• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Erdoğan açıklamalarda bulundu
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Boğaziçi Üniversiteliler Derneği 14'üncü Genel Kurulu'na katılarak bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam tarihindeki yozlaşma dönemlerine bakıldığında bunun en yaralayıcı ve yıkıcı etkilerinin bilim yuvalarında başladığının, etkilerinin de en çok oralarda hissedildiğinin görüleceğini dile getirerek, bilimin olmadığı yerde sadece cehaletin değil, onunla birlikte vahşetin de kök salmaya başlayacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Boğaziçi Üniversiteliler Derneği'nin 14'üncü Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleşen kurulda Erdoğan bir konuşma yaptı.

Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili her konuyu uzun zamandır yakından takip ettiğini ve destek verdiğini belirten Erdoğan, iş dünyasında da güçlü bir yeri olan üniversitenin daha iyi yerlere gelmesi için mezunlarına büyük görev düştüğünü söyledi.

Dünyanın her yerinde köklü üniversitelerin en büyük maddi ve manevi destekçilerinin, o üniversitelerin mezunlarının kurduğu sivil toplum kuruluşları olduğuna işaret eden Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi'nde de böyle bir geleneğin yaşatılıyor olmasından memnuniyet duyduğunu ifade etti.

"Köklü üniversiteler toplumla aralarında güçlü bağlar kurar"

Dünyanın köklü üniversitelerinin bir başka özelliğinin, toplumla aralarında çok güçlü bağlar kurması olduğunu kaydeden Erdoğan, ABD, İngiltere ve Fransa'nın kadim yükseköğretim kurumlarının, Hz. Mevlana'nın tavsiyesinde olduğu gibi bir ayaklarıyla kendi ülke ve toplumlarına sıkı sıkıya basarken, diğer ayaklarıyla tüm dünyaya seslendiğini dile getirdi.

Cumhuriyet döneminde Türkiye'de hem bu ülkenin birikimine sahip çıkan, hem küresel düzeyde iddia sahibi olacak bilim yuvalarının kurulması için pek çok denemenin yapıldığını hatırlatan Erdoğan, bu girişimlerin bir kısmının yabancı eğitim-öğretim kurumlarının mirasları üzerine oturtulduğuna işaret etti ve Boğaziçi Üniversitesi ile Galatasaray Üniversitesi'ni buna örnek olarak gösterdi.

Boğaziçi Üniversitesi'nin hâlen Türkiye'nin en itibarlı ve en önemli yükseköğretim kurumlarından biri olduğunu, bununla birlikte gönüllerinden geçen konuma ulaşamadığını ifade eden Erdoğan, "Çünkü bu üniversitemiz, biraz önce Mevlana Hazretlerine atıfla ifade ettiğim hususta açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve bu milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka hâline gelme çabalarında da hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır." diye konuştu.

Erdoğan, şunları söyledi: "Üniversitemizin temelinin yabancı bir eğitim-öğretim kurumuna dayanıyor olması, bu zemine oturmasına asla mani değildir. İstenmesi hâlinde 1971 yılında zaten başlamış olan bu dönüşümü çok rahatlıkla ilerletmek mümkündür. 'Çok seslilik' ile 'kendi ülkesine ve milletine yabancılık' arasındaki çizgiyi doğru çizmeden de bunu başaramayız. Batı ülkelerindeki üniversiteler, soruyorum; çok sesli değil mi? Peki, bunlardan hangisinin sürekli kendi devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü duydunuz, gördünüz, böyle bir şey var mı? Dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitim görmekle yerli ve millî duruş sahibi olmak asla birbirinin zıddı değildir. Çünkü asıl mesele, fiziken nerede olduğunuzdan ziyade, zihin olarak nerede durduğunuz meselesidir."

İstiklal Şairi merhum Mehmet Akif'in "Asım'ın nesli" hayali ile Tevfik Fikret'in batıya eğitime gidip papaz olarak hayatını sürdüren oğlu "Haluk'un nesli" arasındaki farkın asla unutulmaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Türkiye, son 200 yılda bu dengeyi doğru şekilde kuramadığı için yurt dışına gönderdiği veya içeride aynı anlayışla yetiştirdiği pek çok evladını fiziken değil ama zihnen kaybetmiştir; sıkıntımız bu" değerlendirmesinde bulundu.

"Ehliyet-liyakat kimdeyse o girmesi lazım, önünün de kapatılmaması lazım"

Eğitim-öğretim özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü kavramlarının hep dile getirildiğine işaret ederek, "Konuşulması güzel de acaba uygulamaya gelindiği zaman, diyelim ki Boğaziçi Üniversitesi, buradaki hocalarımız bu işe nereye kadar pergellerini açıyorlar, burası çok önemli" şeklinde konuşan Erdoğan, "Çünkü belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli bir fikrin eğer savunucusu değilse ona kapıyı kapa; bu mu özgürlük? Çünkü eğitim-öğretim kurumlarının bu noktada bir defa kefeni yırtması lazım, açacak. Ve ehliyet-liyakat kimdeyse o girmesi lazım, önünün de kapatılmaması lazım." diye ekledi.

"Bilimin olmadığı yerde sadece cehalet değil onunla birlikte vahşet de kök salmaya başlar"

Üniversitelerin; bilime, bilimsel araştırmaya ve bunların somut çıktılarına yaptıkları katkı yanında, bulundukları toplumda ve insanlığın zihin haritasında yol açtıkları dönüşüm sebebiyle de önemli bir kurum olduğunu kaydeden Erdoğan, İslam tarihindeki yozlaşma dönemlerine bakıldığında bunun en yaralayıcı ve yıkıcı etkilerinin bilim yuvalarında başladığının, etkilerinin de en çok oralarda hissedildiğinin görüleceğini dile getirdi. Erdoğan, "Bilimin olmadığı yerde sadece cehalet değil onunla birlikte vahşet de kök salmaya başlar. Terör niye üniversitelere yerleşmiştir, niye üniversitelerde ciddi manada bizim üniversite yıllarımızda anarşiydi, ama daha sonra bu neye dönüştü? Teröre dönüştü. Hamdolsun şu 15 yıl içerisinde ciddi manada üniversitelerimizde böyle bir rahatsızlık görmüyoruz. Ama bunun ne kenarından, ne uzağından asla geçilmemesi lazım. Üniversitelerimiz bizim huzur mekânlarımız olması lazım." şeklinde konuştu.

"Zihnini Amerika'da yaşayan şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı olmaz"

Selçuklu'yu yıkılışa götüren Haşhaşi dalgasının bir yanıyla cehalet, bir yanıyla vahşet koktuğunu ifade eden Erdoğan, bugün de Türkiye'nin benzer saldırılarla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. Erdoğan, "FETÖ dediğimiz ihanet çetesi, etkisine aldığı insanların zihinlerini örgüte karşı kayıtsız-şartsız bir itaat duygusuyla çökertirken, gerektiğinde 15 Temmuz'da olduğu gibi en acımasız vahşetlere de yöneltebilmiştir. Ülkesine, milletine ve insanlığa hizmet etmek yerine, zihnini ve yüreğini Amerika'da yaşayan bir şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı da olmaz, Müslüman da olmaz." dedi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Unutmayın, âlim olmak başka bir şeydir, arif olmak başka bir şeydir. Âlim olabilirsin, ama arif olamazsın. Arif, irtifa makamıdır. Âlim ve arif olduğun zaman, o bambaşka bir zenginliktir. İrfanla yoğrulmamış ilim, nasıl bizi kalpsiz beyinlerin tasallutuna maruz bırakırsa, İslam'ın temiz ve pak mayasıyla yoğrulmamış körü körüne inanç da işte bu tür sapkınlıkların aracı hâline dönüşür. Bize lazım olan dinimizin emrettiği şekilde gönül süzgecinden geçirilerek o damıtılmış bilgidir, yani hikmettir. Hep duamız şu olsun: 'Ya Rab, bizi bilgi ve hikmetle zenginleştir.' Çünkü hikmetsiz bilgi adeta yok mesabesindedir. Ama hikmetle zenginleştirilmiş bilgi insanı güçlü kılar. Her kim 'İslam terakkiye manidir' diyorsa, bilin ki o hikmetten nasibini almamış bir nadandır. Çünkü karşısına İslam'ın terakkiyi emrettiğini ifade eden ne kadar ayet, ne kadar hadis, ne kadar örnek koyarsak koyalım bunların fikirleri değişmez. Çünkü bu anlayışın derdi müzakere değil, mübahase değil, selamlama değil, bunların tek gayesi kurdukları tuzaklara çekebildikleri kadar insanı çekebilmektir. Ne olduğunu, kim olduğunu, nereden geldiğini, nerede bulunduğunu, nereye gittiğini bilmeyen insanlar bu tuzaklara düşebilir. Ama biz düşmedik ve düşmeyeceğiz. Hele hele bir Boğaziçilinin böyle bir tuzağa düşmesine asla gönlüm razı gelmez."

Bir profesörün yaptığı bir sosyal paylaşımda FETÖ elebaşı için "O bize şah damarından daha yakın" dediğini hatırlatarak bunun Allah'a bir ortak koşma olduğunu, İslami bir kavrayış olmadığını söyleyen Erdoğan, "Uzun süredir işte bu şekilde inancımıza ters, fıtratımıza ters, ilmimize ters bir dayatmayla karşı karşıyayız. Hamdolsun milletimiz tarihinden tevarüs ettiği irfanıyla, sezgisiyle bu çarpıklığın farkına varmıştır. Artık her yerde, her mahfilde, her dost sohbetinde bu sorgulamaların yapıldığını görüyorum, duyuyorum; bundan ayrıca mutluyum." ifadelerini kullandı.

15 Temmuz direnişinin, bu sorgulamanın bir neticesi olduğunu belirten Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Eğer bu sorgulamayı benim milletim, benim halkım o günün gecesinde yapmamış olsaydı, Allah aşkına soruyorum F16'ların altına yatar mıydı, o helikopterlerin altına yatar mıydı? Ve üzerine gelen tankların, topların altına kendini atar mıydı? Ama onlar o sorgulamayı yaptılar ve ondan sonra tek şeye kendilerini hedeflediler; 'bizim için tek çıkış yolu şehadettir' dediler. Evet, 'mesele vatan olduktan sonra, mesele millet olduktan sonra gerisi teferruattır' dediler ve şehadete yürüdüler. Ve 15 Temmuz direnişi başlı başına bu ferasetle gerçekleştirilen bir şahlanıştır, bir uyanıştır, bir özüne dönüştür. Bu silkinişe kendimizle birlikte tüm kardeşlerimizin, tüm insanlığın ihtiyacı vardır."

Göreve geldiklerinde savunma sanayinde yüzde 15 düzeyinde olan yerli üretimin şu anda yüzde 65'e çıktığını ve bunun daha da artacağını kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin şu anda 32 bin fite kadar çıkabilen ve 28 saat havada kalabilen silahlı-silahsız insansız hava araçlarını kendisinin ürettiğini ve mücadelesini bu araçlarla verdiğini dile getirdi.

"Şahlanışın birinci şartı imansa ikinci şartı da bilimdir"

Bu durumun birilerine rahatsız ettiğini; ancak bu mücadelenin devam edeceğini ifade eden Erdoğan, "Şahlanışın birinci şartı imansa, yürekse, ikinci şartı da bunun somut çıktılarını ortaya koyacak bilimdir, bilimsel zihniyettir, bilim kuruluşlarıdır." diye konuştu. (İLKHA)




















 

Bu haberler de ilginizi çekebilir