• DOLAR 34.464
  • EURO 36.598
  • ALTIN 2915.853
  • ...
"Her çeşit ayrıştırma bizim nazarımızda merduttur, reddedilmesi gerekir"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HÜDA PAR Şahinbey İlçe Teşkilatı 2'nci Olağan Kongresine katılmak üzere Gaziantep'e gelen HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, önemli açıklamalarda bulundu. "Bu dava bir post kavgası değildir. Bu dava bir koltuk kavgası hiç değildir. Bu dava hakkı ve adaleti hâkim kılma davasıdır." diyen Yapıcıoğlu, "adalet" vurgusunun yanı sıra iç gündemin öne çıkan konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

2012 yılının sonunda partilerini kurarken "Gerçek Adalet, Dürüst Siyaset" sloganıyla yola çıktıklarını hatırlatan Yapıcıoğlu, "2012 yılında parti programımızı ve parti tüzüğümüzü resmi makamlara teslim edip kuruluş belgemizi alırken önce 'İnsan ve Adalet' dedik. 'Adalet hiç bir şeye feda edilemez' dedik. Bu yürüyüşümüz 5'inci yılını doldurmak üzere. Birinci kongreler üzerinden 3 yıla yakın bir zaman geçti. 2019 yılında inşallah büyük kongremizi yapacağız." ifadelerini kullandı.

"Yola çıktığımızda 'gerçek adalet, kardeşlik, vahdet, ümmet, millet, memleket' dedik. 'Hiç kimse şahsi çıkarlarını milletin ve memleketin menfaati üzerinde görmesin' dedik. 'Hiçbir grup, parti kendisini memleketten daha kıymetli ve değerli görmesin' dedik. 'Hiçbir memleket ne güttüğü belli olamayan milli menfaat sözcüklerinin arkasına sığınarak ümmetin maslahatının aleyhine çalışmasın, onun maslahatına ters işler yapmasın' dedik." vurgularıyla konuşmasına devam eden Yapıcıoğlu, ekonomideki sorunlara, vergi dağılımındaki dengesizliğe ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe dikkat çekerek şunları söyledi:

Kamu harcamalarını karşılamak için vergilere astronomik zamlar yapılıyor

"Memleketin her tarafında çok ciddi şikâyetler var. Şu son günlerde memlekette yaşanan olaylara bir bakın. Gelir dağılımında ciddi bir adaletsizlik var. Kamu harcamalarını karşılamak için bulunan yollardan bir tanesi de vergilere astronomik zamlar yapmak. Gaziantep çok ciddi olarak bu sorunu belki hissetmiyordur. Ama memleketin farklı bölgelerinde çok ciddi bir işsizlik sorunu var. İşsizlik rakamları çift hanelere çıktı. İşsiz sayısını azaltmak için İŞKUR üzerinden yeni bazı kadrolar açılıyor. İşverenlere 'elemanlarınızın sayısını artırın, onların ücretinin bir kısmını, primlerini, vergilerini devlet olarak biz ödeyelim' diyorlar. Peki, soruyorum; o kadrolara kimler yerleştiriyor?"

"Kadrolar ehil insanlara mı teslim ediliyor?"

16 Nisan'da yapılan referandumdan sonra hükümeti uyardıklarını da ifade eden Yapıcıoğlu, "Bakınız bundan sonra gözler sizin üzerinizde, artık hiçbir mazeretiniz yok. Bundan sonra göreceğiz, sizden beklediğimiz şeyler var. Bunlardan birincisi 'adalet, ikincisi istişare ve üçüncüsü de liyakat ile ehliyet' demiştik. Peki, kadrolar ehil insanlara mı teslim ediliyor? Yoksa bu kadrolar ensesi kalın olanların veya ensesi kalın dayısı olanların enselerinin biraz daha kalınlaşması için mi kullanılıyor? Bu gidişattan memnun musunuz?" diye sordu.

"Başka bir ülkenin pasaportunu taşıyan insanlar arasında neden ayrımcılık yapıp birbirinin yerine geçiriyorsunuz?"

Geçtiğimiz pazartesi günü Irak Kürdistanı'nda yapılan ve aradan geçen bir haftaya rağmen Türkiye ve dünya gündemini meşgul eden "bağımsızlık referandumuna" da değinen Yapıcıoğlu, "Son günlerde bütün Türkiye'nin gündemini meşgul eden konulardan biri de Irak Kürdistan Bölgesi'nde 25 Eylül tarihinde yapılan referandum. Basına ve özellikle sosyal medyaya bazı fotoğraflar yansıdı. Ellerinde uzun namlulu otomatik silahlar da bulunan bazı kişiler poz veriyorlar, bunlar sivil insanlar. Bunlar nereye gidecekler? 'Biz oradaki kardeşlerimizi ezdirmeyeceğiz, gerekirse biz onlar için savaşacağız' diyerek ateşe benzin döküyorlar. Biz soruyoruz; sizin kardeşlik ölçünüz nedir? Aynı kabileye mensup olmamız mı gerek, yani sizin tabirinizle soydaşlık mıdır? Aynı kişiler 'Bizim Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Kürt kardeşlerimizle hiç kimse aramızı bozamaz' diyorlar. Peki, sınırın bu tarafında sizinle soydaş olmayanlar, onlar da sizin kardeşinizse o zaman sizin ölçünüz soydaşlık değildir. Nedir sizin ölçünüz, sınırlar mıdır? Eğer sizin ölçünüz sınırlar ise sınırların öteki tarafında başka bir devletin bayrağı altında yaşayan, başka bir ülkenin pasaportunu taşıyan insanlar arasında neden ayrımcılık yapıp birbirinin yerine geçiriyorsunuz? 'Ben Allah'a ve ahiret gününe iman ettim, Müslümanlardanım' diyen herkesin yapması gereken, kardeşi ve tanıdığı veya hiç tanımadığı iki kişi arasında bir sorun çıktığında, önce meselenin ne olduğunu iyice anlamaya çalışmak ve yapabiliyorsa onları anlaştırıp sükûneti temin etmektir." şeklinde konuştu.

"Her çeşit ayrıştırma bizim nazarımızda merduttur, reddedilmesi gerekir"

"Biz, '80 milyon vatandaş birinci sınıf vatandaş' diyoruz." sözleriyle konuşmasına devam eden Yapıcıoğlu, "Bugün bu olaylar oldu diye söylemiyoruz. Partimiz kurulurken, parti programımızda da dile getirdik. Programın hemen başında diyoruz ki; 'Cenab-ı Allah dünya ve içindekileri insanlar için yaratmıştır. Bütün insanlar Hz. Adem ve Havva'nın çocuklarıdır. Yaratılış itibariyle birbirlerine eştir. Bütün inananlar, müminler kardeştir.' Şimdi biz bunları söylerken birilerinin hoşuna gitmediği için sanki biz milleti, ümmeti farklı farklı guruplara bölüp, onları birbirilerinin aleyhine kışkırtıyormuşuz gibi bize 'bölücülük yapmayın' diyenler var. Biz diyoruz ki, bölücülerin her çeşidine inat biz birleştirmeye devam edeceğiz. Her çeşit ayrıştırma bizim nazarımızda merduttur, reddedilmesi gerekir. Biz bütün insanlar inansın, ahret bilinciyle hareket etsin ve bütün insanlar cennet ehli olsun ve hidayet bulsun istiyoruz. Ama olmazsa, yani bizimle aynı inancı taşımazlarsa da biz onlara adaletle davranılması gerektiğini biliyoruz, buna inanıyoruz. Adalet her zaman, her şartta ve herkes tarafından uyulması gereken bir şeydir. Zulüm mutlak manada haramdır. Hiç kimse dünyanın her hangi bir yerinde, her hangi bir insana, hatta her hangi bir canlıya, hiçbir gerekçeyle zulmetme hakkına sahip değildir. O yüzden biz '80 milyon vatandaş birinci sınıf vatandaş' diyoruz. 80 milyonun hepsi aynı dile mi mensup, bizimle aynı inancı mı taşıyor, aynı kavme mi mensup, hayır. Ama biz diyoruz ki 'bütün insanlar kanun önünde eşit olmalıdır.' Peki, kanunlar herkese eşit olarak uygulanıyor mu?" dedi.

Yapıcıoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamuya girişte zorunluluk haline getirilen güvenlik soruşturması ve mülakatla memur alımıyla ilgili ise "Siz bu mülakatları neye göre yapıyorsunuz ve gerçekten ehil kişileri seçmek için mi, yoksa kendi yandaşlarınızı yerleştirmek için mi yapıyorsunuz?" diye sordu.

Kamuya alımlarda mülakatları neye göre yapıyorsunuz?

"Bu kadroların iktidarın bazı milletvekilleri tarafından parayla satıldığına dair piyasada bazı haberler dolaşıyor." diyen Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:

"Memlekette bir zamanlar adı 'hizmet' olan, sonralarda adı 'FETÖ' olarak değişen bir yapı vardı. Bir dönem 'KPSS' diye bir sınav getirdiler. Vatandaşlar da 'ne güzel herkes sınava giriyor hiç kimseye torpil yok, kadrolar açıldığı zaman en yüksek puandan başlayarak ihtiyaç sayısı kadar elemanı çağırıyorlar ve iş başı yaptırıyorlar.' Sonra baktık ki gerçekten birileri çok yüksek puanlar alıyor. Aradan biraz daha zaman geçti. Öğrendik ki bunlar soruları çalıyorlarmış. Kendi yandaşlarına veriyorlarmış. Bütün kadrolar ellere geçsin diye bunu yapıyorlardı. Şimdi her gün basına haber düşüyor. 'Şu kadar emniyetçi, asker, şucu ve bucu açığa alındı.' Şu anda o memur kadrolarından oluşan açığı kapatmak için hızlı bir şekilde yeniden memurlar alıyorlar. Peki, o memurları nasıl alıyorlar? Daha önce bir KPSS vardı. KPSS haklı bir sistemmiş gibi görünüyordu. Sonra soruların çalındığını anladı. Şimdi ne yapıyorlar. 'KPSS yetmez' diyorlar. 'Sadece o sınavdan yüksek puan alanlar her türlü memuriyete layıktırlar girsinler diye bir şey söylemiyoruz.' Birisi çok iyi matematik, fizik, kimya biliyor olabilir. Ama insanlıktan da çıkmış olabilir. Siz eğer onu getirip öğretmen yaparsanız ben çocuğumu ona teslim etmek istemem. Siz bu mülakatları neye göre yapıyorsunuz? Gerçekten ehil kişileri seçmek için mi, yoksa bu sefer kendi yandaşlarınızı yerleştirmek için mi yapıyorsunuz? Millet ne düşünür? Dayısı olan göreve başlıyor değil mi? Bu kadroların iktidarın bazı milletvekilleri tarafından parayla satıldığına dair piyasada haberler dolaşıyor. Bunları biz duyuyoruz. Peki, hükümet ve başındakiler bundan habersiz mi, hiç zannetmiyorum. Bu da yetmiyor. Mülakatı geçenlere de ikinci bir süzgeç daha koyuyorlar. Bu sefer de güvenlik soruşturması yapıyorlar. 'Biz FETÖ'cüleri devlet kadrolarından ayıkladık, bunlar kapıdan kovuldu, tekrar bacadan girmesinler' diye! Peki, ben soruyorum; dönemin içişleri bakanı FETÖ'ye yönelik operasyonlar başladığında emniyet istihbaratında görevli polis memurlarından yüzde 90'nına yakını FETÖ mensubu olduğunu bizatihi itiraf etmişti. Şimdi güvenlik soruşturmasını kim yapıyor, emniyet! Neye göre yapıyor? Arşive göre yapıyor."

"Basın; hakkın, adaletin ve milletin yanında taraf olmalıdır"

Basın kuruluşlarının; hakkın, adaletin ve milletin yanında taraf olması gerektiğini vurgulayan Yapıcıoğlu, "Ama içler acısı bir haldeyiz ki basının önemli bir kısmı ciddi bir tarafgirlik içerisinde. Birileri ne söylerse söylesin. Ya o yanlış diye insanlara anlatmak için çırpınıyor. Ya da o çok doğru bir şey söylemiş ki bunu ispat etmeye çalışıyor. Hani birileri 'tarafsız basın' der, ben basının tarafsız olacağına inanmıyorum, olması gerektiğini de düşünmüyorum. Basın taraf olmalı. Ama basının taraf olması gerek nokta şu veya bu partinin yanında kullanılmak değildir. Hakkın, adaletin ve milletin yanında taraf olmalıdır. Millete haksızlık eden, hakkını çalan, aldatmaya kalkan kim olursa olsun onu deşifre etmelidir. Eğer saygın olmak istiyorsa basının saygın olmasının yolu budur." diye konuştu.

"Memleketteki siyasi partiler kendi şahsi veya partisinin çıkarlarını memleketin menfaatinin, ümmetin maslahatının üzerinde görüyor"

Türkiye'nin içinde olduğu durumun hiç iyi olmadığına işaret eden Yapıcıoğlu, "Emin olun memleketin şu an içinde olduğu durum çok hayra alamet değildir. Gidişatta iyi yönde değil. Biz uyarıyoruz, fakat maalesef biraz önce basından şikâyet ettik. Belki bizim daha fazla siyaset kurumundan şikâyet etmemiz lazım. Bir siyasetçi olarak iğnenin büyüğünü de kendimize batırmalıyız. Memleketteki siyasi partiler kendi şahsi veya partisinin çıkarlarını memleketin menfaatlerinin üzerinde, ümmetin maslahatının üzerinde gördükleri müddetçe bu halden çıkışımız yok. Kayıkçı kavgası devam edecek." şeklinde konuştu.

"Uyarılarımıza dudak bükenler daha sonra, 'HÜDA PAR'ın programı bir medeniyet projesidir' itirafında bulundular"

Suriye meselesi başta olmak üzere birçok meselede parti olarak ümmetin ve ülkenin maslahatı için yaptıkları uyarılarının dikkate alınmadığını belirten Yapıcıoğlu, "Ama emin olun pek çok meselede Suriye meselesinde, adına 'Çözüm Süreci' dedikleri çatışmasızlık sürecinde de biz hep uyarılarımızı yaptığımızda dudak bükenler daha sonra, 'HÜDA PAR'ın programı bir medeniyet projesidir.' itirafında bulundular. Bazıları açıkça bunu itiraf edemeseler de aradan geçen yıllardan sonra bizim o gün, yani yıllar önce söylediğimizi bugün kendi cümleleriymiş gibi söylemeye başladılar. Bu durum bize bir şey gösteriyor değil mi? Demek ki o doğrularımızda çok daha fazla ısrarcı olmalıyız. Her gün biraz daha fazla sayıda insana bunu götürmek için çaba göstermeliyiz. Bu memleketin buna ihtiyacı var." diye belirtti.

"Biz adaletin hâkim olmasını istiyoruz"

"Davası hak olanın yardımcısı Allah'tır." diyerek konuşmasını sürdüren Yapıcıoğlu, partililere hitaben ise şunları söyledi:

"Allah mutlak surette nurunu tamamlayacaktır. Bu nedenle tüm kardeşlerimden hassaten istirhamım, sakın gevşemeyin, yılgınlığa düşmeyin, birbirinizle didişmeyin ve birilerinin provokasyonuna gelmeyin. Biz hep 'kardeşlik, vahdet, adalet' diyeceğiz. İnşallah ısrarla bunları söyleyelim. Bizi anlamayanların da bir gün bu söylemelerimizin haklılığını itiraf etmelerini temin edeceğiz. Biz bunu başardığımız gün, yani o insani ve İslami değerlerin hayatımıza tatbik edildiğini gördüğümüz gün, vazifemizi yapmış olmanın huzuru içerisinde olacağız. Biz muhakkak bu memleketi 'biz yöneteceğiz veya bizimle beraber hareket edenler yönetecek' diye bir kavganın içerisinde de değiliz. Biz adaletin hâkim olmasını istiyoruz. Biz o ilkelerin hayata hâkim olmasını istiyoruz. Bu dava bir post kavgası değildir. Bu dava bir koltuk kavgası hiç değildir. Bu dava hakkı, adaleti hâkim kılma davasıdır. Bu mücadele onun mücadelesidir. Rabbim bu yolda ayaklarımızı sabit kılsın."

"Başarı, bütün engellemelere rağmen doğru çizgide yürüyebilmektir"

Yapıcıoğlu, "Eğer bu çabalarımıza rağmen istediğimiz kadar destek bulamazsak bile yine yılgınlığa düşmeyeceğiz. Çünkü biz şuna inanıyoruz. Başarı sadece etraftaki kalabalıkların sayısıyla ölçülmez. Başarı istikamet üzere kalabilmektir. Başarı, bütün engellemelere rağmen doğru çizgide, yolunda yürüyebilmektir. Başarı, niyetini bozmadan dünyaya ve onun makamlarına meyletmeden, önce rabbini kendinden razı etmeye çalışmaktır." dedi.

İstanbul Ataşehir'de yolda yürürken bir kişinin yumruklu saldırısına uğrayan başörtülü kadının yaşadıklarına da değinen Yapıcıoğlu, şunları dile getirdi:

"Mesela merak ediyoruz, şimdi basına yansıyan bir görüntü var. İnsan kılıklı bir yaratık, şeklen insana benziyor. Yolda yürürken karşı yönden gelen bir bayana ilk önce omuz atıyor, o bayan durup adama dönüp herhalde bir şeyler söylüyor. 'Niye böyle yaptın' diye. O adam dönüp arkasından bir yumruk vurup kadıncağızı ayaklarını yerden kesilecek şekilde yere serilmesene sebebiyet veriyor. Hatırladınız mı, bir süre önce şortla bindiği otobüste şortlu olduğu için birisi o kadına vurmuştu. Ama öyle kafasını gözünü dağıtacak şekilde değil. Yani 'ben vurdum' demek için. Basın nasıl ayağı kalkmıştı gördünüz değil mi? O kişinin yargılanma sürecinde mahkeme nasıl baskı altına alındı gördünüz değil mi? şimdi ondan çok daha şiddetli bir darbeyi o kadıncağıza vuran kişiye nasıl bir muamele yapılacak hep beraber göreceğiz. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Biz hiç kimseye hak ettiğinden fazla bir gün bile ceza verilmesini istemiyoruz. Adalet zaten her şeyin yerli yerine oturtmaktır, her şeyin yerli yerinde olmasıdır, herkesin hakkını tastamam teslim etmektir. Eğer hakkı sadece olumlu anlamda anlayacak olursanız eksik kalırsınız. Cezayı hak edene de tastamam hakkını vereceksiniz. Göreceğiz bakalım kanun önünde herkes eşit midir?" (İbrahim Koçyiğit - İLKHA)





























Bu haberler de ilginizi çekebilir