Hz. Peygamber (SAV) ve Şiir
Sahabeden Amr b. Şerid bu konuda şunları rivayet etmektedir: - Bir gün Rasûlullah`ın arkasında deveye binip yürürken bana şöyle dedi: Ümeyye b. Ebû`s-Salt`in şiirlerinden ezbere bildiğin bir şeyler var mıdır?` Ben de kendisine evet` diyerek bir beyit okudum. Fakat Allah`ın Rasûlü bununla yetinmeyerek; daha fazla söyle` deyince kendisine bir beyit daha okudum. Ancak O bununla da yetinmeyip; daha fazla oku` deyince ben de kendisine tam yüz beyit okudum.
Hz. Peygamber (SAV) ve Şiir
Sahabeden Amr b. Şerid bu konuda şunları rivayet etmektedir: "Bir gün Rasûlullah'ın arkasında deveye binip yürürken bana şöyle dedi: ‘Ümeyye b. Ebû's-Salt'in şiirlerinden ezbere bildiğin bir şeyler var mıdır?' Ben de kendisine ‘evet' diyerek bir beyit okudum. Fakat Allah'ın Rasûlü bununla yetinmeyerek; ‘daha fazla söyle' deyince kendisine bir beyit daha okudum. Ancak O bununla da yetinmeyip; ‘daha fazla oku' deyince ben de kendisine tam yüz beyit okudum."
Hz. Peygamber'in şiir hakkındaki görüşünün veciz bir ifadesini O'nun şu hadisinde görmek mümkündür: "Şiir de (normal) söz gibidir; güzeli güzel, çirkini çirkindir." Buna göre bir şiirin iyi veya çirkin sayılmasındaki ölçü, onu meydana getiren kelime ve cümlelerin içerik olarak taşıdıkları anlamdır. Eğer bir şiir topluma doğru yolu gösteriyorsa, maddi ve manevi problemlerinin çözümünde olumlu katkı sağlıyorsa elbette ki bunu makbul şiir kategorisinde düşünmek gerekir. Buna karşılık zalimlerin hizmetinde bir araç olarak kullanılan, İslam'ın yasakladığı kabile veya ırk taassubunu canlandırmada bir propaganda silahına dönüşen, iffetli kadınlara yönelik müstehcen unsurlar taşıyan veya ağır hakaretlere varan onur kırıcı hiciv örneklerini içeren şiirlere Hz. Peygamber'in iyi bir gözle bakması düşünülemez. Meseleye bu açıdan yaklaşıldığında sözün şiir veya nesir olması fark etmez.
Rivayete göre Hz. Peygamber'in özel şairlerinden biri olan Ka'b b. Malik (ö.50/670) bir gün kendisine, "Ey Allah'ın Rasûlü şiir hakkında ne düşünüyorsun?" diye sorunca şu cevabı almıştır: "Mümin kılıcıyla olduğu kadar diliyle de mücadele eder."(1)
"Hikmet" içerikli şiirlere özel bir ilgi duyan Hz. Peygamber; "Şüphesiz şiirin bir kısmında hikmet vardır."diyerek bu tür şiirlere dikkat çekmiştir. Müşriklerin dilinden çıksa bile hikmeti almamızı tavsiye eden Hz. Peygamber, kendisi bir Müşrik şairin hikmetli şiirlerinden tam yüz beyit dinleyerek örnek bir davranış göstermiştir. Sahabeden Amr b. Şerid bu konuda şunları rivayet etmektedir: "Bir gün Rasûlullah'ın arkasında deveye binip yürürken bana şöyle dedi: ‘Ümeyye b. Ebû's-Salt'in şiirlerinden ezbere bildiğin bir şeyler var mıdır?' Ben de kendisine ‘evet' diyerek bir beyit okudum. Fakat Allah'ın Rasûlü bununla yetinmeyerek; ‘daha fazla söyle' deyince kendisine bir beyit daha okudum. Ancak O bununla da yetinmeyip; ‘daha fazla oku' deyince ben de kendisine tam yüz beyit okudum." Hadiste geçen Ümeyye b. Ebu's-Salt, cahiliye döneminde söylemiş olduğu hikmet içerikli şiirlerle meşhur olmuştur. Kendisi eski semavi kitapları okumuştur. Allah Hz. Peygamber'i gönderince O'na karşı kıskançlık duygusuna kapılmış ve iman etmemiştir. İman etmemekle kalmayan Ümeyye, nazmettiği hicivlerle O'na saldırmış; kendisine karşı Müşriklere şiirleriyle destek olmuş ve iman etmeden ölmüştür. Buna rağmen şiirlerinde işlemiş olduğu dünyanın yaratılışı, puta tapmanın anlamsızlığı, içki ve kumar gibi aile dağıtan kötü alışkanlıklardan uzak durmanın gereği gibi hikmet olgularına yer verdiği için, Hz. Peygamber fırsat buldukça onun bu tür şiirlerini zevkle dinlemiştir.
Hz. Peygamber'in zevkle dinlediği şiirler sadece erkek şairlere ait olanlar değildir, İslam öncesi ve sonrası dönemini birden idrak etmiş "muhadram" kadın şairlerden biri olan el-Hansâ' (Tumadir bint Amr)'nın şiirleri de O'nu oldukça etkilemiştir. Rivayete göre Hz. Peygamber ara sıra bu kadın şairi çağırıp kendisine şiir okumasını istemiş, söylenen şiirleri az bulunca da; "daha fazlasını isterim"diyerek memnuniyetini dile getirmiştir.
Hz. Peygamber'in şiirlerini beğendiği bazı şairlere ödüller verdiği, bazılarına da özel dualarda bulunduğu rivayet edilmektedir. Örneğin daha önce şiirleriyle İslam'a ve Hz. Peygamber'e hakaretlerde bulunan Ka'b b. Zuheyr (ö. 26/645), tevbe edip Müslüman olmaya karar verdikten sonra Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek yaklaşık 60 beyitlik bir medhiye okumuştur. Hz. Peygamber beğendiği ve çevresindeki Müslümanlara da dinlemelerini emrettiği bu kasideye karşılık şaire sırtındaki hırkayı çıkarıp hediye etmiştir. en-Nabigatu'l-Ca'dî (ö.50/670) Hz. Peygamber'e sık sık hoşlandığı şiirleri söyleyen şairlerden biriydi. Yine bir gün kendisine bazı beyitler okurken Hz. Peygamber onun için şöyle dua etmiştir: "Allah senin ağzını bozmasın." Bir rivayete göre 130 sene yaşayan şairin bu duanın bereketiyle öldüğü son güne kadar hiçbir dişi düşmeden sağlam kalmış, başka bir rivayete göre de düşen her bir dişin yerine bir yenisi çıkmıştır.
Bir Savunma ve Mücadele Aracı Olarak Şiir
İslam'ın ilk yıllarında Müslümanlar ile Müşrikler arasındaki mücadelede şiirin büyük etkisi olmuştur. Kureyş şairlerinin öncülüğünde bir araya gelen muhalif şairler bir grup oluşturup Hz. Peygamber'i ve diğer Müslümanları hicvetmekle kalmamış, onların hanımları ve kızları hakkında müstehcen şiirler bile söylemekten çekinmemişlerdir. Bu şiirler ağızdan ağıza dolaştırılarak Müslümanların şahsiyetleri küçük düşürülmek isteniyordu. Bunlardan kısa zamanda etkisini gösteren hiciv şiirlerine aynı yöntemle cevap vermek için Müslüman şairler Hz. Peygamber'e gelip izin istediler. Hz. Peygamber bu maksatla kendisine müracaat eden şairler arasında bir ön eleme yapmak için onları sırayla çağırıp nasıl bir dil kullanacaklarını bizzat duymak istedi. Önce özel şairlerinden Abdullah b. Revaha'yı dinledi. Abdullah'ın şiirlerini uygun görmeyen Hz. Peygamber ona şu iltifatta bulunup kendisini nazik bir şekilde geri çevirdi; "Sen kerim (hep iyiliği düşünen) birisin." Aslında Hz. Peygamber bu sözleriyle hicvin şiddetli bir dil gerektirdiğini, dolayısıyla Abdullah gibi meselelere hep iyilik cephesinden bakan birisinin bu sanatı etkili bir şekilde icra edemeyeceğini ima etmiştir. Abdullah'tan sonra Ka'b b. Malik gelip hazırladığı hicivlerden bazı örnekler sundu. Fakat Hz. Peygamber onun da hicivlerini yeterli bulmayıp kendisini şu sözlerle uğurladı: "Sen savaş tasvirlerinle ilgili şiirleri daha iyi becerirsin."Sonunda sıra Hassan b. Sabit'e geldi. Kendisi Hz. Peygamber'in huzuruna en son çağrılmanın verdiği üzüntü içinde: "Nihayet parçalayıcı bir dili olan bu aslanı çağırma zamanı geldi." diyerek dilini çıkarıp ağzının etrafında şöyle bir gezdirdikten sonra sözlerine şöyle devam etti; "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki onları deri yırtar gibi dilimle yırtacağını." Bu sözleri dinleyen Hz. Peygamber ilk kez Müşrikleri hicvetmek için Hassan'ın şahsında tüm Müslüman şairlere resmen izin vermiş oldu.
İslam'ın ilk yıllarında Müslümanlar ile Müşrikler arasındaki mücadelede şiirin büyük etkisi olmuştur. Kureyş şairlerinin öncülüğünde bir araya gelen muhalif şairler bir grup oluşturup Hz. Peygamber'i ve diğer Müslümanları hicvetmekle kalmamış, onların hanımları ve kızları hakkında müstehcen şiirler bile söylemekten çekinmemişlerdir.
Hz. Peygamber'in Hassan'a verdiği izinden sonra Müşrikleri bu hicivlerden duydukları korku sardı. Bunun somut örneklerinden iki tanesine değinmek istiyoruz: Bunlardan biri İslam'a düşmanlığıyla bilinen Yahudi şair Ka'b b. Eşref ile ilgilidir. Mekke'ye giderek Bedir savaşında öldürülen Müşriklerden dolayı Müslümanlar aleyhinde söylediği şiirler büyük yankı uyandırmış ve Müşrikleri oldukça etkilemişti. Bunun farkına varan Hz. Peygamber bir hicviye nazmetmesi için Hassan'a emir verdi. Hassan'ın hicivleri o kadar etkili oldu ki, hiç kimse Ka'b b. Eşrefi misafir etmek istemedi. Diğer örnek ise Ebû Süfyan ile ilgilidir. Ebû Süfyan kendi emanı altında bulunan Ebû Uzeyhir adında Yemenli bir adamı öldüren Mekkeli bir kabile reisinin bu cinayetini görmezlikten gelmiş ve katilin cezalandırılması yönünde herhangi bir talep ve girişimde bulunmamıştır. Haber Medine'ye ulaştığında bu fırsatı değerlendirmek isteyen Hz. Peygamber Hassan b. Sabit'i çağırarak Ebû Süfyan'ı korkaklık ve ihanetle suçlayan bir hicviye hazırlamasını ve maktulün akrabalarını onun intikamını almaya teşvik etmesini sağlayacak unsurlara yer vermesini istedi. Hassan'ın bu bağlamda hazırlayıp söylemiş olduğu hicviye o kadar etkili oldu ki, maktulün Yemen'deki akrabaları Yemen'de seyahat etmekte olan Mekkelilerden intikam almak için onların ticaret yollarını kapatıp ekonomik açıdan onlara büyük bir darbe vurdular. Hassan'ın hicivlerinin neden olduğu tahribat karşısında şaşkına dönen Ebû Süfyan kabilesini güçlükle yatıştırabildi.
Şiire Getirilen Yeni Ölçüler
Kaynaklarda O'nun Hassan'a hiciv izni verirken bazı tavsiyelerde bulunduğu kaydedilmektedir. Şöyle ki, Kureyş kabilesinin içinden hicvedilmeyi hak etmeyen nice masum insanların olabileceğini, dolayısıyla suçlu suçsuz ayırımı yapılmadan bir kabilenin tümünü hicvetmenin İslam'ın ruhuyla bağdaşmayacağını düşünen Hz. Peygamber, onu dönemin en ünlü soy bilimcilerinden biri olan Hz. Ebû Bekir'e gönderip kimi hicvedip kimi hicvetmeyeceğini ondan öğrenmesini emretmiştir. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir kendisine gelen Hassan b. Sabit'e; "falancayı hicvet ama filancaya dil uzatma"diyerek kimi hicvedeceğini ve kimi hicvin dışında tutacağını teker teker isim vererek açıklamıştır. Bu bilgilerden sonra Hassan kendisine söylenen isimleri hicvetmeye başlayınca bu hicivleri dinleyen Kureyşliler "bu şiirler olsa olsa Ebû Bekir'in eli altından çıkmıştır" diyerek işin içinde Ebû Bekir'in olduğunu anlamakta gecikmediler.
Hz. Peygamber'in koyduğu prensipler çerçevesinde haksızlığa uğrayan bir kimse taşkınlık yapmadan hasmını hak ettiği kadar hicvedebilir. Ama bunu yaparken hasmının bağlı olduğu kabilenin tümünü hedef alması ve topyekun bir karalamaya girişmesi asla meşru görülmemiştir. Hz. Peygamber'den farklı yollarla rivayet edilen şu iki hadis bu olguyu açık bir şekilde gözler önüne sermektedir: "Suçu en büyük insan, bir kabilenin tümünü hicveden şairdir."(2) "Şüphesiz en büyük iftiracı, bir adamla hicivleşirken onun mensup olduğu kabilenin tümünü hedef alan kişidir."(3) Hz. Peygamberin hicivle ilgili hassasiyetinin bir başka göstergesi de önce Müşriklerin bu yola başvurmalarını şart koşarak Müslümanlara ancak bundan sonra cevap hakkının tanınması gerektiği yönündeki talimatıdır.
Hz. Peygamber'in disiplin altına aldığı medih türünü icra eden şairler için "Medihte aşırı gidenlerin yüzüne toprak atınız."(4) diyerek konuyla ilgili hassasiyetini ifade etmiştir. Her ne kadar kendisini İslami dava ve peygamberlik açısından medh eden bazı şairleri taltif etmişse de bunu İslam'a yararlı olduğu için yapmıştır. Kendisinin şahsî olarak medh edilmek istemediğini O'nun şu sözlerinden rahatlıkla anlayabiliriz: "Hıristiyanların İsa hakkında yaptıkları gibi siz de benim hakkımda aşırı övgülerde bulunmayınız."(5)
Aşk ve kadın unsurlarını içeren şiirleri de revizyona tabi tutan Hz. Peygamber, İslam öncesi şairlerin yaptığı gibi evli ve iffetli yabancı kadınlar hakkında söylenen aşk şiirlerini yasaklamış, bu tür şiirleri kişinin ancak kendi hanımı hakkında söyleyebileceğini ifade etmiştir.
Hz. Peygamber'in disiplin altına aldığı medih türünü icra eden şairler için "Medihte aşırı gidenlerin yüzüne toprak atınız." diyerek konuyla ilgili hassasiyetini ifade etmiştir.
Hz. Peygamber ağıt (mersiye) şiirlerine de yeni yaklaşımlar getirerek bu şiir türünü İslam diniyle bağdaşmayan bazı unsurlardan arındırmıştır. Daha çok kadınların şöhret buldukları ağıt türünün revizyonu için ise önce kadınlardan başlamıştır. Rivayete göre Müslüman olup kendisine biat etmeye gelen kadınlardan bir daha cahiliye dönemindeki gibi ağıt yakmayacaklarına dair söz almıştır. Aslında O'nun bu tür tedbirlere başvurmasını sadece dinî yönden değil, toplumsal barışa katkı yönüyle de değerlendirmek gerekir. Zira başta kadınlar olmak üzere cahiliye döneminin ağıtçı şairleri bir yandan öldürülen kişinin meziyetlerini sayarken öte yandan sergiledikleri bazı davranışlarla onun intikamının alınması için kabilesine çağrıda bulunurlardı. Bu uygulamalarla tamamen intikam ve kan davasını ileri boyutlara taşıyarak her türlü diyet ve barış girişimlerini sonuçsuz bırakan bu şairler yüzünden cenaze kaldırma merasimleri kabileler arasında âdeta bir güç gösterisi ve intikam alma mitingi haline gelirdi.
1) Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Edebu´l-Müfred, Trc. ve Şerh: A. Fikri Yavuz, I-II,İstanbul, I 981, II, 221.
2) Buharî, el-Edebu´l-Müfred, II, 228.
3) İbn Mace, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünen-i İbni Mâce, I-X, İstanbul, 1983, IX, 553.
4) es-Suyûtî, el-Câmiu´s-sağir, I, 182, Hadis n. 234.
5) Buharî, Enbiya 44.
Kaynak, sonpeygamber.info / Yazar, Doç. Dr. Kadri Yıldırım