• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Zirvede Müslüman azınlıkların talepleri dile getirildi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İSTANBUL (AA) - Toronto İslam Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Abdullah Hakim Quick, Müslümanların tevhit kavramı etrafında toplanmak zorunda olduğunu belirterek, "Acilen Müslüman gençleri sömürgeci eğitimden uzaklaştırıp tevhit bilinci doğrultusunda yeniden eğitmek ve eğitimi bu şekilde yeniden dizayn etmek zorundayız. 21. yüzyıl batı eğitiminin bizi sıkıştırdığı köşeden çıkmak zorundayız. Çocuklarımıza, gençlerimize İslam'ın altın çağını anlatmak zorundayız." dedi.

Dr. Quick, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Uluslararası Müslüman Topluluklarla Dayanışma Vakfı tarafından düzenlenen Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi kapsamında "Müslüman Azınlıkların Din ve Eğitim ile İlgili Sorunları ve Çözüm Önerileri'' oturumun başkanlığını yaptı.

Dünyada yoğun bir Müslüman nüfusun olduğunu, bunların çoğunluğunun da gençlerden oluştuğunu aktaran Quick, Müslüman toplumların yeni bir eğitim sistemi getirmek için yeterince materyale sahip olduğunu söyledi.

Müslüman ülkelerin stratejik noktalarda bulunmasından kaynaklanan birtakım kritik sorunları olduğuna değinen Quick, ''Ordularımız var, gençlerimiz var, eğitim için fazlasıyla materyalimiz var, kitabımız Kur'an var. Hadislerimiz var. İslami eserlerimiz var. Tüm bu varlıklarımızın yanında bir o kadar da bazı şeylerden yoksunuz. Bu sadece Müslüman ülkeler için değil, dünya genelinde böyle bir yoksulluk var. Bu da insanları umutsuzluğa itiyor. Eğitim ve din konusunda talepleri konuşuyoruz burada. Bu konu Müslüman azınlıklar için oldukça kritik bir konu. Bunları konuşmak ve çözüm üretmek zorundayız.'' diye konuştu.

Eğitim, kültür ve ekonomik kalkınma noktasında umutsuzluğa düşülmemesi gerektiğini vurgulayan Quick, Japonya ve Almanya örneklerini verdi.

Quick, Müslümanların fiziksel olmasa da ruhsal bir sömürgecilikle karşı karşıya olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:

"Eğitimde sömürgeci bir dönem içinde yaşıyoruz. Fiziksel bir sömürgecilik değilse de zihinsel bir sömürgecilik bu. Dolayısıyla Müslümanlar olarak bu sömürgecilikten ruhlarımızı, kalplerimizi, zihinlerimizi ve dolaysıyla eğitim sistemimizi kurtarmamız lazım. Çocuklarımızı bu sömürgeci eğitimden nasıl kurtaracağımızı düşünmemiz lazım.

Müslümanlar olarak tevhit kavramı etrafında toplanmak zorundayız. Acilen Müslüman gençleri sömürgeci eğitimden uzaklaştırıp tevhit bilinci doğrultusunda yeniden eğitmek ve eğitimi bu şekilde yeniden dizayn etmek zorundayız. 21. yüzyıl batı eğitiminin bizi sıkıştırdığı köşeden çıkmak zorundayız. Çocuklarımıza, gençlerimize İslam'ın altın çağını anlatmak zorundayız. O dönemdeki buluşları, gelişmeleri anlatmak zorundayız. Osmanlı arşivlerini açmamız lazım. Bunu başarabilirsek dünya tarihini de değiştireceğimize, yeniden yazacağımıza inanıyorum.

Televizyonlar, gazeteler ve internet her gün çocuklara, gençlere yeni bir kahraman yaratıyor. Bu ise yeni dünya gençliği için büyük bir zulüm. Kendi tarihimize, kendi kültürümüze ve dinimize göre yeniden bir eğitim anlayışı getirmek zorundayız. Kadınlarımızı bu yeni eğitim anlayışına dahil etmezsek, gençleri güçlendirmezsek, dahil etmezsek, geleceği yeniden kurmamız mümkün değil."

Müslüman azınlıkların talepleri

Oturumda birçok ülkeden söz alan Müslüman azınlık temsilcileri, yaşadıkları ülkelerin din ve eğitim sorunlarıyla ilgili bilgiler paylaştı ve çözüm önerilerinde bulundu.

Hristiyan,Yahudi veya azınlık dinlerine mensup kişilerle o ülkelerde yaşayan Müslümanlar arasında oluşturulacak diyalog sürecinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na çok görev düştüğünü belirten temsilciler, farklı dinlerin temsilcileri ile birebir iletişime geçilmesini istedi.

Diyaloğun nasıl sağlanacağı konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı rehberliğinde daha iyi mesafe katedileceğini ifade eden temsilciler, İslam'ın farklı din mensuplarına anlatılmasına ilişkin çeşitli önerilerde bulundu.

Temsilciler, ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir üniversite kurulmasını ve bu üniversiteye devam edecek öğrencilere burs sağlanmasını istedi.

Gerek Amerika'da gerek başka ülkelerde İslam'a karşı ön yargılı bakışın hızla arttığına işaret eden temsilciler, "Müslümanların temsili için sosyal medyanın daha aktif kullanılması, Müslümanları anlatan filmlerin film endüstrisi ile iş birliği kurularak yapılması'' gerektiğini kaydetti.

Müslüman azınlıkların karşı karşıya kaldıkları en temel problemlerden birinin de yetişmiş öğretmen açığı olduğuna dikkati çeken temsilciler, öğretmen yetiştirecek vakıfların acilen kurulması gerektiğini vurguladı.

Oturumda, Grenada, Küba, Yunanistan, Hırvatistan, Şili, Liberya, ABD, İngiltere, İsveç'ten temsilciler yer aldı. 

DÜNKÜ OTURUMDA İSE;

 İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'nin, baskıya uğramış insanların seslerini duyuracağını belirterek, "Zirvede dile getirilen problemlerin çözümüne yönelik çalışmaların yapılması ve bunların ilgili uluslararası kuruluşlarca yürütülmesi önemli." dedi.

Yılmaz, Halkalı'da Diyanet İşleri Başkanlığı ve Uluslararası Müslüman Topluluklarla Dayanışma Vakfı tarafından düzenlenen Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi kapsamındaki "Özeleştirel Yaklaşımla Azınlık Müslümanlar: Tefrika, Yetersiz Eğitim, Siyasi Temsil eksikliği, Radikalizm, İçe Kapanıklık" oturumu yönetti.

Asya ve Afrika'daki Müslüman azınlıkların temsilcilerin katıldığı oturumda konuşan Yılmaz, Müslüman azınlıklar meselesinin dünyada önemli bir konu olduğunu söyledi.

Toplantıda 100'den fazla ülkeden temsilcinin bulunduğunu belirten Yılmaz, "Her biri kendi ülkesinde yaşadığı sıkıntıyı dile getiriyor, görebildiğim en büyük problem cehalet ve fukaralık, kendilerini ve ülkelerini tanımaya fırsat vermeyen rejimler var. Avrupalılar gelmiş ve ülkelerini sömürmüş ve insanları da uyuşturmuşlar." diye konuştu.

Toplantıya katılanların en büyük talebinin ülkelerinde eşit bir şekilde yaşamak olduğunu dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti:

"Bunların sağlandığı ve sağlanmadığı ülkeler var. Bu insanların hislerinin ve seslerinin ortak bir platforma dile getirilmiş olması onları çok mutlu etti. Böyle bir toplantı dünyada ve Türkiye'de ilk kez yapılıyor. 100 milyonluk nüfus içinde yarım milyon nüfusa sahip Müslümanların temsilcilerinin buraya davet edilmiş olması çok önemli. Kendi ülkesinde belki sıradan vatandaş bile sayılmayan birisi Müslüman azınlığın temsilcisi olarak çağrılmış. Kendisine yer verilmiş, değer verilmiş ve sözleri dinleniyor. Sözleri sonuç bildirgesinde yer alacak. Bu zirve, insan hakları açısından, tacize ve baskıya uğramış insanların seslerini duyurmuş olacak. Bu açıdan bu toplantı çok anlamlı. Türkiye'nin gücü artıkça buraları sahiplenme duygusu artmakta. Onların da Türkiye'ye güveni arttıkça daha güzel işler yapılacak."

Yılmaz, zirvede dile getirilen problemlerin çözümüne yönelik çalışmaların yapılması ve bunların ilgili uluslararası kuruluşlarca yürütülmesinin önemli olduğuna dikkati çekti.

 "Soykırım yıllarda büyük sıkıntı çektik"

Kamboçya Müslümanları Birliği Temsilcisi ve Kamboçya Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşarı Salih Nos Sles, zirvede emeği geçenlere teşekkür etti ve İstanbul'da bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Kamboçya'da Müslüman nüfusun 700 bin civarında olduğunu kaydeden Sles, "Müslüman topluluğu olarak hükümetle iyi ilişkilerimiz var. İbadet özgürlüğümüz var. Şu anki hükümetimizden oldukça memnunuz. Sorunlarımızla oldukça ilgileniyorlar. Eğitim özgürlüğü, çalışma özgürlüğü, türban özgürlüğümüz mevcut." şeklinde konuştu.

Daha önce Müslümanların Kamboçya'da çok sıkıntı çektiğini vurgulayan Sles, şunları kaydetti:

"Soykırım yıllarında büyük sıkıntı çektik. Etnik temizlikten nasibini alan en büyük toplum Kamboçya`da Müslümanlardı. Bu nedenle halen geleceğe yönelik umutla bakamıyoruz. Bir sonraki yönetim soykırımı benimserse ne yapacağımızı bilemiyoruz. Onun için ülkenin hükümetine bağlı olarak varlığımızı sürdürmek istemiyoruz. Bunun için eğitim sistemini güçlendirmemiz lazım. Davamızı çocuklarımıza iyi bir şekilde anlatmamız lazım. Kalitemizi iyi bir seviyeye çıkarmamız gerekiyor. Barış içinde yaşamak istiyoruz. Müslüman azınlık olarak kendi içinde kenetlenmemiz gerekiyor."

 "Müslüman kimliğimiz yok edilmek isteniyor"

Doğu Türkistan Ulemaları Derneği Başkan Yardımcısı Siracuddin Azizi ise Doğu Türkistan'da Müslüman azınlık olarak büyük sorunlarla karşı karşıya olduklarına dikkati çekti.

Çin'in kendilerine büyük baskı uyguladığını kaydeden Azizi, şöyle konuştu:

"Müslümanlar olarak Çin istilası karşısında kıvranıyoruz. Müslüman kimliğimiz yok edilmek isteniyor. Dini eğitim tamamen yasak. Dini eğitim aldığı tespit edilenler hapse atılıyor. Uygurca eğitim yasak. Hükümet dairelerinde bu dil yasaklanıyor. Yüzlerce mescidimiz yakıldı ve yıkıldı. Oruç ibadeti de yasaktır. Yaklaşık 1 milyonun üzerinde kardeşimiz rehabilite edilmeleri gerekçesiyle tutuklandı. Ezher Üniversitesi'nde okuyan 4 bin öğrenci Mısır hükümeti tarafından ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı. Dönenler hapse atılıyor. Türkiye ve Suudi Arabistan'dan dönenler tutuklanıyor."

Azizi, Çin'in baskısı karşısında uluslararası kurum ve kuruluşlardan yardım istedi.

Yeni Zelanda Uluslararası Müslümanlar Derneği Başkanı Tahir Nawaz da ülkelerindeki Müslümanların çocuklarının ve gençlerinin dejenere olmaya çok açık bir çevrede yaşadıklarını belirterek, "Biz onları İslami çerçevede büyütmek ve İslam dinini günlük hayatın parçası haline getirmek için uğraşıyoruz. Yaşadığımız zorluklardan sanırım en büyüğü." dedi.

Yeni Zelanda'nın aynı zamanda Irak, Suriye gibi pek çok Müslüman ülkeden göç aldığını ve Müslüman topluluğun büyüdüğünü dile getiren Nawaz, "Yeni gelen Müslüman göçmenlere olan önyargı nedeniyle günlük hayat Müslümanlar için biraz daha zor hale geliyor. Biz şu anda Müslüman topluma yeni eklenen göçmenlerin de yerel halk tarafından benimsenmesi için uğraşıyoruz. Bu önyargıyı yıkmaya çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.

 "Tanzanya'daki Müslümanların en büyük bir ihtiyacı hastane"

Tanzanya Müslümanlar Heyeti Başkanı Süleyman Umran da başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş olmak üzere bu programı organize eden herkese teşekkür etti.

Tanzanya'daki Müslüman oranının yüzde 75 olduğunu dile getiren Umran, ülkenin yüzde 25'inin Hristiyan veya ateistlerden oluştuğunu ancak kamuda çalışan Müslüman oranının sadece yüzde 15 olduğunu kaydetti.

Umran, Tanzanya'nın bağımsızlığına kavuşmadan önce de bütün devlet kurumlarının kiliseye tabi olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu:

"Bağımsızlıktan sonra da durum aynen devam etti. Hastaneler devlete geçti ama kilise hastanelerin büyük bir kısmını idare ediyor Tanzanya'da ve ilginç olan şey, doğum üniteleri bile kilisenin yönetimi altında. Orada çalışan hemşirelerin hepsi Hristiyan kadınlar ve daha kötüsü bunu söylemek zorundayım. Erkekler de orada geliyorlar Müslüman kadınlarını doğurtmak için. Bunun en büyük aşağılama olduğunu düşünüyorum. Bu Müslüman kadınların hakkını elinden almaktır diye düşünüyorum. Onun için Tanzanya'daki Müslümanların en büyük ihtiyacı hastane. Kamu hastaneleri inşa edilmesi gerekiyor ve özellikle kadın doğum hastaneleri. Müslüman doktorlar ve hemşireler tarafından idare edilmesi gerekiyor."

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir