Cehenneme dönüşen cennet: Doğu Guta
Guta`da kuşatma altındakiler ise artık ölümü beklediklerini ifade ediyorlar. Zira rejim saldırılarından kurtulsalar da kuşatma altında açlık ve hastalıktan ölecekler.
Prof. Dr. Cengiz Tomar - (görüş) (AA) Türkiye`de bazıları “Esed`le görüşülsün, Esed`li üniter bir Suriye için müzakere edelim” diye çağrı yapadursun; rejim Şam`ın (Dımaşk) Arapça coğrafya kitaplarında “yeryüzü cenneti” olarak adlandırılan en güzel banliyösüne, Guta bölgesine acımasız saldırılarını sürdürüyor. Doğu Guta`dakiler, Halepliler, İdlibliler, kısaca Suriyeliler, katilleriyle nasıl birlikte yaşayacaksa artık? Bu, tecavüze uğrayan mağdur ve mazlumların tecavüzcüleriyle evlendirilmesinden çok mu farklı? Eski güzel günlerde Doğu Guta`nın Kefer Batna semtindeki yazlığına sık sık gittiğimiz ve şu an beş parasız şekilde Suudi Arabistan`a iltica etmiş, 70 yaşında Türkçe öğrenmeye çalışan varlıklı eski öğrencim Muhammed Harputlu`yu nasıl tekrar Esed`le birlikte yaşatabileceğiz?
Bu yazının yazıldığı saatlerde gelen haberlere göre, son üç günde Doğu Guta`ya yapılan yüzlerce hava saldırısı sonucunda, şimdilik kaydıyla 250 civarında can kaybı, 800`ün üzerinde yaralı var. Bu sayı maalesef daha da artabilir. Tüm dünyanın gözleri önünde, üstelik Doğu Guta Astana anlaşmasına göre Rusya`nın gözetiminde çatışmasızlık, gerilim azaltma bölgesi ilan edilmişken. Türkiye`nin Afrin operasyonuyla ilgili olarak “sivillere zarar verildiği” iftirasıyla dünyayı ayağa kaldıranlar, Rusya, Suriye rejimi ve ABD söz konusu olunca “ebkem ü lâl”, yâni sağır ve dilsiz olup üç maymunu oynuyorlar. Tıpkı daha önce Bosna`da ve Irak`ta olduğu gibi: Ölen çocuklar Müslüman olunca herhangi bir değer taşımıyorlar.
Birleşmiş Milletler`in (BM) biçare ve dahi naçar genel sekreteri, Doğu Guta`yla ilgili coğrafya kitaplarında geçen “yeryüzü cenneti” tabirine büyük ihtimalle farkında olmadan telmihte bulunarak, bölgede muhasara altında bombardımana uğrayanlar için “Yeryüzünde cehennemi yaşıyorlar” buyurmuş. Guta`da kuşatma altındakiler ise artık “ölümü beklediklerini” ifade ediyorlar. Zira rejim saldırılarından kurtulsalar da kuşatma altında açlık ve hastalıktan ölecekler. Rejim özellikle hastaneleri vuruyor. Tıpkı daha önce Halep ve İdlib`de yaptığı gibi. Tıpkı kendisi için Binbir Gece Masalları yazılan bilge Abbasi halifesi Harun Reşid döneminde başkent olan tarihi şehir Rakka ABD tarafından berhava edildiğinde ses çıkarılmadığı gibi. Tıpkı iyi bir edip olan Hamdâni emiri Seyfüddevle`nin başkenti Halep ile İdlib Rusya ve rejim saldırıları sonucunda yerle yeksan edildiğinde uygar uluslararası toplumun tepki göstermediği gibi.
Gûtâ denilen bölge, Suriye`nin başkenti Şam`ı (kuzeydeki Kasiyun tepesini bir tarafa bırakırsak) doğu, batı ve güneyden kuşatan bir ova ve tarih boyunca yeşil bostanlarıyla meşhur. Şam`ı besleyen Guta zirai açıdan dünyanın en verimli gölgelerinden kabul ediliyor. Kadim Arap coğrafyacıları bu bölgeyi nehirleri, meyve ağaçları ve bostanlarıyla meşhur, Şam ileri gelenlerinin köşkleriyle bezeli, dünyanın harikulade yerlerinden biri olarak tavsif ederler. Adına kitaplar yazılmış Guta bugün önemli ölçüde şehirleşmiş olsa da, savaştan evvel baharları hâlâ Şam halkının piknik bölgesiydi. Şam`ın ortadan ikiye ayıran Barada nehri ve kanalları buradan geçer. Batı ve Doğu Guta olarak ikiye ayrılır. Doğu Guta`da Birze, Dûma, Arbin, Caramâna, Kefer Batna ve İstanbul`a giden otobüslerin de garajı olan Harasta gibi Şam`ın önemli banliyölerini (Rîf-i Dımaşk) barındırır ve Osmanlı`nın son döneminde elli bin olan nüfusunun günümüzde 400 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu nüfusun dörtte biri savaş nedeniyle bölgeden ayrıldığından, Doğu Guta`da elân 300 bin civarında insanın yaşadığı tahmin ediliyor. Önemli ölçüde arkeolojik eserin yanı sıra pek çok sahabe mezarının yer aldığı Guta, Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbî`nin de en sevdiği yerlerdendi.
Suriye`de 2011`de başlayan rejim karşıtı direnişin en önemli merkezlerinden olan ve başkent Şam`a yakınlığıyla stratejik önemi hâiz Doğu Guta, 2013 Nisan`ından itibaren Esed güçleri tarafından muhasara altına alındı. Hem topçu atışları hem de hava saldırılarıyla Doğu Guta`ya sürekli hücum eden rejim, bölgeye gıda ve insani yardımın girmesini de kısıtlamış durumda. Doğu Guta`da (bazen birbirleriyle de çatışan) iki muhalif grup hâkim durumda. Bunlardan Feylaku`r-Rahman (Rahman Birliği) Özgür Suriye Ordusu`na bağlı. Başında Suriye ordusundan yüzbaşı rütbesinde ayrılmış Abdunnasır Şamir var. Ellerinde bulunan en gelişmiş silah ise BGM-71 TOW Amerikan anti tank füzeleri. Diğer grup ise Ceyşü`l-İslam, yani İslam Ordusu. Doğu Guta`daki en büyük direniş grubu. Özgür Suriye Ordusu`na bağlı olmayan grup Suudi destekli el-Cebhetü`l-İslâmiyye`ye mensup. Elinde çeşitli füzeler bulunuyor. Buradan Şam`a yapılan füze saldırıları, rejimin Doğu Guta`ya yoğun bombardıman uygulamasına sebep oluyor.
Muhasara altındaki bölgenin dış dünyayla sadece iki bağlantısı var. Biri Duma`da Vâfidin kontrol noktası. Bu kontrol noktasının bir tarafında rejim, diğer tarafında ise el-Ceyşü`l-İslam unsurları bulunuyor. Bir de tıpkı Gazze ile Mısır arasında olduğu gibi, Şam`ın diğer banliyölerine uzanan yeraltı tünelleri var. Ancak bu tüneller son dönemde rejim tarafından kapatılmış durumda.
2017 Eylül`ünden beri BM yardım kuruluşlarının bölgeye girmesi iyice kısıtlanmış durumda. Ancak Kasım ve Aralık`ta bu kuruluşların bölgeye bir defa girmesine izin verilmesi kısmi bir rahatlama sağlamıştı. Fiyatların Şam`a göre çok arttığı Doğu Guta`da insanlar günde sadece bir öğün yemek yiyebiliyor. Yaklaşık 300 bin kişinin gıda yardımına ihtiyaç duyduğu bölgede, özellikle halkın temel iki ihtiyaç maddesi olan ekmek ve pirinç bulunamıyor. Yetersiz beslenmeye bağlı çocuk ölümleri çok yüksek. Hastalar bölgeden çıkarılamadığı için ölmeye devam ediyor.
Doğu Guta uzun zamandır varil ve misket bombaları ve kimyasal silahlarla vuruluyor. Son günlerde bölgede BM tarafından listelenmiş altı hastane hasar görmüş durumda. Uzun süren kuşatma nedeniyle ilaç ve gerekli gıda malzemesi bulunamıyor. Esed rejimi bölgeyi uzun zamandır muhasara ederek tam bir Ortaçağ tekniği uyguluyor ve sadece iki tercih sunuyor: Ya bölgedeki grupların tamamen teslim olması ya da bombardıman veya açlık ve hastalıklar sebebiyle bölgedeki tüm halkın ölmesi. Üstelik bütün bunlar modern ve medeni uluslararası toplumun gözleri önünde cereyan ediyor.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı görevini yürütmektedir]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makaledeki fikirler yazarına aittir ve Doğruhaber'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.