Şehid Doktor Abdülaziz Rantisi
Filistin sorununun her şey olmaya mecbur ettiği adam; Şehid Doktor Abdülaziz Rantisi. siyonist israil tarafından şehid edilen HAMAS`ın kurucu liderlerinden Prof. Dr. Abdulaziz Rantisi`nin şehadetinin 8. Yıldönümü nedeniyle Dr. Nevvaf Hayil Tekrurî ile görüştük. Dr. Nevvaf Tekrurî, Şehid Rantisi`nin, mücadelesinden bazı anekdotlar anlatı
Mücahid Temel/Doğruhaber
Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS’ın kurucu liderlerinden Şehid Dr. Abdulaziz Rantisi, 17 Nisan 2004’te siyonist israil tarafından arabasına fırlatılan füzelerle şehid edilmişti. Şehid Abdulaziz Rantisi, Şeyh Ahmed Yasin’in şehadetinden sonra HAMAS’ın Genel Sorumlusu seçilmişti. Ancak Rantisi, Şeyh Yasin’in şehadetinden sadece 25 gün sonra tıpkı Şeyhi gibi şehadet şerbetini içerek Rabbine kavuşmuştu. siyonistlerin füze saldırısında Prof. Dr. Rantisi’nin iki koruma görevlisi ve 25 yaşındaki oğlu Muhammed de şehid düşmüştü.
Şehadetinin sekizinci yıldönümü dolayısıyla Şehid Rantisi’nin hayatı ve örnek mücadelesini dava arkadaşı Doktor Nevvaf Hail Tekrurî’nin dilinden veriyoruz.
Şahadetinden önce “Ey Rabbim! En son temennim beni cennetine koymandır” diyen şehid Abdülaziz Rantisi’nin şahadetinin 8. yıl dönümünü idrak ediyoruz.
Allah’tan ömrünü onların sevgisiyle geçirdiği kimselerle ve özellikle direnişte rehberi ve dostu olan Şehid Şeyh Ahmet Yasin’le Naim cennetlerinde buluşmasını temenni ediyoruz.
Doktor Abdülaziz Rantisi büyük bir adamdı. Konuştuğu zaman büyük komutan Halid bin Velid’i ve büyük mücahid ve Kudüs’ü haçlılardan kurtaran Selahaddin’i hatırlatıyordu. Belki bazıları bu söylediklerime hayret edecektir. Çünkü bu zatlar saha adamlarıydı. Onların mücadelesi meydanlardaydı. Oysa Abdülaziz Rantisi siyaset adamıydı. Bu önemli bir farktır. Ancak çoğu kimsenin Rantisi hakkında bilmediği bir şey vardı; Şehid Rantisi aynı zamanda saha adamıydı. Dil ve siyasetle yaptığı cihada ilaveten Rantisi, aynı zamanda meydanda bedeniyle, canıyla cihad ediyordu. Öyle ki Rantisi sık sık Yahudilere karşı oluşturulan cephe hattına giderdi. Bir gün ona eşlik eden Şehid Vail Nessar, mutlaka bulunduğu evden çıkması gerektiğini, ancak kalacak başka bir ev de hazırlayamadığını söylediğinde Şehid Rantisi ona, “Merak etme ben kalacağımız yeri hazırladım. Gel cephe hattına gidelim” dedi. Ancak Rantisi cephe hattına gittiğinde yüzünü gizlemeyi tercih ediyordu. Ki, gençler onu tanıyıp, cephe gerisine dönmesi için ona baskı yapmasın.
Bir seferinde Şehid Komutan Doktor Nizar Reyyan, cephede nöbet tutan mücahitleri ziyarete gelmişti. Yine Doktor Rantisi yüzünü gizlemiş bir şekilde gençlerin arasında bulunuyordu. Orada bulunan mücahitlerden kimse onu tanımıyordu. Doktor Nizar Reyyan, mücahidlere selam verince onu tanıdı. Bunun üzerine Reyyan, Rantisi’ye dedi ki, “Sen bize kendimize dikkat etmemizi isterken, kendin burada en ön cephede yer alıyorsun” bunun üzerine Şehid Rantisi, Şehid Nizar Reyyan’a “lütfen beni deşifre etme” diye rica etti. Ve ilginçtir bu iki kahraman aynı yaşta şehid oldular. Şehid olduklarında ikisi de 57 yaşındaydı.
Şehid Rantisi hakkında söylenecek söz bir makaleye veya bir sohbette sığmaz. Ancak ben burada kahraman şehidimizin duruşuna dair bazı anekdotlar arz etmekle yetineceğim. Çünkü şehidin siyonistlere karşı sergilediği duruşun Filistin cihadı ve direniş tarihinde istisnai bir yeri vardır.
Ben bu kahraman adamı 1992 yılının sonundan beri tanıyorum. siyonist rejimin başbakanı Rabin, HAMAS ve İslami Cihad hareketlerinin liderlerinden ve kadrolarından oluşan 400 kişiyi Lübnan’ın güneyindeki Mercuz Zuhur bölgesine sürmüştü. Bu kahraman adam o zaman sürgün edilenlerin resmi sözcülüğünü yapıyordu. O gün Şehid Rantisi hikmetini ve liderlik vasfını ortaya koymuştu. Öyle ki sancağı almış, taleplerini çok açık ve tavizsiz bir şekilde ortaya koyarak, uluslararası gözlemcileri ikna etmeyi ve dünya kamuoyunun duygularını harekete geçirmeyi başarmıştı.
Şehid Rantisi Kur’an hafızıydı. Kur’an-ı Kerim’i 1990 yılında tek hücrede bulunduğu israil zindanlarında hıfz etmişti. Aynı zamanda Rantisi edebiyatçı ve şairdi. Başarılı uzman bir çocuk doktoruydu. Öyle ki sahip oldukları üstün imkânlara rağmen Yahudiler bile zorlandıkları vakalarda Abdülaziz Rantisi’nin kendilerini tedavi etmesini istiyorlardı. Şehid Rantisi karizmatik ve dirayetli bir siyasetçiydi. Bir gün bir basın toplantısında –ki her gün sabah akşam iki basın toplantısı düzenliyordu – gazeteciler ona bir soru sordu. O da onlara kesin ilkelerle şiirle etkili bir cevap verince onlardan biri ona, “Ey Doktor Abdülaziz sen doktor musun? Şeyh misin? Şair misin? Yoksa siyasetçi misin?” dedi. O da, “Filistin sorunu beni her şey olmaya mecbur etti” diye cevap verdi.
Rantisi cesur, sabırlı ve metanetli bir adamdı. O sürgün hadisesinin üzerinden bir ay geçince israil siyasetine ve amaçlarına karşı deneyimi olmayan bazı gençler aralarında konuşmaya başladılar: “Artık bizim burada beklememizin bir anlamı yok, madem Filistin’e geri dönmemize izin verilmiyor, biz de buradan çıkıp, Lübnan içlerine doğru gidelim. Soğuktan ve açlıktan kırıldık.” Bunun üzerine Rantisi, kampı gezdi. Sonra gençlere direniş ve sabır konusunda tavsiyelerde bulundu. Şartların ve havaların zorluğuna rağmen direnmek gerektiğini ifade ederek, “Vallahi, eğer ben tek başıma kalsam bile ya Filistin’e geri dönerim ya da hiç bir yere gitmem” dedi. Şehid Rantisi’nin, Mercuz Zuhur bölgesinde tek başına bütün direnişin yarısı olduğunu söylesem abartmış olmam.
O kampta bulunanlar Rantisi’nin kendilerinin sözcüsü olmasına muvafakat etiler. Nitekim üslubuyla, etkileyici konuşmasıyla Rabin’i ve hatta bütün siyonist sözcüleri ve onun siyasetini savunanları tek başına dengeledi. Şehid Rantisi bir başına onlara yetti. Sonunda sürgün edilenlerin Filistin’e geri dönmeleri konusunda anlaşma sağlandı. Kendisi de dönmesine izin verilenler arasındaydı. Bazı kişiler kendilerini bekleyen ağır cezalardan dolayı Filistin’e dönmek istemedi. Bunun üzerine Rantisi onlara dönerek, “Vallahi! Geri kalan ömrümü zindanda geçireceğimi bilsem dahi Filistin’e geri döneceğim, eğer dönmesem o zaman siyonistler, liderleri halktan kopararak hedeflerine ulaşmış olacak” dedi.
İşte böyle, bu örnek mücahidin hayatını iyi okumamız ve anlamamız gerekir. Ki, bu ümmet evlatlarının neler başarabileceğine inansın. Biz nasıl ki, selefle aziz olup onlarla gurur duyuyorsak, bizden sonrakiler de bu dönemde örnek alacakları kimselerin olduğunu görsün. Yani biz, bizden sonrakilere kötü bir miras bırakmıyoruz. Bunun bilinmesi için bu kahramanların hayatlarının iyi bilinmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, bizim asrımızda kahraman mücahid ümmet evlatları yetişmiştir.
Tekrar etmek isterim ki bütün bu anlattıklarım Şehid Rantisi’nin hayatının çok basit bazı kesitleridir. İnanıyorum ki, Rantisi gibi kahramanlar bu ümmetin içinde her zaman vardır ve olacaktır. Nitekim bugün ümmet, zalimlere ve zorbalara boyun eğmeyerek bunu göstermiştir. İşte Arap Baharı bu ümmetin direniş ve cihad ruhunu canlı olduğunun tanığıdır. O halde karamsarlığa ve gevşekliğe yer yoktur. Ümmet sıkıntılarını açtığında, gücünü toparladığında her şey daha güzel olacaktır. Her kim ki ‘Müslümanlar bitti’ derse kendisi bitmiştir.