• DOLAR 34.441
  • EURO 36.375
  • ALTIN 2841.772
  • ...
12 Eylül darbesi tanıklarından Dilipak: Zulmedilmedik ahali bırakmadılar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

1960 darbesi hariç şimdiye kadar Türkiye'de yaşanan bütün darbelerden bir şekilde etkilenen Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak, darbelerin tamamının önceden belli olduğunu söyledi.

Milyonları bulan fişlemeler, yüzbinlerce yargılama ve onlarca kişinin idam edildiği 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen yaşanan acılar hâlâ ilk günkü gibi tazeliğini korumaya devam ediyor.

Her yaşandığında ülkenin onlarca yıl geri gittiği ve 60 yıl içerisinde birkaç defa gerçekleşen darbeler ülkeyi ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda ciddi zarara uğratarak, ardından binlerce mağdur ve psikolojisi bozuk bir toplum bıraktı.

12 Eylül darbesiyle ilgili İLKHA'ya değerlendirmelerde bulunan Gazeteci-Yazar Abdurahman Dilipak Türkiye'de yaşanan tüm darbelerin önceden belli olduğunu ve yaşanan darbelerle özelde İslami kesimin, genelde ise tüm kesimlerin zulme uğradığını söyledi.

1960 darbesi ve sonrasındaki bütün darbelerden bir şekilde etkilendiğini anlatan Dilipak, 12 Mart 1971'de Milli Nizam teşkilatını kurduğu gerekçesiyle yargılanarak 4 yıl hapse mahkûm edildiğini hatırlattı.

Yurtdışına kaçmak için İstanbul'a geldiğini ve darbe tecrübesini 12 Mart'ta yaşamış olduğunu belirten Dilipak, 12 Eylül 1980 darbesinde, Necmettin Erbakan'ın danışmanı olarak görev yaptığını anlattı.

O dönem, Konya mitinginde de bulunduğunu söyleyen Dilipak, "Darbenin sıcaklığını bütün süreciyle yaşadım. 28 Şubat darbesinde de Sincan toplantısını düzenleyenler arasındaydım ve asıl konuşmacılar bendim. Çünkü 'Kudüs Platformu' sözcüsüydüm ve konuşmacı olarak katılmam gerekiyordu. Ama öncesinde yapmış olduğum bir TV programında hareketli tartışmalarını ardından kısılan sesimden dolayı konuşmacı olarak katılamadım. Benim yerime Nureddin Şirin konuşmacı olarak katıldı ve yaptığı program sonunda yargılanarak 7,5 yıl hapis cezasına mahkum edildi. 15 Temmuz darbe girişiminde de 'Fethullah Gülen ve Darbeler' isimli bir konferans için Marmaris ve Dalaman'ın tam orta yerinde olan Köyceğiz'deydim." dedi.

"Bütün darbeler davul çalarak geldi"

Şimdiye kadar yapılan bütün darbelerin önceden belli olduğunu belirten Dilipak, "Bütün darbeler davul çalarak geldi. Ansızın gelen bir darbe hatırlamıyorum. Hatta 12 Eylül darbesini yapanlar şartların olgunlaşmasını beklemişlerdi. Şahinkaya Amerika'ya gidip gelmişti. Darbe olacağı çok önceden belliydi. Milli Selamet Partisi, CHP koalisyonu ile başlayan süreçte Milli Nizam Partisinin aslında siyaset dışına itilmesi için 12 Mart'ta kapatılmasının ardından yapılan seçimde hükümet ortağı oldu. 1974'te hükümet bozulunca bu sefer af meselesiyle 1'inci MC, 2'inci MC, yeşil sermaye, yeşil siyaset, yeşil bürokrasi tamamen siyasetin dışına itilmek istenen kim varsa siyasetin tam merkezinde yer aldılar. 1974 sonrası süreçte ciddi anlamda bu konuda sıkıntılar yaşındı ve Laiklik tartışmaları derinleşti. Bir yandan da CHP-MSP koalisyonu döneminde MİT'teki bütün milliyetçi unsurlar tasfiye edildi. MC (AP-MHP-MSP koalisyonu olarak adlandırılan 'Milliyetçi Cephe') döneminde de MİT'teki bütün sol unsurlar tasfiye edildi. 1978'e geldiğimizde bu yapı içerisindeki unsurlar, basın ve STK'lar içerisinde örgütlenerek birbirleriyle buluşmaya başladılar. Kahramanmaraş, Sivas, Çorum olayları yaşandı. Terör hızla yükseldi ve 1970'lerin sonuna gelindiğinde İran'daki devrimin Türkiye üzerindeki etkisi belirgin bir şekilde belirmeye başladı. Bu derin yapı bir yandan İran etkisini kırmak, öte yandan devletin içerisinde sağ-sol çatışmalarını sonlandırmak, yükselen terörü dizginlemek için İslamcıların siyaset, sermaye ve bürokrasiden tasfiyesi için darbe yaptılar. Yani 12 Eylül darbesi bu üç sacayağı üzerinde biçimlendi. Tamamen Amerika'nın müdahalesi ile oldu. Zaten bütün darbelerin arkasında Amerika var." diye konuştu.

"Bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyorlar"

Dilipak, şu değerlendirmede bulundu: "Bunların terörü bitirmek diye bir dertleri yok. Tamamen 'Tavşana kaç tazıya tut' diyor. Kontrollü bunalım dedikleri bir strateji uyguluyorlar. Aynı ülkenin çocuklarını sağ-sol diyerek, Kürt, Türk, Alevi diyerek birbirlerine kırdırıyorlar. Bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyorlar. PKK durup dururken ortaya çıkmadı. Aslında Apo (Abdullah Öcalan) devlete çalışan birisiydi. Bölgedeki bazı örgütleri kontrol altına almak için PKK örgütlendi. Bugün hala Amerika'nın bölgeyi dizayn etmek için örgütlediği yapılar olarak varlar. Özellikle PYD üzerinden bunu yapıyorlar. DAEŞ de öyle. Yani bunlar sürpriz değil. Türkiye'de ilk defa da uygulanmıyor."

"Kendi istedikleri ifadeyi vermek için muhtarı götürüp kendi pisliğini yedirebiliyorlardı"

" Zulmedilmedik ahali bırakmadılar. Bir sağdan bir soldan astılar." diyen Dilipak, yaşı küçük bir kişinin de yaşının büyütülüp asıldığını hatırlattı ve şunları ekledi: "Ama daha çok irtica ve laiklik malzemesi onlar için medyada rahat kullanılabilecek bir malzeme olduğu için İslami kesim üzerinden daha yaygın bir baskıdan söz edebiliriz. Ama Muhsin Yazıcıoğlu da solcular da Kürdler de Türkler de gayri İslamcıları da işkence gördü. Yani herkese zulmettiler. Zaten darbecilerin özelliği de bu. Ekonomik anlamda çok büyük vurgunlar yapıldı. İnanılmaz soygunlar gerçekleştirildi. Bütün toplum soyuldu ve devlet kaynakları, hazine arazileri yağmalandı. Bütün darbelerde bu böyledir. Vatan millet Sakarya, diyerek geliyorlar. Sonra inanılmaz vurgun yapıyorlar. Özgürlükler üzerine çok ciddi baskılar yapıldı. Parlamento dahi kapatıldı. Kapatılmayan tek örgüt Mason locaları ve bütün darbelerden sonra ilk kurulan hükümetlerdeki kabine üyelerinin büyük çoğunluğu Mason. 'Kaşının altında gözün' var diyerek zulmettiler. Herhangi bir gerekçe gerekmiyordu, bahaneleri kendileri üretebiliyordu. Silah koyup, baskın yaparak evinizde silah bulabiliyorlardı. Çünkü toplumun gözünde bir kesimi mahkûm etmek için gerekçe bulmaları gerekiyordu. Faili meçhuller, işkenceler yaşanıyordu. Kendi istedikleri ifadeyi vermek için muhtarı götürüp kendi pisliğini yedirebiliyorlardı. Darbecilerin ahlaksızlıkları sınır tanımıyordu. Utanç verici yüz kızartıcı bütün işleri yaptılar. Bütün darbeciler melundur."

Bütün darbelerin ardında uluslararası bir sistemin olduğuna dikkat çeken Dilipak, "Bunlar ekonomik, ulusal, siyasal bütün malzemeleri kullanıyorlar. Medyada çok ciddi adamları var. Sivil toplumu ciddi anlamda kullanıyorlar. İstihbarat içerisinde, ordunun içerisinde varlar. Olmadıkları hiçbir yer yok. Aslında efendilerine hizmet ediyorlar. Türkiye'yi yönetebilmek için bizi bize kırdırmaları gerekiyor. 'Tefrika girmeden bir millete düşmanlık giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez' Birbirimize kırdırıp birbirimize güvenemez duruma getirecekler ki kolayca yönetebilsinler. Bu anlamda bunlar Amerika'nın tetikçisi ama lafa gelince de Türkiye'yi kurtarıyorlar, demokrasi getiriyorlar; Irak'a Suriye'ye getirdikleri gibi. Yaptıkları şey ilahlık ve Rabb'lik taslamak.  Bizim üzerimize hüküm koyup bizi terbiye etmek istiyorlar. Onların istedikleri çerçevede inanmamızı ve o çerçevede düşünmemizi, itiraz etmememizi, onların yaptığı her şeye evet dememizi istiyorlar. 15 Temmuz'da millet bu baskıların üstesinden geldi. İnşallah bundan sonra da direneceğiz ve bu zalimlere geçit vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

"Birbirimize karşı kazanacağımız bir zafer yok ama birlikte kazanacağımız zafer var"

Darbelerin bir daha yaşanmaması adına tavsiyelerde bulunan Dilipak, son olarak şunları söyledi:

"Bir defa katılımcı, çoğulcu, insan haklarına saygılı, herkesin inandığı gibi yaşayacağı, düşüncesini özgürce ifade edebileceği, farklılıklarımıza rağmen barış içerisinde bir arada yaşayabileceğimiz bir dünyayı gerçekleştirmek için birbirimize rağmen mücadele etmek değil, birlikte mücadele etmek zorundayız. Birbirimize karşı kazanacağımız bir zafer yok ama birlikte kazanacağımız zafer var. İnandığı gibi yaşayacak, düşündüğünü özgürce ifade edebilecek, malları, canları, namusları, inançları ve nesilleri güvende olacak. Bunu başarabilmek için haksızlık kimden gelirse gelsin mazlumdan yana zalime karşı durmamız gerekiyor. Bunu başarabilmek için de işi ehline vermek gerekiyor. Ehliyet ve liyakatin her şeyden önce gelmesi gerekiyor. Her toplum layık olduğu gibi yönetilir. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah (Celle Celalüh) bizim hakkımızdaki hükmü değiştirmez. Biz doğduğumuz anne babayı kendimiz seçmedik, doğduğunuz toprağı kendimiz seçmedik, derimizin rengini kendimiz seçmedik, cinsiyetimizi, kimliğimizi de kendimiz seçmedik. Bundan dolayı kimse üstün ya da geri olamaz. Bizim yeniden farklılıklarımıza rağmen barış içerisinde yaşayabilmemiz, birbirimizi anlamaya çalışmamız ve Adalete güvenmemiz gerekiyor. Kendi haklılığını ispat etmek için kardeşinin gözünü oymaktan vazgeçip hepimiz hakka hukuka bağlı olmamız gerekiyor." (Nizamettin Aşkın- İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir