• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
"Çözüm sürecinin yanlışlıkları devam ediyor"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Partisinin Şırnak İl Teşkilatı 2'nci Olağan Kongresinde önemli değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, çözüm süreci ve çukur siyasetinin beraberinde getirdiği sorunların halen devam ettiğine dikkati çekti.

HÜDA PAR Şırnak İl Teşkilatı, 2'nci Olağan Kongresini Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu'nun katımıyla gerçekleştirdi. Yapılan kongrede Şırnak İl Başkanlığına Emcet Yalçın getirildi.

Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan kongre İl Başkanı Abdullah Kılınç'ın selamlama konuşmasıyla devam etti. Daha sonra faaliyet ve mali raporlarının okunduğu kongrede iç ve dış gündeme ilişkin önemli tespit ve değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, bölgenin çok sorunu olduğunu, bunlardan bir tanesinin de sınır kapısının kapalı olması olduğunu ifade etti.

"Şırnak'ta yıkılan binalar zamanında bitirilemediği için nüfusun 3'te biri şehre dönemiyor"

Çözüm sürecinin bitirilmesiyle ciddi bir yıkım yaşayan Şırnak için verilen sözlerin yerine getirilmediğine dikkati çeken HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu, "Bundan birkaç yıl önce adına 'çözüm süreci' dedikleri bizim daha çok çatışmasızlık süreci olarak adlandırdığımız bir süreç yaşandı. 100 yılı aşkın bir süredir devam eden bir sorun, siyaset yoluyla konuşularak çözülebilir diye ümitler yeşerdi. Fakat onun temeli yanlış atılmıştı. Daha sonra sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasının acılarını en derinden yaşayan illerden bir tanesi Şırnak. Gerçekten Şırnak şehir merkezi, çok ciddi bir yıkım yaşadı. Halen verilen sözler yerine getirilmedi. Yıkılan binalar zamanında bitirilemediği için Şırnak nüfusunun 3'te biri dışarıda, şehre dönemiyor. Cizre hakeza ciddi yıkımlar yaşadı, İdil acılar yaşadı. Adına 'çözüm süreci' dedikleri çatışmasızlık sürecinde aslında herkes net bir şekilde şunu görüyordu ki; birileri şehirleri silah deposuna, patlayıcı deposuna çeviriyordu. Devlet bunu çok net bir şekilde görüyordu ama hiçbir şekilde müdahale etmedi. Adına 'çözüm süreci' dedikleri o çatışmasızlık dönemde, çok ciddi siyasi güç elde etmelerine rağmen sürecin aktörlerinden bir tanesi, belki de çözümü yeniden silahta arama noktasında iradesini, sesini yükseltme kudretini gösteremedi. Bazı odaklara boyun eğdi ve silah yeniden hak arama yöntemi haline geldi. Bu şekilde hakların daha çabuk elde edilebileceği vehmedildi. Veya böyle bir düşünce insanlara kabul ettirilmeye çalışıldı ve çukur siyaseti başladı." dedi.

"O gün 'kanı durduracağız' diye destek isteyenler, dağlardaki çatışmaları milletin kapısının önüne taşıdılar"

Çukur siyasetinde yaşanan tabloyu bir kez daha hatırlatan Yapıcıoğlu, "Çukur siyaseti başladığında memleketin farklı yerlerini gezerken seçimlerin öncesinde dedikleri şuydu, 'bize destek verin, bize güç verin, yanımızda durun. Siyaset güç kazansın, kuvvet kazansın ta ki, bu meseleler barış yoluyla, sulh yoluyla halledilsin.' İnsanımız çok acılar çekmiş. Artık kan akmasın, artık analar gözyaşı dökmesin, artık gencecik insanlar toprağa düşmesin. İnşallah bu sorunların sonu yaklaşıyor, siyaset yolu ile bu meselelerimiz çözülecek ümidiyle ciddi bir destek verdiler. Ne için? Dağlarda bile silahlar patlamasın, kan akmasın diye. Ama 'kanı durduracağız' diye destek isteyenler, dağlardaki çatışmaları milletin kapısının önüne taşıdılar, çatışmalar şehir merkezine geldi. Hatırlayalım, 2011 Haziran seçimlerinden sonra da çatı örgütü olarak kurulan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Diyarbakır'da toplanmış ve bu kongreden sonra 'biz bütün Kürdistan'da özerklik ilan ediyoruz' şeklinde bir açıklama yapmışlardı. Fakat buna rağmen süreç devam etmişti, süreç başlamış ve devam ediyordu. 2015 seçimlerinden sonra bir kez daha özerklik ilanı ile gündeme geldiler. Fakat bu kez şehirlerde çukurlar kazarak, sokaklarda barikatlar kurarak, 'artık devletin askeri, polisi buraya giremez; valisi, kaymakamı burayı yönetemez. Biz kendi kendimizi yönetiyoruz, yöneteceğiz' dediler ve sürekli olarak ellerinde silah olan kişilerin görüntülerini basın yoluyla servis ettiler." ifadelerini kullandı.

"Onların, 'belki çok sayıda can kaybı yaşanırsa uluslararası bir müdahale olur' diye bir ümitleri vardı"

Çukur ve barikat siyasetinin bilinen tarihte değil, 1 yıl öncesinden yani 2014 yılının aralık ayından başladığını söyleyen Yapıcıoğlu, "Belki çok kişi bu çukur ve barikat siyasetini 2015 Haziran seçimlerinden sonra başladığını düşünüyor. Şu anda hafızalarda böyle yanlış bir şey vardır. Fakat Cizre'de, hendeklerle çevirdikleri Nur Mahallesi'nde Abdullah Deniz ağabeyimizi şehit ettiklerinde takvimler henüz 2014 yılının aralık ayını gösteriyordu. Yani adım adım bu işler geliyordu, göstere göstere yaptılar ve aslında amaç belliydi. Kaldırım taşlarından oluşturulmuş oldukları duvarların aşılamaz duvarlar olmadığını onlar da gayet iyi biliyorlardı. 'Biz artık devleti, devletin askerini, polisini, kaymakamını, memurunu buraya sokmayacağız' dediklerinde, gaye gerçekten devletin memurunu, askerini, kaymakamını ve valisinin girmemesi değildi. Tam tersine belki hiddetle girmesini temin içindi. Onlar istiyorlardı ki şiddet tırmansın, daha fazla sayıda can kaybı yaşansın. Daha çok kan dökülsün istiyorlardı. Çünkü 16-17 yaşındaki genç bir delikanlının elindeki kaleşnikof silah ile tanka karşı duramayacağı normal akıl sahibi olan herkes tarafından bilinir. Şehirleri yıkıma uğrattılar. Neden uğrattılar? Çünkü onlar şöyle düşünüyorlardı, belki çok sayıda can kaybı yaşanırsa belki burada bir 'iç savaş' görüntüsü oluşturabilirlerse -Allah korusun Suriye gibi olursa- belki uluslararası bir müdahale olur diye bir ümitleri vardı. Allah bu memleketi korudu." dedi.

"Emperyalist Batı, gerçekten Suriye'deki iç karışıklığın bitmesini temin etmek için mi orada?"

Suriye savaşının başlamasının ardından 4 yıl sonra çukur siyasetinin başladığını ama bundan ibret alınmadığını, ders çıkarılmadığını dile getiren Yapıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Suriye'deki iç savaş, oradaki karışıklık 7 yılını doldurdu. 8'inci yılına giren Suriye'deki iç savaş halen devam ediyor. Oraya uluslararası müdahale var. Şu anda doğrudan doğruya oradaki savaşa müdahil olan en az 5 ülke var. Dolaylı olarak müdahil olan ülkelerin sayısı 40'a yakın. Oraya müdahale eden emperyalist Batı, gerçekten Suriye'de daha önce Esad rejiminin zulmü altında inleyen insanların haklarına kavuşmasını temin etmek için mi orada? İş Amerika'ya, Rusya'ya veya onların kuyruklarına takılmış ülkelere kalmış ise bu savaşın 70 yıl daha sürmesi için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Suriye'deki iç karışıklık 2011 yılının mart ayında başlamıştı, bu bahsettiğim çukur siyaseti ondan 4 yıl sonra. İnsan bir ibret alır, başkasının başına gelen musibetten ders çıkarır. Buranın da Suriye gibi olmasını, herkesin birbirine silah çekmesini, herkesin birbirini vurmasını, şehirlerin tamamen harap olmasını, medeniyetin yıkılmasını, nüfusunun yarısının göç etmesini ve bir milyona yakın insanın ölmesini bu millet istiyor mu gerçekten? İstiyor musunuz? Böyle bir şeyin olmasını insan olan isteyebilir mi? Aziz dostlar, gerçekten insanlığını kaybetmemiş vicdanı bütünüyle ölmemiş hiç kimse can emniyetinin, mal emniyetinin olmadığı, insanların namusunu koruyamadığı; çocukların, yaşlıların soğuktan veya açlıktan öldüğü bir hale gelmesini ister mi?"

"O gün şehirlerin patlayıcı deposuna dönmesine sadece seyirci kalanlar, uyarılarımıza kulaklarını tıkadılar"

Temel hakların pazarlık konusunun yapıldığı, sivil halkın meşru hak taleplerini elinde silah olanlarla pazarlık konusu yapıldığının yanlış olduğunu söylemelerine rağmen halen bu yanlışlıkların devam ettiğini söyleyen Yapıcıoğlu, şöyle konuştu: "O gün şehirlerin silah deposuna, patlayıcı deposuna dönmesine sadece seyirci kalanlar, uyarılarımıza kulaklarını tıkadılar. Çözümün böyle gelmeyeceğini ısrarla söyledik. Dedik ki, temel hakları pazarlık konusu yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz. Sivil halkın meşru hak talepleri var, bunları elinde silah olanlarla pazarlık konusu yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz. Temel hakların tanınmasını, yasal güvence altına alınmasını, elinde silah olan insanların silahlarını bırakması şartına bağlıyorsunuz yanlış yapıyorsunuz. Yapmayın bunu dedik ama dinletemedik, sesimizi duyuramadık. Ve şu anda halen o süreçte yapılan yanlışlar devam ediyor. Siyasi ortam son derece müsait olmasına rağmen ben bazı hakları silah yoluyla çarpışa çarpışa elde edeceğim diyenler bugün, zannediyorlar ki ellerindeki silahların sayısı mermilerin sayısı az olduğu için kaybettiler. Yanlış yaptıklarının halen farkında değiller. O gün onlarla o pazarlığa girenler; meşru hakları pazarlık konusu yapanlar da o gün yaptıkları yanlışın önemli bir kısmının şu anda farkında değiller. Farkında olmadıklarının delili nedir biliyor musunuz? O gün pazarlık masasına kendi karşılarına oturttukları kişiler, o masadan kalktı veya o masa devrildi diye meşru hak taleplerinin karşılanması konusunda hiçbir adım atmıyorlar. Bu aynı yanlışın tekrarıdır. Elinde silah olan insanların bu halkın temsilcisi olarak görülmesinin başka bir şekilde ifadesidir. Meşru hak taleplerinin o silahların bırakılması şartına bağlanmasının değişik cümlelerle söylenmesidir. Aynı yanlış devam ediyor ve çözümsüzlükte ısrar ediliyor." 

"Bölgenin birçok sorunu var bunlardan bir tanesi de sınır kapısının kapalı olmasıdır"

IKBY'ye uygulanan ambargo ile sınırın bu tarafındaki şehirlerin de ciddi bir şekilde cezalandırıldığını söyleyen Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bölgenin birçok sorunu var. Bu sorunlara tuz biber eken hususlardan bir tanesi de sınır kapısının kapalı olmasıdır. Meselenin birinci derecede muhatabı Bağdat hükümeti olmasına rağmen, Bağdat hükûmeti Erbil ve Süleymaniye'ye hava alanlarına uluslararası uçuş ile ilgili yeni bir karar aldı ama bu tarafta tık yok. Adeta ambargo devam ediyor. Oraya uygulanan ambargo ile sınırın bu tarafındaki şehirler de ciddi bir şekilde cezalandırılıyor. Bölgemizdeki ihracat rakamlarına bakıldığında bu çok net bir şekilde görünüyor. Buradan Şırnak'tan, Mardin'den, Diyarbakır'dan, Urfa'dan, Antep'ten, Siirt'ten ve Batman'dan ihracat yapan insanların, ihraç ettikleri ürünlerin çok önemli bir kısmı, Irak Kürdistan bölgesine gidiyordu."

"Ticaret imkânlarını kısıtlayıcı adımlar atarsanız, toplumsal huzur adına bir şey kalmaz"

Şırnak'ın en önemli meselelerinden bir tanesinin işsizlik olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, "Türkiye ortalamasının iki katı, hatta daha fazla... Genç işsizlik ise, normal işsizlik rakamlarının iki katıdır. Her 2 gençten bir tanesi işsiz. Zaten işsizlik rakamlarının çok yüksek olduğu bir yerde, bir de siz ticaret imkânlarını kısıtlayıcı bazı adımlar atarsanız, orada toplumsal huzur adına bir şey kalmaz. Şırnaklı hemşerilerimiz, buradaki kardeşlerimiz bu kadar mütevekkil olmazsa, belki sosyal patlamalara sebebiyet verecek boyutlara ulaşır. Memlekette zaten huzursuzluklardan dolayı hayvancılık çok zor durumdaydı. Tarım Bakanı bölgede hayvancılıkla uğraşanlara bir çare olacak, onların derdine derman olacak diye beklerken, çare olarak bula bula et ve hayvan ithalatını buldular. Dediler ki 'biz, milletimize ucuz et yedireceğiz.' Ama bunu da iki market zinciri ile anlaşarak yapacaklarmış. Hayvancılık iyice dip yaptı. Emin olun kısa bir süre sonra bu politikalar devam ederse yani hayvancılığa destek verilmezse et fiyatları 2 katına çıkacak." diye konuştu.

"Kadrolara adam yerleştirme konusunda partizanlık had safhada"

Kadrolara alım noktasında kayırmaların olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, "Hayvancılık bitti, çiftçi kan ağlıyor, sınır kapıları kapandı, sınır ticareti sizlere ömür; işsizlik habire artıyor ve çift haneli rakamlara çıktı. Şu son bir ay içerisinde biraz düştüğü söyleniliyor ama bölge açısından dediğim gibi genç nüfusunun oranı çok yüksek. Çok az iş imkânı var, tek tük kadrolar açılıyor o kadrolara kim yerleşiyor? Kadrolara adam yerleştirme konusunda partizancılık had safhada. Siz hükümet partisine yakınsanız iş var, değilseniz yok." dedi.

"Güvenlik soruşturmalarında olumsuz şeyler yazıp, işe yerleşimlere engel oluyorsunuz"

Güvenlik soruşturmalarının halkı mağdur ettiğine de değinen Yapıcıoğlu, "Memurlar bütün iş başvurusunda bulunanlar insanları tanıyorlar mı, böyle bir şey mümkün mü? Değil! Devletin bir hafızası var. Eski evraklara bakıyorlar T.C. kimlik numarasını yazıp onunla ilgili ne var diye. Onunla ilgili belgeler açığa çıkıyor ve görüyorlar. Kim yazmış bu belgeleri böyle belli değil. Bir devlet memuru yazmış. Bunlar genellikle hangi memurlar oluyor? Ya istihbarat teşkilatındaki memurlar ya da emniyetin istihbarat dairesinde çalışanlar. Şimdi o insanların yarısından fazlası o görevlerinden el çektirilmişlerse, o görevlerinden alınmışlarsa, bunların da önemli bir kısmı yasa dışı faaliyet yürütüyor diye FETÖ'den cezaevinde kapatılmışsa, siz onların oluşturmuş olduğu hafızaya bakarak insanları iş imkânından ediyorsunuz, işe yerleşmeden mahrum ediyorsunuz, zulüm üstüne zulüm işliyorsunuz. Adamı lekelemişsiniz yetmiyor, belki zamanında onu mahkemelere çekmişsiniz ya da akrabasına zulümler çektirmişsiniz, özgürlüğünü almışsınız elinden. Ona zulmedenlerin bugün 'terörist' diye cezaevine kapatılmış olması gerçeğine rağmen, bir başka zulmü yapmaya devam ediyorsunuz. O zulme uğramış olan kişinin mazlumca iftiralara maruz kaldığı ayan beyan ortaya çıkmış olmasına rağmen ona ve akrabalarına güvenlik soruşturmalarında olumsuz şeyler yazıp, işe yerleşmesine engel oluyorsunuz. Sonra da memlekette adaleti gerçekleştirmeye çalışan insanlar olarak çıkıp sokakta dolaşıyorsunuz. Herkes bunları görüyor. Belki birileri şu anda olağanüstü hâl şartlarından dolayı bunu yüksek sesle dile getirmeye çekiniyor olabilir. Ama biz çekinmiyoruz, biz söyleyeceğiz, söyledik ve söyleme devam edeceğiz. Çünkü biz şuna inanıyoruz Hakk'ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilemez. Ve Hakk'ın hatırı adaletli olmamızı gerektiriyor." ifadelerini kullandı.

"19 yaşında bir gencin can verecek kadar uyuşturucuya müptela olması normal bir şey mi?"

Geçtiğimiz gün Şırnak'ta bir cami tuvaletinde uyuşturucu kullanımından dolayı hayatını kaybeden gence de değinen Yapıcıoğlu, "Memleketin her tarafında ama özellikle bu bölgemizde, uyuşturucu kullananlarda gözle görülür çok ciddi bir şekilde artış var. Dün sosyal medyada fotoğrafı paylaşıldı. Cizre'de 19 yaşında bir genç, adı Yusuf... Bir caminin tuvaletinde aşırı dozda uyuşturucu kullandı diye can vermiş. Böyle mi olmalıydı? Cami -helası bile olsa- uyuşturucu kullanma yeri mi olmalı? 19 yaşında bir genç, geleceğe dair beklentilerinin çok çok güçlü olması gereken bir yaşta can verecek kadar, yüksek dozda uyuşturucu kullanacak kadar müptela olması normal bir şey mi? Rabbim sonumuzu hayır getirsin. Eğer maneviyat çökerse, eğer bunun üstüne bir de sosyal, ekonomik ve ailevi sorunlar binerse, eğer aile parçalanırsa, eğer gençler işsiz kalırsa, eğer 15-16 yıllık eğitim hayatından sonra sadece uzak bir akrabası gösteriye katıldı diye insanlar devletin açmış olduğu kadrolara atanamazsa... Ve bizi ayakta tutan manevi değerlerimiz de örselendi. O zaman bizim varacağımız yer, bizim göreceğimiz tablolar bunlar olacaktır. Bu tablolar bizi yıldıracak mı, bizi ümitsizliğe düşürecek mi? Hayır, tam tersi bizi kamçılayacak ve daha çok çalışmamız gerektiği konusunda belki bize enerji verecek. Ümitsizlik yok, tam tersine daha yoğun çalışmamız, daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir. Çünkü gerçekten bu memleketin HÜDA PAR'a, HÜDA PAR'ın çözüm reçetelerine, HÜDA PAR'ın yol göstermesine ihtiyacı vardır." şeklinde konuştu. (Ahmet Uçar, Ramazan Casuk-İLKHA)










































 

Bu haberler de ilginizi çekebilir