GATA`da 28 Şubat uygulamaları nasıl işliyordu?
Türkiye siyasi tarihine "post modern darbe" olarak geçen 28 Şubat`ta GATA`nın girişinde bone teslim defteri adındaki defterle kadınların başörtüsü altındaki boneleri teslim alınıyordu.
Türkiye siyasi tarihine "post modern darbe" olarak geçen 28 Şubat'ın mağdurlarından Deniz Astsubay Kıdemli Başçavuş Selamettin Erdem, 28 Şubat öncesi ve sonrasında yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
Erdem, çok küçük yaşlardan itibaren asker olmayı arzu ettiğini dile getirerek, 1977'de gördüğü bir ilanla Deniz Kuvvetleri Komutanlığında astsubay olmak için girişimlerde bulunduğunu ve sınavı geçtikten sonra eğitim için Yassıada'ya gittiğini anlatan Erdem, 30 Ağustos 1978'de Derince Makine Sınıf Okulları Komutanlığından da üçüncülükle mezun olduğunu söyledi.
"ŞAHSİ YAŞANTIMIZLA İLGİLİ SORGULANDIK"
Erdem, büyük bir hevesle mesleğine başladığını aktararak, "Bu dönem zarfında üst rütbemde olan bir abimiz bize mesleğin inceliklerini öğretti. 'Sen mesleğini iyi öğrenirsen, rütbenden çok daha fazla değer kazanırsın.' demişti. Severek icra ettiğimiz mesleğimizin bir dönem sonra bizim şahsi yaşantımızla sorgulandığını öğrendik. Çalışmalarımızın karşılığında bize takdirler verilirken, birden bire farklı şeylerle karşılaşır olduk." diye konuştu.
Görev süresinin başlarında özel hayatıyla alakalı herhangi bir baskı görmediğini belirten Erdem, şöyle devam etti:
"BAŞÖRTÜLÜ GİRİLEMEZ"
"İlk görev yerimde gemide namaz kılan iki kişiydik. Hiç kimse bize baskı yapmadı. İbadetimizi de vazifemizi de icra ediyorduk. Bu durum senelerce böyle devam etti. Adeta 90'lı yılların başında start verildi. Turgut Özal'ın rahmetli olmasından sonra o baskıların biraz daha arttığını hissettim. Önceleri namazdan ziyade başörtüyle alakalı sıkıntılar başladı. Eşlerimizin işlemleriyle alakalı başörtülü fotoğraflar kabul edilmemeye başlandı. Sosyal tesislerde, başörtülü girilemeyeceği ibareleriyle karşılaştık. İlerleyen dönemlerde her yerde olmasa da bazı yerlerde lojman bölgelerinde de başörtü konusunda uygulamalar oldu. Ben ayrıldıktan sonra emekli sandığı mensubu olduğumdan son görev yaptığım yerin karnesi bana verilmişti.
GATA'DA BONE TESLİM DEFTERİ
TSK hastanelerinden faydalanabiliyordum. Gittiğim zaman da hastanelere başörtüsüyle girilmesinin yasaklandığını gördüm. 28 Şubat'tan sonra İstanbul'da GATA'nın girişinde bone teslim defteri vardı. Çok garip bir şey. Başörtünün altındaki boneyi oradan alıp oraya kaydedip, çıkışta teslim ediyorlardı. Hatta bunu küçük kızıma anlatamamıştım. Rütbeli kadın astsubayın ısrarına rağmen eşim de bonesini çıkarmamış, 'Zorla çıkartacaksanız, buyurun gelin.' demişti."
"SAKINCALI PERSONEL"
Selamettin Erdem, kendisine eşli davetler geldiğine değinerek, bu davetlerin yazılı ve sözlü olarak iletildiğini ifade etti.
Eşinin o toplantılara gitmek istemediğini dile getiren Erdem, gelmek istemeyenlere iyi gözle bakılmadığını söyledi. Erdem, zaman içinde haklarında raporlar tutulduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hakkımızda önce 'şüpheli' sonrasında da 'sakıncalı' personel dosyaları tutuldu. Sakıncalı personel dosyasının oluşmasında okuduğumuz kitaplar da etkili oldu. Bu kitapların arasında sosyal içeriklilerin yanı sıra dini içerikliler de vardı. Hatta Genelkurmay Başkanlığının yayınladığı bir kitabı okurken altına notlar almıştım. 'Sen bunu ne maksatla okuyorsun, yakın tarihin zafiyetini öğrenmek için mi okuyorsun?' diye sorular soruldu. O dönem birlik komutanımız 'Aşikar yerlerde namaz kılıyorsun. Askerler de sana bakarak namaz kılıyorlar.' dedi. Ben de 'Tamam komutanım merdiven altlarında kılayım.' dedim. Komutanım da 'Burada namaz kılmayacaksın. Kaza yap.' dedi.
"HUZUR İSLAM'DA YAZISINDAN SORUŞTURMA"
Yine o süreçte arabamın arkasına 'Huzur İslam'da' yazısı yapıştırmıştım. Belki de o süreçte yapmamam gereken bir şeydi. Mesai arkadaşlarım uyardı. O arabayla birliğe girdim. Komutan bana bir yüzbaşıyla haber gönderdi. Yazıdan dolayı mahkemeye verildim. Mahkemede yazıyı belirtmiyorlardı. 'Bir partiye mal olmuş slogan' diye belirtiyorlar. Bu insanı töhmet altında bırakan bir ifade."
"SAKALLI KİŞİLERDEN ALIŞVERİŞ YAPIYOR"
Hakkında düzenlenen raporların günlük yaşamına dair bilgiler de içerdiğine dikkati çeken Erdem, "Kömür sobası aldığım bir esnafa ilişkin 'Sakallı kişilerden alışveriş yapıyor.' bilgileri vardı. O dönemlerde bazı subay ve astsubayların Ankara'ya sorgulanmaya götürüldüğünü duyuyorduk. Bir ay haber alınamayanlar vardı. Buradan gelenler adeta robot gibiydi. Orada fiziki ve manevi baskının olduğunu fazlaca duyduk. Evlendikten 15 sene sonra çocuğumuz oldu. Ben gemide olduğum ve eşimin çocuğumla evde kaldığı dönemde eve gelmişler. Kütüphanedeki kitapları incelemişlerdi. Eşim bundan çok rahatsız olmuştu. Sonunda hanım, 'Biz ne yapacağız, bize rahat vermeyecekler.' dedi. Sicil amirim de 'Seni meslekten atmak istiyorlar.' diyordu. Hakkımda verilen olumlu sicili bozmak istiyorlardı. Bu gelişmeler üzerine ayrılmaya karar verdim. Emekliliğime 1,5 sene vardı. Çocuğun olması ve gelişmeler sonrasında 1995'te istifa etmek zorunda kaldım." değerlendirmelerinde bulundu.
"ALLAH BİZE GÜZEL KAPILAR AÇTI"
Erdem, TSK'dan istifa ettikten sonra Azerbaycan'da iş bulduğunu ve ailesiyle oraya gittiğini söyledi.
Azerbaycan'da özellikle eşinin zor günler geçirdiğini dile getiren Erdem, "Onu evde bırakıp işe gidiyordum. Günlerce durmadan ağlamış. Ben fark edince anlatmak zorunda kaldı. 'Bizi askeriye doyuramadı oradan attılar. Türkiye de doyuramadı. Biz kovulduk. Farkında mısın?' dedi. Biz kovulmamıştık ama eşimin o durumunu hatırladıkça duygulanıyorum tabii. Allah bize güzel kapılar açtı. Biz ne zaman onun ipine sarıldıysak bize hayal edemeyeceğimiz güzellikler verdi. Ondan dolayı hiç üzgün değilim." şeklinde konuştu.
"ŞOK MANGALARINA TABİ TUTULDUK"
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Askeri Öğrenci Komisyonu Başkan Yardımcısı Turgut Samsa ise 2001'de Kuleli Askeri Lisesi'ni kazandığını dile getirerek, okulda 28 Şubat sürecinin etkisinin sürdüğünü söyledi.
Eğitimi boyunca sürekli baskılara maruz kaldığını aktaran Samsa, "Mezun olacağım zaman o dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından yazılı bir emirle tabur komutanı bizi toplayıp açıklama yaptı. 'Mezun olacağınız gün ailenizdeki tesettürlüler nizamiyeden içeri alınmayacak' 28 Şubat'ın baskıları devam ediyor. Ne kadar kötü bir şey. Mezuniyetinizi anneniz ve diğer aile üyeleri göremeyecek. Ben yetim büyüdüm. Anneannem ve dedem bana baktı. Bana emek harcayan annem ve anneannem bu mutlu günümü göremeyecekti. Yaşatılan zulmü düşünün. Nitekim gelemediler. Dedemle erkek kardeşim mezuniyetimi görebildi." diye konuştu.
"ASKER ADAM NAMAZ KILMAZ"
Samsa, talep etmelerine rağmen okul içerisinde namaz kılınacak bir yerin tahsis edilmediğini belirterek, şöyle devam etti:
"Üst rütbeliler bize sürekli 'Asker adam namaz kılmaz.' diyordu. Bu mantıkla namaza yanlış bakılıyordu. Bizde gazinolar vardı. Orada terfi törenleri ve doğum günü partileri yapılırdı. Herkesin buraya kız arkadaşıyla gelmesi söyleniyordu. Evlerimiz 3 ayda bir istihbarat tarafından denetleniyordu. Ben hafta içi okulda yatılı olduğum için bir gün evimize denizci yüzbaşı gitmiş. Kapıyı anneannem dedem namaz kıldığı esnada kapıyı açıyor. İçeri buyur ediyorlar. 'Hayır, ben şu anda girmem. Amca namazını kılsın öyle girerim.' diyor. Anadolu kadını bunu anlayamıyor. Peygamber Ocağı'na mensup olduğunu düşündüğü bir yüzbaşının bu tavrını anlayamıyor. Dedem namazı bitirdikten sonra içeri buyur ettiler. Önce duvarda asılı olan Kabe fotoğrafını not ediyor. Sonra benim odamda 15-20 dakika kitaplarımı karıştırıyor. Tekrar evdekilerin yanına geliyor. Kahve ikramını 'Ben bu evde bir şey içmem.' diye reddedip evden ayrılıyor."
Askeri liseyi bitirdikten sonra Harbiye'ye hazırlık kampı için İzmir Menteşe'ye gittiklerini anlatan Samsa, 2005'teki mezuniyetinin ardından yaz aylarındaki kampta büyük baskılar gördüğünü dile getirdi.
"28 ŞUBAT ZİHNİYETİNİ TAŞIYANLAR FETÖ İLE KOORDİNELİ ÇALIŞTI"
Samsa, askeri lisede tutulan şahsi dosyaların kamptan aylar önce kamp merkezine gönderildiğini ifade ederek, "Kampa gidince bizim bölük komutanımız olan kişi FETÖ'den ihraç edildi. 28 Şubat zihniyetini taşıyanlarla FETÖ'cüler koordineli çalıştılar. Bunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Amaçları dinini yaşayan kişilerin TSK'da bulunmamasıydı. Kampa gittiğimde ilk gün ilk anda orduya düşman bir unsurmuşum gibi muameleye maruz kaldım. 100 disiplin notuyla gittiğim yerde benden sürekli savunma aldılar. Savunmaların konu başlığı disiplinsizlik. Kuleli'de parmakla gösterilen bir öğrenciydim. Şok mangalarına tabi tutulduk. Eğitim sonlarında herkesi dinlenmeye gönderirlerken bizi güneşin altında saatlerce ve defalarca beklettiler. Güneşin altına bayılana kadar bekletilip revirde ayıldığım anlar çok olmuştur. Oradaki şahsi dosyamı açsalar kaç kez revire gittiğimi görürler." ifadelerini kullandı.
"AYRILMAK ZORUNDA KALDIM VE 30 BİN TAZMİNAT ÖDEDİM"
Bir buçuk ay kadar bu baskılara maruz kaldığını belirten Samsa, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kamptan ayrılacağım gün saat 23.00 sularında ilgili komutan 'Valizini toplasın. Defolsun gitsin.' talimatı veriyor. Şehir merkezine üç saat uzaklıkta olan bir yerde o ruh haliyle benim çıkmamı istediler. Bundan önce bir akşam da bana 6 savunma birden geldi. 3'ü emre itaatsizlik diğer 3'ü de disiplinsizlik. Başımda bekleyen üsteğmen bana bunu imzalatmak için tepemde bekledi. Eğer imzalamazsam disiplin kuruluna çıkartarak atacaklardı. Böyle ayrılmış olsaydım eğitim hayatım tamamen bitecekti. Ailemden beni yönlendirecek biri de yok. Eğitim hayatımın bitmemesi için istifa dilekçemi imzaladım. Onu alan kişi o kadar mutlu oldu ki. Psikolojik olarak çöktüm. Sudan çıkmış balığa döndüm. Sonrasında üniversiteye hazırlandım. Çünkü üzerimde bir de tazminat yükü vardı. Bana 38 bin lira tazminat çıkardılar. Personel ve amortisman giderlerini bile bize yüklediler. Bu para 30 bin liraya düştü. Bu bedeli de 2005-2006'de tekstil firmasında çalışarak ödedim. Bu zulüm değil de nedir?"