HÜDA PAR panelinde hak ihlalleri masaya yatırıldı
HÜDA PAR İstanbul İl Başkanlığı tarafından düzenlenen panelde konuşan panelistler, Türkiye ve dünya genelinde yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekti.
HÜDA PAR İstanbul İl Başkanlığı tarafından Zeytinburnu Kazlıçeşme Kültür Merkezinde "İnsan Hakları Bildirgesi ve İnsani Haklar" temalı panel düzenlendi.
Panelde, "Hak ihlalleriyle mücadelede İslami yaklaşım ve sorumluluklarımız", "Yabancılar hukuku uygulamasında yaşanan insan hakları ihlalleri ve çözüm önerileri", "İnsan haklarına bir bütün olarak bakmak", "Gazeteci gözüyle insan hakları ihlalleri", "Yargının neden olduğu hak ihlalleri" ve "Doğu Türkistan'da yaşanan insan hakları ihlalleri" konuları ele alındı.
İki oturum şeklinde düzenlenen panelin ilk oturumunda, İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Av. Mehmet Karadağ, Uluslararası Mülteci Hakları Genel Başkan Yardımcısı Av. Enes Kafadar, Akademisyen Dr. Bekir Tank; ikinci oturumunda ise Gazeteci Yazar Nevzat Çiçek, MAZLUMDER Genel Sekreteri Av. Kaya Kartal, Doğu Türkistan Maarif Derneği Genel Başkanı Hidayet Oğuzhan birer konuşma yaptılar.
Panelin selamlama konuşmasını yapan HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük Panelde kendisine 10 dakikalık bir konuşma süresinin verildiğini ancak Doğu Türkistan'da yaşanan zulüm nedeniyle bu hakkını Doğu Türkistan Maarif Derneği Genel Başkanı Hidayet Oğuzhan'a devrettiğini ifade etti.
Dünya İnsan Hakları günü dolayısıyla bir araya geldiklerini söyleyen İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Av. Mehmet Karadağ, Müslümanların bakış açılarıyla oluşturulmuş söylem ve değerleri tartışıp konuşmak arzusunda olduklarını ancak bütün alanlarda olduğu gibi batının hegemonyası nedeniyle bunu gerçekleştiremediklerini anlattı.
"İslam dünyasının neredeyse bütününde soykırım ve savaşlar var"
"Oysa kadim bir medeniyetin, kâmil mesajın muhatabı olan biz Müslümanların bu konuda daha fazla söyleyeceği sözler olmalıydı." diyen Karadağ, "Kur'an-ı Kerim'de Allah ve ilimden sonra kavram olarak üçüncü sırada adalet ve türevi kavramlar geçiyor. Bu derece hak ve adalete vurgu yapan dinin mensuplarıyız. İslam dünyasının neredeyse bütününde soykırım ve savaşlar var. Bunlara baktığımızda bizlerin daha fazla hak savunucusu olmamız gerekiyor. Müslümanların irşat ve yardım faaliyetlerini görüp gururlanıyoruz. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki hak ihlalleri alanında, adaletin bayraktarlığını yapmada maalesef geri kaldık." ifadelerini kullandı.
"Ülkemizde yabancı hukuku alanında ciddi anlamda problemler var"
Türkiye'de yabancı hukuku alanında ciddi anlamda problemler olduğunu ve bunun son yıllarda artış gösterdiğini söyleyen Uluslararası Mülteci Hakları Genel Başkan Yardımcısı Av. Enes Kafadar, bu güne kadar problemlerin büyük bir kısmının aşılamadığına dikkat çekti.
Kafadar, "Mülteci ilk defa 1951 yılında Cenevre sözleşmesinde tanımı yapılan bir kavram. Sözleşmede dili, dini, ırkı, siyasi düşüncesi nedeniyle ülkesinden yarılmaya zorlanan ve ülkesine dönemeyenler için mülteci deneceği belirtilmiş. Daha sonra Türkiye de bu sözleşmeye taraf olmuştur. O dönem yöneticileri biz bu sözleşmeye taraf olur, mülteci haklarını da tanırız ama Avrupa konseyi üyesi ülkelerde olan olaylar sebebiyle dili, dini, ırkı, belli bir siyasi düşüncesi veya toplumsal bir gruba mensubiyeti nedeniyle zulüm tehdidi altında bulunanlara mülteci hakkı tanırız. Onun dışında bize gelen kişiler olursa onları mülteci olarak değerlendirmeyiz ama güvenli bir ülkeye yerleştirilene kadar ülkemizde barındırırız. Türkiye'nin bu çekincesi kapsamında yasal mevzuat düzenlenmiş. Bizim kanunlarda belirttiğimiz kriterler değerlerimizi yansıtan hususlar değil. Batılı devletler bile dili, dini, ırkı nedeniyle baskı altında bulunanlara mülteci statüsü vereceğini söylerken biz çekincelerimiz sebebiyle koyduğumuz kurallarda buna mülteci demiyoruz. Başka ülkeye yerleştirilmek üzere ülkemizde kalmasına izin veriyoruz. Kanunlar bu şekilde düzenlenmiş ama uygulamanın farklı çeşitleri de var. İkamet başvurusu yapılarak uzun dönem ikamet alınabiliyor." şeklinde konuştu.
"Haklarımız konusunda maalesef ayrılığa düşüyoruz"
"Biz her ne kadar haktan söz etsek de değil günlük, saatlik hatta anlık olarak mazlum insanlar ya öldürülüyor ya da zulme maruz kalıyorlar." diyerek koşmasına başlayan Akademisyen Dr. Bekir Tank, "Biz insanlar olarak haklarımızın neler olduğu ile ilgili maalesef anlaşamamışız. Büyük çoğunlukla bir tarafı haklı görmemiz anlaşamamamıza sebep oluyor. Bu halimiz ilk atamız olan Hazreti Âdem'in çocuklarından başlıyor. Başka bir ifadeyle her ne kadar kardeş de olsak, aynı din, dil, ırk'tan da olsak haklarımız konusunda maalesef ayrılığa düşüyoruz. Ya sahip olduğumuz değerler bizi bu haklar konusunda bir araya getirememiş, ya da biz bu değerlerin aksine davranıp işimize ve çıkarımıza geldiği gibi kullanmışız." şeklinde konuştu.
"Yargı hiç değişmedi ve hala da bir problem olarak duruyor"
Yargıda yaşanan hak ihlallerine değinen MAZLUMDER Genel Sekreteri Av. Kaya Kartal, "Bana tevdi edilen konu başlığı 'Dünden bugüne yargıda yaşanan hak ihlalleri' normal de yargıya başvurulmasının amacı hak aramaktır. Ama maalesef Türkiye gerçekliğinde, istiklal mahkemesinden sıkıyönetim mahkemelerine, DGM'lerden özel yetkili mahkemelere ve sonrasında terörle mücadelede görevlendirilen mahkemelere kadar bizatihi yargının bir ihlal mekanizması haline geldiğini gözlemledik. Maalesef hâlâ da devam ediyor. Özellikle siyasi yargılamalar söz konusu olduğunda Türkiye'de birçok hak ihlaline imza atılıyor. 2017 yılı itibarıyla Doğu Perinçek'in 'Türk yargısı son elli yılın altın çağını yaşıyor' söylemiyle birlikte aslında kendini açığa çıkaran bir yargı ile karşı karşıyayız. Yargı hiç değişmedi ve hâlâ da bir problem olarak duruyor. En son örneğini Edirne'de yapılan 10 Kasım törenlerinde Emine Şahin vakasıyla aslında Türkiye'de değiştiğini sandığımız birçok şeyin değişmediğini anladık." ifadelerine yer verdi.
"Bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın"
Hücurat suresinin "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz" ayeti ile konuşmasına başlayan Gazeteci Yazar Nevzat Çiçek de "Bu ayetin günümüzdeki karşılığı yakın zamanda yaşanan iki örnekle ortaya çıkıyor. Bunlardan biri Edirne'de yaşanan Emine Şahin meselesi, diğeri de Prof. İbrahim Emiroğlu meselesidir. Bunun öncesinde Nureddin Yıldız meselesi, 28 Şubat davaları, FETÖ yargılamaları, HÜDA PAR yöneticilerine verilen cezalar, Hizbu't Tahrir davaları var. Ama bu son iki örnek, ayet bağlamında aslında bir haberin nasıl değerlendirileceği gerektiğini çok net olarak ortaya koyuyor. Yakın zamanda hayatımıza giren psikolojik savaş ve propaganda hayatımızda en çok kullanılan kavramlar oldu. Bugün Doğu Türkistan'da, Arakan'da ve FETÖ meselelerinde biz bu algı operasyonlarının ne şekilde medya üzerinden yürütüldüğünü çok net bir şekilde görebiliyoruz." dedi.
"Son nefesimize kadar bu davayı anlatacağız"
"Allah'ın bize yüklediği sorumluluk var. Mazlumun yanında olma, batılın karşısında olmak gibi bir sorumluluğumuz var" diyen Doğu Türkistan Maarif Derneği Genel Başkanı Hidayet Oğuzhan, şöyle konuştu:
"Bugün İslam dünyasının her yerinde kanayan yara var. Herkes bağırıp çağrışıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Her ne kadar İnsan Hakları Günü'nde birbirimize ödüller takdim etsek, birbirimizi tebrik etsek de bu sıkıntıların hiç birisinin dinmediğini, kan ve gözyaşının durmadığını, ağlayan analarımızın, izzet ve namusu çiğnenen bacılarımızın kalbindeki acının dinmediğini gördüğümüzde kendimizi boşlukta hissediyoruz. Bugün zulüm ve haksızlığa karşı bırakın el ile dil ile karşı çıkmayı, en zayıf nokta olan kalp ile buğz edilmediğini görünce korkuyorum. Çünkü Doğu Türkistan'ı konuştuğumuzda siyasilerin belki engeli var ama STK'ların ne engeli var. Neden onlarla oturduğumuzda o kardeşliği hissedemiyoruz. Neden derdimizi onlara anlatma cesareti bulamıyoruz. Çünkü ben hangi ortamda Doğu Türkistan'ı konuştuğumda hemen köşeden birileri, 'bu Amerika'nın kışkırtmasıyla Çin ile aramızı bozmaya çalışan tipler!' diye bir ses duyuyoruz. Bu arkadaşların hepsi İslami camialarda olan insanlar. Allah'ın bize yüklediği sorumluluk var. Mazlumun yanında olma, batılın karşısında olmak gibi bir sorumluluğumuz var. Zalimin karşısında konuşamasa da kalbinde ona karşı buğz etme sorumluluğunu da yitirdiğini görüyoruz. Bu bizi ümitsizliğe sevk etse de inananlar olarak biz, bize düşeni yapacağız. Bu hak davayı bütün sıkıntılara rağmen anlatacağız. 1,5 milyar nüfusa sahip olan Çin'in bizi her yerde taciz etmesine rağmen anlatacağız. Bütün âlemin bunu görmezden gelmesine, çıkar ve menfaatlere etmeye çalışmasına rağmen son nefesimize rağmen bunu anlatmaya çalışacağız."
Panelde ayrıca Doğu Türkistan'da yaşanan hak ihlallerini yansıtan fotoğraf sergisi de yapıldı. (Nizamettin Aşkın-İLKHA)