Tarihte Bugün: 30 Ağustos 2018
TARİHTE BUGÜN: DOĞRUHABER - 30 AĞUSTOS
MÖ 30 - Eski Mısır'da Kraliçe Kleopatra intihar etti. Asıl ünvanı VII. Kleopatra olmasına rağmen kendisinden önce gelenler unutulduğu için, kısaca Kleopatra olarak bilinir. 9 dil bilen Kleopatra zeki bir kadındı.
İskenderiye'de doğdu. Aslen Yunan olan Kleopatra, babası XI. Ptolemaios'un vasiyeti üzerine kardeşi ile evlendi. O zamanlar Mısır'da egemen olan Yunanlılar Mısır toplumuna karışmamak için kendi soylarından olan kişilerle evleniyorlardı. Babası öldüğünde 18 yaşında olan Kleopatra tahta çıktı. Halkın içine girebilmek ve halkın kendisini benimsemesi için kendini Mısır dinine verdi. Kardeşi tarafından iktidardan uzaklaştırılıp sürgüne yollandı. Kleopatra iktidara yanında büyük Roma diktatörü Sezar ile geri döndü. Kleopatra'nın bir halı içinde Sezar'ın sarayına girdiği ve bu büyük kralı kendine meftun ettiği rivayet edilir. Bu olaydan sonra kardeşi, kimsenin bilmediği bir sebeple Nil sularında boğuldu.
Kardeşinin aradan çekilmesi ile Kleopatra tek başına iktidar koltuğuna oturdu. O sırada Sezar'dan bir çocuğu oldu ve minik Sezarion'u alıp Roma'ya gitti. En büyük hayali, iki imparatorluğu birleştirip Büyük İskender'in de hayali olarak bilinen tüm dünyaya sahip olmaktı. MÖ 44'te Sezar ölünce bu hayallerini ertelemek zorunda kaldı.
Sezar ölünce Roma İmparatorluğu, tahta çıkan Octavian (Sezar'ın yeğeni ve resmi evlatlığı) ve Marcus Antonius arasında ikiye ayrıldı. Doğu artık Marcus tarafından yönetilmekteydi ve ilk işi de Mısır'ı ziyaret oldu.
Antonius Kleopatra'ya gönül kaptırdı. Kleopatra'nin Antonius'dan da iki kiz çocuğu oldu. Bir süre Tarsus'da yaşadılar ve bu yıllarda Octavius'a savaş açtılar. Aktium'da yapılan savaşta Kleopatra ve Marcus kaçmak zorunda kaldı. İskenderiye'deki sarayına dönen Kleopatra'nın kendisini bir kobraya sokturarak intihar ettiği rivayet edilir. Ama son zamanlarda zehir içerek öldüğü anlaşılmıştır. Kolay yapılan bu zehir, acı çektirmeden birkaç saat içinde öldürüyordu. Öldüğünde 39 yaşındaydı.
1800 Gabriel İsyanı: Gabriel Prosser (d. 1776- ö.1800) Afrikalı-Amerikalı bir köleydi. ABD'de çıkmış etnik kökenli isyanı başlattı. Dindar bir siyah köle olan Gabriel Prosser 1776'da doğdu. Gabriel Prosser'in, büyük bir Siyahi Devlet kurma amacı vardı. Bu uğurda Hericho ilçesinde bir isyan başlatmayı umuyordu. Aylar süren çalışmalardan sonra 30 Ağustos 1800'de yaklaşık 1.000 köleden oluşan kılıçlı ve sopalı "ordusu", şehirden altı kilometre uzakta bir buluşma noktasına gitmek üzere, Behemont, Virjinya'dan harekete geçtiler. Kalabalığın ilerleyişi bir süre sonra başlayan fırtına nedeniyle, olanaksız hale geldi. Köylüler dağılmak zorunda kaldılar. Bir daha toplanma kararı alan köylüler, Virjinya valisi bu durumu öğrenince, bölgeye gönderilen bir birlik tarafından durduruldular. Aralarında Gabriel'in de bulunduğu grup tutuklandı ve daha sonra haklarında idam kararı alındı. Grup Eylül 1800'de asıldı.
1922 – Kurtuluş Savaşı veren Anadolu güçlerinin Yunan işgal güçlerine karşı başlattıkları Büyük Taarruz zaferle sonuçlandı. Daha önce Yunan askerleri Ankara önlerine kadar gelmiş ve Sakarya Muharebesi'nde Mustafa Kemal geriye çekilme emri vermişse de orduya komuta eden Fevzi Çakmak bu emre karşı gelerek hücum emri vermişti. Bunun üzerine kaçmaya başlayan Yunan ordusuna karşı topyekün taarruz başlatılmış ve nihayet Yunanlılar İzmir'e çekilmek zorunda kalmışlardı. Türkiye'de her yıl 30 Ağustos günü Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.
1925: Mustafa Kemal, Kastamonu gezisinin son gününde halka tekrar seslendi; “Efendiler ve ey Millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhlerin, dervişlerin müritleri ve mensuplarının memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Bu dönemde Türkiye'nin Müslüman halkı alimlere ve maneviyat önderlerine gönülden bağlıydı ve hemen tamamı tarikat ve cemaat ehliydi.
1937 - Van Gölü'nde ilk vapur seferi yapıldı.
1941 - Alman ordusu 900 gün sürecek Leningrad kuşatmasını başlattı. Leningrad Kuşatması, II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'nde yer alan bir şehir muhasarasıdır.
Leningrad (şimdiki adı Saint Petersburg) kenti, Mihver Devletler'e bağlı kuvvetlerce 8 Eylül 1941 tarihinde son kara bağlantısı da kesilerek kuşatılmıştır. Her ne kadar Sovyet kuvvetleri kente 18 Ocak 1943 tarihinde dar bir kara koridoru açmayı başardıysa da Alman kuşatması, 27 Ocak 1944 tarihine kadar 872 gün sürmüştür. Leningrad kuşatması, modern tarihin en uzun süreli ve en yıkıcı kent kuşatmalarından biridir ve en ağır kayıplarla sonuçlanmış üçüncü kuşatmasıdır. II. Dünya Savaşı'nın diğer en kanlı kuşatmaları, Stalingrad Muharebesi ve Berlin Muharebesi'dir. Kuşatma kentte, su, gıda ve enerji arzının kesintiye uğramasına neden olarak görülmemiş bir kıtlığa neden oldu. Ketteki kuşatma süresi boyunca 1,5 milyondan fazla asker ve sivil hayatını kaybetti. Tahliye edilmeye çalışılan, çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 1,4 milyon insanın birçoğu, açlık ve bombardıman nedeniyle ölmüştür. Sadece Piskaryovskoye Anıt Mezarlığı'nda, Leningrad kuşatmasında kurban verilen yarım milyon sivilin mezarı yer almaktadır. Leningrad'daki yıkım ve insan kayıpları, Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarının yol açtığı kayıpları dahi üstündedir. Leningrad Kuşatması, insanlık tarihinin en ölümcül kuşatmaları arasında görülür. Bazı tarihçiler bu kuşatmayla ilgili olarak "ırksal olarak açlıktan öldürme politikası" olarak, Soykırım kavramlarını kullanmaktadırlar.
Kuşatmanın 1941 - 1942 yılları arasında, tüm kuşların, farelerin ve evcil hayvanların yenmesinden sonra yamyamlık olaylarının görüldüğü ileri sürülmektedir. Leningrad Polis Servisi de yamyamlıkla mücadele için ayrı bir departman kurmuştur.
1963 - Kremlin ile Beyaz Saray arasında doğrudan görüşmeyi sağlayacak "kırmızı telefon" hattı devreye girdi.
1968 - Sovyet tankları Prag'a girdi. 1960'ların başından başlayarak Çekoslovakya ekonomik olarak darboğaza girmeye başladı. 1968 yılının başında Antonín Novotný Çekoslovakya Komünist Partisi'nin kontrolünü Alexander Dubček'e kaptırdı. 22 Mart 1968 günü Novotný koltuğunu Ludvik Svoboda'ya bırakarak emekli oldu.
Nisan ayında Dubček, liberalleşme politikasının ilk adımlarını attı. Bu politika basının özgürleştirilmesi, tüketim maddelerine önem verilmesi, hatta daha demokratik çok partili bir hükümet kurulması gibi değişik ve önemli düzenlemeler içeriyordu. Bu politikanın sonunda federal bir anayasa yazılarak Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti'nin eşit iki ulusa bölünmesi tasarlanmıştı.
Haziran sonlarına doğru başlayan Sovyet ve Varşova Paktına bağlı müttefik devlet askerlerinin Çekoslovakya'ya girme hareketleri, Ağustos aynda yapılan müzakerelerden bir sonuç alınamayınca Çekoslovakya'nın 20-21 Ağustos günü işgal edilmesi ile sona erdi. Sosyalist Müttefikler, 30 Ağustos'ta Prag'a girdi. İşgal sırasında 5.000 - 7.000 civarında tank ve sayısı 200.000 - 600.000 arasında değişen asker Çekoslovakya'ya müdahale etmişti. Çatışmalar sırasında 72 Çekoslovakyalı öldü ve yüzlercesi yaralandı. İşgalin sonucu olarak yaklaşık 300.000 civarında insan Batı ülkelerine göç etmek zorunda kaldı.
1977: Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na, Ege Ordu Komutanı Org. Kenan Evren getirildi. 12 Eylül darbesinin elebaşı Kenan Evren, TSK teamüllerine göre Genel Kurmay Başkanı olmak için son basamak olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na gelmiş ve herhalde darbe için de bir takım fikri adımları bu dönemde atmıştı.
1981 - İran Devlet Başkanı Muhammed Ali Recai ve Başbakan Muhammed Cevad Bahoner kendilerine Halkın Mücahidleri adını veren komünist görüşlü örgütün bombalı saldırısı sonucu şehid oldular.
MUHAMMED Ali Recai 1933'te Kazvin'de dünyaya geldi.
1961 de Nehzet-i Azadi [Özgürlük Hareketi]'ye üye olduktan iki yıl sonra tutuklanan Recai iki ay süreyle hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra Muhammet Cevat Bahoner ile birlikte İttifak Delegasyonunu yeniden canlandırmaya çalıştı ve silahlı mücadeleyi aktif şekilde yönetebilecek kadrolar çıkarmak için FKÖ kamplarına eleman gönderdi. 1971 de Ülke dışına çıkarak, önce Fransa'ya gitti ardından bir müddet Türkiye ve Suriye gibi bölge ülkelerinde bulundu. Siyasi faaliyetlerde olduğu gibi kültürel aktivitelerde de aktif olarak yer alan Recai 1975'te tutuklanarak ünlü Kasr ve Evin hapishanelerinde dört yıl boyunca hapis yattı. 1979 devriminin en hareketli döneminde, diğer tutuklularla beraber serbest bırakılmasının ardından siysi ve kültürel faaliyetlerine yeniden başladı. Bazı arkadaşlarıyla birlikte Öğretmenler İslam Birliği [Encümen-i İslami Muallimin] teşkilatını kurdu.
Şubat Devriminin başarıya ulaştığı 1979 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına getirildi. 1980 de Tahran'dan Milletvekili olarak seçilen Recai, 9 Ağustos1980 de İslami Şura Meclisi tarafından Başbakanlığa getirilerek Devrim sonrası ilk Başbakan unvanını aldı.
Ülkedeki politik atmosferin oldukça karmaşık olduğu, siyasi suikastların sıkça yaşandığı bir Başbakanlık dönemi geçirdikten sonra, Benisadr'ın Cumhurbaşkanlığından azledilmesiyle İmam Humeyni tarafından Cumhurbaşkanlığına getirildi ve 1981 de cumhurbaşkanlığı ofisindeki patlama sonucu hayatını kaybettti. Sade yaşamıyla İranlıların gönlünde taht kuran Recai, halk adamı imajını ölene kadar korumayı başarmış ender politikacılardandı.
1985 - Uluslararası Af Örgütü BM İnsan Hakları Komisyonu'na bir rapor gönderdi. Raporda, Bulgaristan'da Türk azınlığa karşı girişilen Bulgarlaştırma kampanyasına son verilmesi istendi. Bulgarlaştırma ya da Bulgarizasyon, Bulgarların çoğunlukla Türklere ve Pomaklara uyguladığı asimilasyon politikasıdır. Politika çerçevesinde Türklerin ve Pomakların adlarının Bulgar adlarıyla ile değiştirilmesi ve din olarak da Hristiyanlığı kabul etmeleri amaçlanmıştır. Bu sürece karşı çıkan Türk aydınlarını ise Belene kampı gibi sürgün kamplarına göndermiş ve türlü işkencelere maruz bırakmıştır. Todor Jivkov döneminde yaklaşık 300.000 Türkün bir kısmı sınır dışı edilmiş, bir kısmı da dış baskılara dayanamayıp Bulgaristan'ı terk etmiştir. Ülkeyi terk edenlerin büyük bir çoğunluğu Türkiye'ye göç etmişlerdir. Bu olayların ardından Türkiye - Bulgaristan ile ilişkileri kesmiş ve nota vermiştir.Türkiye Bulgaristan'a ambargo uygulamıştır.Bu olay Bulgaristan'ın ekonomisinin çökmesine sebep olmuş, Bulgaristan yaptığı tüm yanlışlıkları kabul etmiştir. Bu insan hakkı ihlali Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nda tartışılmış ve cezası yavaş yavaş Bulgaristan tarafından ödenmeye başlanmıştır.
Bulgaristan'da tüm bu asimilasyon hareketleri devam ederken Türkiye'de de Kürd'lere yönelik benzer uygulamaların olması dikkat çekiciydi. Kürdçe konuşma, Kürd müziği dinleme ve Kürdçe isimlerin tamamen yasak olduğu bir dönemde asimilasyon acısı yaşayan Türkiye'nin kendi asimilasyonundan habersiz olması ve bunu başka bir halka yaşatılan aynı cinsten bir acı ve zulüm olduğunu kabullenmemesi vahim bir olaydı ve neticede halklar arasında büyük bir düşmanlık oluşmasına sebep olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, halen Kürdlere karşı baskı ve yasaklarını sürdürmekte olup halkın eğitim, kültür ve din özgürlüğünü kısıtlamaktadır.
1988 – Halepçe katliamından sonra Irak ordusundan kaçan binlerce Kürd Türkiye sınırına yığılmıştı. Günler süren beklemenin ardından Hükümet sınırları açmaya karar verdi. Binlerce Kürd Hakkari'nin Çukurca ve Uludere ilçelerine yerleştirildi.
1995 - NATO, Sırplara karşı hava harekatı başlattı. Kararlı Güç Harekatı, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri Avrupa'daki en yoğun bombardımanlardan biri oldu. Bosna Sırp askeri ve sivil hedeflerine yönelik NATO bombardımanı için gerekçe olarak Srebrenitza katliamı ve Markale Pazarındaki patlama gösterildi. Sırp vahşetinin Bosna'da soykırım ve katliam noktasında yapabileceği herşeyi yaptıktan sonra gelen bu müdahale Müslüman kamuoyunu tatmin etmemekle beraber katliamları durdurmuş olması açısından umut verici oldu. Sırplara yapılan bu müdahale bilinçli bir şekilde abartılmış neredeyse Sırp katliamcılar mağdur gibi gösterilmiştir. Hiçbir sivil kaybın olmadığı ve tamamen askeri hedeflere yönelik yapılan operasyon sonucu Sırp Cumhuriyeti teslim oldu.
2003: Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla verilen resepsiyonda Kuran kursları ile ilgili soruya, ''Sadece kılıklarına, kıyafetlerine bakınız, ne yapmak istediklerini görürsünüz'' açıklamasını yaptı. İslam tesettürüne düşmanlıklarını gizleme gereği duymayan dönemin askeri komuta kademesinin iktidara yeni gelen Ak Parti Hükümetine karşı darbe planları yaptıkları da sonradan ortaya çıkacaktı.