TEMEL HAKLAR ANAYASAL GÜVENCEYE ALINMALI
Danıştay`ın öğrenci andı` kararı sonrasında bazı kesimler başörtüsü ve ezanın Türkçeleştirilmesini de gündeme getirdi. Kalıcı hastalıkların pansuman yapılarak tedavi edilemeyeceğini beliren HÜDA PAR GİK üyesi Mehmet Yavuz, Temel hakların anayasal güvence altına alınması gerektiğine dikkat çekti.
Ramazan Casuk-DİYARBAKIR
HÜDA PAR Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Mehmet Yavuz, gündemdeki ittifak, af tasarısı ve ‘Öğrenci Andı` ile alakalı açıklamalarda bulundu. HÜDA PAR olarak hem ‘Öğrenci Andı` meselesini, hem başörtü meselesini hem de insan hakları noktasındaki gelişmelerin yönetmeliklerle değil anayasal olarak belirlenmesi gerektiğine dair görüş sunduklarını söyleyen Yavuz, pansuman tedavilerle kalıcı hastalıklara çözüm getirilemeyeceğinin altını çizdi.
“ANDIMIZ VE BAŞÖRTÜSÜ MESELELERİNİN YÖNETMELİKLERLE DEĞİL ANAYASAL OLARAK ÇÖZÜLMESİ GEREKİYOR”
Pansuman tedavilerle kalıcı hastalıklara çözüm getirilemeyeceğinin altını çizen Yavuz, “Toplum olarak elde ettiğimiz kazanımların gitme ihtimali mevcut durumda hep var. Sayın Cumhurbaşkanı ‘biz bu meseleyi aşmış gibi görüyoruz” dedi ama görülüyor ki bu mesele aşılmamış. Evet, üzülerek belirtelim. Bir pansuman tedavinin kalıcı bir hastalığa çözüm getirmeyeceği nasıl kesinse, yönetmeliklerle de alınmış kararların sadra şifa olmayacağına dair canlı bir örnektir. Biz hem andımız meselesini, hem başörtü meselesini hem de insan hakları noktasındaki gelişmelerin yönetmeliklerle değil anayasal olarak belirlenmesi gerektiğini ifade ettik. Aksi takdirde bir kararla bu kazanımların yerle bir edilebileceğine dair uyarılarımızı sürekli yenileye geldik ve hala söylüyoruz. Bakın kendilerini vesayetin sahibi olarak gören zihniyet ezanın da Türkçeleştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Yakın zamanda belki yine kendilerine yakın yargı mensupları üzerinde -Allah muhafaza- alacakları bir kararla şu anda rahatlamış ve ülke gündeminden çıkarak herkesi rahatlatan başörtü meselesini tartışmaya açabilirler.” ifadelerine yer verdi.
“TÜRKİYE`NİN EN ACİL İHTİYACI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ”
Vesayet odaklarının çıkarlarına hizmet eden ve anayasal kurumlar olarak tanımlanmış kurumların tamamının hükümetin elinde olduğunu ancak buna rağmen adımların atılmadığını sözlerine ekleyen Yavuz, “Yasal ve anayasal değişikliğin yapılması için meclisteki aritmetiğin buna uygun olması gerekiyor. Fakat biz şunu ifade ettik: bu yönde bir siyasi irade beyanı da ortaya konulmadı. Türkiye`nin en acil ihtiyacının anayasa değişikliği olduğunu ifade ettik. Bu yönde bir siyasi irade ortaya gerçekten konulmadı. Hükümet görmüyor değil aslında görüyor. Bazen fincancı katırlarını ürkütmeme, bazen konjonktüre göre hareket etme, bazen içinde bulunduğu siyasi atmosfere halel getirmeme adına bize göre çok ürkek adımlar atıyor. Eğer 15 Temmuz gibi bir mesele olmamış olsaydı ben de bu şekilde açıktan eleştirmezdim ama 15 Temmuz gibi bir mesele yaşandı. Allah aşkına dışarı çıkan, göğüslerini tanklara siper eden insanlar bir irade beyanında bulundular.” ifadelerini kullandı.
“ÖĞRENCİ ANDI ÖTEKİLEŞTİRİCİ, IRKÇI, AYRIŞTIRICI BİR METİN”
Etnik ve mezhep temelli bir siyaseti ret ettiklerini söyleyen Yavuz, sözlerine şöyle devam etti: “Danıştay`ın yerindelik denetimi gibi hakkı yok. Daha doğrusu hiçbir kurumun bu yetkisi yok. Bu hukuken de yanlış bir şey. Biz parti programımızda ‘Öğrenci Andı`nın kaldırılması için müstakil bir paragrafa yer vermişiz. Neden? Çünkü bu ötekileştirici, ırkçı, ayrıştırıcı bir metindir. Bu toprakların tarihine, göreneğine, dinine, hakikatine ve sosyokültürel yapısına taban tabana zıttır. Bu topraklarda farklılıklar var ve bunlar beraber yaşıyor. Eğer siz bir farklılığı kaldırıp herkese üstün olduğunu ifade edip, bunu da üst kimlik olarak değerlendiriyorsanız terörü, anarşiyi hortlatıyorsunuz demektir.”
“‘BİZ TEKRAR BİR ARAYA GELİYORUZ` DİYEBİLİRLER”
MHP ile AK Parti`nin grup toplantılarında bitirdikleri ittifak meselesine değinen Yavuz, “Türkiye`de maalesef politik alışkanlıklar kolay kolay törpülenmiyor. Biz ittifak kurulduğu zaman neredeysek ve ne düşünüyor idiysek şimdi de aynı noktadayız. MHP ve AK Parti arasında ittifak kurulduğu zaman çok büyük anlamlar yüklendi. Bu ittifaka dâhil olmazsan perişan olmuşsun, cüzzamlı hasta muamelesi falan. Biz bunu doğru görmedik. Bu iki partinin kendi arasında seçim ittifakıdır. Mesele bundan ibarettir. Şimdi de iki parti arasındaki ittifak bozuldu. Dün buna çok büyük bir anlam yüklemediğimiz gibi, bugün de geldiğimiz aşamada bunun bozulmasını dünyanın sonu olarak görmüyoruz. Yarın öbür gün Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan çıkıp ‘biz o grup toplantısında böyle söyledik ama memleketimizin menfaati bizi bir araya getirmeye zorluyor. Biz tekrar bir araya geliyoruz` diyebilirler. Bunu da doğal olarak karşılarız.” dedi.
“MAĞDUR OLAN VATANDAŞIMIZIN RIZASI DOĞRULTUSUNDA BİR MEKANİZMANIN GETİRİLMESİ GEREKİYOR”
Gündemdeki af tasarısına da değinen Yavuz, “İlkesel olarak HÜDA PAR`ın duruşu ‘devlet kendisine karşı işlenmiş suçları affetme yetkisine sahiptir` şeklindedir. Gerçekten yargı kararları şaibeli hale gelmiş. FETÖ ve brifingli yargının mağdur ettiği aileleri de hesap edersek milyonları bulan insan var. Buna yönelik düzenleme yapmak gerekiyor ama toplum vicdanının rahatsız olmaması gerekiyor. Bunun için vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçlarda da böyle bir düzenlemeye gidilecekse ki gidilmesi gerekiyor. O zaman bir uzlaşma mekanizmasının devreye girmesi ve vatandaşlara da af yetkisi getirilmesi, bir diyetle ya da tazminat kısacası mağdur olan vatandaşımızın rızası doğrultusunda bir mekanizmanın getirilmesi gerekiyor. Çok geçmeden 3 gün sonra Sayın Cumhurbaşkanı bizim söylediğimiz bu sözlerin aynısını tekrarladı.” dedi.
“16 NİSAN`DAN ÖNCE 28 ŞUBAT MAĞDURLARI İÇİN DÜZENLEME YAPILACAK DENMİŞTİ. YAPILMADI.”
Son olarak af tasarı hakkında yetkililerle görüştüklerini ve bir netice almadıklarını söyleyen Yavuz, “Geçen hafta içerisinde bu konu hakkında hükümet yetkilileriyle bir görüşme yaptık. Yapmış olduğumuz görüşmede bu düşünülen ceza indiriminin neleri kapsayacağı, neleri kapsamayacağına dair nihai bir cevap almak istedik. Görüşme yaptığımız yetkili insanlar bu halde 28 Şubat mağdurlarını kapsayıcı bir hususun olmadığını söylediler. Biz de bunu sorguluyoruz neden yok. 16 Nisan referandumundan önce biz, dönemin Adalet Bakanı Sayın Bozdağ`la eski Genel Başkanımız Yapıcıoğlu`yla görüştüğümüzde ‘evet bir yasal düzenlemenin yapılacağını` söylemişti. 16 Nisan 2016 referandumundan bu yana 2 yıl geçti. Herhangi bir düzenleme yapılmadı ve bundan yana şikâyetimiz var. Şu anda gündeme gelen bu meselenin 28 Şubat mağduriyetlerini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırabilecek bir evrilmeye dair benim çok fazla bir umudum yok. Ancak görüşmelerimiz devam edecek, zorlayacağız, baskı kuracağız. Bir mağdurun ahı tahttan düşürür şahı. Allah bir sebep ortaya koyar. Bunu sen bilemezsin.” şeklinde konuştu.