında bozulma,

• Okula gitmeyi istememe,

• Aşırı endişeli ruh hâli,

• Tırnak yeme,

• Anne ve babaya aşırı bağımlılık,

• Dudak içi, yanak içi etleri ısırma,

• Dikkat ve konsantrasyon problemleri,

• Sinirlilik hâli (kaygının tanımını yapamadıkları için),

gibi fiziksel, bilişsel ve davranışsal belirtilerdir.

Eğer çocuğunuzda bu gibi davranışların sıkça tekrar ettiğini gözlemliyor iseniz, kaygısını arttıran faktörleri anlamaya çalışın. İyi bir gözlemci olursanız problemin kaynağına ulaşabilirsiniz.

 

Kaygıyı arttıran faktörler nelerdir?

• Ebeveynin kaygı düzeyinin yüksek olması,

• Doğal afetler, savaşlar, kazalar,

• Çocuğun duygusal-fiziksel istismara uğraması,

• Anne ve babanın boşanması,

• Tutarsız anne ve baba davranışları,

• Mükemmeliyetçi anne ve baba tutumu,

• Çocuğun olumsuz davranışına karşı verilen aşırı tepkiler.

Kaygı, gelişim sürecinin bir parçasıdır. Ancak çocuğunuz yaşadığı kaygı sürecini atlatamıyor ve beklenenden çok şiddetli sürüyor ise bu konu ile ilgili bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş demektir. En önemlisi çocuğunuzun kaygısı günlük yaşantısını, sosyal ilişkilerini, akademik başarısını olumsuz yönde etkiliyor ise mutlaka bir uzmandan yardım almak gerektiğini unutmamalısınız. Biz yetişkinler problemleri tek bir yöntemle çözmüyor, birden çok çözüm alternatifi düşünüyorsak çocuklar için de standart bir çözüm olmasını beklememek gerekir. Abisinin kaygı durumunu olumlu yönde etkileyen bir çözüm yolu kardeşte işe yaramayabilir. Her çocuğun kendine özel bir karakteri olduğu için problemi çözebilmek adına öncelikle çocuğu iyi tanımak ve ona göre bir çözüm süreci planlamak gerekir.

Anne ve baba olarak neler yapabiliriz?

* Her şeyden önce, çocuklarınızın yaşadıkları kaygı ve korku durumlarının onların istemleri dışında olduğunu unutmamalısınız.

* Çocuklarınızın kaygılarını dinlemelisiniz. Size anlatıyor ise kesinlikle “Aman canım bunda korkacak ne var!”, “Erkek adam korkar mı hiç!” dememelisiniz. Yapmanız ge-

reken şey, onu anladığınız hissini vermektir. Örneğin “Seni anlıyorum, hepimizin böyle endişeleri, korkuları olabilir.” veya “Bu durum senin canını sıkmış gözüküyor, bununla baş edebilmek için nasıl bir yol bulabiliriz bir düşünelim.” gibi cümleler daha yardımcı olacaktır.

* Çocuklar kimi zaman konuşmak istemezler, bu sebeple de onlarla oyunlar oynayarak, resim yaptırarak da probleme dair ipuçları alabilirsiniz.

* Çocuklarınızdan yapamayacakları şeyleri beklememelisiniz. Yapabilecekleri bir şeyi yapamadıkları an onlara sakince tekrar denemesini önerebilir ve onları olumlu yönde teşvik edebilirsiniz.

* Yeni durumlara karşı önceden çocuklarınızı zihinsel olarak hazırlayabilirsiniz. Örneğin kardeşi olacak bir çocuğa durumu anlatmak, okula yeni başlayacak bir çocuğa okulu tanıtmak gibi.

* Her ne olursa olsun, çocuklarınızı asla korkutmamalısınız. “Eğer ödevini yapmazsan, doktor amca sana iğne yapacak!”, “Odanı toplamazsan seni bırakıp gideceğim artık.”, “Uyumazsan giderim, sen de annesiz kalırsın.” gibi cümlelerden uzak durmalısınız.

* En önemlisi de, sizler ebeveyn olarak kaygılı tutum ve davranışlarda bulunursanız bu durumu çocuklarınız hissedecektir. Tutarlı ve kararlı davranmalısınız. Çocuklarınıza sevginizi hissettirmeli ve onlara güven hissi vermelisiniz ki sizin olmadığınız ortamlarda da kendilerini değerli ve güvende hissetsinler.

* Siz anne ve babalara düşen en önemli görev, çocuklarınızı gözlemlemektir. Çocuklarınızın kaygı ve korkuları şiddetli bir şekilde yaşanmaya devam ediyor ve uzun süredir bu durumla karşı karşıya kalıyorlarsa bir uzmandan yardım almanızda fayda olacaktır.

Kaynak, Diyanet Dergi,  Esra Nur GENÇAL (Uzman Klinik Psikolog)

Bu haberler de ilginizi çekebilir