• DOLAR 34.636
  • EURO 36.487
  • ALTIN 2929.936
  • ...
Beş vakit namazda gizlidir ömür
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Beş vakit namazda gizlidir ömür

Hamdolsun insanı ahsen-i takvimde yaratan ezelî ilim sahibine…

Her geçen gün biraz daha eksiliyor ömür heybemizden. Ne çabuk geçiyor zaman. Geriye ise yapmadıklarımızın, yapamadıklarımızın pişmanlığı kalıyor. Bir film şeridi gibi gözümüzün önüne seriliyor yaşadıklarımız ve yaşamadıklarımıza olan israfımız.

Aslında biz dünyanın geçici ahretin ise ebedi olduğunu unuttuk. Evet unuttuk. Lafügüzaflara kanıp sahte benliklerde oyalandık. Ömrün bereketi güzel amellerdeydi. Efendimiz (SAV)`in buyurduğu gibi “Allah`ın en sevdiği amel, az da olsa devamlı olandır.”( Buharî, Rekaik, 18/6465) Ne garip değil mi? Rüzgârın hep aynı yönden estiğini bile bile yine oraya ev yapmaya çalışan çocuklar gibiyiz. Belki başka bir yere ev yapmaya çalışsak her seferinde yıkılması üzmeyecekti bizi ama çocuktuk, yıkılsa da yine yapmak için uğraşmak güzel geliyordu. Şimdilerde ise büyüdük ve her düşeni, yıkılanı olduğu gibi bırakır olduk.

Ömür serüvenini beş vakit namaz gibi düşün kardeşim…

Evvela sabah namazı ile başlanır güne. Günün bereketi de huzuru da işte bu kokusu hoş vakitte gizlidir. Hem Efendimiz (SAV) buyurmuş ya “Sabah namazını kılan kimse Allah`ın himayesindedir.” (Müslim, Mesâcid 261-262) diye. Dahası kendini dinliyor, Halıkını bir kez daha tanıyor ve yeni bir güne maneviyat deposu ile başlıyorsun. Hani diyorlar ya “İnsan dağılır toparlayan Allah`tır” diye. İşte, o dağılmışlığa meydan okurcasına toparlanıyorsun sabahın ilk ışıklarında.

Ve şimdi yeni doğduğun zamana dön; gördüğün şey tıpkı bir nur yumağı değil mi? Saf ve temiz gülüşüyle, kokusu huzur bir bebeksin. Günahı tanımamış tertemiz bir nur. Öyle ki; varlığı, konuşması etrafına neşe saçan bir çiçek gibi… Yavaş yavaş büyüyorsun, etrafındakiler sana bakınca Rahmân`a şükrediyor. Yaşın büyüdükçe zor oluyor, bu masumiyeti olduğu gibi muhafaza etmek; günah kirleri elbisene, ruhuna bulaşmadan yaşamını devam ettirmek. Ve sen hep çocuk olmak, çocuk kalmak istiyorsun ama eğer nasipse ömür devam ediyor.

Vakit öğlen! Sabahın huzuru daha terk etmemiş seni. Tekrar huzura duruyor, dünyanın geçiciliğini bir kez daha haykırıyorsun. Gün ilerlemiş olsa da işlerin yoğun olduğu bir zaman olmasa gerek. Alıyorsun hayat kitabını eline, hakiki imanı elde etmek için çabalıyorsun. Güneşin sıcaklığı bedenini yaksa da sen serinliği, Rahman`ın huzurunda buluyorsun. Namazını cemaatle kılmak için camilere koşuyor; kendine Allah yolunda dostlar ediniyorsun.

Çocukluğun vermiş olduğu masumiyet ve saflık, terk etmemiş seni. Nereden mi biliyorum? Ellerini dua için açtığında diline değen o masum, huzur dolu kelimelerden; dünyanın yüzüne de ruhuna da değmeyişinden. Sen hiç büyüme be çocuk! Diline değmesin gıybet, ruhun kirlenmesin günahtan… Sen hep büyüklerin büyük hesaplar peşinde yaşayışından uzak yaşa. Ve hep Allah-u Ekber nidan yankılansın meydanlarda, ilmiyle amil derdi ümmet olarak yaşa…

İkindi ezanı okundu! Vakit günün tam da ortası; işlerin yoğun, yetiştirmen gerekenlerin telaşesi ile namazı unuttun. Fakat bak ne diyor Rabbin, Bakara 238`de: “…Ve orta namaza dikkat edin!” Tefsir âlimlerinin bazılarının rivayetlerine göre “orta namaz” ikindi namazıdır. Yani dünyaya ara verip ‘huzurda` huzur bulma vakti…

Ne çok benziyor gençlik dönemlerine değil mi? İnsanın kendini en çok muhafaza etmesi gereken zaman dilimi. Rabbini iyi tanıyıp yoluna hizmetle iştigal etmesi gereken evre. Peki, sen ne yaptın? Tıpkı işin yoğunluğuna dalıp namazı ertelediğin gibi ‘daha erken` bahaneleri ile kendini kandırıp hep erteledin. Ömrünün en kıymetli döneminde, ebedi düşmanların olan şeytan ve nefesine yenik düştün. Bunun senin sonun olduğunu bilmeden, hep sonralara erteledin. Sence de ömrünün en güzel dönemi olan gençliğini Allah`ın razı olduğu amellerle geçirseydin, daha da bereketlenmez miydi ömrün?

Yeryüzü güneşin kızıllığından sıyrıldı. Havanın kararması ile ezanı Muhammed`i duyulmaya başladı. Çok vakti yoktur akşam namazının bilirsin. Acele etmen gerekiyor. Seccadeni al koş huzura…

Vakit geçerken ömür de hızla ilerliyor. gençken yaptıklarının pişmanlığı ile kavruluyorsun, huzursuzsun bunun da farkındasın. Bir dönüş, bir çıkış yolu arıyorsun. Fakat bir yandan da ‘yaşlanınca kılarım, yaparım` düşüncelerine kapılmaktan geri durmuyorsun. Tekrar olacak belki ama hatırla(t)mak istedim; “insan ziyanda”.

Sahi ne sanıyorsun (ey nefsim)? Huzura gitmeyi ertelediğin nedenler, sıratta seni kurtarabilir mi? Sen de biliyorsun ki; kurtaramayacak! O zaman daha fazla erteleme ve yönel Rabbine…

Gün içerisinde son kez huzura durmanın vaktidir: Yatsı. Evet, bitti gün. Karanlık hâkim artık. Karanlıkta ışık olmaktır; secdeye durmak. Şeytana, nefse inat aslolana yönelmektir… Hüznü de mutluluğu da O`nun ile paylaşmak, yorgunluğu O`nun yanında atmaktır.

Nasıl ki günün sonuna ulaşılıyorsa ömrün de sonuna ulaşıyor insan. Bak işte ertelediğin yaştasın. Haydi, öğren bakalım Kur`an kıraatini, haykır meydanlarda Allah`ın davasını. Yapamıyorsun değil mi? Yaşlandın çünkü. Genç yaşta öğrenmek, yaşamak gibi olmuyor yaşlılık. Yapmaya çalışıyorsun ama sen de farkındasın ki; yaptıkların tam manası ile kapatamıyor ömürdeki eksikliği. Ve hiç bir şey vaktinde yapmak kadar güzel olmuyor…

Rabbimiz hepimize “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et”(Hicr /99) ayeti celilesinin gölgesinde yaşamayı nasip etsin… (Âmin)

Kaynak, Nisanur Dergisi, Halime Çay  
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir