• DOLAR 34.305
  • EURO 37.545
  • ALTIN 2928.218
  • ...
Bütün işkence dönemleri birer darbe dönemleridir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Yapılan referandumla darbecilerin zırhı, Anayasanın geçici 15. Maddesi’nin kaldırılmasıyla 12 Eylül darbecilerine yönelik adli mercilere başvurular başladı ve nihayet bu başvuru ve şikâyetler davaya dönüştü.

Geçtiğimiz günlerde Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesi’nde, sanıklar olmaksızın bir duruşma yapıldı. Duruşmaya son demlerini yaşayan iki darbecinin avukatları ile müdahil birçok kişi katıldı.  Koskoca darbeyi iki kişi yapmamıştı. Ama yargılanan iki kişi vardı ve onlar da zaten duruşmaya gelememiş veya gelmemişti. Onların -sanık- sandalyelerine de müdahiller oturmuştu. Aslında o iki kişinin dışında o sandalyelere oturacak belki başka binlercesi vardı ama hiç biri olmayınca yine ‘biz mağduruz’ diyenler oturdu o sanık sandalyelerine.

 Sizce böylesi bir duruşmadan somut anlamda nasıl bir sonuç alınabilir ki. Daha şimdiden hâkim, tutuklama gereği bile duymadı. Oysaki şüpheliler, kasıtla adam öldürme (idam)’den tutun da, işten attırma, fişleme, işkence etme, talan etme ve daha burada sayamayacağımız birçok suçtan yargılanıyordu. Bunun için ben, bunun sembolik bir dava olacağını düşünüyorum. Fakat müstakbelde darbecilik oyunu oynamak isteyenlere de bir mesaj niteliğinde olur elbette ki.

Tabi onlara müspet anlamda bir mesaj niteliğinde olmazsa eğer. Adamlar ‘bak darbeyi yapanlar yargılandı da ne oldu. Biz de yapsak en çok bir iki gün bizim için de bir mahkeme kurulur ve tutuklama kararı bile verilmeden biter gider’ derlerse ne yapacağız. Bir de işin o tarafı var haberiniz ola.

Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerek darbe gerekse de işkence yapanların gerekçeleri her zaman bir olmuştur: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yerine getirmek.”Ve bugün olduğu gibi dün de hep bu gerekçelerle insanlara işkence edenlerin yaptıkları yanlarına kar kalmıştır. 1995’te de 2000’de de bu öyle oldu.

Oysaki ne fark ediyor bu yapılanların. Kim bunu yapmışsa mutlaka hesabını vermelidir. Ha darbeci; insanlara işkence etti, darp etti, kişiyi ailesiyle görüştürmedi, kafasına silah sıktı, haksız yere cezaevine gönderdi, elektrik şokuna tabi tuttu, Filistin askısına aldı, ailesiyle tehdit etti, buzdan tabutlara koydu… Elhasıl dünyanın bütün melanetlerini yaptı; ya da bütün bunları sivil seçimlerle başa gelen bir iktidar (rejim)’ın kolluk kuvvetleri yaptı. Bir fark var mı acaba? Kesinlikle yoktur. Birinin kapsama alanı geniş iken diğerinin ise kapsama alanı dardır, o kadar. Ben 1994-95 yıllarında, insanların yollarda daha bir sorgu-suale tabi tutulmadan minibüs vb. araçlardan indirilerek tüm yolcuların önünde anadan doğma soyulduklarını hatırlıyorum. 90’lı yılların cehennemi gözaltı dönemlerini çoğumuz hatırlıyoruzdur muhakkak.

Sivil dönemde hâkim; sanığa, değil sanık avukatına “Otur yerine! Seni dinlersem evimin yolunu şaşırırım” diyorsa ve 1995’li yıllarda olduğu gibi insanlar “düşündü”ler diye azalarından, mallarından, işlerinden, çocuklarından ve ailelerinden ediliyorsa, bu ister darbe olsun ister olmasın o insanlar için nasıl bir fark arz eder acaba. “Her insanın ölümü kendi kıyametidir”, sözünden yola çıkarsak, bütün bunları gören bir bireyin o gördükleri dönem, onun için bir “darbe günü ”dür.

Ben darbelerin cürmünü hafif görme adına bunu söylemiyorum. 12 Eylül Darbesi gibi bütün darbeleri, insanlığa karşı işlenmiş büyük cinayetler olarak görüyorum. Bütün darbeleri lanetliyorum; benim payıma düşen yanı varsa helal etmiyorum.

Ve insanlığa karşı işlenen bütün işkence vs. suçları da lanetliyor ve darbeler gibi karşılıksız kalmamalı diyorum. Bunların 12 Eylül’de veya başka bir zamanda olmasının hiçbir önemi ve farkı yoktur.  Bütün işkence dönemleri birer darbe dönemidir. İkisinde de işkence, ölüm, sakatlama, hapis, başkasına iftira, korku, dehşet, aile hasreti, zulüm ve ziyan vardır. Yukarıda da belirttiğim gibi birinin kapsama alanı geniş diğerinin ona göre daha dardır, hepsi bu kadar.

Onun için diyorum ki; 12 Eylül 1980 işkencecilerinin yanında 1990, 1991, 1994, 1995… 2000 ve diğer tüm dönemlerin işkencecileri de hesap vermeliler ve yargılanmalılar. Bunların dünya hesapları öldükten sonraya bırakılmasın ki inandırıcı olasınız.

Birine izin var birine yok

Siyasi tutuklu Mehmet Haberal, hayatını kaybeden annesinin cenazesine katıldı. Daha önce Dursun Çiçek ve başkaları da bu haktan istifade etmişti. Cenazeye katılan Haberal, taziyeleri kabul etti. Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı da telefonla Haberal’ı arayarak başsağlığı dileklerini iletti. Peki, ya Van depreminde kızkardeşini kaybeden Fahri Arcagök ile Annesi Rana’yı kaybeden siyasi mahpus İhsan Baran’ın, bütün başvurularına rağmen, bu hakları niye esirgendi? Bunun sebebini de, siz okurların, Adalet Bakanlığı ve ilgili mercilerden sorup öğrenmeniz “vatandaşlık” göreviniz olsun.

Selam ve dua ile.

Bu haberler de ilginizi çekebilir