`İkna odasını hatırladığım zaman hala çok kötü oluyorum`
Dr. Arzu Tatlı, başı açık fotoğraf vermediği için ikna odasına çağrıldığını, hocaları tarafından çeşitli baskılara maruz kaldığını belirterek, ``Hepsi `Seni asla okutmayacağız. Hatta Türkiye`de yaşatmayacağız` gibi sözlerle tehdit edildiğini anlattı.
İSTANBUL - 28 Şubat döneminde okuduğu İstanbul Üniversitesi (İÜ) Çapa Tıp Fakültesi'nden başörtüsünü açmadığı gerekçesiyle atılan Dr. Arzu Tatlı, başı açık fotoğraf vermediği için ikna odasına çağrıldığını, başörtüsünü kendi tercihi olduğunu ve açmayacağını söylemesi üzerine hocaları tarafından çeşitli baskılara maruz kaldığını belirterek, ''Hepsi 'Seni asla okutmayacağız. Hatta Türkiye'de yaşatmayacağız. Bu senin sonun olacak. Yanlış yoldasın.' gibi sözlerle ciddi bir şekilde tehdit ettiler. Çok korktum. İkna odasını hatırladığım zaman hala çok kötü oluyorum.'' dedi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Tatlı, üniversitenin birinci sınıfında sadece ilk dönemi okuyabildiğini, başörtüsü yasağının gelmesiyle ikinci dönemde ciddi problemlerle karşılaştığını anlattı.
Tatlı, başörtüsüyle ilgili ilk problemin fizik dersinde hocasının bir çan eğrisi çizerek ''Siz ortada kalmaya çalışın. Kenarlarda kalanlar azınlıktır. Dersin sonunda size bir şey anlatacağım.'' sözüyle başladığını aktararak, ''Biz Cerrahpaşa'da ve bazı yerlerde yasak başladığı için bu tarz bir şey söyleyeceğini bekledik. Hatta ben bayağı bir korkarak bekledim dersin sonuna kadar. Dersin sonunda bundan sonra derse başörtülü olarak giremeyeceğimizi söyledi. Hocanın yanına giderek kanunlarda böyle bir şey olmadığını söyledik ve derdimizi anlatmaya çalıştık. 'Kazandık, hak ettik, devam edeceğiz.' dedik ama hiçbir şekilde dinlemedi.'' diye konuştu.
Git gide baskının dozunun arttığını vurgulayan Tatlı, başörtülü öğrencilerin ilk başta öğretmenleri sonrasında ise polisler tarafından derslerden çıkarılmaya başladığını belirterek, okulun kapısında bekleyen polislerin kendilerini içeri almadığını kaydetti.
Uzunca bir zaman derslere girmek için mücadele ettiklerini, sınıfların ve sınav zamanlarında amfilerin kapısında beklediklerini anlatan Tatlı, şöyle devam etti:
''Arkadaşlarımızla bir araya gelerek neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık. Bunun bu şekilde çözülemeyeceğini ve uzun bir süreç olacağını fark ettikten sonra sesimizi duyurmak istedik. Çeşitli eylemler yapmaya başladık. Daha büyük bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdik. Sesimiz daha çok duyulsun diye çünkü duyulmadığını fark ettik. Beyaz Yürüyüş'le önlüklerimizi giyip Ankara'ya kadar yürüdük. 'El Ele' eylemini organize ettik. Milyonlarca kişi el ele tutuştu. Bütün bunlarda hiçbir sonuç alamadık. Karamsar bir tablo vardı. Bir şey yapılamayacağını söylüyorlardı.''
Dr. Tatlı, El Ele eyleminden sonra daha da ciddi bir sürecin başladığını ve eylem katılan herkesin Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde (DGM) yargılandıklarına işaret ederek, 'Başörtülü ve başörtüsüz ayrımı yaparak halkı kin ve bölücülüğe teşvik etmek' suçundan yargılandığına dikkati çekti.
''Çok sıkıştırdılar ve zangır zangır titredim''
Üniversiteye ikinci dönem kaydını yaptırmak için gittiğinde kayıt masalarının arkasında kitaplıkların içinde oluşturulmuş küçük bir odayla karşılaştığını anlatan Tatlı, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Orada da hocalar oturuyordu. Başı açık fotoğraf vermeyenleri ikna odasına çağırıyorlardı. Çağırdılar, gittim. Beni oturttular. Hepsi böyle önce 'canım cicimle' başladılar. 'Çok güzelsin, çok tatlısın. Mutlaka bu konuda (başörtüsü) ailen seni zorluyordur. Biz sana yardım edeceğiz. Burs vereceğiz. Kurtaracağız seni.' dediler. Ben de aksine babamın açmam için çok baskı yaptığını ama bunun benim tercihim olduğunu ve açmayacağımı söylediğim zaman çok ciddi bir şekilde değiştiler. Hepsi 'Seni asla okutmayacağız. Hatta Türkiye'de yaşatmayacağız. Bu senin sonun olacak. Yanlış yoldasın.' gibi sözlerle ciddi bir şekilde tehdit ettiler. Çok korktum. İkna odasını hatırladığım zaman hala çok kötü oluyorum. Çok sıkıştırdılar ve zangır zangır titredim. En son böyle oradan nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Tehditleri bittikten sonra beni gönderdiler.''
Hocaların, eylemler sırasında gözlerine kestirdikleri başörtülü öğrencileri odalarına çağırdıklarını ifade eden Tatlı, ''İlginç bir şekilde benim başımdaki iğnemin renginden hangi cemaatten olduğumu falan söylüyorlardı. Başına taktığın iğnenin rengiyle yani... Kendi kafalarında birtakım teoriler kurmuşlardı.'' diye konuştu.
''Radikalsiniz, teröristsiniz' gibi bize karşı sert tavırlar başladı''
Arzu Tatlı, FETÖ'nün 'başörtüsü füruattır' lafından sonra başörtülü öğrencilerin büyük bir kısmının açıldığına dikkati çekerek, ''O dönem Çapa'da 40'a yakın başörtülü öğrenci vardı. O sözle ertesi gün sadece 10 başörtülü öğrenci kaldı. Ciddi bir şekilde açılma oldu. Bu da bizi terörist gibi yaptı. 'Onlar açıyor. Aynı dine inanıyorsunuz. Onlar yapıyorken, siz niye yapmıyorsunuz? Sizin derdiniz başka. Siz siyaset düşünüyorsunuz, radikalsiniz, teröristsiniz.' gibi bize karşı sert tavırlar başladı. Çünkü bize inanmıyorlardı. Onların yapabildiği bir şeyi bizim de yapabileceğimizi düşünüyorlardı. Açılanlar niye başörtüsünü çıkardıklarıyla ilgili hiçbir açıklama yapmadılar. Direkt çıkardılar ve bizden uzak durdular. Bizimle görünmek birçok kişi için tehlikeli gibi görülüyordu. Normalde konuştuğumuz birçok arkadaşımız bizim yanımız gelmemeye başladı. Bizimle anılmaktan korkuyorlardı.'' ifadelerini kullandı.
Ertesi sene kayıt için tekrar okula gittiğini fakat kaydını yaptıramadığını aktaran Tatlı, arkadaşının okumak için Almanya'ya gidebileceklerini söylemesi üzerine vize başvurusunda bulunduğunu ve kabul edildiğini anlattı.
''Babam başörtümü açmam konusunda baskı yaptı''
Anadolu'da gariban bir ailenin çocuğu olduğunu ve çok zor şartlarda okuduğunu vurgulayan Tatlı, şunları kaydetti:
''Babam başörtümü açmam konusunda ciddi bir şekilde baskı yapıyordu. O kadar zor şartlarda okudum ki... Yatalak babaannem var, ev kalabalık. Balkonda ders çalıştığımı bilirim. Gece kalkıp sobanın başında ders çalışıyordum. Çünkü ders çalışmak için yer ve imkan yok. Bu şartlarda okutmaya çalıştığı kızının hayalleri yıkılınca o da çok ciddi baskı yaptı. Hatta istanbul'a bile geldi başımı açtırmak için. Onların umutları, hayalleri vardı ama benim de vardı. Bir şekilde ikna edip geri gönderdim. Bayağı bir sıkıntılı oldu. En son Beyaz Yürüyüş'e de benimle gelmişti. 'Bak bu olmuyor' dedi. Ben de olmazsa yurt dışına çıkabileceğimi söyledim. Bu, onu bir dönem rahatlattı.''
Ertesi sene kayıt için tekrar okula gittiğini fakat kaydını yaptıramadığını aktaran Tatlı, arkadaşının okumak için Almanya'ya gidebileceklerini söylemesi üzerine vize başvurusunda bulunduğunu ve kabul edildiğini anlattı.
Tek başına tanımadığı, bilmediği bir ülkeye gittiğini ve çok fazla zorluk çektiğini belirten Tatlı, ''Orada da çok zor süreç yaşadım. Aç susuz kaldığım zamanlar oldu. Şu anki gibi imkanlar yok. Annemi babamı bile arayamıyorum. Kimsesiz kaldığım, aylarca konuşmadığım zamanlar oldu. Sürekli kendi kendime ve arkadaşlarıma mektuplar yazıyordum. Dil olayını çözdükten sonra yaklaşık bir seneyi geçti, sonra üniversiteye başladım. Burada 2 sene kaybım vardı, orada da 1 buçuk sene kadar dilden dolayı oldu.'' şeklinde konuştu.
Tatlı, 2008'de Türkiye'ye döndükten sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın Aile Sağlığı Merkezi'nde işe başladığını, şu anda ise Esenler'de bir sağlık ocağında aile hekimliği yaptığını söyledi.
''Çocuklarımın böyle bir şey yaşama ihtimali beni çok korkutuyor''
Başörtüsü yasağının başlamasını ardından 1980'lerde yasakları yaşayan kişilerin yanlarına gelerek ''10 yılda bir Türkiye'de düzen değişir. Biz okulumuzu tamamladık hatta uzmanlığımı Çapa'da yaptım.'' sözlerinden sonra umutlandığını dile getiren Tatlı, ''Yıllarca bir gün döneceğimi, her şeyin güzel olacağını hayal ettim. Türkiye'de kalan arkadaşların okula dönüşü 20 yıla yakın olunca, ben o dönem 'Herhalde bu sefer olmayacak' diye düşündüm. Bu sefer bayağı uzun sürdü.'' dedi.
Bir çok şeyi hatırlamak istemediğini belirten Tatlı, 28 Şubat süreci ve sonrasında çok yıprandığı, o günleri hatırladıkça kötü olduğunu dile getirdi.
Tatlı, geri dönüp baktığında sadece okula girememeyi değil birçok acıyı birden yaşadığını vurgulayarak, ''Benim de 4 kızım var. Onlar büyüyüp kapandıktan sonra onların rahatlıklarını görüyorum. Yaşadığım şeyi kabullenemiyorlar, algılayamıyorlar. Onlar için başörtüsü çok doğal bir tercih ve doğal bir şekilde yaşanması gerekiyor. Çocuklarımın böyle bir şey yaşama ihtimali beni çok korkutuyor. Çünkü nasıl zor bir süreç olduğunu çok iyi biliyorum. Ne kadar yıprattığını biliyorum. Rabbim bir daha böyle şeyler yaşatmasın. Kızlarım büyüdüğü zaman böyle şeylerle imtihan olmayayım.'' diye sözlerini tamamladı.