Gazetecilerin gözünden 15 Temmuz darbe girişimi
15 Temmuz darbe girişiminin 2`nci yıldönümü dolayısıyla açıklamalarda bulunan gazeteciler, basının darbe girişimin akamete uğramasında büyük bir rolünün olduğuna dikkat çekti.
15 Temmuz darbe girişiminde halkla birlikte darbecilere direnenlerin başında gazeteciler geliyordu. O meşum gecede sabahlara kadar meydanlarda olan ve halkı bilgilendiren basın mensuplarının darbenin akamete uğramasında gösterdikleri çaba yadsınamaz.
Darbe girişimin ikinci yıldönümünde Türkiye'nin farklı noktasında darbecilere direnen gazeteciler İLKHA'ya o gece yaşadıklarını anlattı, değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul
Doğruhaber Gazetesi Genel Müdürü Mehmet Özcan, 15 Temmuz darbe girişiminde yaşananları anlatarak, Rehber TV kanalına bağlandığını ve vatandaşları darbeye karşı sokağa çağırdığını belirtti.
Özcan, "15 Temmuz Cuma akşamı gazeteden çıkıp eve geldiğimde Rehber TV'den aradılar, müsait olursan gece 23.00 bültenine katılır mısın, diye sordular. Ben de tamam dedim. Fransa'daki bir gelişmeyi değerlendirecektim. Saat 22.00 civarıydı bir şeyler atıştırıp çocukların olmadığı yan odaya geçtim, birkaç not alayım, derken saat 23.00 civarı TV'den aradılar, canlı yayına bağlandık. Fransa'yı değerlendiriyorduk ki bir iki dakika konuşur konuşmaz spiker yeni bir gelişme olduğu bilgisinin son dakika geçildiğini ve darbe söylentilerinin olduğunu, Boğaziçi köprüsünün kapatıldığı haberlerinin olduğunu söyleyerek beni bir süre bekleteceklerini belirtti. Öylece bekliyordum ki canlı yayında iki dakika kadar sonra spiker arkadaş bana dönerek, 'Mehmet Bey, haberler doğru. Şu an bir darbe girişiminde bulunuluyor, neler söylemek istersiniz' diye bir soru yöneltti. Şok olmuştum." dedi.
Özcan, konuşmasına şöyle devam etti: "Aklıma darbeler silsilesinin Türkiye'yi getirdiği uçurum gelmişti. Konuştum; darbelerin ne canlar yaktığını, İslam beldesi memleketlerimizin zenginliklerini Batı'ya peşkeş çeken zihniyetlerin yaptığı tüm melânetleri bir bir saydım. Ta 1920'lerde başlayan rejim değişikliğiyle birlikte bu milletin inancı, yaşamı, düşüncesine vurulan prangalar ve engellerin ülke insanını getirdiği son reddeyi, zulmü anlattım. Bu gece girişilen darbeye karşı durulmazsa ülkenin 50 yıl geriye gideceğine değindim. Ve Müslüman milletimizin kendi öz iradesini, Batı'ya uşaklık eden FETÖ gibi yapılara teslim etmeyeceğini belirterek milletin sokağa inmesi gerektiğini ve tanklara karşı durmasının hayati bir önem arz ettiğini ısrarla belirttim. Çünkü yakın zamanda Mısır'da da bir darbe gerçekleşmiş ve Sisi cuntası Amerika, Avrupa ve siyonist rejim israilin desteğiyle ülkede halkın oylarıyla yönetime gelen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye darbe yapmış ve onu hapsetmişti. Mursi gibi binlerce İhvan lideri ve yöneticisi ve on binlerce insanı zindanlara kapatmıştı. Dolayısıyla ölmek pahasına da olsa ne yapıp ne edip bu darbecilere karşı durmalıydık."
Özcan, "Canlı yayın sonrası hemen haber kanallarına baktım. Evet, gerçekten bir kıyamettir yaşanıyordu. Her tarafta tanklar caddelerde, uçaklar alçaktan uçuyor, kimi yerde vurulanlar... Allah'a yalvardım yakardım; Ya Rabbi, bu hain darbeyi başarısız kıl. Darbecileri kirli amaçlarına ulaştırma. Eğer başarılı olurlarsa bu milletin, bu CIA-Mossad bağlantılı FETÖ'den çekeceği olur. İktidarda, bürokraside ya da bu memleket için çalışan bilinçli ne kadar insan varsa ya hapseder ya da şehid ederler, diye iç geçirdikten sonra Allah'a, bu ihanet sarmalını bu zalimlerin başlarına sarması için yürekten dua ettim. Ardından kalkıp abdest aldım ve dışarı çıkmaya hazırlanırken yine TV'den aradılar, canlı yayına katılımda bulunmam rica edildi, ben de ikinci sefer bu kez biraz daha geç bir saate katıldım. O gece sabaha kadar ayaktaydık. Gelişmeleri an be an takip ediyorduk."
Rehber TV program sunucusu Özkan Yaman ise 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye için milat sayılacak dönüm noktalarından biri olduğuna dikkat çekti.
Yaman, "Türkiye'de halkın iradesine bir anda hipotek edecek bir konuma almak isterken halkın buna müsaade etmediği bir tarih. Bu Türkiye için değil aslında dünya tarihi için de önemli görmek lazım. Halkın kendi tercihine, iradesine böyle sahip çıktı anlar çok azdır. 15 Temmuz'u bir dönüşüm, devrim tarihi olarak görmek gerekir. Maalesef 15 Temmuz halkın bir anlamda kendi inancıyla değeriyle direndiği bir tarihken 15 Temmuz'un manası ve ruhu itibariyle yeteri kadar sahiplenilmediğini veya 15 Temmuz'un bu ruhunun farklı yere çekildiğini ve lanse edildiğini görüyoruz. 15 Temmuz'un ezandan cihattan zalime karşı dik durduğu bir ruh idi. Böyle olması ve yorumlanması gerekirken demokrasi, İslam'dan toplumun değerlerinden ziyade batılı değerlerin lügatiyle izah edilen yine anarken de İslam'dan uzak bir takım şovlara malzeme yapılan o şehitlerin ve destan yazanların maneviyatına çok uymayan bir karnaval gibi yapılmaya çalışılıyor ki bu da tehlikedir. Bu direnişin kesinlikle gevşetilmemesi ve yanlış aksettirilmemesi önemlidir. 15 Temmuz ruhu; direniş ve şehadet ruhudur."
Batman
Emperyalist ABD destekli FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında görev başında olan gazeteci Muhyeddin Beyca, o karanlık gecede yaşadıklarını anlattı.
Darbe girişiminin canlı tanığı Beyca, "15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, bugün mesleğimi yapamıyor olacaktım." diye konuştu.
Darbe girişimini duyar duymaz vatandaşlarla birlikte meydanlara çıktığını belirten Beyca, "Çocukluğumuzda 1980 askeri darbesini gördük ve o darbenin kötü hatıralarıyla büyüdük. 15 Temmuz darbe girişimi sadece siyasi iktidara karşı yapılan bir darbe girişimi değildi, aynı zamanda doğrudan vatandaşlara karşı yapılan bir darbe girişimiydi. Sayın Cumhurbaşkanımızın 'meydanlara inin' çağrısıyla bizde bir vatandaş ve gazeteci olarak meydana indik. Belki de bir gazeteci olarak mesleğimizin son işini yapacaktık." dedi.
O gece bazı gazetecilerin darbe girişimini haber yapmadıklarına dikkat çeken Beyca, "Eğer darbe başarılı olsaydı belki de gazetecilik mesleğimizin son haberini yapacaktık ve belki de bundan sonra haberlere biz konu olabilirdik. Bu mantıkla abdestimi aldım ve gazetecilik refleksiyle meydana indik. O gün aynı şekilde gazetecilik mesleğimizi icra ettik. Yalnız o gece bizi en çok üzen şey, bazı gazeteci meslektaşlarımızın haber noktasında darbe girişimini ve milletin darbeye karşı yaptığı duruşu haber yapmamasıdır. Bunu neden yapmadıklarını sorduğumuzda da, 'durum değişebilir, darbe başarılı olursa biz bunun altından kalkamayız' gibi bazı durumlar da oldu." diye konuştu.
Memleketin hainlere teslim olmadığını vurgulayan Beyca, "Bazı gazeteci kılığına girmiş kişilerin de o gece ajanlık yapıp, darbeye destek olduğunu maalesef gördük. Darbe, Türkiye'nin şahsında bütün bir ümmete yapılacak bir darbe girişimiydi; ama bütün halkımız, STK'larıyla, partileriyle el ele vererek bu darbeye karşı çıktılar. Allah'ın izniyle zafere de ulaştılar. Bu darbe girişiminde, tarihte okuduğumuz Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı misali milletimiz yeniden bir kurtuluş savaşı verdi. Tabi bu darbede yüzlerce şehit, binlerce gazi de olduysa da memleketimiz hain emellere teslim olmadı." ifadelerini kullandı.
Siirt
Yaklaşık 60 yıllık yerel gazetecilik geçmişi olan ve 10'a yakın basılı kitabı bulunan Siirt gazetesinin sahibi Ahmet Arıtürk, 15 Temmuz darbe girişiminin ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçası olduğunu söyledi.
15 Temmuz gecesi yaşananları anlatmadan öncesine bakmak gerektiğini belirten Arıtürk, "Bu, FETÖ'nün yalnız başına giriştiği bir olay değildir. Bu darbenin patenti CIA'dir. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçasıdır ve aslında milletimizin bunu böyle bilmesi lazım. Bu darbeyi küçümseyerek ve sadece Türkiye meselesi olarak olaya bakarsak yanılmış oluruz. Darbenin arkasında ki asıl hedef Büyük Ortadoğu Projesi'nin gerçekleştirilmesidir." dedi.
"15 Temmuz darbe gecesi, Türkiye'nin 95 yıllık tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir silahlı kalkışma olmuştur." diyen Arıtürk, " Daha önceki darbelerde halka karşı silah kullanılmamış doğrudan doğruya, askerle bir şekilde yönetimi ele geçirmişlerdir; ama bu darbeciler doğrudan silahlı bir kalkışma gerçekleştirmiş ve hatta Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalama sürecine kadar işi götürmüşlerdir. Bunların Türkiye'yi kurtarma gibi bir düşünceleri olduğu asla düşünülemez. Bu darbeciler doğrudan Amerika'nın güdümünde olan bir örgütün darbe girişimidir ve Türkiye halkı o gün çok acılar yaşamıştır." ifadelerini kullandı.
Siirt Kanal 56 Genel Müdürü ve Siirt gazetesi yazarlarından Ayhan Mergen ise şunları söyledi: Ülkemizi yok etmeye, güzel topraklarımızı yabancı askerlerin postallarına çiğnetmeyi amaçlayan bir darbe girişimiydi. Allah'a çok şükürler olsun ki ülkemiz de Doğu'sundan Batı'sına, Güney'inden Kuzey'ine; Türk'ü, Kürdü, Laz'ı, Arap'ı, Çerkez'i her kesimden insanın etnik yapısı ne olursa olsun meydanlara indi. Hatta dini inancı ne olursa olsun o gece her kesimden insan darbeye karşı durdu. Bu Allah'ın inayetidir. İnsanlarımız bir ortak değer, bir namus, bir vatan, bir bayrak değeri etrafında buluştu ve bu hainlerin ve bu hainlerin arkalarında yer alan güçlerin heveslerini akamete uğrattı. Bu gurur bizlere ebediyete yetecek kadar yetecek güzel bir duygudur. Halkımız; bu topraklara yabancı askerlerin postallarının giremeyeceğini gösterdi. Bu nedenle ne kadar gurur duysak azdır. Bu vesile ile 81 milyon vatandaşımızın bu gününü kutluyorum."
Şanlıurfa
Şanlıurfa Gazeteciler Birliği Başkanı Veysel Polat da şu değerlendirmelerde bulundu:
"15 Temmuz darbe girişimi, daha önce de Türkiye'de gördüğümüz darbelerin bir devamıydı. Darbe, sınırlarımızda hazır bekleyen işgalci orduların ülkemize girmeleri için içeriden kapıları açma hareketiydi, hain bir darbe teşebbüsüydü. Allah bu millete ve ümmete bir daha bu acıları yaşatmasın. O gece, çok vahim ve acıydı. Bizim dediğimiz asker, polis, savcı ve memurların elleriyle bir ihanet, içerden çökertme ve sonrasında vatan, namus, bayrak ve özgürlüğümüzü düşmana teslim etme girişimiydi. Hem Türkiye'deki milletin fiili duaları, karşı durmaları hem de İslam ümmetinin ve mazlumların duasıyla başarısız oldu. Allah'ın yardımıyla o ağır bela, musibet milletimizin eliyle engellendi.
Ümmet olarak, o belayı Allah'ın yardımıyla def ettik. Fakat tehlike geçmiş değildir. Aradan 2 yıl geçmesine rağmen, hala devletin, silahlı kuvvetlerin içerisinde, emniyette kısacası en kritik yerlerde o ihanet şebekesinin uzantılarına rastlıyoruz. Bunların temizlenmesi gerekiyor. Çalışmalar var. Bunları görüyor, daha da kuvvetlenmesini diliyoruz. Akdeniz'den başlayıp, İran sınırına kadar 100 yıl önce olduğu gibi Fransız, İngiliz, Amerikan bayrakları ve koalisyon adı altında 100 yıl önce bu coğrafyayı işgal eden işgal güçleri sınırlarımızda hazır bekliyorlar. Bu tehlike geçmiş değildir. Çanakkale savaşını biz kazandık ama Osmanlı Devletini yıkılmasını, topraklarının işgal edilip üzerinde, 20-25 tane sömürge devletinin kurulmasına engel olamamıştık.
100 yıl önce olduğu gibi Türkiye olarak bir kurtuluş mücadelesi vermekteyiz. Ayrıca bu savaşı İslam ümmeti olarak da vermekteyiz. Bunun bilincinde olalım, farkına varalım. İslam coğrafyasındaki Müslümanlara, kardeş olduğumuzu, kaderimizin beraber olduğunu hatırlatmak isterim. Emperyalizme ve Haçlılara karşı el ele, sırt sırta verelim. Şehirlerimize, insanlarımıza merhamet göstermeden kadın, çocuk, yaşlı demeden milyonlarca kardeşimizi katleden bu vahşilere fırsat vermeyelim. Ümmet olarak, zilletten izzete ulaşmanın yolu el ele vermekle olur. İşgalci ve ihanet içerisindeki güçlere fırsat vermeden yürümemiz gerekiyor. Bu yürüyüş sorumluluk, bilinç, şuur gerektiriyor. Buna hep birlikte Bismillah deyip bir yerden başlamamız gerekiyor. Tekrardan darbe yıldönümü münasebetiyle şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa diliyorum.
Doğruhaber Gazetesi Yazarı Nezir Tunç, 2016 yılında püskürtülen darbe girişiminin İslam âlemine moral verdiğini ve 15 Temmuz gecesinin İslam âlemi için bir milat olduğunu ifade etti.
Emperyalist devletlerin İslam'ı ve Müslümanları ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını ifade eden Tunç, "15 Temmuz darbe girişiminden bahsetmek için veya bu süreci iyi anlamak için bundan yüz yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Halifeliğin kaldırılmasıyla İslam âlemi kopan bir teşbihin taneleri gibi paramparça oldu. İmamesi yok ve başsız kalan bir ümmet ve başsız kalan koca bir İslam âlemi kaldı. Hal böyle olunca emperyalizm, İslam âlemini birçok yapay devletlere böldü. Bu devletlerin başına ideolojik olarak azınlıkta olup, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık eden ve batı emperyalizmin düşüncesini benimseyen kişileri getirdi. Bu devletler süreç içerisinde çok büyük zulümler ve kıyımlar yaptılar. İslam'ı toplumumuzun arasından kaldırılması için ellerinden gelen her türlü oyunu oynadılar. Hangi ülke bu süreç içerisinde emperyalizme karşı durduysa, onların çıkarlarına uygun olmayan adımları attıysa hemen onların etrafını kuşatarak, yok etmek, ortadan kaldırmak veya pasizvize etmek için her türlü şeyi yaptılar." dedi.
15 Temmuz gecesinde yapılan darbe girişiminin hedefi İslam'ı ve Müslümanları pasifleştirmek olduğunu söyleyen Tunç, "Gerek Mısır'da ki Müslümanlara ve Mısır'da ki meşru hükümete yönelik darbe, gerekse 15 Temmuzda yapılan darbe girişiminin temel hedefi İslam'ı ve Müslümanları pasifleştirmekti. Bu darbelerin temelinde bu vardır. Bu darbelerin amacının başka bir yöne çekilmesinin anlamı yoktur. 15 Temmuz darbe girişiminde birçoğumuz meydanlardaydık. O zaman sahada olan insanların çoğunluğu İslami hassasiyeti olan insanlardı. O gece sadece tekbirler ve salavatlar sesleri geliyordu. Camilerden kesintisiz sala okunuyordu ve Müslümanlar meydanlardaydı. O gece öldürülenlerin çoğunluğu da Müslüman insanlardı. Dolayısıyla başkaldıran da Müslümandı, buna dur diyen de Müslüman halkımızdı. Onların temel amacı Müslümanları pasifleştirme ve bütün birimleriyle bende bir gücüm, size bağlı ve bağımlı olmak zorunda değilim diyen bir ülkeyi tekrar kendilerine bağlı ve bağımlı yapmak istemeleriydi." ifadelerini kullandı.
Geçmişte İslam'ın ve mukaddesatının yok edilmesi için her oyunun oynandığını ifade eden Tunç, "Darbe başarılı olsaydı darbeden en çok etkilenecek olan Müslüman halkımız olacaktı. Zaten bu darbenin başında olanlar kendilerine göre bir düzen kurmuşlardı. Yüz yıllık tarihimiz şahittir ve hepimiz biliyoruz ki, Müslümanları yok etmek için İslam'ı ve İslam'ın mukaddesatını yok etmek için her şey yapıldı. Cumhuriyet tarihinden bu yana 18 yıl boyunca bu topraklarda ezan okunmadı. Daha birkaç yıl önce Kur'an kurslarına bir sınırlandırılma gelmişti. Başörtülü çocuklarımız okullara gidemiyordu. Amaç; bir nebze olsun Türkiye'de ki gerek ekonomik gerek diğer alanlarda düzelen bu toplumu tekrar eski haline çevirmek ve onların istediği gibi bu toplumu yönlendirmekti. Darbe eğer ki başarılı olsaydı bu neticeler olurdu." diye konuştu.
Birçok hükümet yetkilisinin halkın darbe girişimini demokrasi için püskürttüğünü söylediklerini ifade eden Tunç, darbe girişiminin yaşandığı gecede halkın darbeyi demokrasi için değil mukaddesatları için püskürttüğünü söyledi.
Yaşanan darbe girişiminin tekbirlerle ve salavatlarla bastırıldığını söyleyen Tunç, "Halkımız bu darbe girişiminde mukaddesatları, inancı, dini ve namusu için bu zalimlerin karşısında durup bu uğurda şehit oldu. Halkımız darbeyi demokrasi için değil mukaddesatları için püskürtmüştür. Hükümet yetkilileri 15 Temmuz darbe girişiminden sonra sürekli ümmet ve ümmetçilik kavramlarını gündemlerine almaları gerekirken, sürekli Türk ve Türkçülük kavramlarını gündemlerine aldılar." şeklinde konuştu.
Bingöl
Bingöl Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Galip Akengin ise darbe girişimin öncesine değinerek, şunları söyledi:
"Geriye dönüp baktığımızda FETÖ organizasyonu ile 7 Şubat 2012 MİT kumpası ile başlayan bu süreç ondan sonra hiç durmadan devam etti. Yargı ve emniyet bürokrasisini ele geçiren, Türk Silahlı Kuvvetlerini ise Ergenekon ve Balyoz davaları ile hakimiyet kuran FETÖ, ele geçiremediği stratejik konum olan MİT'i hedef aldı. Bunun devamında itibarsızlaştırmak ve yıkma operasyonları başladı. 17-25 Aralık süreci olarak anılan ve FETÖ'nün faaliyetleri ile milat sayılan süreç, iş adamları, bürokratlar, siyasilerin bir anda kara para aklama, altın kaçakçılığı, gözaltıları ile hükümeti zor durumda bırakması, MİT TIR'larının durdurulması, Rusya savaş uçağının düşürülmesi gibi ardı ardınca meydana gelen ve aslında bu sürecin böyle planlı programlı uzun vadeli bir darbe çalışması olduğunu görebiliyoruz.
15 Temmuz'da uçaklara mühimmat yüklendi. Kime karşı? Kendi öz ve öz insanına karşı, bu mühimmat Akıncı Üssü'nde yüklendi ve 15 Temmuz gecesi maalesef 250 vatandaşımızın şehit olmasına 2 bin 740 insanımızın yaralanmasına, gazi olmasına sebep oldu. Sonuç olarak darbenin başlamasıyla, Allah'ın yardımıyla, halkı darbecilere karşı meydanlara direnişe davet eden Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önemli duruşuyla, halkın feraseti ve direnişi sonucunda ABD ve NATO'nun taşeronu FETÖ'yü yendi." diye konuştu.
Diyarbakır
Uzay TV ve Diyarbakır Söz GAazetesi genel yayın yönetmeni Ömer Büyüktimur: "Darbeyi ilk duyduğumda, şaşırdım kaldım. Hangi çağdayız. Çağ değişkenlik istiyor. Toplum artık eskisi gibi boyun eğici değil. Bu nedenle bir darbe olmasına anlam veremedim. Ama zaman içerisinde, dakikalar ve saatler geçince işin farkına vardık. Bir anda karşımızda, devletin silahını tankını, topunu, tüfeğini, uçaklarını, helikopterlerini kullanan bir zihniyet bulduk. Kendi halkına karşı kanlı bir darbe girişiminde bulunuyorlardı. Türkiye'nin tarihine baktığımızda bu darbe ilk değildi. Daha önce de Türkiye darbeler gördü ve yaşadı. İlk kez kendi halkına karşı katliama varabilecek saldırılar gerçekleştiren bir anlayış söz konusu oldu. Tabi bu anlayışa karşı dirayetle, dik duruş sergileyen, demokrasiye, hakka, hukuka riayet eden ve milli iradenin temsiliyet ilkesine sadık bir Cumhurbaşkanı çıktı karşılarına. Bu Cumhurbaşkanı diğer dönemlerde şapkasını alıp giden zihniyet gibi hareket etmedi. Halkı ile bütünleşti. Halkını sokaklara davet etti. Halkı sokağa davet etmesiyle aslında, darbeye darbe yaptı. Türkiye 81 milyonu ile bir bütünlük içerisinde hareket etti. Tankların önüne geçti. Tankların paletlerinin altına yattı. Kurşunlara göğsünü açtı. İstanbul'da, köprüde gerçekleştirilen direniş, milli mücadelenin inanılmaz sahnelerinden biriydi. Tıpkı Çanakkale ve Sakarya'daki mücadelede olduğu gibi bir duruş sergilendi. Halk demokrasiye ve iradesine sahip çıktı. Kendisini yöneten iktidara sahip çıktı. Seçtiği, oyunu verdiği, milli değerlere göre hareket eden iktidarına sahip çıktı. Ve darbeyi yendi.
Peki, darbeden sonra ortaya ne çıktı? İnanılmaz bir paralel devlet yapılanmasının olduğunu gördük. Ben bunu paralel devlet yapılanmasından daha çok 'paralel bir millet yapılanması' olarak görüyorum. Bu 'paralel milleti' oluşturan anlayış da bölgemizin, ülkemizin, coğrafyamızın dilini, dinini, inancını, felsefesini kendisine kalkan edinmiş bir şer yapının içimize sızdırdığı bir güç olarak karşımıza çıktı. Bunların arkasında siyonizm, emperyalizm, batıl anlayış, ABD ve Avrupa Birliği vardı. Özellikle de İslam'a düşman kesimlerin tamamını burada gördük. İçimizdeki güçlerini de gördük. Çaylarını, kahvelerini içerek, ekran karşısında darbenin nasıl bir seyir izleyeceğini takip edenleri de gördük. Bunlar da Türkiye'nin idaresine sözde demokrasi, eşitlik, haklar adına, halkın iradesi ile seçilme noktasında kendisini gösteren siyasi yapılardı. Ama gördük ki bunlar Türkiye'nin 95 yıllık karanlık geçmişinde üreyen insanlardı. Bir gazeteci olarak şunu söylüyorum. O gece mücadele ettik. Diyarbakır'ımızda da mücadele ettik. Halkın 21.00-22.00'de meydanlara çıkışı destani bir duruştu. Sokağa çıkan halk, hiçbir parti gözetmeksizin milli davasına, milli iradesine ve bağımsızlığına sahip çıktı."
Özgür Haber Genel Yayın Yönetmeni Engin Öztürk: "Ben darbeden önce Cihan Haber Ajansı için çalışıyordum. Devletin kayyum atamasından sonra görevlendirilmiştik. Burada temsilciliklerini yapıyordum. Akşam mesaimiz bitip eve döndükten sonra babamla bizim evin teras katında oturduk. Uçakların peş peşe havalandığını görünce bir tersliğin olduğunu anladım. Sosyal medyada da askerlerin kent merkezlerinde olduğunu duyunca, darbe girişimi olduğuna dair bir düşüncem oluştu. Fakat her şeye rağmen bir darbe kalkışmasının bu kadar kolay olmayacağını biliyordum. Çünkü devlet eski devlet değildi. Devlet bir değişim gösteriyordu. Devletin değişmesini istemeyen kesimlerin bir reaksiyon göstereceğini ve buna engel olmak için her şeyi yapabileceğini tahmin ediyordum. Ama bu kadar ileri gidebileceklerini zannetmiyordum. Darbe şeklinde düşünmüyordum. Ekonomik, sosyal ve kültürel baskıların olacağını tahmin ediyordum.
Darbeyi ilk duyduğumuzda bir gazeteci olarak, darbe karşıtı haberlerle darbeyi boşa çıkarmaya çalıştık. Halkın sokaklara indiği, darbeye izin vermeyeceği yönünde haberler geçmeye başladık. 81 ilde bunu yaptık. Gazeteci arkadaşlarımızla sosyal medya üzerindeki gruplarımızla haberleşiyor ve paslaşıyorduk. Halkın darbeye çok sert tepki gösterdiğini, gerekirse tankların karşısında duracağına dair haberler geçtik. Bunu sosyal medyada paylaşmaya çalıştık. Bir bakıma başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
Eski sistemin değişmesini istemeyen, ülkenin güçlenmesini istemeyen, Müslümanların güçlenmesini, uluslararası toplumda söz sahibi olmasını ve mazlumun yanında yer almasını istemeyen çevrelerin tamamının bir araya gelip darbe yapmaya kalkıştığını gördüm. Bunun oluşması durumunda bahsettiğim çevrelerin çok mağdur olacağını hatta çok kötü durumlara düşeceğini, belki gidecek yerlerinin olmayacağını düşündüm. İnşallah darbe başarılı olmaz diye dualar ettik. Haberlerimizle darbeye engel olmaya çalıştık. Alanlara gitmeye çalıştık. Bütün imkânlarımızı kullandık. Darbenin gerçekleşmesi durumunda ne kadar zor bir duruma düşeceğimizi biliyorduk. Bunun olmaması için her şeyi yaptık. Elhamdülillah darbe gerçekleşmedi. Buna izin vermedik. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm Türkiye olarak darbeye engel olduk. Halk 15 Temmuz'da sözünü söyledi, 24 Haziran'da bu sözünü tasdik etti. İnşallah bundan sonra ne biz ne de çocuklarımız darbelerle, kalkışmalarla karşılaşmayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın geçenlerde dediği gibi bundan sonra zafer şarkıları, türküleri yazacağız. Zafer şiirleri yazacağız. Bundan sonra inşallah bize üzüntü yoktur."
Güneydoğu Güncel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Yazarı Zeki Özer: 15 Temmuz gecesi Ankara'daydım. Diyarbakır'a dönüyordum. Darbe girişimini arabada öğrendim. Arkadaşlar sosyal medya üzerinden darbe girişimi olduğunu yazıyorlardı. Ben de Ankara'daki arkadaşlarıma telefon ettim, durumu sordum. Darbe girişiminin olduğunu tasdik ettiler. Bu darbenin olacağı, önceden belliydi. FETÖ, sosyal medya üzerinden darbe yapacağına dair imalarda bulunuyordu. Askeriye ve emniyet içerisindeki yapılanmasını harekete geçireceğini belirtiyordu. Devletin silahıyla milletin üzerine saldırdılar. Dünya tarihinde böyle bir darbeye rastlanmamıştı. 12 Eylül darbesini de gördük. O zaman kimse darbeye karşı koymadı. Bu darbede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla halk sokaklara indi. Darbeye karşı direnç gösterdi.
Devlet darbe olma ihtimaline karşı tedbirlerini almamıştı. Eğer devlet tedbirlerini almış olsaydı FETÖ ve yandaşları, milli servetle alınan silahlarla vatandaşın üzerine saldırmazdı. Darbe girişimi emperyalistlerin yardımı ile gerçekleştirildi. Biz Diyarbakır'a dönerken yolda hiç kimse arabamızı durdurmadı. Salaların okunduğunu duyuyorduk. İnsanların dini duyguları harekete geçiriliyordu. Ama bununla birlikte mutlaka darbe girişimine karşı tedbirler de alınmalıydı. Bunlar zaten 17-25 Aralık'ta da darbeye teşebbüs etmişlerdi. Bunlara karşı mutlaka tedbir alınmalıydı.
Darbeden sonra FETÖ'ye karşı etkin bir mücadele yapıldığını söyleyemeyiz. Hala devletin içerisinde FETÖ elemanları var. Bunlara karşı tam bir mücadelenin yapılmaması 'FETÖ'nün var olması, devletin işine geliyor.' yorumlarına neden oluyor. FETÖ en büyük desteğini AK Parti döneminde almıştı. Biz, 'Devlet dine destek vermesin.' demiyoruz. FETÖ gibi dini duyguları suiistimal edenlere destek verilmemelidir. FETÖ din istismarı yaptı. Müslümanları kullanarak bu darbeye teşebbüs etti. Biz ister asker ister sivil olsun tüm darbecilere karşıyız."
Bismil Haber gazetesi imtiyaz sahibi Musa Çelebi: "15 Temmuz gecesi darbeye karşı o gece dışarı çıkmayanlar 15 Temmuz darbe girişiminin yıl döneminde yapılan etkinliklerde programlarda protokolün ön safında oturuyorlar. Darbeye kaşı sokaklara çıkan ve darbeye karşı direnenlere değer verilmedi ve onlar görmezlikten gelindi.
15 Temmuz 2016 yılında ihanetin olduğu gece, darbeden habersiz internette haberleri takip ediyordum. Önce İstanbul köprüsü askerler tarafında kapatıldı. Haberi daha sonra Başbakan Yıldırım, 'Bir grup asker kalkışması deyince, dedim Türkiye elden gitti. Belki Suriye gibi oluruz. İçimde dua ettim. Sonra Bismil'de darbenin ne gibi etkisi olur, nerede olay olur, diye sokağa çıktık. O gece Bismil sokaklarında bir grup İslami sivil toplum kuruluşları üyeleri yanı sıra siyasi partilerden HÜDA PAR yöneticileri ve üyeleri vardı. Fakat kendilerini lider olarak görenleri ve bazı siyasi parti yöneticilerini sokaklarda görmedim. O gece dışarıda olanlar toplu halde ilçede tur atarak sloganlar atıyorlardı, tekbir getiriyorlardı. Hiç tahmin etmediğim kişiler de meydandaydı. Ülkede 15 Temmuz hain kalkışmanın karşısında Selahaddin Eyyubi'nin torunları, Fatih'in torunları imanlarıyla zulme karşı yekvücut oldu, birlik oldu, İslam'ın son kalesi için duadaydı. O gece ihaneti de gördük. 'Erdoğan gitsin de ülke batarsa batsın diyenleri' de gördük. O gece savaş uçaklarının, helikopter ve tankların, tek savunma aracı elindeki bayrak olan insanlara karşı nasıl aciz kaldığını gördük. Aslan postu giymiş çakalların yıkılışını, tükenişini gördük. Bismil'de camilerde okunan selanın etkisi çok oldu., Bismil'de sadece selayı Merkez Cami müezzini Mele Hıdır Beydağ okudu. Sonra öğrendim ki Mele Hıdır imanı ve inancı gereği, sala okumuş ve insanlarımızı direnişe motive etmiştir.
Adıyaman
İlkhahaber.com da köşe yazarlığı yapan Bilal Karadağ, darbenin sadece FETÖ ürünü değil aynı zamanda dış mihraklı olduğunun da altını çizerek şu ifadeleri kullandı. "15 Temmuz Darbe girişimin görünen yüzünde FETÖ ve asker giyimli insanlar olsa da aslında darbenin arkasında dış mihraklar vardır. Coğrafyamızın yeniden dizayn etmek isteyen dış güçler vardı örgütün arkasında. Yoksa örgütün tek başına böyle bir darbe kalkışmasına kalkması mümkün değildir. Çanakkale'de yarım bırakmış oldukları düşüncelerini aslında 15 Temmuz darbe girişimi ile gerçekleştirmek istediler. 40 yıl boyunca besledikleri FETÖ, belli güce gelince darbe girişimine kalkıştı. Güneydoğu'yu topraklarına katmak isteyen dış güçler ülkemizi ve coğrafyamızın yeniden dizayn edebilme adına böyle bir girişimde bulundular. Aslında dış güçlerin amacı 1997'de kurmak istedikleri israil devleti. 1997'de bunu başaramayınca 15 Temmuz'da böyle bir kalkışmaya giriştiler. Amaçlarına ulaşamayan dış güçler FETÖ ve PKK gibi yapıları Türkiye'nin üzerine saldılar. Sadece Türkiye'de değil bugün Irak'ı, Mısır'ı, Suriye'yi hallaç pamuğuna çevirdiler. Tek amaçları ülkelerin haritalarını yeniden belirlemek ve hegemonyaları altına almaktır ve buralara tahakküm etmektir. O gece bir terör estirdiler. Bu ülkede yaşanan diğer darbelere de asker kamuflajlı insanlar halka silah doğrulmadılar. Ama 15 Temmuz'da bunu da yaptılar çünkü amaçları darbe yapmak değil ülkeyi bölmekti."
Gazeteci-Yazar Necati Atar da şu değerlendirmede bulundu: "Türkiye, 90 yıldır asker yatırımları çok ciddi bir miktar da para yatırımı yapmaktadır. Yeri geldiğinde dünyanın diğer güçlerine karşı kendisini koruyabileceğini söyleyen, NATO'nun en çok asker ya da güvenlik güçlerine sahip olduğunu söyleyen bir devlet, 15 Temmuz akşamında kendisini koruyamadı.Bu devleti 90 yıldır alınan toplar, tüfekler, tanklar ve uçaklar değil halkın sokağa çıkması kurtardı. Eğer o gün halk o gün devleti kurtarmak için sokağa çıkmasaydı belki bugün Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlette olmayacaktı. Bu ülkede yaşayan herkes, birbiri gibi düşünmese de arada bir ile kavga da etse, arada bir bu ülkeyi meydanlarda yuhalasa da devlet söz konusu olduğunda canı pahasına da ülkesini korumaktadır.
15 Temmuz Darbe girişimi sadece FETÖ tarafından yapılan bir darbe değildir. Bunun içerisinde ABD, İsrail ve İngiltere kaynaklı dış güçlerin desteklerinin etkisinden söz edilebilir. Tam olarak bu olay devlet tarafından çözüme kavuşturulmadığı için ve halk bu konu da tam olarak tatmin edilmediği için 15 Temmuz gecesi halen bir muamma olarak tarihin sayfaları arasında yerini alıyor. Bu iş elbette bir gün çözülecek. Bunu gerçekten kimin yaptığını bu ülke de yaşayan vatandaşlar olarak bizler de inşallah anlayacağız.
Bu tür darbelerin bir daha yaşanması için ya da Türkiye'nin darbe tehlikelerinden kurtulabilmesi için yapılması gereken konuların en önemlilerinden bir tanesi bana göre bu ülkenin vatandaşlarına güvenmeli. Sizin gibi düşünmese de yer yer sizin ile tartışsa da yer yer sizi yuhalasalar da aslında bütün dertlerinin vatan olduğunu anlamak gerekir. Çünkü bu ülkede yaşayan insanların aynı şeyi düşünmeleri mümkün değil. Böyle bir şey dünyanın hiçbir ülkesinde mümkün değil. Ama vatan söz konusu olduğunda farklılıklarını bir tarafa bırakıp aynı safta yer alabiliyorlar."
Mercan TV programcılarından ve Yeniyol gazetesi yazarlarından Mustafa İlik, "Vatan aşkı ile İslam aşkı ile yanan bu millet, değil 15 Temmuz, 50 tane Temmuz'da gelse biz toplum olarak, ülke olarak şunu gösterdik: Bu milletin birlik ve beraberliğini." dedi ve şunları ekledi:
"Hain darbe girişimin arkasında yatan faktörlerden bir tanesi de batılı ülkelerdir. Eğer o gece darbe girişimi başarılı olsaydı Doğu'dan tut Batı'ya kadar hepsi darbenin başarılı olması ile Türkiye'yi kuşatmayı bekliyorlardı. Ama şunu unuttular, bu millet öyle bir millet ki bunlara gereken cevabı verdi, tokadı atmasını iyi bildi. Dünyada hiçbir güç, canlı canlı, o tonlarca demir parçasının altına yatmazdı. Gencecik canlar o tankların altına yattı. Abdest aldılar, şehadet getirdiler. Selalar okundu sabahlara kadar. Batılı güçler gördü ki burası Osmanlı'nın torunları, burada milli ruh var. O geceyi bir daha yaşamak istemiyoruz. Rabbimiz böyle geceleri bir daha bize yaşatmasın."
İHA Adıyaman temsilcisi Ahmet Arslantaş ise o gece ile ilgili olarak, "15 Temmuz hain darbe girişimi Türkiye milletinin ortaya koymuş olduğu bir azmin zafere dönüştüğü bir gündür. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın televizyona bağlanarak halkı sokağa davet etmesi darbeyi önleyen en önemli unsurdur. Bunun için burada medyayı kutlamak lazım. Allah, bir daha bize 15 Temmuzları yaşatmasın. Milletimizin manevi ve milli duygularını da eksik etmesin." ifadelerini kullandı.
Mardin
15 Temmuz'un kanlı bir darbe girişimi olduğunu ve diğer darbelere göre daha saldırgan olduğunu belirten Gazeteci- Yazar İlhami Işık, o gece yaşadıklarını şöyle anlattı:
"O gece erken saatte bunun bir darbe girişimi olduğunu anladığımda gazeteci ve televizyon programcısı olduğum için televizyona çıktım. Saat: 10.30 sularıydı ve ilk defa kuruma televizyona çıkmak istediğimi söyledim. Saat: 11.00 gibi yayına başladık ve 16 Temmuz saat 13.00'a kadar yayına devam ettim. Tabi çok acı bir gündü ve insanlar, Cumhurbaşkanı, meydanlara çıkın, demeden yaklaşık 2 saat önce alanlara, meydanlara çıkmıştı. Sosyal medya aracılığıyla halk meydanlara çıktı, burada sosyal medyanın önemi büyüktü. İlk defa insan bedeni, makinaları yendi. Toplumun her kesimi o gün meydandaydı. Eğer doğru bir şekilde bu anlatılsa, yani birilerine yaranmak veya ön plana çıkma için değil de yaşadığımız gerçeği yazacak, anlatacak kalemler olmuş olsa yaşamamıza rağmen hem biz çok şeyi öğrenmiş olacağız hem de dünya da öğrenmiş olacak."
FETÖ büyüsünün ilk kez 2013'te dershanelerin kapatılmasıyla bozulmaya başladığını söyleyen Gazeteci Kemal Gümüş, "Örgütün ülkeyi tamamıyla işgal etmesinin önünde en büyük engel olarak gördüğü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti hükümetini yıkmaya dönük çalışmaları yıllar öncesinden başlamıştı. 7 Şubat 2012'de MİT'e yönelik kumpas soruşturması, Gezi şiddet eylemleri, 17-25 kumpas soruşturmaları ve akabinde MİT TIR'larına yönelik kumpaslar zincirinin her biri ülkeyi işgal yolunda engel olarak gördüğü Erdoğan ile hükümeti tasfiye etmeye dönüktü. FETÖ ile PKK, uluslararası istihbarat örgütlerinin de içinde yer aldığı ve bir üst aklın emriyle ülke çapında sistematik kontrollü katliam ve eylemelerle gün be gün darbeye zemin hazırladı. Ancak hesap edemedikleri şey ise milletin artık eski millet olmadığı gerçeğiydi. Yıllarca zorbalıkla iradesine ipotek konulan bu halk artık teslim olmayacak ve dünya tarihinde eşine rastlanmayacak kahramanlıklar sergileyerek darbecilerin heveslerini kursaklarında bırakacaktı. 15 Temmuz gecesi kabus gibi ülkenin üzerine çöken karanlıklar kadın erkek genç yaşlı milyonlarca insanın destan yazmasıyla kutlu bir güneşle aydınlandı." diye konuştu.
Hain darbe girişiminin Türkiye'nin son dönem de yakaladığı gelişme ivmesini içerdeki maşalarıyla birlikte sindiremeyen dış mihraklı güçlerin Türkiye üzerindeki bir oyunu olduğuna dikkat çeken Mardin Gazeteci Ve Yazarlar Cemiyeti Başkanı Kadir Üründü, şöyle devam etti:
"Gerek ekonomik, gerek sosyal alandaki gelişmeler Türkiye'nin yerli ve milli bir imkân la kendini güncelleyip geliştirmesi her alanda yaşadığı gelişmeler bunlara bir dur demek için Türkiye'nin kendi iç sıkıntılarıyla yorulup dışarıya açılmamasını sağlamak için yapılan bir ihanet kalkışmasıydı. Yapılması gereken bir şey vardı onlara göre bu da 15 Temmuz ihanet kalkışmasıydı. İhanet kalkışmasında bu ümmetin mazlum coğrafyaların hamisi durumunda olan Türkiye'yi kendi içindeki darboğazla boğulan bir ülke haline getirip, istedikleri gibi at koşturup bu her defasında parmak sallayarak edep ve terbiye verdikleri Türkiye'yi kendi boyundurukları altında tutulmasıydı. Ve sanayide, ekonomide, her alanda gelişme sağlayan bir Türkiye'nin önüne ayak bağı olup bir şekilde ilerlemesini engellemekti. Bu millet tarihten bu güne olduğu üzere buna müsaade etmedi, o tankları o namluları göğüslerine siper ederek durdurdular. O hainler ve o hainlerin ağa babaları amaçlarına ulaşamadılar. Bundan sonrası için de çok önemli bir deneyim oldu ve bir tarih yazıldı."
15 Temmuz gecesinin sözün bittiği gece olarak bir nevi tarihe adını yazdırdığını dile getiren Mardin Life Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Nezir Güneş, "15 Temmuz gecesi Türk Silahlı Kuvvetlerine dayalı bir grubun yönetimi ele almak için gerek uçaklarla, köprüleri, Meclisi ve Külliyeyi bombalayarak amaçlarına ulaşmaya çalıştılar ama muvaffak olamadılar. FETÖ'nün darbe girişiminde başarısız olması buradaki halkın bu son yıllık süreçte bilinçlenmesinden kaynaklanıyor." diye belirtti.
Darbe girişimine kalkışanların adil bir şekilde yargılanmadığı sürece ondan sonraki darbe girişimlerinin de önünü açtığına dikkat çeken Güneş, söyle devam etti:
"Bana göre 28 Şubat sürecindeki darbenin tamamen şeffaf bir şekilde sorgulanmadığı için 15 Temmuz yaşandı. Eğer 15 Temmuz darbe girişimi de gerektiği gibi hakkıyla sorgulanmasa beraberinde sonraki yıllar da yeni darbeleri de beraberinde getirecektir. Bugün hâlâ 28 Şubat süreci tamamıyla ve o dönemdeki mağduriyetler giderilmediği için belki o insanları ahı bu ülkede kaldığı için darbe girişimi yaşandı. Yeni ahların oluşmaması için 15 Temmuz darbesinin hakkaniyet ölçüsü içerisinde adil bir şekilde kurunun yanında yaşın da yanmadığı bir şekilde yapılmalıdır."
Güneş, son olarak şöyle dedi: "Tabi o gecenin kahramanlarından biri de meslektaşlarımızdı. Gazeteci arkadaşlarımız o gece canları pahasına meydanlara indiler ve yaptıkları haberlerle halkı bilgilendirdiler. Meslektaşlarımız o süreçte yaşananları hem meydanlarda hem de televizyonlarda haykırmasaydı ve halkı bilgilendirmeseydi belki o insanların çoğunu sokaklara meydanlara çekemezdi."
FETÖ'nün, elindeki silah gücüyle kendi menfaatleri doğrultusunda darbe girişiminde bulunduğunu söyleyen Kızıltepe Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Halit Solhan ise "FETÖ o gece ülke yönetimini ele geçirip ve işbirliği içinde oldukları dış güçlerle ülkeyi kendi istedikleri şekilde yönetmek için darbe girişiminde bulundular. Elinde silah bulundurduğu o güçle halkın iradesiyle seçilmiş bir yönetimi değiştirip kendisi ülkeyi yönetmek istedi ama hem hükümetin dik duruşu hem halkın karşı çıkması ve hem Türk Silahlı Kuvvetleri içinde de buna karşı çıkan güçlerin buna direnmesi sonucu darbe girişimi başarısız oldu. Allah korusun, darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye de Ortadoğu'daki diğer ülkeler gibi bir felakete sürüklenecekti. Ülke ve halk olarak darbelere yabancı değiliz ama ilk defa kanlı bir darbe girişiminde bulunuldu, halkımız bu kanlı darbe girişimine karşı direndi ve başarılı olundu." diye belirtti.
Yurt Haber ve Derik Sesi Gazetesi imtiyaz sahihi İbrahim Aydoğan da 15 Temmuz gecesinde yaşanan darbe girişimini şu şekilde anlattı:
"15 Temmuz gecesi büyük bir darbe kalkışması oldu ancak milletimizin iradesi ve cumhurbaşkanımızın halkı meydanlara davet etmesi üzere büyük bir millet ayaklanması oldu. Ve tarihte ilk kez çok kanlı bir darbe girişimi halk tarafından bastırılmış oldu. Dolayısıyla millet iradesi kazandı. İnsanların ülkesine sahip çıkması ve sayın cumhurbaşkanımıza olan sevgisi bunda büyük bir etki bıraktı. Tüm millet hep birlikte meydanlara çıkarak darbecilerin karşısında dik durdu tankların üstüne çıktı ve çoğu canlarını feda etti. Aslında 15 Temmuz darbe yapmak isteyenlere karşı bir milat oldu. Artık bundan sonraki süreçte böyle bir kalkışmaya kimse cesaret edemez. Herkes milletin inancını ve gücünü gördü. Bundan sonrada bu ülkede artık darbe girişiminin olacağını tahmin edemiyorum. İnşallah böyle kötü günleri ülke ve millet olarak bir daha yaşamayız."
Gaziantep
15 Temmuz'un bir darbe girişiminden daha öte bir işgal girişimi olduğuna dikkat çeken Referans gazetesi imtiyaz sahibi Yaşar Yavuz, "Ya da bir iç savaşın temellerinin atılmaya çalışıldığı bir geceydi. O gece sadece Türkiye'nin değil yani sadece o darbeyi planlayanların içerdeki darbeye kalkışanların değil, aynı zamanda da dış güçlerin, bu darbeyi planlayanların, emperyalistlerin, siyonistlerin maşaları tarafından yürürlüğe konulurken onların da o gece ben hepsinin de gözünün Türkiye'de olduğuna inanıyorum. Ciddi bir plan yapılmıştı. Ama o gece Allah-u Teala o planı onurlu bir halkın eliyle bozmuştur." dedi.
Türkiye halkının darbelerin ne demek olduğunu çok iyi bildiğini belirten Yavuz, "Bütün bu darbelerin sonucu bugün artık insanlar, 'Bu ülkede bir daha darbe olursa bizim dedelerimiz, babalarımız darbenin ne olduğunu gördüler. Biz bu darbeye izin vermeyeceğiz.' dediler. Bu darbeyi, işgali ve bu sinsice planı emperyalistlerin Türkiye'ye yapmış olduğu planı bozdular. Elbette ki bu çok kolay bir şey değildir. Yani bir ülke düşünün ve bu ülkenin tanklarını, toplarını, uçaklarını, askeriyesini, tüm gücünü ele geçirmiş bir örgüt, bu saymış olduğumuz silahlarla silahsız bir halkın üzerine geliyor. Bu dünya tarihinde eşine çok az rastlanabilecek bir destandır. Gerçekten de hepimiz tarihi çok iyi biliyoruz. Türkiye ve halkı 15 Temmuz gecesi yapmış olduğu bu onurlu direnişi bana göre aynı zamanda bir devrimdi. Halk darbeye karşı bir devrim gerçekleştirdi. Bu halkın devrimiydi." ifadelerini kullandı.
15 Temmuz gecesi imanlı yüreklerin karşısında hiçbir gücün duramadığının altını çizen Yavuz, şunları söyledi:
"Tankları maskaraya çeviren bir toplumun iman gücünün dışında neyle bunu yapabilir ki? Bu mümkün değildir. Bu fizik kurallarına göre mümkün değil. Yaşamış olduğumuz dünyada değerleri, maddeleri bir araya getirdiğimizde mümkün değildir. Elbette meselenin asıl boyutu iman meselesidir. Bu ülke ve bu insanlar gerek Adnan Menderes döneminde, gerek 1980'li yıllarda ve gerekse de o karanlık 28 Şubat döneminde yapılan darbelerin sonucunda insanların neler çektiğini ki bugün halen bunun mağduriyeti devam ediyor. Durum böyle olunca bu toplum, onurlu halk 'Bir daha biz bir daha darbelere müsaade etmeyiz' dedi. O gece hepimiz gerçekten hiçbirimiz ölümü hesap etmedik. Ne yapıyoruz, karşımızdaki güç nedir, onların ellerindeki silahları hiç hesap etmedik. Allah hesap etmeyenlerle beraberdir. Zaten böyle oldu. Hiç kimse hesap etmeyince Allah, insanların bir zulme, bir haksızlığa karşı baş kaldırdığını görünce 'Ben onlarla beraberim' dedi ve bu halka yardım etti. Bu halk bugün huzurluysa ve mutluysa hep birlikteyse ben o gecenin zaferinin bugünün bereketi olduğunu ve bugün bu bereketi yaşadığımızı düşünüyorum."
Yavuz, "Ben inanıyorum ki bugünden sonra 15 Temmuz gecesi bize aslında siyonizmin, emperyalizmin ve dış güçlerin ne olduğunun iç yüzünü gösterildi. Hem de bundan sonra bu ülkede maddiyat tamam ama asıl meselemizin bu ülkenin insanlarının manevi olarak kendilerini beslemeleri gerektiğini ve en büyük ihtiyaçlarından olduğuna o gün yakinen şahit oldum. 15 Temmuz gecesi bu toplumun özünün iman üzerine kurulu olduğuna inanıyorum. Bu topluma ve geleceğimize bunun anlatılması gerektiğine inanıyorum." ifadelerini kullandı.
Medyanın 15 Temmuz'daki rolüne de değinen Yavuz, "Bizler televizyonlardaki ve sosyal medyadaki gazetecilerin o gece söylemiş olduklarının ve paylaşmış oldukları mesajın bu toplumu nasıl bir araya getirdiğini ve nasıl bir anda ayaklandığına şahit olduk. Bu bağlamda da medya önemlidir. 15 Temmuz gecesi medyanın ortaya koymuş olduğu bu onurlu duruş bu halkımızın saadet ve mutluluk içerisinde yaşamasının göstergesidir. Biz 28 Şubat'taki medya ile 15 Temmuz'daki medyayı karşılaştırdığımızda aradaki farkın ne kadar çok olduğunu ve ne kadar büyük bir farkın olduğunu görüyoruz. Evet, eğer ki medya halk ile beraberse, halkın yanında ise, kendi halkının değerlerine hizmet ediyorsa bu halka diz çöktürecek hiçbir gücün olamayacağına inanıyorum." şeklinde konuştu. (İLKHA)