"'28 Şubat bin yıl devam edecek' sözünün bitmediği mesajını vermeye çalışıyorlar"
Medya yoluyla İslami değerlere yapılan saldırılar hakkında değerlendirmelerde bulunan Av. Abdulgani Orhan, İslami değerlerden rahatsız olanların "28 Şubat bin yıl devam edecek" sözünün bitmediği mesajını vermeye çalıştığını belirtti.
Medya yoluyla İslami değerlere ve bu değerlerin savunulmasına yönelik yapılan saldırılar hakkında değerlendirmelerde bulunan Av. Abdulgani Orhan, İslami değerlerden rahatsız olanların "28 Şubat bin yıl devam edecek" sözünün bitmediği mesajını vermeye çalıştığını belirtti.
28 Şubat medyasını hatırlatan Av. Orhan, medyanın meydana getirdiği mağduriyetler karşısında yargının hukuk ilkeleri çerçevesinde harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
28 Şubat Postmodern Darbesi'nin medyana getirdiği tahribatlardan bahseden Orhan, "O dönem bazı insanların telkiniyle 'teferruat meselesi' denilerek kız öğrencilerin başörtülerini açıp kampüse girmeleri, gerçekten o günleri hatırlamamak için büyük bir bahane oluyordu. Çünkü ben şahsen hayatım boyunca başımı iki defa eğdiğimi hatırlamıyorum. Benim gibi olan çok dindar kardeşim de iki durumda başını eğmek zorunda kalmıştı. İşte 28 Şubat'ta başörtüler çıkarıldığında buna engel olamamak başımızın önünde olmasının sebeplerinden biriydi. Oysaki bizim başımız dik olmak zorundaydı. Üniversitedeki kız öğrenciler üzerinden ciddi bir tahakküm kuruldu. Maalesef bu tahakkümü oluşmasındaki en büyük etken de en büyük güç de medyaydı. Türkiye'de malum askeri bir bildiri ardından da 'postmodern sivil darbe' diye yankısı piyasada kendisini göstermiş ve bunun akabinde üniversitedeki silahşorlar devreye girmiş arka kapılardan yapılan toplantılar ve akabinde medya ile yapılan görüşlerden sonra medyanın hedef tahtasına koyduğu ve yönlendirdiği insanlar, kurumlar, camialar ve cemaatler çok ciddi saldırılara maruz kalmışlardı." dedi.
Medyanın 28 Şubat dönemindeki rolüne dikkat çeken Orhan, "Medyanın bu anlamda rolü küçümsenemeyecek kadar büyüktü. Medya bir haber yaptıysa o haberin ardından bir camiaya ya da bir kesime ya da bazı insanlara yönelik çok ciddi yargısız infazlar yapılıyordu. Delil ihdas edilerek kişiler suçlanıyor ve bunun akabinde öğrenciyse üniversitesinden ve okuldan, memursa memurluğundan veya bir tarikatın, bir cemaatin lideriyse onun şahsında İslam maalesef ayaklar altına alınıyordu. Böyle bir dönemi geçirdik. Fakat artık öyle oldu ki gerek askeriye kesimi, gerekse diğer insanlar pes etmek üzereyken 'teferruat' meselesinden sonra tekrar şahlandılar. Medya, arkalarına başörtüsünü çıkaran bir camiayı almış ve bunların eliyle bitmek üzere olan '28 Şubat bin yıl etkisi sürecek' şeklindeki açıklamalara döndürmüşlerdi ve bunu medyanın etkisiyle ortaya koyabilmişlerdi." ifadelerini kullandı.
"Türkiye'nin doğusundan başlayıp batısına doğru giden bazı saldırıların medyada olduğunu görüyoruz"
Medyanın yine İslami değerlere saldırı yapabilme aracı olarak kullanıldığını anımsatan Orhan, "Medya, Türkiye tarihinde 28 Şubat ile en üst düzeyde gücüne ulaşmış ve bu gücü maalesef bugünde kullanmaktadır. Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişiminin başarısızlığından sonra öyle gözüküyor ki sanki bunu 'İslami kesime kazanımlar olmasın' diye tam tersine çevirip İslami kesime kaybettirme ya da İslami unsurlara ve değerlere saldırı yapabilme aracı olarak kullanılmaya çalışılıyor. Özellikle Türkiye'nin doğusundan başlayıp batısına doğru giden bazı saldırıların medyada olduğunu görüyoruz." şeklinde konuştu.
"İslami değerlere yönelik saldırı yapma düşüncelerini medya ile en üst düzeye çıkararak kullanıyorlar"
"Özellikle bazı vakıf ve kuruluşlara yönelik bazı provokatörlerin yapmış oldukları suç ihdaslarıyla İslam'ın temel değerler karalanmaya çalışılıyor" diyen Orhan sözlerine şöyle devam etti:
"Dindar bir kesimin, özellikle de imam hatip camiasının ortaya koymuş olduğu dindar nesil projelerini darbelemek için dindar bir öğretmenin ya da örtülü kız öğrencinin makûs ve meşru olan bir açıklamasını sanki dünyanın en büyük suçu işlenmiş gibi aleyhe çevrilerek medya tarafından servis edilerek bugün de bazı saldırıların yapıldığını görüyoruz. Bazı kesimler veya bazı yapılar İslami değerlere yönelik saldırı yapma düşüncelerini medya ile maalesef en üst düzeye çıkararak kullanıyorlar, çünkü ellerinde de başka güç kalmamış. Dindar neslin oluşmasına engel olma plan ve projeleri sanki pratiğe dökülmüş ve burada kullanılan tek bir güç var, bu gücün dışında başka unsurun olmadığını görüyoruz. Maalesef o da medya gücüdür. 28 Şubat döneminde 97-98-99 özellikle de 2000 yılında ortaya konulan o vahşice saldırılar özellikle medya ile son 3-4 aylık bir zamanda her fırsatı değerlendirerek İslami değerlere ve dindarlara yönelik bir karalama kampanyasına dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu yönüyle 'bin yıl devam edecek' denilen bu 28 Şubat'ın temel dinamiklerini komple ortadan kaldırılmış ve bitmişken sanki bunu medya gücü ile diriltme çalışmaları var. Bunu net görmek lazım ve buna göre de dindarların uyanık olması gerekmektedir."
"İnsanlara yavaş yavaş alıştıra alıştıra bir oradan bir buradan bazı saldırılar yaparak bunlar meşru gösterilmeye çalışılıyor"
Kişinin meşru olan, bir suç içermeyen duygu ve düşüncelerini sosyal medyada paylaşmasının onu infaz etmeye kadar götürecek tarzda medyada haber yapılmasının hukuki dayanağının olmadığına vurgu yapan Orhan, "Hukuk, hak adalet kelimeleri kullanılarak ciddi haksızlıklar yapılıyor. Bir insanın meşru olan, bir suç içermeyen duygu ve düşüncelerini sosyal medyada paylaşması onu infaz etmeye kadar götürecek tarzda medyada haberler yapılıyor. Bunun da hiçbir hukuki dayanağı ve yeri yok ama öyle bir konuma gelmişiz ki öyle insanlara yavaş yavaş alıştıra alıştıra bir oradan bir buradan bazı saldırılar yaparak bunlar meşru gösterilmeye çalışılıyor. Maalesef özellikle 4 binin üzerinde hâkim ve savcının görevden alınmasından sonra Türkiye'deki yargı sürecinde dosyaların çok fazla olması savcıların doğal olarak çok yoğun olmaları da böyle medyada işlenen suçlar açısından da 'onca önemli iş varken bu tür basit şeylerle uğraşacak mıyız?' şeklinde bir anlayışı ortaya çıkardığı için hukuki anlamda suç işleyen bazı medya kuruluşları veya bazı basın mensuplarının bu nedenle yapmış oldukları yanlarında kâr kalmaktadır. Bir şahıs veya bir kurum yapmış olduğu doğal bir açılaması ile kendisine karşı bir hakarete veya suçlamada bulunan kişilere muhakkak suç duyurusunda bulunup bunun takipçisi olmak zorunda. Savcılarla gidip bu anlamda görüşerek zorlayıp 'Böyle bir durum var, bununla alakalı harekete geçin' şeklinde mağdurların üzerinde durup takipçisi olması lazım ki sonuç alınabilsin." ifadelerini kullandı.
"Bugün bir şahsa ya da bir vakfa yönelik yapılan haksız bir itham yarın İslami değerlere dönecek ölçüdedir"
Hükümet yetkilileri ile yargının medyada yer alan suç unsuru içeren haberlere yönelik harekete geçmesi gerektiğini söyleyen Orhan, "Özellikle İslami kimlik ve değerlerden rahatsız olan kişi ve kuruluşlar ellerindeki imkânları kullanarak '28 Şubat bin yıl devam edecek' sözünün sanki bitmediği mesajı mı vermeye çalışıyorlar. Bir taşla birden fazla kuş vurma tarzında plan ve projelerin olduğunu gösteriyorlar. Mesela geçenlerde Diyanet'e veya bazı imamlara karşı ortaya konulan tavır ne ahlaki, ne de hukukiydi. Bu anlamda gerek hükümet yetkililerinin, gerekse de bağımsız olan yargı savcılarının medyada yer alan suç unsuru içeren haberlere yönelik harekete geçmesi lazım ki haksız yere yapılan ve adaletin temelinin sarsan özellikle de dindarlıkla meşru olan hukuk sistemiyle de çakışmayan konulardaki açıklamalar sonuç getirebilsin. Suç işleyenler de cezalandırılabilsin ki bir daha aynı konuda yanlış adımlar atılmasın. Maalesef henüz yargının harekete geçmemesi nedeniyle medya ile hem yargılama hem ceza verilip kişiler mahkûm edilmekte ve sonuç almaktalar. Bu da bu tarz art niyetli özellikle karanlık odaklara güç vermekte ve saldırılarını artırmaktadır. Bu geleceğe yönelik gerçekten ciddi sorunlar oluşturmakta, bugün bir şahsa ya da bir vakfa yönelik yapılan haksız bir itham yarın İslami değerlere dönecek ölçüdedir. Hatta öyle ki Osmanlı döneminden kalan tablolar besmele ya da 'Allah-u Ekber' yazılı lafızlar bile bazı insanlarda çok ciddi rahatsızlıklar oluşturmakta ve duvarlardan indirmeye sebep olmaktadır. Bunlar bugünlerde yaşadığımız durumlar. Bunlar basit şeyler değil. Sembolik anlamda yarına yönelik ciddi mesajlar ve tehditler içermektedir." diye konuştu. (M. Hüseyin Temel - İLKHA)