• DOLAR 34.654
  • EURO 36.349
  • ALTIN 2920.056
  • ...
HÜDA PAR`dan iç gündeme ilişkin önemli değerlendirme
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan açıklamada, başta AK Parti tarafından meclise sunulan infaz yasasındaki değişikliğe ilişkin taslak olmak üzere, Asım'ın neslinden değer yargılarından koparılan bir nesle dönüştürülen gençlik, yükselen işsizlik, 25 günlük bebeğiyle tutuklanan anne, İzmir'de 10 Kasım törenlerine katılmayan bir imam ile Tokat'ta anaokulu öğrencilerini camiye götüren okul müdürü hakkında değerlendirmeler ve çözüm önerileri sunuldu.

Açıklamada AK Parti'nin, infaz sürelerini uzatmayı öngören yasa teklifinin yasalaşması durumunda ne hukuka ne de topluma hiçbir katkısı olmayacağı değerlendirilirken, uzun hükümlülük döneminde mahkûmların zihni, vicdani ve ahlaki bir eğitime tabi tutulmamasından dolayı mahkûmlarda pişmanlık duygusunun da sağlanamadığı ifade edildi.

Kendini dini kimliğiyle tanımlayan gençlerin oranının oldukça düştüğünü ve iktidar partisinin söylemlerin aksine; dindar nesil projesinin değil, ideolojik bir nesil yetiştirildiğine dikkat çekilen açıklamada, mevcut eğitim sisteminin, gençleri sapkın ideolojilerin kurbanı haline getirdiğinin altı çizildi.

Açıklamada ayrıca, Sakarya'da FETÖ üyeliği iddiasıyla 25 günlük çocuğuyla tutuklanarak cezaevine götürülen Ayşe Şeyma Taş, İzmir'de 10 Kasım törenlerine katılmayan bir imam ile Tokat'ta anaokulu öğrencilerini camiye götüren okul müdürü hakkında yapılan idari uyarıların 28 Şubat uygulamalarını hatırlattığı değerlendirmesinde bulunuldu.

AK Parti'nin infaz sürelerindeki değişiklik teklifinin topluma hiçbir katkısı olmayacağı söylenilen açıklamada, "Geçtiğimiz günlerde bazı basın kuruluşlarında AK Parti'nin, infaz sürelerinde değişikliği öngören bir yasa teklifi üzerinde çalıştığına ilişkin haberler yer aldı. İnfaz sürelerini uzatmayı öngören ilgili teklifin yasalaşmasının ne hukuka ne de topluma hiçbir katkısı bulunmayacaktır. Hukuku sadece ceza boyutuyla anlayan ve suçların önlenmesini astronomik cezalarla sağlayabileceğini düşünen bir anlayışın topluma katabileceği bir şey yoktur. Suç ve suçluyla mücadele etmek isteyen iktidar, insanları suça iten sebepleri analiz etmeli; suç ve suçlu üreten sistemi rehabilite ve ıslah etme yoluna gitmelidir. Aksi takdirde bir suçun karşılığının 20 yıl veya 50 yıl olmasının, suçlu nazarında hiçbir karşılığı olmayacaktır. Nitekim idam cezasının uygulandığı ülkelerde suçların işlenmesi engellenememektedir." denildi.

"Ceza infaz sisteminin kendisi de ıslah ve rehabilite anlayışından yoksun"

Uzun hükümlü mahkûmlara vicdani ve ahlaki olarak eğitim verilmediği, bundan dolayı da mahkûmlarda pişmanlık duygusunun sağlanamadığı ifade edilen açıklamada, "Ceza infaz sisteminin kendisi de ıslah ve rehabilite anlayışından yoksundur. Uzun hükümlülük döneminde mahkûmu zihni, vicdani ve ahlaki bir eğitime tabi tutmamakta; pişmanlık duymasını sağlayacak bir muamele ve müdahalede bulunmamaktadır. Aksine insan hakkı ihlali kapsamına giren bazı uygulamalarla hem mahkûm hem yakınları kışkırtılmakta ve cezaevlerinin bir ıslah-ihya evinden ziyade suçlu ihtisas merkezi olmasının önü açılmaktadır. Bu dönüşümü sağlamak, öncelikle suç üreten mekanizmalar ile suç işlemeye teşvik eden etkenleri ortadan kaldırmakla mümkün olacaktır. Aksi takdirde sadece ceza hukuku bağlamında yürüyecek bu sistemin bir ayağı daima aksak olacaktır. Bu anlamda üzerinde çalışılan infaz yasasında bu hususların mutlaka dikkate alınması gerekmektedir." ifadelerine yer verildi.

"Dindar nesil değil, ideolojik bir nesil yetiştiriliyor"

Gençler üzerinde yapılan araştırmaya dair ortaya çıkan vahim tablonun endişe verici olduğu belirtilen açıklamada, "Bir araştırma şirketinin yakın zamanda yayınladığı verilere göre, Türkiye'deki 15-30 yaş aralığındaki kişilerin, yüzde 31,2'si milliyetçi, yüzde 29,6'sı Atatürkçü, yüzde 16,8'i muhafazakâr, yüzde 12,6'si dindar, yüzde 11'i demokrat yüzde 6,5'i İslamcı ve yüzde 6,3'ü laik olarak kendini tanımlamaktadır. 10 yıl önce yapılan araştırmalara ilişkin veriler, kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayan bireylerin oranını yüzde 70'lerde gösterirken, bugün yapılan araştırmalarda kendini dini kimliğiyle tanımlayan gençlerin oranının oldukça düştüğünü ve iktidar partisinin söylem ve iddialarının aksine; dindar nesil projesinin değil, ideolojik bir nesil yetiştirildiğini gözler önüne sermektedir." denildi.

"Mevcut eğitim sistemi, gençlerimizi sapkın ideolojilerin kurbanı haline getirmektedir"

Eğitim sisteminin gençlerin fikri ve ahlaki altyapısını tahrip ettiği söylenilen açıklamada, "Mevcut eğitim sistemi inanç ve değer yargılarımızdan uzak, sosyo-kültürel dokumuza uymayan müfredat ve metodolojiyle gençlerimizi sapkın ideolojilerin kurbanı haline getirmektedir. Hukuk sistemi ise yine toplumla barışık olmaktan uzak; toplumun inanç ve değerleriyle barışık düzenleme yapamamaktadır. Böylelikle gençlerin fikri ve ahlaki altyapısını tahrip eden dış etkenler önlenememekte; hedeflendiği şekli ile aile kurumu ve yapısı korunamadığı gibi dağılmasının önü açılmaktadır." ifadeleri kullanıldı.

"Gençlerimize, bugün Avrupa toplumunun alkol, uyuşturucu, fuhuş bataklığında olan genç nüfusu örnek gösterilmemelidir"

Eğitim Bakanlığının kültürel, sanatsal ve bilimsel faaliyetlerle yozlaştırmanın önüne geçmesi gerektiği ifade edilen açıklamada, "Toplumumuzun geleceği olan gençlerimize, bugün Avrupa toplumunun alkol, uyuşturucu, fuhuş bataklığında olan genç nüfusu örnek gösterilemez, gösterilmemelidir. Buna rağmen gençliğin bu yönde dönüşümü için hem sosyal hem kültürel birçok adım atılarak söz konusu 'bohem hayat' gençlerimize cazip gösterilmektedir. Bakanlık, kendi kontrolündeki kültürel, sanatsal ve bilimsel faaliyetlerle bu yozlaştırmanın önüne geçmeli ve toplumumuzun geleceğini tehdit eden bu yönelimleri hem bilimsel hem ahlaki altyapıya sahip bir eğitim modeliyle bertaraf etmelidir." denildi.

"Tutuklama bir cezalandırma aracı değil, güvenlik tedbiridir"

Açıklamanın devamında FETÖ üyeliği iddiasıyla 25 günlük çocuğuyla tutuklanarak cezaevine götürülen Ayşe Şeyma Taş'a da değinildi:

"FETÖ üyeliği iddiasıyla yeni doğum yapmış bir kadın, birkaç günlük bebeğiyle tutuklandı. Tutukluluk bir ceza değil, güvenlik tedbiridir. Dolayısıyla uygulaması keyfiyete bırakılamaz. Yeni doğum yapmış bir annenin, bebeğini de mağdur edecek bir tutukluluk halinin ne topluma ne de hukuk sistemine bir faydası olmayacak; aksine kışkırtıcı ve tahrik edici bir boyut kazanacaktır. Söz konusu uygulamada bir kamu yararı da bulunmamaktadır. Bireylerin yaşam hakları tüm evrensel ve insani hukuk kuralları çerçevesinde en üstte tutulmuştur. Bu tür değerleri ihlal edecek her türde fiil ve eylemden kaçınılmalıdır. Hukukun yine insanlar için olduğu unutulmamalıdır."

"28 Şubat uygulamalarına geri mi dönülüyor"

10 Kasım törenlerine katılmadığı için bir imama yapılan idari uyarı ile Tokat'ta öğrencileri camiye götüren okul müdürü hakkında da değerlendirmede bulunulan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

"İzmir'de, 10 Kasım törenlerine katılmayan bir imam hakkında yapılan idari uyarı ile Tokat'ta anaokulu öğrencilerini camiye götüren okul müdürü hakkında yapılan kampanya, 28 Şubat'ın Kemalist, ırkçı ve seküler ideolojisinin tahakkümünü hatırlatmaktadır. Dindar ve erdemli bir nesil yetiştirmek amacıyla çocuklar camilerle barışık hale getirilmeli, ahlaki eğitimleri en ön planda tutulmalıdır. Buna yönelik çalışan eğitimcilerin maruz kaldıkları uygulama, hala eski paradigmalarla hareket edildiğini göstermekte; toplum ve idare arasındaki ideolojik derin uçurumu yansıtmaktadır. Toplumun değer yargılarından uzak hiçbir siyaset modelinin kalıcı olma ihtimali yoktur. Müslüman Türkiye toplumunu seküler bir çizgiye kaydırmak isteyen bu tür uygulamalar halk nezdinde karşılık bulamayacaktır."

"İşsizlik oranı yukarı doğru tırmanmaya devam etmektedir"

Yükselen işsizliğe dair hükümetin gerekli önlerin alması gerektiği hatırlatılan açıklamada, "Hükümetin işsizliği düşüreceğine ilişkin müteaddit taahhütlerine rağmen işsizlik oranı yukarı doğru tırmanmaya devam etmektedir. Yakın bir gelecekte işsizliğin azalmasına dair bir umut ışığı da maalesef görünmemektedir. İstihdam oluşturmayan, üretimi esas almayan; ithalat ve inşaat ile büyümeyi yeterli gören ekonomi politikalarının doğru olmadığı tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. Hükümet genç ve üretken nüfus avantajını kapsayıcı büyüme ve refahı tabanı yaymak için avantaja dönüştürmek yerine günbegün işsizliğin tırmanışını seyretmektedir. Zaten yetersiz olan üretim ve yatırımların sadece bazı kentlerde ve bölgelerde toplanması işsizliğin, yatırım yapılmayan bölgelerde ortalamanın iki katından fazla gerçekleşmesine neden olmaktadır. Gençlerdeki işsizlik oranı ise çok daha vahim boyutlardadır. Bu oran bazı bölgelerde yüzde 50'nin üzerindedir. Yani her iki gencimizden biri işsizdir." denildi.

Son olarak işsizliği azaltıcı, üretimi ve istihdamı büyüten bir ekonomi politikasının hayata geçirilmesi çağrısında bulunulan değerlendirmede, "Temel sorunlarla yüzleşmek ve köklü/kalıcı çözümler geliştirmek yerine sorunlar geçici pansuman tedbirlerle halının altına süpürülmektedir. Reel sektörün önünü açan, iş hayatındaki sorun ve sıkıntıları azaltan düzenlemeler yapılmalıdır. Reel sektörün gün geçtikçe zayıflaması, hükümetin herhangi bir tedbir geliştirmemesi gelecek açısından sıkıntıların daha da artacağının işaretidir. Önlem alınmazsa toplu işçi çıkarmalar, iflaslar yaşanacaktır. Durum daha da kötüye gitmeden, işsizliği azaltıcı, düşük gelirli vatandaşların durumunda iyileşme sonucunu doğuran nisbi kapsayıcı büyümeyi sağlayan, üretimi ve istihdamı büyüten bir ekonomi politikası hayata geçirilmelidir. En çılgın proje insanlarımıza iş oluşturan ve özellikle dar gelirli geniş halk kitlelerinin refahını artıracak adımlardır." şeklinde ifade edildi. (Ramazan Casuk-İLKHA) 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir