"Sabaha kadar kendinizi savunsanız da kararım değişmeyecek!"
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcıları ile birlikte FETÖ`nün kumpas davasında ceza alan Gazeteci Fikret Gültekin, savunmasında hakimin "Sabaha kadar kendinizi savunsanız da kararım değişmeyecek." dediğini aktararak komployu gözler önüne sermişti.
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi, FETÖ tarafından kurulan kumpas davasında HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcılarından Sait Şahin, M. Bahattin Temel ve Gazeteci Fikret Gültekin'e verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezasını onadı.
Gözaltında alınan ifadelerinin ardından mahkemeye çıkarılan Şahin, Temel ve Gültekin'e hâkim, "Sabaha kadar kendinizi savunsanız da kararım değişmeyecek." diyerek FETÖ'nün komplo ve kumpasını gözler önüne sermişti.
O dönem Doğruhaber Gazetesi Yazı İşleri Müdürü olan Gazeteci Fikret Gültekin ise savunmasında, "Legal kurum ve yapıları hukuku katlederek susturanlar bilsinler ki hesap var, Allah var, ölüm var, hepimiz öleceğiz ve Allah yaptıklarımızı tek tek soracak. Allah'a kasem olsun ki insanlara komplolar kurup onları sebepsiz yere içeride tutanların tek yaptıkları zalimliktir." ifadelerini kullanmıştı.
Hukuksuzluk nasıl başladı?
2011 yılı başında on yıllık tutukluluk süresi dolduğu için bazı şahıslar tahliye olmuştu. Bu şahısların yurt dışına çıkmalarına yardımcı olanları bildiren imzasız, sözde ihbar maillerinin emniyet birimlerine gönderildiği iddia edilmişti. Emniyet içindeki bazı unsurlar tarafından tertip edilen bu isimsiz ihbar mailleri gerekçe gösterilerek, o dönem Mustazaflar ile Dayanışma Derneği Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Şube Başkanı olan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcılarından Sait Şahin ve Mehmet Bahattin Temel ile Gazeteci Fikret Gültekin hakkında yapılan yargılama sonucunda "yasadışı örgüte üye olmak" suçunu işledikleri gerekçesiyle cezalandırılmalarına karar verildi. İstanbul Anadolu 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararı daha sonra Yargıtay tarafından onandı.
Davanın polisi de savcısı da hâkimi de FETÖ'cü çıktı
Söz konusu şahıslar hakkındaki işlemleri yürüten kolluk görevlilerinin neredeyse tamamı FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle meslekten çıkarıldı, bazıları halen tutuklu olarak yargılanmaya devam ediyor. Şahin, Temel ve Gültekin hakkındaki düzmece iddianameyi hazırlayan savcı Hakan Karaali'nin FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edildiği öğrenildi. 34191 sicil no'lu Karaali, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında hâkim eşi Nuran Karaali ile birlikte tutuklandı. Karaali, Selam Tevhid soruşturmasında da binlerce kişi hakkında usulsüz dinleme kararı vermekle suçlanıyor.
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcılarından Sait Şahin ve Mehmet Bahattin Temel ile Gazeteci Fikret Gültekin'in cezalandırılmasını talep eden duruşma savcısı İsmail Tandoğan da FETÖ'cü çıktı. 39622 sicil numaralı savcı İsmail Tandoğan da savcı Hakan Karaali gibi 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ihraç edilmiş ve tutuklanmıştı. Hem Karaali'nin hem de Tandoğan'ın FETÖ'nün gizli haberleşme uygulaması Bylock'u kullandıkları belirlenmişti.
Ayrıca Şahin, Temel ve Gültekin'e "örgüt yöneticisi" oldukları gerekçesiyle ceza veren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hadi Çağdır, mahkeme üyesi Mustafa Başer ve Mesut Özcan'ın da FETÖ bağlantıları sebebiyle HSYK'nın 24 Ağustos 2016 tarih ve 426 sayılı kararıyla meslekten çıkarılmıştı. 37378 sicil no'lu Hadi Çağdır'ın firar ederek yurtdışına kaçmıştı. 40054 sicil numaralı Mustafa Başer ile 40180 sicil no'lu Mesut Özcan ise tutuklu olarak müebbet hapis cezasıyla yargılanıyor.
"Sabaha kadar kendinizi savunsanız da kararım değişmeyecek"
O dönem Doğruhaber gazetesi Yazı İşleri Müdürü olan Gazeteci Fikret Gültekin, 2011 yılında, 10 aylık tutukluluğun ardından, İstanbul Anadolu 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yaptığı savunmaya İLKHA ulaştı.
Gültekin, o dönem verdiği savunmada şunları dile getirmişti: "Mahkeme heyetinizi kesinlikle töhmet altında bırakmak istemem ama kolluk, savcılık ve hâkimlikte yaşadıklarımız hukuk adına gerçekten üzüntü vericiydi. Bizi gözaltına alan polis, aynen şunu söylemişti; '102. Madde nedeniyle tahliye olanlar kaçmasaydı size yönelik operasyon düzenlenmeyecekti.' Savcı ise 'Sizin yerinize o şahıslar burada olsaydı, hakkınızda tutuklanmanız yönünde karar vermezdim.' demişti. Yine çıkarıldığımız nöbetçi mahkemenin hâkimi de "Sabaha kadar kendinizi savunsanız da kararım değişmeyecek.' ifadelerini kullanmıştı."
Gültekin, savunmasında, "Sayın Başkan, Sayın Üyeler! Kolluk her yapılanı örgüt bağlamında değerlendiriyor, atılan her adımı, söylenen her sözü bir örgüte bağlıyor. Geçmişte Hizbullah'a üye olduğumuz iddiasıyla cezaevi yatmamız, maalesef kolluk açısından bizimle ilgili senaryolara girilmesi açısından yeterli bir sebep olmuştur ve olmaya da devam ediyor. 2004 yılında cezaevinden çıktıktan sonra 2011 Ocak sonuna kadar sürekli takip, dinleme, taciz, komplolar peşimizi bırakmadı. Tüm bu tedbirler ve kontrol altında tutma girişimleri yetmiyormuş gibi bu kez de bizi cezaevine koyacak hukuk dışı bir takım girişimlere tanık olduk. 'Siz bir kere ceza evine girdiniz, cezalandırıldınız, ömür boyu bunun acısını yaşayacaksınız.' dendi, deniyor." ifadelerini kullanmıştı.
102. Madde nedeniyle 10 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye olan mahkûmların salıverildiği cezaevinin önüne gitmesinin suç kapsamında değerlendirildiğini söyleyen Gültekin, "Ben bir gazeteciyim. Bununla beraber bu cezaevinden bırakılanlar o an suçlu idiler mi ki ben de orada oldum diye suçlu oldum? Meclis hükmüyle, mahkeme kararıyla bu insanlar serbest bırakılmış, ben de hem gazetecilik refleksiyle, hem de cezaevinde onlarla bir süre kaldığımdan dolayı orada bulundum. Gazeteci olarak ve bir arkadaş olarak biriyle yan yana olmak suç mu, geldik de ülke mi battı, geldik de insanlar mı katledildi ki savcı neredeyse hakkımızda idam istiyor?" şeklinde konuşmuştu.
"Temel prensibimiz; mağdurun sesi olmak, zalimi deşifre etmektir"
Savunmasında, savcılığın Doğruhaber gazetesi hakkındaki asılsız ithamlarına da değinen ve "Ben yazarım, zaman zaman radyo ve televizyonlarda program yaparım. Demeçlerim olur." diyen Gültekin, "Çalıştığım Doğruhaber gazetesi 2008 yılından bu yana yayın hayatına haftalık (1 Kasım 2016'da günlük yayına başladı) olarak devam ediyor. Temel prensibimiz; kim olursa olsun mağdur olmuşsa onun sesi olmak, kim de mağdur etmişse onu deşifre etmektir. Gazetemiz, hiç kimsenin, hiçbir kurum ve kuruluşun etkisinde kalmadan, bugüne kadar toplumsal barışın sağlanması, adil bir paylaşımın olması, insanların birbirlerini anlayabilmeleri için yüzlerce mağduriyet haberi yayınlamış ve her kesimden takdir görmüştür. Gerek gazetemiz, gerekse de gazetemizin istifade ettiği diğer kurum ve kuruluşların tamamı, bu ülkenin yetkili makamlarının izniyle kurulmuştur. Hiçbir kanun dışı faaliyetleri söz konusu olmamıştır. Gazetemizin ne kurumsal kişiliğine ne idareciler ve ne de yazarlarına hatta hazırladığı hiçbir habere şu ana değin ne bir dava ne de herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Bu durumu, özellikle altını çizerek belirtmek isterim. Bu son derece önemli hususa rağmen, gerek kolluk, gerekse de iddia makamı gazetemizi sayısız kez, yasadışı bir örgütün yayın organı şeklinde kayıtlara geçirmiştir. Sadece gazetemiz değil birçok yasal oluşumu da bu kapsamda değerlendirmiş ve etki oluşturmaya, yaptığına haklılık kılıfı giydirmeye çalışmıştır. Şimdi mahkeme heyetinden kafamdaki şu soruları gidermesi yönünde rica ediyorum; kolluk bu ülkenin çocuklarından oluşuyorsa, bu coğrafyanın evlatlarına bu düşmanca tavrı neden sergiliyor. Kolluk savcıya bağlı bir kurumsa yetkili makamların yasal olarak çalışmasına izin verdiği bir gazeteyi neden yasa dışı ilan ediyor ve onun bünyesinde çalışanlara terörist muamelesi yapıyor. Bu durumda kolluk, savcının yasal dediğine gayri yasal demekle ve bunu da fiili olarak göstermekle suç işlemiş olmuyor mu? Polisin kendi başına yasal olan bir şeyi gayri yasal kabul etme yetkisi var mıdır?" diye sormuştu.
"Müslümanca yaşamak isteyen bizlerden elinizi çekip komplolar kurmayın"
Mahkeme heyetine, "Kolluğun kendini her şeyin üstünde, tek hâkim pozisyonunda görmesine engel olunuz." çağrısında da bulunan Gültekin, "Eline taş, molotof, önüne darbe planları, arkasına postmodern darbecileri almayan, sadece insanca, Müslümanca yaşamak isteyen bizlerden elini çekip komplolar kurmasına müsaade etmeyiniz. Kin, nefret tohumlarını ekenlerin çok olduğu bir coğrafya da yaşıyoruz. Bir de kolluğun bunu yapmasına fırsat vermeyiniz." şeklinde konuşmuştu.
Evinde yapılan aramada Çeçenistan'la ilgili bir CD'nin suç delilleri arasına konulmasına da anlam veremediğini söyleyen Gültekin, "Nasıl bir zihniyet bu? Çeçenler bizim kardeşimiz değil mi? Ruslar onlara zulmetmiyor mu? Daha geçen sene üç Çeçen kardeşimiz şehit edilmedi mi? Rusların onlara zulmünü tüm ehli-i insaf kınıyorken, ben öldürülen Çeçen çocuklarının görüntülerini gazeteci olarak yanımda bulundurduğum için savcı bunu suç delili arasına koyuyor. Üstelik savcının interneti takip ettiği de yok, bu siteler yasak mı?" sözlerine yer vermişti.
"Son nefesime kadar insanlara hakkı ve sabrı tavsiye edeceğim"
Gültekin, savunmasının sonunda şu ifadeleri kullanmıştı:
İnsanlara haksızlık yapanlar, onlara zulmedenler, legal kurum ve yapıları hukuku katlederek susturanlar bilsinler ki hesap var, Allah var, ölüm var. Hepimiz öleceğiz ve Allah yaptıklarımızı tek tek soracak. O zaman haksızlar ne cevap verecek? Yapmayın, etmeyin, yazıktır, günahtır. Bize acımıyorsanız da sadece Allah için bir hizmette bulunanlara çıkardığınız engeller, yaptığınız haksızlıklardan dolayı kendinize acıyın. Allah'a hesap verememekten dolayı sadece kendinize acıyın. Şimdi Sayın Başkan! Allah Resulü buyuruyor ki 'Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşinize yardım ediniz.' Ashab buyurdu ki 'Ya Resulullah! Mazlum olsa kardeşimize yardım etmemiz gerektiğini anladık da kardeşimiz zalim olsa ona nasıl yardım edeceğiz.' Allah Resulü de der ki 'Onun zulmüne engel olarak ona yardım edin.' İşte oradakiler kendini hangi pozisyonda görüyor onu bilmiyorum ama ben oradakilerin hepsini kardeşim kabul ederek onlara hakkı tavsiye ediyorum. İnsanlara hakkı ve sabrı tavsiye etmek Rabbimizin emridir ve inşallah da son nefesime kadar bu görevimi ifa edeceğim. Velev ki Savcı Bey veya kolluk bizim bu yaptığımızı suç kabul etsin. Tekrar ediyorum, hiçbir konuşmamız, yazımız, fiilimiz hukukun dışına çıkmamıştır. Buna dair de somut hiç bir delil yoktur. Bu anlattıklarımın dışında da istediğiniz soruya açıklık getireceğimi bilmenizi istirham ederim. Öyle ki siz de hüküm verirken vicdanınız rahat olsun, hukuk üstün gelsin, vehimler, korkular, zanlar, siyasi kaygılar, konjonktürel şartlar devreye girmesin. Sayın Başkan, değerli üyeler! Bir zihniyet var ki 'Benim gibi düşünmeyen, benim gibi yapmayan, yaşama hakkına sahip değildir.' diyor ve insanları, özellikle bizim gibi gerçekten sadece ve sadece Allah rızası için toplumu ıslaha çalışan müminleri ceza evine atıp toplumdan soyutlamanın çabasını veriyor. Bizim alnımız ak, başımız diktir. Hiçbir zaman toplumu, fesada, anarşiye, teröre, uyuşturucuya, toplumumuzun ahlakına aykırı davranışlara sürükleyecek hiç bir faaliyetimiz, demecimiz, yazımız olmamıştır. Bir tek örnek verilmesi halinde bütün savunmalarımı geri alacağıma söz veriyorum. Gazete, dergi, ajans, demekler bu ülkenin yasalarına göre kurulur, faaliyetlerine devam eder ve bunlar özgürlüklere giden birer vasıtadırlar. Ancak maalesef bir yandan hak ve özgürlüklerin yolu açılıyorken öte yandan bizler hamdolsun övündüğümüz inancımızı yaşamaya çalışırken zindanlara atılıyoruz. Bu büyük bir çelişki ve zulümdür. Dileğim o ki bu yanlıştan ve oynanan oyundan dönülsün. Sizler de Mahkemeyi Kübra'da mesuliyet altına girsin istemiyorum." (İLKHA)