• DOLAR 34.557
  • EURO 36.628
  • ALTIN 2918.831
  • ...
SDAM`dan Çin Raporu   -1-
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HABER MERKEZİ - Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) “Yeni Dünya Düzeninde Çin Halk Cumhuriyeti” başlığıyla Çin raporu yayınladı. Raporda Çin'in tarihi, demografik ve coğrafî özellikleri, kendine has yönetim biçimi, komşularıyla olan ilişkileri; Çin'de yaşayan Müslümanlar, onların sorunları, karşılaştıkları problemler ve Çin içerisindeki konumları analiz ediliyor. Aynı zamanda Çin'in 1949 Komünist Devrimi'yle paralel, Uzak Asya ve dünyada süper güç olmak için tarihi misyonunu bir kenara bırakarak post-küresel dünyada hedeflediği yeni konum irdeleniyor. Çin Halk Cumhuriyeti`ni 4 ana başlık altında inceleyen bu raporu, özetle; yazı dizisi halinde okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE ÇİN HALK CUMHURİYETİ  -1. BÖLÜM-

Tarih boyunca uzun yolların son durağı olarak karşımıza çıkan Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), son yüzyılda devasa nüfusu üzerinden sağladığı ekonomik gelişme ile tarih boyunca izlemiş olduğu izolasyonist politikaların aksine, dünya çapında ekonomik atılımlar yapmak suretiyle dünya liderliğine ortak olmaya çalışmaktadır. Üretimdeki büyüme, enerjideki ihtiyaç, astronomik rakamlara ulaşan işgücü ve teknolojik gelişim açısından küresel güçlerle rekabet edebilecek duruma gelen Çin'i, kısa vadede küresel siyasetin en etkili aktörleri arasında görmek sürpriz olmayacaktır. Çin, Uzak Asya tarihinde egemen ülkeler arasında kendine yer edinen 4000 yıllık köklü bir medeniyet kurmuştur. Tarihi, değişik hanlıkların idaresiyle bazen büyük bir imparatorluk bazen prensliklere ayrılmış küçük feodal yapılar bazen de prensliklerin birleşmesiyle küçük krallıkların yönetimiyle medeniyetinden ödün vermeyerek bölgede hüküm sürmüştür.

Milattan yaklaşık 1500 yıl önce yazının icat edilmesiyle birlikte kayıt altına alınan Çin tarihi, bölgenin tarihsel olarak aydınlatılmasına katkıda bulunmuştur. Çin, tarih boyunca yaptığı teknolojik atılımlarla Asya ve Avrupa`ya ilham kaynağı olmuştur. Barutun ve matbaanın icadı, ipeğin çıkış yeri olması gibi gelişmeler zamanın imkânlarıyla da birleşerek Çin`in binlerce kilometre ötesi ile ticarî bağlar (İpek Yolu) kuran bir ticaret merkezi olmasını sağlamıştır. Kimi zaman salgın hastalıklarla kimi zaman ise uzun yıllar süren savaşlarla bölgeyi harap eden ve Çin`i ikiye bölen bir süreç yaşamıştır. Moğol istilası gibi dış saldırılarla yıkılan imparatorluklar, yine Çin`in profesyonel yönetim stratejisi ve siyasi kurnazlıklarından faydalanarak barbar olarak değerlendirdikleri yabancı güçleri zamanla içlerinde eritmiş, tekrar kendi hükümranlıklarını sağlamışlardır.

Talas Savaşı`yla İslâm`ın küresel bir güç olduğunu anlayan Çinliler, İslâm`ın kendi topraklarında da zemin bulduğunu görmüşler; kimi zaman katı yaptırımlar uygulayıp Müslümanları baskılamış kimi zaman da ılımlı bir yaklaşım izleyerek İslâm ve Müslümanlarla bir arada yaşamayı başarmışlardır. Çin`de iki büyük İslâm toplumu mevcuttur: Doğu Türkistan`da etnik yapılarını muhafaza eden Uygurlar ile ülkenin batı kısmı ve daha başka birçok yerine dağılmış durumda olan Hui Müslümanları. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı`nda herhangi bir varlık gösteremeyen ve kendi toprakları Batılı sömürgeciler tarafından işgale uğrayan Çin`de 1949 Komünist Devrimi`yle birlikte yeni bir süreç başlamıştır. Dünyaya kapalı bir hayata alışık olan Çin, devrimden sonra sadece yönetim olarak değil toplumsal olarak da dünyaya kapanmış ve tüm toplum entegrasyona tabi tutulmuş; tarihî Konfüçyüsçü anlayış yerini ateizme bırakmış, kültürel bir yozlaşma tüm toplumu sarmıştır. Teknolojik olarak da büyük değişimler yaşayan Çin, Batının ambargosuna karşı kendi imkânlarıyla ayağa kalkmaya çalışmıştır. Çin son yıllarda jeostratejik yapısı, nüfusu ve teknolojik üretimiyle tüm dünyada kendinden söz ettirmiş; aynı zamanda çağın projesi olan “Bir Kuşak Bir Yol” ismindeki “Yeni İpek Yolu”nu 65 ülke ile yakın ilişkiler kurarak hayata geçirmeye çalışmaktadır.

COĞRAFÎ VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ

Çin Coğrafyası Çevresini kuzeybatıda Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan cumhuriyetleri, kuzeyde Moğolistan, kuzeydoğuda Rusya Federasyonu ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, güneyde Vietnam, Laos ve Myanmar, güneybatıda Hindistan, Butan ve Nepal, batıda Pakistan ve Afganistan toprakları kuşatır. Ülkenin doğusu Büyük Okyanus`un kenar denizlerinden olan Sarıdeniz, Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi ile sınırlıdır. Genişliği doğu-batı doğrultusunda 5000, kuzey-güney doğrultusunda 5500 kilometreyi bulur. 9.571.300 km²`lik yüzölçümü ile dünyada üçüncü, nüfusuyla ilk sıradadır. Çok geniş bir ülke olan Çin, Asıl Çin (İç Çin) ve Dış Çin olmak üzere iki kısımda ele alınır. Asıl Çin, kuzeyde Liaotung körfeziyle güneyde Tonkin körfezi arasında, Büyük Okyanus`a doğru dış bükey bir çıkıntı meydana getiren yarımadadır. Dış Çin ise bu yarımadayı kuşatan Mançurya, İç Moğolistan, Doğu Türkistan ve Tibet gibi bölgelerden meydana gelir. Ülke doğu ve batı olarak ikiye ayrılır. Güneybatı Hindistan ve Bangladeş ile olan sınırlarını, dünyanın en yüksek tepesine sahip olan Himalaya Sıradağları teşkil eder. Kuzeybatısında Doğu Türkistan`ın tarım havzası vardır. Doğu Çin`in kuzey kesimi nehir havzalarından, güney kesimi ise Burma ve Hindi-Çin Yarımadası sınırında yaylalardan oluşur.

NÜFUS VE YAŞAM

Çin, 56 farklı etnik unsurdan oluşan yaklaşık 1 milyar 400 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Çin nüfusunun %93`ünü Han Çinlileri, % 7`sini ise geriye kalan etnik yapılar oluşturmaktadır. İstatistikler, nüfusun %71`inin herhangi bir dininin olmadığını göstermektedir. Bu büyük grup dışında Çin`in eski dinlerinden Budizm`i benimseyenlerin oranı % 6`dır. İnançlılar içinde Budistler`den sonra ikinci sırayı Müslümanlar alır. Yine ülkenin eski dinlerinden Konfüçyüsçülüğe mensup olanların sayısı Müslümanlardan azdır. Hanlar, Çin`de ve Hindi-Çin`de büyük bir etnik yapıyı oluşturmaktadırlar. Çin tarihinde ve yönetiminde sürekli bir şekilde etkin olmuş, yönetimde doğrudan ya da dolaylı olarak bulunmuşlardır. Kültürel ve bilimsel olarak da Çin`e birçok katkıları olmuştur. Çin Seddi`nin yapılması, kâğıdın icadı, matbaa, porselen, ipek ve pusula Han Çinlilerinin Çin tarihine katkılarıdır. 1936 yılı nüfus sayımında ülke genelinin %10`unu Müslümanların oluşturduğu görülürken 1948`de yönetimi devralan komünistlerin yaptığı nüfus sayımında Müslüman nüfus %1,79 olarak 10 milyondan aşağı gösterilmiştir. 2000 yılında yapılan sayımda ise Müslüman nüfus 20 milyon ve %1.61 oranıyla gösterilmiştir. Müslüman nüfusun az olmasının sebebi etnik kökene göre sayım yapılmasındandır. Sadece etnik kökeniyle Müslüman kabul edilenler nüfus sayımında Müslüman olarak sayılmışlar; diğer Çinli Müslümanlar ise ait oldukları etnik yapıların farklı dinlere mensup olmalarından dolayı Müslüman nüfusa dâhil edilmemişlerdir. Hindi-Çin bölgesinde ise Müslüman nüfusun 7-8 milyon dolayında olduğu tahmin edilmektedir.

Çin`deki Müslüman azınlıkların etnik yapıları Hui, Uygur, Kazak, Tunghsiang, Kırgız, Salar, Tacik, Özbek, Pao-an ve Tatarlardır. Bunlar çoğunlukla üç ilde (Shaanxi, Gansu, Qinghai) ve iki özerk bölgede (Ningxia, Sincan) yaşamaktadırlar. Müslüman nüfusun çoğunluğunu Huiler oluşturmaktadır. Huilerin çoğunluğu kuzeybatı bölgelerinde bulunmakla birlikte bir kısmı Çin`in iç kesimlerine dağılmışlardır. Uygurlar Sincan`da, diğer etnik gruplar ise kendi yurttaş ülkelerinin sınır boylarında yaşamaktadırlar. Azınlıkların %20`si Müslümanlardan oluşmakta, Han Çinlileri arasında da Müslümanlar bulunmaktadır. Komünist Çin`in resmi ideolojisi ateizmdir, bununla birlikte geleneksel beş dinin (Budizm, İslâm, Katoliklik, Protestanlık ve Taoizm) mensupları da Çin`de mevcuttur. Çin`in din hakkındaki politikası beş ilkeyle özetlenebilir:

1- Çin Komünist Partisi üyeleri ve ÇHC hükümet yetkilileri Marksizm ve Leninizme bağlı kalmalı ve ateizme uymalı.

2- Çin vatandaşları dine inanıp inanmamakta özgürdürler.

3- Tüm yasal dinler eşittir ve ulusal birlik amacını güder.

4- Tüm dini kuruluşlar yurtiçinde faaliyet yapmalı ve dışarıdan müdahale kesinlikle yasaktır.

5- Dinler, eğitim ve siyasetten ayrı olmalıdır. Hiç kimse din aracılığıyla siyasete ve eğitime etki edemez.

ÇHC dini azınlıkları ikili bir merkezle tamamen kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Dinlerin yayılmacı politikasının önüne geçmeyi amaçlamaktadır. 56 etnik yapı arasında en sert uygulamalara maruz kalan Uygur Müslümanları ve Tibet Budistleridir. Günlük yaşamda, sosyal hayatta ve iş hayatında çok sert kurallar kendini göstermektedir.

ÇİN TARİHİ

Arkeolojik çalışmalara göre Çin`in tarihi M.Ö. 2000 yıllarında başlamaktadır. M.Ö. 1500`lü yıllarda yazının kullanılmaya başlanmasıyla Çin tarihi ile ilgili yazılı belgeler ortaya çıkmıştır. Çin tarihi sülale hâkimiyeti ve savaşlarıyla doludur. Feodal yönetim biçimlerinin ağır bastığı ve 100`e yakın sülalenin birbiriyle rekabeti ve hâkimiyeti uzun yıllar Çin`i dış tehditlere açık tutmuştur. Öte yandan ülke genelinde yabancı kavimlerin çok olması ülkenin kültürünün zenginleşmesini sağlamıştır.

Han sülalesi M.Ö. 206 yılında ülke hâkimiyetini ele geçirmiş, devlet yönetimini ilk defa sistemli hâle getirmişlerdir. M.S. 8 yılında Wang-mang tarafından Han hâkimiyetine son verilmiş fakat M.S. 25 yılında Doğu Hanları hâkimiyeti tekrar ele geçirmiştir. Son Han Hükümdarının indirilmesiyle (M.S 220) Çin`de siyasi parçalanma gerçekleşmiş, “Üç Krallık Dönemi” başlamıştır. Uzun yıllar Çin`de birlik sağlanamamıştır ve sülalelerin hâkimiyeti derebeylik şeklinde ya da küçük krallık şeklinde devam etmiştir. Müslüman tüccarlar vasıtasıyla İslâm`ı kendi topraklarında görmeye başlayan Çinliler, 751 yılında yapılan Talas Savaşı`yla İslâm`la daha yakından karşılaşmış ve bu savaştan sonra Çin`in Orta Asya üzerindeki nüfuzu azalarak İslâm bölgede hızla yayılmaya başlamıştır. 1279`da Moğolların saldırısıyla Çin ele geçirilmiş ve Yuan Hanedanlığı kurulup başkent Pekin`e taşınmıştır. İlk defa yabancı bir gücün tüm Çine hâkim olması uzun sürmemiş ve dinî, iktisadî faktörlerin yanı sıra milliyetçiliğin de etkisiyle 1368`de Yuan Hanedanlığı yıkılmıştır. Moğolların Çinlileri aşağılaması Çin`de milli bir şuur oluşturmuş, Çinli olmayan insanlar hor görülmeye başlanmıştır. 1644`te idareyi ele alan Mançular zamanında benzer milliyetçi duygular baş göstermiş, yine bu dönemde Rusya ve Çin ilk defa karşı karşıya gelmiştir. Avrupa da artık yavaş yavaş Çin`i tanımaya başlamıştır. “Gökyüzünün İradesi” ve “Gökyüzünün Altındaki Her Şey” gibi kavramlarla Çin Hanedanlığı kendisine kutsiyet atfetmiş ve Çinliler dışındaki tüm ulusları barbar olarak nitelemiştir.

Batılı ülkelerin Çin sınırlarına girmeye çalıştığı sıralarda kırsal kesimin tepkisi artmış ve özellikle Müslüman isyanlar baş göstermiştir. Kansu (1864-1865), Shensi, Yünnan (1855-1873), Kansu (1895) ve 1866`da Türkistan`da Yakup Han ayaklanması devre damgasını vurmuştur. Ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılmış, milyonları bulan katliamlar yapılmıştır. Türkistan`da Yakup Han isyanda başarılı olmuş, Uygur Hanlığını kurmuştur. Uygur Hanlığı, Çin ve Rusya`nın yaşadığı iç sorunlardan dolayı güçlenmiş; bu güçlenme esnasında Urumçi ve Turfana`ya kadar olan bölgenin hâkimiyetini ele geçirmiştir. Uygur Hanlığı, Osmanlı Halifesine bağlılığını bildirerek Osmanlıdan silah yardımı almış ve Yakup Han`a “Emur-ül Müslimin” ünvanı verilmiştir. Çin, Rusya`yla da anlaşarak Kaşgar`a karşı büyük bir sefer başlatmış, savunma hattı kurmaya çalışan Yakup Han Osmanlı`dan ve İngiltere`den yardım istemiştir. 93 Harbinde olan Osmanlı yardım gönderememiş, İngiltere ise yardım talebine cevap vermemiştir. Yakup Han`ın vefatından sonra iç çekişmeler içine düşen Türkistan, Çin tarafından işgal edilmiştir. Türkistan`a Mançu Hanedanlığı tarafından, “yeni sınırlar” anlamına gelen “Sincan” ismi verilmiştir. “Gökyüzünün İradesi” konusu tartışılmaya başlanınca batılı ülkelere karşı başlayan isyanlar Müslümanlarla sınırlı kalmamış, tüm Çin`de baş göstermiştir. Nian Ayaklanması olarak bilinen isyan Han Çinlilerinin de desteğini alarak 20 yıl sürmüştür. Büyük ayaklanmalar arasında olan Taiping Ayaklanması, güneyde Çinli Hristiyanlar tarafından başlatılmıştır. Müslüman, Nian ve Taiping ayaklanmalarından sonra 1850 yılında 410 milyon olan Çin nüfusunun 1873`te 350 milyon dolaylarına düştüğü tahmin edilmektedir.

AFYON SAVAŞI

İngiltere, işgal ettiği Hindistan`ı afyon için hem üretim hem de tüketim merkezi olarak kullanıyordu. Bununla yetinmeyen İngiltere afyonu, afyon ticaretinin hukuken yasak olduğu ama ticaretine müsamaha gösterildiği, dış dünyaya kapalı haliyle Batılı sömürgeye direnen ve büyük bir pazar olan Çin`e satmaya başlamıştı. Afyon bağımlılığı Çin`de yaygınlaşmaya başlayınca Qing hanedanlığı bunu önlemek için sert önlemler alma yoluna gitmiş ve gönderdiği askerlerle yabancı tüccarlara açık olan Kanton Limanı`nı ablukaya alıp malları imha etmişti. Buna karşılık İngiltere, belli başlı limanları ele geçirmek, karşı koyan Çin gemilerine el koymak ve Londra`yı tatmin edecek bir toprak parçası edinmek için donanmasını buraya sevk etti. Farklı kültürel özelliklere sahip iki devletin savaşında, endüstriyel, kapitalist, sömürgeci İngiltere; tarımsal, Konfüçyüsçü ve durgun Çin`e galip geldi. Çin, 1839`da başlayıp 1842`de biten bu savaşta yenilgiyi tadarak sömürgenin çirkin yüzünü daha yakından tanımış oldu. Nanking Antlaşması`yla Hong Kong`u İngiltere`ye bıraktı, beş önemli liman yabancılara açıldı, Avrupalı tüccarlara kapitülasyonlar verildi ve niteliği ne olursa olsun tüm malların satışı serbest oldu. Yüklü bir tazminata da mahkûm olan Çin, uzun yıllar sürecek sömürü sürecine girdi. Afyon Savaşı ile Çin`e giren Batı`nın bu tarihe kadar -Rusya elçisi haricinde- hiçbir elçisi Çin`de daimi ikamet hakkı elde edememişti. 1856-1860 yılları arasında İngiltere ve Fransa`ya karşı yapılan İkinci Afyon Savaşı da Çin`in mağlubiyetiyle sonuçlanmış; iç isyanların da etkisiyle imparatorluk adım adım küçülmeye ve parçalanmaya başlamıştır.

Japonya ile 1894-1895`de Kore`de yapılan savaş, Japonya`nın teknolojik üstünlüğünden dolayı yenilgiyle sonuçlanmış ve Çinli askerler Kore`den kaçmak zorunda kalmışlardır. Japonya Mançurya`ya kadar ilerleyip Mançurya`nın bir kısmını topraklarına katmış ve Çin`den yüklü bir savaş tazminatı almıştır. İkinci bir milliyetçilik akımına sebep olan bu savaşlar Pekin`de büyük protestolara yol açmış, imparatoriçenin ölümüyle 2 yaşında olan Prens Pu Yi İmparator olmuş ve bu durum milliyetçi kesimin sesinin daha çok çıkmasına yol açmıştır. 1912 yılında Mançu Hükümeti, Çin tahtından vazgeçerek bir ferman ile “Cumhuriyeti” ilan etmiştir. 1839-1940 yılları arası Çinliler tarafından isyanlar, Batı sömürüsü, ağır yenilgiler ve ağır yaptırımlar sebebiyle “Utanç Asrı” olarak adlandırılmaktadır.     -Devam edecek…

Bu haberler de ilginizi çekebilir