YARGININ KAFASI KARIŞIK
Son dönemlerde yargıda daha önce pek örneğine rastlanmayan yargılamalara şahit olunuyor. Yargıdaki kafa karışıklığını gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Yılmaz, Yerel Mahkemelerden, Anayasa Mahkemesi`ne kadar birçok yargılama sürecinde daha önce olmadığı kadar hızlı ve bir yerlerden talimat alırcasına kararlar verildiğine dikkat çekti.
M. ERKAN YAVUZ- DOĞRUHABER
Anayasa Mahkemesi, FETÖ`den tutuklu Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkında tahliye kararı verdi. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun, kapatılan Zaman gazetesi eski yazarlarından Şahin Alpay hakkında hak ihlali kararı vermesinin ardından davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Alpay'ın tutukluluk durumunu yeniden ele aldı. Mahkeme heyeti, sanık Altan ve Alpay'ın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Yargıda yaşanan bu hızlı gelişmeler özellikle de AYM`nin karar sonrası gerekçeli kararını anında açıklaması ve ardından diğer bir mahkemenin karara uymayarak tutukluluk halinin devamı yönünde karar vermesi kamuoyunda yargının kafası karışık yorumlarına neden oldu. Konuyu gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Yılmaz, “Yargı, son zamanlarda yangından mal kaçırırcasına kararlar verebiliyor, oldukça garip bir durum. Biz 10-15 yıl devam eden davalar biliyoruz. 80 darbesi davaları 12 Eylül davaları şahısların ölümüne kadar uzadı. Anayasa mahkemesi ve yerel mahkemeler arasında ciddi bir çekişme var.” diyerek durumu özetledi.
YARGI, ÜSTÜNLERİN KORUYUCUSU OLMUŞTUR
Türkiye`de yargının hiçbir zaman bağımsız olmadığının altını çizen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Yılmaz, “Bunun altını çizmek lazım, yargı adalet dağıtıcısı değil üstünlerin koruyucusu ve onların haklarını savunma mekanizması olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti`nde yargıya, devleti ve sistemi koruma görevi verilmiştir. Yargının başka bir görevi ise bu sistemin sahipleri olan erkleri, elitleri koruyup kollamadır. Sıradan vatandaşa, sistem içinde yer almayan kişilere farklı bir muamelede bulunmuştur. Dönemsel de olsa bazen sistemin içinde yer alan elit kişiler de yargının hışmına uğramıştır. Fakat bu durum geçici olmuştur. Erkler arası çekişmede yargı iki güçlünün arasında daha güçlü olanın yanında yer almıştır. Ergenekon ve FETÖ mücadelesinde FETÖ iktidar yanlısı olduğu için Ergenekon`cular içeri alındı. Hâlbuki Ergenekon`cular da sistemin sahibi insanlardı. Bu mücadele aslında sistemin sahibi kim olacak mücadelesiydi.” dedi.
YÜKSEK YARGI İKTİDAR VE DİĞER GÜÇLER ARASI BİR DENGE KURMAYA ÇALIŞIYOR
“Sonraki süreçte iktidar ve FETÖ arası açıldı ve Ergenekoncular için normalleşme süreci başladı.” diye konuşan Yılmaz, “Bir sözle oldu, ‘Anayasa Mahkemesi isterse halleder` denildi ve halledildi. Bu adamların hepsi tahliye edildi. Yüksek yargı iktidar ve diğer güçler arası bir denge kurmaya çalışıyor. Günümüzde FETÖ`cüler yargılanıyor. Ve şu an FETÖ için istedikleri zaman yüksek yargıdan tahliye kararları çıkarabiliyorlar. Suçlu masum tartışmasına girmek istemiyorum. Ben işin paradigmasını ya da yargının takındığı tavrı anlatmaya çalışıyorum. Burada çok net görülüyor ki yargının bakış açısı sakattır. Yargı adamına göre muamele yapmaktadır. Son zamanlarda yargı kendisini yerel mahkeme konumuna getirebiliyor ve açık bir şekilde sürece etki ediyor.” ifadelerini kullandı.
MAĞDURLARA MAĞDURİYETİNLE YAŞA DİYORLAR
Türkiye`de yargının hiçbir zaman bu kadar hızlı olmadığına dikkat çeken Yılmaz, “Yargı, son zamanlarda yangından mal kaçırırcasına kararlar verebiliyor, oldukça garip bir durum. Biz 10-15 yıl devam eden davalar biliyoruz. 80 darbesi davaları 12 Eylül davaları şahısların ölümüne kadar uzadı. Anayasa Mahkemesi ve yerel mahkemeler arasında ciddi bir çekişme var. Mazlum insanlara gelecek olursak, 28 Şubat ve FETÖ mağdurları hala içerde ve bunlara yönelik 2012`den önceki davalarda Anayasa Mahkemesi`ne gidilemeyeceğine yönelik bir karar çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi isterse bu kararı iptal edebilir, çünkü bu karar hem adalete hem de eşitliğe aykırıdır. Mağdur da olsan belli bir tarihten önce davan görülmüşse itiraz edemezsin, mağduriyetinle yaşa diyorlar. Bu büyük bir yanlıştır. Anayasa Mahkemesi`nin görevi yapılan ihlalleri tespit edip onarmaktır. Ama Anayasa Mahkemesi kendisini bir temyiz mahkemesi durumuna getiriyor.” şeklinde konuştu.
“Her karar üzerinden mahkemelerimizi hırpalamak doğru değil”
Başbakan Yıldırım, AYM'nin Alpay ve Altan hakkındaki kararıyla ilgili, "Mutlaka alınan kararlar bir kesimi mutlu eder, bir kesimi mutsuz eder. Bu gayet doğal bir şey. Yargılamada da mahkum olan var, beraat olan var ancak her karar üzerinden mahkemelerimizi alıp hırpalamak, onları keselemek, itibarını azaltmak doğru bir şey değildir. Türkiye'de hak arama yolları açıktır." dedi. Başbakan Binali Yıldırım, Cuma namazı çıkışında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Yıldırım, "Anayasa Mahkemesi`nin kararını beğeniriz beğenmeyiz, bunun incelenmesi, değerlendirilmesi ayrı bir şeydir. Ancak takdir edersiniz ki ilk derece mahkemesi dosyaya hakimdir. Dosyanın içeriğini biz de bilmiyoruz Anayasa Mahkemesi de bilmiyor. O bakımdan doğru kararı verecek olan birinci derece mahkemesidir." diye konuştu. Başbakan Yıldırım, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: "Hangi mahkeme olursa olsun, karar verirken, bizim yürütme olarak beklentimiz büyük bir mücadele verdiğimiz bölücü terör örgütü, FETÖ ile yapılan bu mücadelenin zaafa uğramasına sebep olacak veya böyle anlaşılacak kararları almamalıdır. Bu konuda çok daha dikkatli davranmak hem mahkemelerin hem yürütmenin hem idarenin görevidir. Bütün kurumların bu konuda gerekli hassasiyeti göstermeleri icap etmektedir."
Bozdağ: Anayasa Mahkemesi, anayasa ve yasaların çizdiği sınırı aşmıştır
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise, Anayasa Mahkemesi`nin kapatılan Zaman gazetesi eski yazarlarından Şahin Alpay ile gazeteci Mehmet Altan hakkında verdiği hak ihlali kararını Twitter hesabından yaptığı paylaşımla değerlendirdi. Bozdağ, anayasa ve yasada belirtilen konularla sınırlı bireysel başvuruları incelemenin ve karara bağlamanın, Anayasa Mahkemesi`nin yetkisi ve görevi dahilinde olduğunu anımsattı. Bireysel başvurunun, Anayasa Mahkemesi`ni güçlendirdiği gibi kişisel hak ve özgürlükler bakımından da önemli bir yargısal güvence olduğunu belirten Bozdağ, şunları kaydetti: "Bireysel başvuruları karara bağlarken Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve yasaların kurallarıyla bağlıdır, Anayasa ve yasaların belirlediği sınırları aşamaz, ilk derece veya istinaf ya da temyiz mahkemesi gibi hareket edemez, hiçbir kurala bağlı değilmiş gibi karar veremez. Alpay ve Altan kararıyla (yayınlanan mahkeme açıklamasına göre) Anayasa Mahkemesi; anayasa ve yasaların çizdiği sınırı aşmış, kendini ilk derece mahkemesi yerine koyarak vaka ve delil değerlendirmesi yapmış; suçun oluşumunu ve delil durumunu değerlendirmiştir. Bireysel başvuruları inceleyip karara bağlarken Anayasa Mahkemesi, ilk derece mahkemesi veya istinaf mahkemesi ya da temyiz mahkemesi veyahut da süper temyiz mahkemesi gibi davranamaz ve bu mahkemeler gibi karar veremez. Anayasa Mahkemesinin Alpay ve Altan kararları, Can Dündar kararının kötü ve yanlış bir tekrarından ibarettir. Anayasa Mahkemesi, algıları değil anayasa ve yasaları gözetmek ve gereğini yapmakla yükümlüdür."