• DOLAR 34.541
  • EURO 36.507
  • ALTIN 2889.092
  • ...
Sevginin en üst mertebesi: Kulluk
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

✍  İLİM İRFAN

Sonra “teteyyüm” gelir. Bu sevginin son mertebesidir. Bu sevenin sevdiğine tapınmasıdır. 

“Teyyemehu`l-hubb”un anlamı: “Onu sevgi kul köle etti”dir. 

“Teymullah” Allah`ın kulu “Abdullah” anlamındadır. 

Kulluğun hakikati; sevilen şeye boyun eğme, önünde alçalma zelil olmadır. 

Örneğin: 

«Tarîkun muabbed» terkibi «alçaltılmış, yürüne yürüne düzletilmiş yol» anlamına gelir. 

Kulu da sevgi ve sevdiğine boyun eğmekliği alçaltır, zelil kılar. 

O yüzden kulun en şerefli hâli ve makamı «kulluk makamı»dır Ondan daha şerefli bir makam yoktur. 

Zira Yüce Allah en sevgili ve en değerli kulunu, peygamberi Muhammed`i, en şerefli makamlarda O`nu “kulluk” vasfıyla anmıştır:

 Rasûlullah`ın İslâm`a davet makamında:

“Allah`ın kulu (cinleri) O`na davet edince, onun üzerine üşüşüp nerdeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi” (Cin, 19);

Hz. Muhammed`in peyamberliğini savunup meydan okurken:

“Şayet kulumuza indirdiğimizden şüphede iseniz, onun benzeri bir sûre getirin”(Bakara, 23); 

İsra gecesini anlatırken de:

“Eksiklikten uzaktır o (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram`dan çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ`ya yürüttü” (İsra,1) buyurmuştur.

Şefaat hadisinde Yüce Allah`ın kullara “Muhammed`e; gelmiş geçmiş tüm günahları affolunmuş kula gidin” diyeceği ifade edilmiştir. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şefaat makamına mükemmel kulluğu ve Allah`ın onu tamamen bağışlaması sayesinde ulaşmıştır. 

Yüce Allah kullarını sadece, hiç bir ortağı bulunmayan kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. 

Kulluk ise: «sevginin» ve «boyun eğmekliğin» zirvesi, son derecesidir. 

«Andolsun ki, biz İbrahim›i dünyada beğenip seçmiştik, âhirette de, o iyilerdendir. Rabb›i ona: «İslâm ol» demişti, «Âlemlerin Rabbine teslim oldum»dedi. İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyyet etti. Yakub da: «Oğullarım, Allah, sizin için o dini seçti, bundan dolayı sadece müslümanlar olarak ölünüz» (dedi). Yoksa siz, Yâkub›a ölüm (hâli) geldiği zaman orada mı idiniz? O zaman (Yâkub) oğullarına «Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?» demişti. «Senin tanrın ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak›m tanrısı olan tek Tanrıya kulluk edeceğiz, biz O›na teslim olanlarız› dediler» (Bakara, 130-133)

O yüzden Allah katında en büyük günah Allah›a ortak koşmaktır.

Allah›a ortak koşmanın temeli ise başkalarını O›na sevgide ortak etmektir. 

Yüce Allah:

“İnsanlardan kimi, Allah`tan başka tanrılar tutar, Allah`ı sever gibi onları severler. İnananlar ise Allah`ı daha çok severler” (Bakara, 165) buyurmuştur:

Burada Yüce Allah bazı insanların Allah`a bir takım eşler edinip Allah`ı sevdikleri gibi onları da sevdiklerini, inananların Allah sevgisinin ise o müşriklerin ortak koştuklarına sevgilerinden daha kuvvetli okluğunu haber vermiştir.

Denildi ki: 

Bilakis anlam “İnananlar Allah`ı müşriklerden daha çok severler” dir. Çünkü müşrikler Allah`ı sevseler de, sevgilerine başkalarını da ortak ettiklerinden Allah`a eş koşmayan mü`minler ise sevgilerini yalnızca Allah`a has kıldıklarından Allah sevgileri müşriklerinkinden daha fazladır. İşte daha önce geçtiği gibi -Alemlerin Rabb`ine bir şeyleri denk kılmak, O`nunla başka ortakları aynı yapmak “bu sevgi” hususundadır.

Yüce Allah`ın kullarından istediği bu sevginin yalnızca kendisine has kılınması olduğundan, kendinden başka dost veya şefaatçi edinenleri son derece şiddetle tenkit etmiştir. Bazen ikisini birlikte, bazen ise ayrı ayrı zikretmiştir.

İkisini birlikte şu âyetlerde anmıştır:

“Rabbiniz O Allah`tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş`a istiva etti. Emrini icra eder (=yarattıklarını yönetir.)  O`nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb`iniz Allah budur. O`na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?” (Yûnus, 3). 

“O ki gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları altı günde yarattı; sonra Arş`a istiva etti. Sizin O`ndan başka dostunuz, şeffatçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz?” (Secde, 4)

Şu âyetlerde de bunların her biri zikredilmiştir:

“Yoksa Allah`tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar hiç bir şeye malik olmayan ve düşünmeyen şeyler olsalar da mı (onları şefaatçi edineceksiniz?). De ki: “Bütün şefaat Allah`ındır” (Zümer, 43-44). 

“Cehennem (onları beklemektedir. Ne dünyada kazandıkları ve ne de Allah`tan başka edindikleri veliler kendilerinden hiç bir şey savmaz. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Câsiye, 10)

Kul Rabbini dost edindiğinde, O, kendisine şefaat edecek kimseler kılar ve onunla mü`min kulları arasında bir dostluk bağı kurdurur. Böylece bunlar Allah yolunda dost olurlar. Ancak Allah dışında bir mahluku dost edinenlerin durumu böyle olmaz. Bunlar farklı şeylerdir.

Şirk bulaşmış batıl şefaatle, ancak tevhidle ulaşılan hak ve sabit şefaat birbirinden farklı oldu. Bu, tevhid ehli ile şirk ehli arasındaki ayrım noktasıdır. Allah dilediğini doğru yola iletir.

Anlatmak istediğimiz özetle şu:

Kulluğun hakikati Allah`a sevgide ortak koşmayla gerçekleşmez. Ancak Allah için sevmek öyle değildir. Zira Allah sevgisi kulluğun ayrılmaz parçalarındandır. Peygamber sevgisi de imanın şartlarındandır. Çünkü peygamber sevgisi de Allah sevgisindendir. Allah yolunda ve Allah için her türlü sevgi de böyledir. 

Nitekim Buhâri ve Müslim`de geçen bir hadiste Rasûlullah: 

“Şu üç haslet her kimde bulunursa o imanın lezzetini tadar...” buyurmuştur. 

Diğer bir rivayet aynen şöyledir:

 “İmanın tadını ancak kendinde şu üç haslet bulunan kimse duyar: 

- Allah ve Rasûlünü herkesten çok sevmesi, 

- Sevdiğini yalnız Allah için sevmesi ve

- Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmayı sevmediği gibi sevmemesi”

Sünen kitaplarında geçen bu hadiste de Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah için sever Allah için nefret eder, Allah için verir, Allah için men`ederse onun imanı kemâle ermiştir.”

Çünkü bu sevgi Allah sevgisinin ayrılmaz parçalarından ve sonuçlarındandır. Ne kadar güçlü olursa temel sevgi de (Allah sevgisi) o kadar güçlü olur.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kategorinin Öne Çıkan Haberleri