Fatiha Suresi`nin Kalplere ve Bedenlere Şifa Oluşu
Fatiha Suresi bu şifayı en güzel ve tam şekilde ihtiva eder.
Fatiha Suresi`nin kalblere şifa oluşu:
Kalblerin hastalanması iki esasa dayanır:
1 - İlmin bozulması
2 - Niyetin bozulması.
Bu iki esasa iki öldürücü hastalık musallat olur:
1 - Dalalet
2 - Gazab.
Dalalet ilmin bozulmasının bir sonucudur.
Gazab da amaç ve niyetin bozulmasının neticesidir.
Bu iki hastalık bütün kalblerin felaketi olan hastalıklardır.
İşte sıratı müstakime hidayet olunmak dalalet hastalığının şifasıdır. Bundan dolayı doğru yola hidayet olunmayı istemek her kula en çok farz olan duadır. Kulun hidayete her şeyden fazla ihtiyacı olduğu için, gece gündüz her namazda kendisine en çok düşen dua, bu duadır. Bu duanın yerini hiç bir şey tutmaz.
“Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayetinin ilim, marifet, amel ve hal yönüyle gerçekleştirilmesi fesadın şifasını içerir.
Niyetin bozulması gaye ve vesilelerle ilgilidir. Kim fani ve yok olan geçici şeyleri gaye edinir, bu gayesine ulaştıracak her türlü vesileye sarılırsa bu onun her türlü niyetinin ve amacının bozulmasına sebep olur. Gayesi Allah ve Allah`a kulluktan başka olan herkesin durumu budur.
“Onlar Allah ve Allah`ın rasulüne aralarında hüküm verilmek üzere çağrılınca, o vakit onların bir kısmı yüz çevirir, hakk kendi lehlerine olunca ona boyun eğerek koşup gelirler. Onların kalblerinde hastalık mı var yoksa şüpheye mi düşüyorlar? Yoksa Allah ve Rasulünün kendileri aleyhinde hüküm vereceğinden mi korkuyorlar? Hayır doğrusu onlar zalimlerin ta kendileridir” (Nur, 48- 50)
Burada anlatılmak istenen şudur: Onların gaye ve vesilelerindeki niyetleri bozuktur. Bunlar arzuladıkları amaçlarına ulaşamayıp, arzuları yok olunca, işte o zaman hüsranların ve kayıpların en büyüğüne uğrayacaklar. Hakk hakk olarak, Batıl da batıl olarak ortaya çıkınca, aralarındaki bağlayıcı sebebler kopunca, felah ve saadet bineğinden mahrum kaldıklarını anlayınca, insanların en pişmanlık ve hüsran duyacakları olacaklardır. Bu durum dünyada çoğunlukla ortaya çıkar. Bundan daha zorlusu bu dünyadan gidip, Allah`ın huzuruna varıldığı zaman ortaya çıkacaktır. Bu durum berzah alemindeyken şiddetlenmeye başlayacak, Allah`a kavuşma gününde ise tamamen ortaya dökülecektir. Hakikatler ortaya çıkıp, hakkı tutanlar kurtulunca ve batıl sahipleri hüsrana uğrayınca kendilerinin yalancı olduklarını, aldandıklarını ve tuzağa düşürüldüklerini anlayıp bilecekler. Fakat ne yazık ki orada bilgi, bilene; yakin, gerçekleri görene fayda vermeyecektir.
En yüce ve en iyi gayeleri arzulayan, fakat bu gayeye ulaştırıcı yola tevessül edemeyen, tersine vesileler zannettiği şeylerle gayeye ulaşmaya çalışanın durumu da böyledir. Oysa bu vesileler onu yolundan alıkoyan en büyük engelleridir.
Bunun hali de aynen ötekinin hali gibidir. Her ikisinin de niyeti bozuktur. Bu hastalığında;
“Yalnızca sana ibadet eder, senden yardım isteriz” den başka devası yoktur.
Bu ilaç altı öğeden oluşur:
1 - Yalnızca Allah`a kulluk,
2 - O`nun emrine ve şeriatına itaat etmek,
3 - Hevaya kul olmamak,
4 - Beşeri görüşlere, fikirlere, onların hükümlerine ve izlerine tabi olmamak,
5 - Allah`a kulluk hususunda yalnız O`ndan yardım istemek,
6 - Bu hususta ne kendisinin ne de başkasının güç ve kuvvetinden yardım istememek.
İşte bütün bunlar “Yalnızca sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım isteriz” ayetinin unsurlarıdır.
Bu unsurları maharetli alim tabib hastalık için terkib edip de hasta bu ilacı kullandığı zaman tam olarak şifa bulur. Eğer şifa hasıl olmuyorsa bu, unsurlardan bir ya da birkaçının eksik olmasındandır.
Allah`ı ve O`nun kelamını düşünen ve O`nun kelamından hususi manalar çıkaran kalbler için bu surenin manalarından, hakikatlerinden daha şifalı hiçbir şey yoktur.