Baba 75 yaşında, oğul kolon kanseri hücrede ölüme terk edildiler
Ciddi sağlık sorunları bulunmasına rağmen halen cezaevinde tutulan 28 Şubat darbesi mağdurlarından Mehmet Emin Alpsoy (75) ve Kolon Kanseri hastalığına yakalanan oğlu Şeyhmus Alpsoy, buz gibi hücrede yardıma muhtaç halde bir başına tutuluyor. Mehmet Emin Alpsoy`un parkinson, şeker, mide fıtığı ve hepatit gibi hastalıkları bulunurken, Kolon kanseri olan ve ameliyat sonucunda bağırsakları dışarı alınan, her iki yanında torbalarla yaşayan Şeyhmus Alpsoy, babasıyla birlikte ölüme terk edilmiş durumda. Ailelerinin yetkililerden tek isteği ise yeniden yargılanma yolunun açılması.
Nizamettin Aşkın/İSTANBUL
Mehmet Emin Alpsoy`un parkinson, şeker, mide fıtığı ve hepatit gibi hastalıkları var. Alpsoy, iki defa ameliyat geçirmesine rağmen zemini beton olan ve sadece bir ranzanın bulunduğu hücrede oğluyla beraber tutuluyor.
Kolon kanseri olan ve ameliyat sonucunda bağırsakları dışarı alınan, her iki yanında torbalarla yaşayan Şeyhmus Alpsoy, babasıyla birlikte ölüme terk edilmiş durumda. Şeyhmus Alpsoy`un 23 yaşında Cüneyt isimli zihinsel engeli bulunan epilepsi hastası bir oğlu da var.
“ONLARI ÖLÜME TERK ETTİLER, BAŞKA AÇIKLAMASI YOK”
Eşi ve kayınpederi gibi olan mahkûmların evlerine gönderildiklerini ancak kendilerine karşı çifte standart uygulandığına dikkati çeken Şeyhmus Alpsoy`un eşi Suat Alpsoy, şunları söyledi: “8 Mart Perşembe günü eşim tekrar cezaevindeki hücresine gönderildi. Telefonla konuştuğumda orada sıcak suyun olmadığını, çok soğuk olduğunu ve ayrıca bağlı olan torbaları kendi başına değiştiremediğini söyledi. Yanında 75 yaşında olan parkinson hastası babası kalıyor. Babası kendi ihtiyaçlarını bile zor görüyor, hatta bazen elleri titrediği için yemeğini bile yiyemiyor. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi iki defa ceza erteleme vermesine rağmen maalesef adli tıp ikisine de sağlam raporu verdi ama başkalarına hasta raporu vererek evlerine gönderiliyor. Burada çifte standart var. Bu resmen onları ölüme terk etmektir. Başka hiçbir izahı yok ve hiçbir vicdana sığmaz.”
Hastanedeyken eşinin yanında kaldığını ve her ihtiyacını karşıladığını bildiren Alpsoy, şimdi tek başına ne yaptığını bilmediğini ve bu zorluğu ancak yaşayan kişilerin bildiğini söyledi.
“NORMAL İNSANIN YAŞAMAYACAĞI YERE KANSER HASTASINI KOYDULAR”
Alpsoy, bir kanser hastasının böylesi yere bırakılmasının onu ölüme terk etmek olduğuna dikkati çekerek, “Eşim neredeyse kanserin son evresine geldi. Şu an doktorların dediğine göre, durumu iyi ama hastalığın yeniden tekrarlamaması ihtimali yüzde 40 oranında. En ufak bir soğukta enfeksiyon kapıyor. Her zaman televizyonlardan duyuyoruz, ‘Hasta kanseri atlattı fakat enfeksiyonu atlatamadı.` deniyor. Kanser hastası bir insanın böyle bir yere, normal bir insanın bile yaşayamayacağı yere atılması, sıcak suyun ve hijyenin olmaması onu ölüme terk etmektir.” ifadelerini kullandı.
“15 TEMMUZ`DA ÇOCUKLARIM KÜLLİYE`NİN ÖNÜNDEYDİLER”
Adaletin olmadığı, İslami kimliğinden dolayı cezaevinde bulunanların cezaevlerinde tutulduğu bir ülkede yaşadıklarını ifade eden Alpsoy, “Eğer devletin vicdanı bu duruma el veriyorsa artık hiçbir şey demiyoruz. Onları Allah`a havale ediyoruz. Özellikle 15 Temmuz darbe sürecinde en çok meydanlara çıkanlar yine muhafazakârlardı. O gece çocuklarım ve kayınlarımın hepsi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi`nin oradaydılar. Hükümet 15 senedir iş başında ama onlar bizi görmemezlikten geliyor. Eşim ve kayınpederim cezaevinde çok zor durumda. Artık adalet bekliyorlar. Onlar bunu beklerken bazılarının cenazesi cezaevinden çıktı, bazıları aile fertlerini kaybetti. Biz suçlu değiliz. Yeniden yargılanmalarını istiyoruz. Çünkü eşimin avukatı hazır değilken cezası verildi. Onlara işkence edilerek suç kabul ettirildi. Belki de yeniden yargılanmaya ömrü yetmeyecek.» şeklinde konuştu.
“BABAMLA HİÇBİR ANIMIZ OLMADI”
Kendisi 7 yaşındayken babasının yakalandığını belirten Betül Alpsoy, “Onu çok özledik, onunla hiçbir anımız olmadı. Çocukluğumuzdan beri onu doğru dürüst göremedik. Babam 19 yıldır cezaevinde ve gittiği zaman sapasağlamdı. Artık babamın gelmesini istiyorum.” dedi.
“YETKİLİLER SESİMİZİ DUYMUYOR”
Hastane şartlarının babası için uygun olmadığını anlatan Mahmut Alpsoy ise, şunları söyledi:
“Babamın durumu gerçekten iyi değil. En son hastanede gördüğümde annem refakatçi olarak yanında kaldığı için morali biraz daha iyiydi. Şimdi tek başına hücrededir. Cezaevi şartlarında çok sıkıntı çektiğini düşünüyoruz. Yetkililerden serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Babam, dedemle birlikte kalıyor. Kimin kime bakacağı belli değil. Kanser hastası olan biri hem kendisine hem babasına bakmak zorunda. Bu şartlarda ne kadar yaşayacağı belli değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`a ve Başbakan Binali Yıldırım`a birçok mektup gönderdik. Sosyal medyadan yazılar yazarak gündem yapmaya çalıştık ama maalesef kimse sesimizi duymuyor.”
“VALLAHİ NAMAZ KILANA KADAR SANKİ BACAKLARIM BANA AİT DEĞİL”
Farklı televizyon ve derneklerin kendileriyle görüştüğünü fakat çözüm üretilemediğini belirten Mehmet Emin Alpsoy`un eşi Rabia Alpsoy, “Hücrede sadece yatak var ve zemin çıplak. Eşim namaz kılana kadar ayaklarının donduğunu söylüyor. Gerçekten çok mağdur edildiler. Arkalarından dolaşıp duruyoruz fakat hiçbir çözüm olmuyor. Görüşe gittiğimizde, işlerine gelmediğinde ‘Bugün görüş yok.` diyorlar. Özel günlerde bize görüş verilmiyor. Bilmiyorum, artık ne diyeceğimi bilemiyorum. Yeter artık! Bıraksınlar ya da yeniden yargılasınlar. Eşim iki yerden ameliyat oldu. Şimdi midede fıtık oluşmuş ve kemik erimesi, şeker, hepatit gibi her türlü hastalık meydana geldi. Gece gündüz o betonun üstünde kalırlarsa elbette hasta olacaklar. Geçen gün ona ‘Kendine bir battaniye al, bari onun üstünde namazını kıl.` dedim. O da ‘Vallahi namaz kılana kadar sanki bacaklarım bana ait değil.` dedi. Yürürken bile ayaklarına bot giymek zorundalar. Güneş görsün diye kapıya astıkları çarşaflarına bile izin verilmiyor.”
“ABİMİ İLK GÖRDÜĞÜMDE 13-14 YAŞLARINDAKİ BİR ÇOCUK GİBİ OLMUŞTU”
Yarım saatlik görüş için birkaç saat beklediklerini söyleyen Şeyhmus Alpsoy`un kardeşi İdris Alpsoy, “Şeyhmus için üç kez savcılıktan izin aldım. Kardeşi olmama rağmen keyfi uygulamalardan dolayı iki kez reddedildi. Son defa görüşmek istediğimde daha detaylı evraklar istediler, ondan sonra ancak görüşebildim. Tekirdağ`a Şeyhmus›u ilk defa kendim görmeye gittim. Engelli olan oğlu Cüneyt`ten daha zayıftı. 13-14 yaşlarındaki bir çocuk gibi olmuştu. Orada da sadece kapı aralığından görebilmiştik, bizi içeri almadılar. Yalvar yakar hanımını beş dakikalığına içeri aldılar. Beş dakikalık görüş bittikten sonra tekrar Ankara`ya döndük. Uzun uğraşlardan sonra ağabeyim Ankara`ya getirildi. Ağabeyimin en büyük sıkıntısı, okumak istediği Doğruhaber gazetesinin kendisine verilmemesi ve gazetenin iptal edildiği yalanını söylemeleridir. Müslüman olan bir hükümet var ama Müslümanlara hiçbir faydası yok. Bu aralar sesinizi çıkardığınızda, KHK`larla istediklerini yapıyorlar. 20-25 yıldır cezaevlerinde mağdur edilen Müslümanlar var.” şeklinde konuştu. İLKHA