"Göç ve Uyum Bakanlığı kurulmalıdır"
Dünyada en fazla göç alan ülkenin Türkiye olduğunu, bundan dolayı bir Göç ve Uyum Bakanlığı`nın ihtiyaç olduğunu ifade eden Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, iyi yönetilmediğinde göçün ciddi sorunlar oluşturabileceğini söyledi.
Suriye'de 2011 yılı mart ayından bu yana başlayan iç savaş yüz binlerce çocuk, kadın genç ve yaşlının katledilmesine ve milyonlarca Suriyelinin de mülteci konumuna düşmesine neden oldu. Çoğunluğu Türkiye olmak üzere farklı ülkelere yerleşen Suriyeli mülteciler, savaşın yüreklerindeki bıraktığı derin yaralar ve omuzlarındaki büyük sorumluluklarla ülkelerinden uzakta yaşama tutunmaya çalışıyor.
Ülkelerini terk ederek Türkiye'nin sınır illeri Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Mardin ve Hatay başta olmak üzere diğer illere sığınan Suriyeli mültecilerin sayısı 3 milyon 618 bin 624 kişi oldu. Savaşın en büyük mağduru ise kadınlar ve çocuklar oldu.
Türkiye; savaş, iç çatışma ve yoksulluk gibi sebeplerle ülkelerini terk eden yaklaşık 4 milyon kişiye ev sahipliği yapıyor. Irak'tan Suriye'ye, Afganistan'dan İran'a kadar dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan çatışma ve krizler sebebiyle milyonlarca insan ülkelerini terk etmek durumunda kaldı. Bu insanların da birçoğu Türkiye'ye sığındı. Yaklaşık 5 milyon mülteciye ev sahipliği yaparak dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke konumunda olan Türkiye'de, Suriyeli, Afganistanlı, Iraklı, İranlı ve çeşitli ülkelerden mülteci bulunuyor.
Türkiye'de en yoğun mülteci grubu Suriyeliler olarak göze çarparken Suriyelilerin daha çok İstanbul, Şanlıurfa, Hatay, Gaziantep, Mersin, Adana ve Kilis'te barındığı görülüyor. İç savaş sebebiyle ülkesini terk eden 5,6 milyon Suriyelinin 3,6 milyonu Türkiye'de geri kalanı AB ülkelerinde barınıyor.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Rektörü Prof. Dr. Ali Gür, yaklaşık olarak 5 milyon mülteciyi barındıran Türkiye'de Göç Bakanlığı'nın olmaması başta olmak üzere, Türkiye'ye çoğunlukla hangi ülkelerden göç ve mülteci geldiği, mülteciler için yasal alt yapı yeterliliği, mültecilerin Türkiye'deki işsizlik sorununa etkileri, mültecilerin Türkiye'ye olan maliyeti, mültecilerin eğitim sorunları ve imkanları ve Suriyeli mültecilerin bugüne kadar karışmış oldukları suç ve olayları İLKHA'ya değerlendirdi.
Anadolu coğrafyasının tarih boyunca hep göçlerin merkezi olduğunu belirten Gür, göçün tarihsel bir olgu olduğunu ve insanlık tarihi ile başladığını belirterek, çeşitli sebeplerden dolayı göçler meydana geldiğini söyledi.
Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde "Göç Enstitüsü" kurduklarını belirten Gür, enstitü tarafından geçtiğimiz aylarda yapılan araştırma sonucu toplumda Suriyelilerin ülkelerine dönme düşünceleri ve suç sayısını artırdıkları gibi birçok mesnetsiz iddiayla ilgili çarpıcı sonuçların ortaya çıktığını ifade etti.
Son dönemde en çok tartışılan ve merak edilen sonuçların başında "Türkiye'deki Suriyelilerin geleceği" olduğunu belirten Gür, araştırmada, Suriyelilere ülkelerine dönme niyetlerinin sorulduğu ve yüzde 56'sının uygun şartlar oluştuğunda ülkelerine dönme niyetinde olduklarını söyledi.
Gür, halk arasında Suriyelilerin kriminal olayları tırmandırdığı, suç işleme oranını arttırdığı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını ve Suriyelilerin karıştığı asayiş olaylarının ortalamasının ise yüzde 6,2 olduğunu bildirdi.
"Anadolu coğrafyası tarih boyunca göçlerin merkezi olmuştur"
Anadolu coğrafyasının tarih boyunca göçlerin merkezi olduğunu belirten Gür, "Osmanlının, özellikle 1800'lü yıllar döneminden beri hâlihazırda Kafkaslardan ve Balkanlardan büyük göçler almıştır. Ama yeni yüzyıla geldiğimizde de yine Irak savaşı başta olmak üzere ondan önce Afganistan ve akabinde de 2011 yılında Arap baharının da bir yansıması olarak Suriye'den de çok sayıda göç aldık. Hâlihazırda da Suriye krizi ile birlikte 2011 yılından beri günümüze gelinceye kadar ise 3 milyon 620 binin üzerinde şu anda Suriyeliyi misafir ediyoruz. Bu konuda bazı şehirler çok ön plana çıktı. Özellikle Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa, kendi nüfuslarının neredeyse yüzde 20-25'ine yakın Suriyeliyi misafir aldılar. Bu şehirler açısından dinamik bir süreçti. Bir taraftan misafirlerimizi koruyup, kollayıp, barındırıp, giyindirirken ve onlara iş imkanları sağlarken huzurlu bir şekilde bu süreci yönettik. Ama diğer taraftan ise bu kadar devasa büyük bir yapıyı ilelebet muhafaza etmekte açıkçası o kadar kolay değil." dedi.
"Göç ve Uyum Bakanlığı bir ihtiyaçtır"
Dünyada en fazla göç alan ülkenin Türkiye olduğunu ve bundan dolayı da bir Göç Bakanlığı'nın ihtiyaç olduğunu belirten Gür, "Tarih boyunca bu kadar göç alan ve ipek yolunun üzerinde olan bir şehirde ve ülkede olmamızdan dolayı göçleri iyi koordine etmek, aynı zamanda var olanları uyum çabalarını ve uyum süreçlerini yönetmek için de çok iyi bir koordinasyon merkezine ihtiyaç var. Şu anda hâlihazırda Türkiye'de çok farklı devlet kurumlarımız bu işle ilgileniyor. Ama asıl olan, aslında Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi belki de Göç ve Uyum Bakanlığı kurularak bunun üzerinden şu andaki ve gelecekteki göçü iyi yönetmek, koordine etmek daha mantıklı olacak gibi geliyor. Çünkü bu büyük bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı ortaya koyduğumuzda hâlihazırda Suriyeli misafirlerimizin bir kısmı gidecek ve bir kısmı kalacak. Gidecek olanlar için işlerini iyi koordine etmek kalacak olanların da en azından buradaki uyum süreçlerini iyi yönetmek için Göç Bakanlığı her halükârda çok faydalı olacaktır." diye konuştu.
"Göç iyi yönetilmezse ciddi sorunlar oluşturabilecek bir potansiyeldir"
Anadolu coğrafyasının insanlık için göç geçiş merkezi olduğunu ve bu nedenle de Anadolu'da eskiden beri göç yollarının olduğunu belirten Gür, "Biz, Osmanlı döneminde de çok göç aldık. Kafkaslardan ve Balkanlardan çok göç aldık. Ama yeni yüzyılımızda yakın süreçte Afganistan'dan, Ortadoğu coğrafyada Irak, Suriye ve kısmen de İran ile Pakistan'dan büyük göçler alıyoruz. Şimdi tabi ki Anadolu coğrafyası çok mümbit bir coğrafya. Burada bir taraftan demokrasiyi içerisine sindirmiş olan bir millet var. Diğer taraftan gittikçe kalkınan ve coğrafyasında da çok etkin olan bir ülke var. Dolayısıyla da refah düzeyi yükseldikçe çevremizdeki birçok millet buraya gelerek yaşam şanslarını denemek istiyorlar. Bu bizim açımızdan sevindirici ama iyi yönetilmediği takdirde ciddi sorunlar oluşturabilecek bir potansiyeldir." ifadelerini kullandı.
"Tokyo'ya, Paris'e, Londra'ya ve Kiev'e 10-15 bin Suriyeli koysanız anında kaos olur"
Türkiye'nin 3 milyon 620 bin Suriyeliye kapısını açarak kadirşinaslığını gösterdiğini belirten Gür, şöyle konuştu:
"Bir anda düşünebiliyor musunuz; Türkiye'ye tam 3 milyon 620 bin misafir geliyor. Tokyo'ya, Paris'e, Londra'ya ve Kiev'e değil 3 milyon 620 bin Suriyeli, 10-15 bin Suriyeli koysanız anında kargaşa olacak. Buna rağmen biz Türkiye açısından çok iyi bir başarı sınavı verdik. Dünyaya özellikle parmak ısırtacak başarılara zemin hazırladık. Tabi ki zaman içerisinde de o şok dönemlerimizi de atlattıktan sonra artık yasal altyapılar, insani hak ve özgürlükler çerçevesinde maksimum düzeyde tuttuğumuz o güzellikleri daha ileriye taşımak açısından da büyük bir çaba sarf etmek gerekiyor. Her geçen gün de zaten yaşam standartları çok ileriye gidiyor. Ben bu süreç içerisinde en fazla Suriyelilerin ikinci sırada yer aldıkları Ürdün'e de gittim. Oralarda da gördük ki gerçekten Türkiye'de özellikle Suriyeli misafirler konusunda o kadar çok büyük yatırımlar yapmış ki dünya standartlarının çok üzerinde bir yönetimi var."
Anadolu coğrafyasının, Amerika'nın ve Kanada'nın göç alan toplumlar olduğuna işaret eden Gür, göç edenlerin sadece sorun olarak değil aynı zamanda iyi yönetilirse, onların hak ve hukukları gözetilerek eğitime, kültüre, sanata ve ekonomiye büyük katkı sağlayacaklarını belirtti.
"Göçler eğer iyi yönetilebilirse götürüden ziyade büyük getiriye sahiptir"
Gür, "Doğal olarak sınırlarımızın güvenliğini almak açısından 950 kilometrelik sınırı olan bir Türkiye'de biz öncelikli olarak kendi sınırlarımızı güvenlik altına almak için bu müdahaleleri yapıyoruz ve oradaki insani yardımları da Türkiye açısından değerlendiriyoruz. Bu arada da hem güvenliği sağlarken hem de insanlara, insani hak ve hürriyetler açısından destek vermek adına maliyetlerimiz oluyor. Ancak göçler eğer ki iyi yönetilebilirse, götürüden ziyade büyük getiriye sahiptir. Artık Türkiye'nin şok dönemlerini atlattıktan sonra var olan misafirlerimizi de iyi koordine ederek yatırıma dönüştürmesi gerekiyor ki şu anda yatırıma dönüştürülüyor. Benim altı ay önce aldığım bilgilerde Gaziantep Ticaret Odasına kayıtlı şu anda bin 600'ün üzerinde Suriyeli firma kurulmuş. Bunlar çok büyük bir yatırım yapıyorlar. Bu artık Suriyelilerin bize maliyetlerinden öte katkı sağlamaları anlamına da geliyor ki yönetebildiğimiz sürece göç her zaman avantajlı konuma gelebilir. Bir Amerika, bir Kanada göç toplumudur ve iyi yönetildiği takdirde Anadolu coğrafyası her zaman bundan karlı çıkar." şeklinde konuştu.
"İnsan kaynağı açığını Suriyeliler doldurdu"
Son yıllarda kendi iş yerlerini açan ve kentteki bazı meslek gruplarında çalışan Suriyelilerin hem kentin ekonomisine katkı sağladığını hem de işçi açığını kapattığını belirten Gür, "Biliyorsunuz Gaziantep bir sanayi şehridir. Çok yoğun fabrikalarımız ve beşinci organize sanayisi var. Suriyeli misafirler ülkemize gelmeden önce burada genellikle işverenler çalıştıracak işçi bulamadıklarından şikâyet ederlerdi. Ama bu ara insan kaynağı açığını Suriyeliler doldurmuş oldular. Geçmişte hep olurdu. Batı illerine pamuk, fındık ve fıstık toplamak için genellikle doğudan vatandaşlarımız gelirlerdi. Ama şu anda ise artık onlar gelmiyorlar. Çünkü bir taraftan Türkiye'nin refah düzeyi yükseldi ve ekonomisi gelişti. Artık onların da buralara gelmeye pek ihtiyacı kalmadı. Suriyeliler o boşluğu doldurarak hem aile geçim kaynaklarını sağlıyorlar hem de aynı zamanda işverenler insan kaynağı açısından işçi bulma sorunu yaşamıyor. Bu dediğimiz gibi dinamik bir süreçtir. İyi yönetirseniz her iki tarafta avantaj sağlamış oluyor."
"Türkiye'nin ilk ve tek sınır ötesi Meslek Yüksek Okulu'nu Cerablus'ta açtık"
Gür, Gaziantep Üniversitesi'nin, Türkiye'de ilkleri başaran bir üniversite olduğunu, 150 ülkeden de 4 binin üzerinde uluslararası öğrencileri olduğunu ve bunların 2 bin 300'nün de Suriyeli olduğu bilgisini vererek, şunları söyledi:
"Doğal olarak Suriyeli misafirlerimiz Gaziantep'te çok fazla oldukları için biz, Suriyeli öğrencilerimize büyük bir ev sahipliği yapıyoruz. Şu anda 2 bin 300'ünüzerinde Suriyeli öğrencimiz var ve işin güzel tarafı; Türkiye'de ilk ve tek model olan İngilizce, Türkçe ve Arapça, üç lisanda eğitim veren üniversite biziz. Bu da yetmiyor. Aynı zamanda biz, sadece Gaziantep'te ve Türkiye'ye yerleşmiş olan Suriyeli öğrencilerimize eğitim vermek değil. Aynı zamanda güvenlikli bölgede yani sınır ötesinde de onlara yaşam alışkanlıkları, yaşam standartları, eğitim hakları açısından imkânlar oluşturalım ki artık buraya gelmesinler. Bunun için de Cumhurbaşkanlığımız, YÖK ile yaptığımız görüşmelerde olumlu karşılandı. Türkiye'nin ilk ve tek sınır ötesi Meslek Yüksek Okulu'nu Cerablus'ta ve Gaziantep Üniversitesi adına kuruldu. Şu anda 149 tane öğrencisi ile aktif eğitimine devam ediyor. Bu da Türkiye açısından uluslararası eğitime verdiği önemin göstergesidir. Suriyelileri sadece Türkiye'de değil sınır ötesinde bulunan güvenlikli bölgelerde de onlara eğitim dâhil olmak üzere her türlü imkân sağladığımızın bir göstergesidir."
"Suriyelilerin yüzde 56'sı tekrar ülkelerine dönmek istiyor"
Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde Türkiye'de ilk ve tek olan "Göç Enstitüsü" kurduklarını ve enstitü tarafından geçtiğimiz aylarda yapılan araştırma sonucu Suriyelilerin yüzde 56'sının ülkelerine dönmek istediklerini belirten Gür, "Gaziantep Üniversitesi Göç Araştırmaları Enstitüsü'nün yapmış olduğu araştırmada birçok şehir efsanesi çökmüştür. Piyasada özellikle de ağızdan ağza dolaşan yalan ve yanlış haberlerle maalesef toplum katmanları çatıştırılmak isteniyor. Bizim yapmış olduğumuz bu çalışmalar bu konuda ciddi veriler ortaya koydu. Gördük ki Suriyelilerin yüzde 56'sı tekrar ülkelerine dönmek istiyor. Geri dönseler bile bunlar eğitimli olarak dönsünler istiyoruz, ülkelerini inşa etsinler. Özellikle genç düzeyde olan 25 yaşın altında olan gençler ülkelerine geri dönmek yerine Türkiye'nin refah ortamında yaşamak istiyorlar. Bu gençleri de biz, eğer ki şimdiden eğitemezsek, eğitimsiz olarak toplumda kalırlarsa ileride Türkiye açısından da sıkıntı olacağı için ne olursa olsun Suriyeliler mutlaka eğitilmelidir diyoruz. Biz bu sorumluluğu aldık. Şu anda Arapça eğitim programını açmak ile bu sorunu zaten çözme yoluna girdik. Şu an Arapça programınızda 722 öğrencimiz eğitim görüyor. Mühendislik, mimarlık, fen ve edebiyat gibi birçok alanda Arapça lisans eğitimi görüyorlar. Bu da hem Suriye'nin inşasına hem de Türkiye'deki Suriyelilerin uyum sürecine katkı sağlamak için bir çaba ve göstergedir." diye belirtti.
Uluslararası arena ve özellikle sömürgeci ülkelerin bu sorunu çıkarttığını, Suriye'yi darmadağın ettiğini ve ondan sonra göç eden insanlara da sahip çıkmadıklarını belirten Gür, ancak Türkiye'nin çok büyük imkanlarını seferber ederek bu insanlara sahip çıktığını anımsattı.
"Hafızalarda Türkiye'nin kadirşinaslığının kalması gerekiyor"
Gür, "Biz, devlet kademeleri, sivil toplum kuruluşları ve toplumumuz eğer şu ana kadar 2011 yılından 2019 yılına kadar göstermiş oldukları bu büyük fedakârlıkları gerçekten sahada devam ettirebilirlerse iki toplum huzur içerisinde dünya barışına katkı sağlayacaklardır. Ancak maalesef bizi kendi halimize bırakmıyorlar. Uluslararası arena, özellikle sömürgeci ülkeler kendileri bu sorunu çıkarttılar. Suriye'yi darmadağın ettiler. Ondan sonra da Suriye'den insan hakları yaşam kabiliyeti açısından göç eden bu insanlara da sahip çıkmadılar. Türkiye çok büyük imkanlarını seferber ederek bu insanlara sahip çıktı. Gaziantep başta olmak üzere bir dönemler 600 bine yakın şu anda 420 bin misafirimize ev sahipliği yapıyoruz. Hiç de gocunmadılar. Cebinden, evinden ve maaşından fedakârlık yaparak onları yedirdi, içirdi ve barınma imkanı verdi. Böylesi bir ortamda Suriye meselesi çözüme kavuşturulurken dönecek olan insanların hafızalarında Türkiye'nin kadirşinaslığının kalması gerekiyor. O yüzden toplumumuz yaptığı iyilikleri ileriye ve Suriye'ye taşıması gerektiği noktada küçük ve basit ayak oyunlarıyla veya çatışma unsuru oluşturacak olaylarla, provokasyonlarla bu yaptığımızı heba etmemeliyiz."
Halk arasında Suriyelilerin kriminal olayları tırmandırdığı ve suç işleme oranını da arttırdığı yönünde iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirten Gür, yine "Göç Enstitüsü" tarafından hazırlanan raporda Suriyelilerin karıştığı asayiş olaylarının ortalamasının yüzde 6,2 olduğunu ifade etti.
"Yaşanan sorunları büyütmemek gerekiyor"
Suriyelilerin suç oranının genel suçlara göre oldukça az olduğunu ifade eden Gür, "Bu da Türkiye'deki normal Türk vatandaşlarının katıldığı olaylardan çok daha düşük. Bu var olan gerçekler burada böyle dururken neden bu tür küçük olaylar projeksiyonla tutularak büyütülüyor? Amaç toplumu birbirine çatıştırarak Suriye'deki bizim varlığımızı ve Suriye'deki mücadelemizi baltalamaktır. Burada ilginç olan siyasi bir argüman olarak değil ama sosyolojik bir alt yapı olarak batı dünyasında sol görüş mültecilere büyük kucak açıp onları ülkelerinde barındırma için her türlü mücadeleyi verirken sağ yapılanmalar da genellikle gitmelerini isterler. Türkiye'de ise tam tersi bir model oluşmuş. Sağ, bunların burada kalıp uzun süre yaşam kabiliyetlerini geliştirmek isterken sol gitmelerini istiyor. Açıkçası böyle de ironik bir durum yaşıyoruz. Türkiye'de yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz de Türk vatandaşlarımızın ciddi bir sorunu olmamıştır ve olmuyor da. Bazı küçük sorunlar her ailede ve her millette oluyor. Bunları büyütmemek gerekiyor. Bu yedi yıllık süreç içerisinde yapmış olduğumuz büyük yardımların heba edilmemesi için kucaklaşmamızda büyük fayda var." dedi.
"Suriyelilere verilen bir öncelik yoktur"
Türkiye'nin Suriyeli mülteciler meselesine önce insani olarak ve insan hakları beyannamesi üzerinden baktığını vurgulayan Gür, "Türkiye yaratılış ve inançları gereği de Suriyelileri insan olarak algıladığı için yaşam kabiliyetlerini geliştirmek için mücadele ediyor. Türk vatandaşlarının hakları da zerre kadar zayi olmaz ve olamaz da. Ama gelen Suriyeli misafirlerimizi de biz kendi hallerine bırakıp ve onların toplum içerisinde sefalet içerisinde yaşamalarına da asla izin vermeyiz. O yüzden de sağlık giderleri açısından mümkün olduğu kadar katkı sağlanıyor. Benim üniversitem, şu an hastane olarak büyük katkı sağlıyor. Bu katkıda şu anda yüzde 95 oranında nasıl Türkiye'deki tüm herkes genel sigorta kapsamı içerisinde tedavi ediliyorsa, Suriyelilerde tedavi ediliyor. Ama onlara verilen bir öncelik var mı? Hayır." şeklinde konuştu.
Eğitim açısından Türkiye'nin ileriye dönük dünyada bir sorun oluşmaması için Suriyelileri ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim verdiğini belirten Gür, aslında dünyanın da bunu takdir etmesi gerektiğini belirtti.
"Biz Suriyelileri kardeş olarak görüyoruz"
Özellikle çalışma alanı açısından Suriyelilerin birçoğunun genellikle Türkiye vatandaşlarının çalışmak istemedikleri alanlarda çalıştığını ve Türkiye'nin önemli bir boşluğunu doldurduğunu belirten Rektör Gür, "Bütün bunları değerlendirdiğimizde burada biz, Suriyelileri kardeş olarak görüyoruz. Onların bu ülkede yaşam hakları vardır. Biz başkalarının yaptığı gibi Suriyelileri sınır ötesine gönderip bombaların altında ölmelerine çocuk, yaşlı ve kadınları tamamen biçare bir şekilde sefalet içerisinde yaşamalarına asla izin vermedik. Bu konuda dünya susarken Türkiye tam tersine bütün imkânlarını seferber ederek büyük bir iyilik başlattı ki; bunun takdir edilmesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Dışarıdan provokasyona açık birileri yapılan iyilikleri yok etmek istiyor"
Suriyeli mülteci düşmanlığının doğru olmadığını belirten Gür, "Şimdi bu ülkenin özellikle Türkiye'deki Türk vatandaşlarımızın; inancı olan, merhameti olan, insani refleksleri güçlü olan hiç kimsenin, böyle bir mülteci düşmanlığının olmadığı gibi tam tersine insanımız mültecilere kucak açıyorlar. Ama dışarıdan provokasyona açık birileri özellikle yüzde birlik bir kısım bunu kaşıyarak yüzde 99 yapılan iyilikleri yok etmek istiyor. Türkiye'nin elbirliğiyle bununla mücadele etmesi gerekiyor." diye belirtti.
"Biz kendi akrabalarımıza sahip çıkıyoruz"
"Biz 'Suriye' dediğimizde kendi amcazademize, kuzenlerimize ve kendi akrabalarımıza sahip çıkıyoruz" diyen Gür, "Biz Suriyelileri buradan gönderdiğimizde, yarın Allah korusun bombalar altında öldüğünde bunun ağırlığını kim kaldıracak? Diğer taraftan Amerika'nın, Avrupa'nın veya diğer uzak ülkelerin bura ile ilgili hiç ne akrabaları ne de bazı birliktelikleri var. Ama Suriye'nin ötesinde Kürdler benim buradaki Kürd vatandaşlarımın ve Araplar da benim Antep, Kilis, Mardin, Şanlıurfa'daki Arap vatandaşlarımızın kardeşi. Diğer taraftan Türkmenler yine bizim kardeşimiz. Dolayısıyla aslında biz, 'Suriye' dediğimizde kendi amcazademize, kendi kuzenlerimize ve kendi akrabalarımıza sahip çıkıyoruz. Akrabayı koruyup kollamaktan daha önemli ne olabilir ki?" diye sordu.
"Türkiye'ye gelen Suriyelilerin yüzde 6'sına vatandaşlık verildi"
Türkiye'ye gelen Suriyelilerin yüzde 6'sına vatandaşlık verildiğini, bu konuda efsane gibi dolaşan bazı söylemlerin reel olmadığını belirten Gür, sözlerini şöyle tamamladı:
"Sanki Türkiye her önüne gelene Türk vatandaşlığı veriyormuş gibi zannediliyor. Burada da biz, ilk şok döneminde maalesef bazı hatalar yaptık. İlk zamanlarda okumuş, sanat erbabı ve gerçekten de kaliteli Suriyeli bizim koruyup kollayıp ve onları vatandaşlığa almamız gerekiyordu ama geç kaldık ve bunların birçoğunu Avrupa ile Amerika başta olmak üzere vatandaş yaptılar. Kaybeden kim oldu? Bütün bunun akabinde baktığımızda Türkiye'nin bu araştırma içerisinde ortaya çıkan gerçek; sadece yüzde 6'sı Türk vatandaşlığı alabilmiş. Onlar da belli kriterlerden geçirilerek ve büyük denetimlerden sonra vatandaş yapılıyor. Dolayısıyla her önüne gelene devlet bir vatandaşlık vermediği gibi çok sıkı denetim altında takip ediliyor. Yüzde 9'unun ise şu anda vatandaşlık müracaatı var. Ama onlar da denetimli olarak halen araştırmalar yapılıyor. Yani Yüzde 9'u da bekleme sürecinde ve birilerinin dediği gibi her önüne gelene vatandaşlık verilmiyor. Tam tersine çok sıkı denetimlerle, güvenlik soruşturmaları yapılarak ve onların ülkeye yapacağı katkılar göz önünde bulundurularak vatandaş yapılıyor. Aslında bakılırsa bu oran çok düşük bir orandır." (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)