• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
 BENİM ADIM HALEPÇE.!!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Yıl 15 mart 1988, ben, dağlarının tepelerinden karların hiç bitmediği, yeşil yaylalarda, kelebeklerin, böceklerin uçuştuğu, ineklerin, koyunların otladığı, bahar rüzgârlarının yeni esmeye başladığı, bu tatlı soğuğun etkisi ile yüzü çatlamış, üstü başı kirli Kuzey Irak`lı bir çocuğum.

Yaşım mı? Benim yaşım hiç olmadı ki, adım mı? Adım HALEPÇE.
 
Yarından habersiz kardeşim ile kırlarda, bayırlarda oynuyorum.

Annem her zaman ki gibi elinde bakracı ile köyün çeşmesine su getirmek için gitti. Zaten ona dargınım, çünkü sabah olunca onun işi ya çeşmedir, ya da koyunları sağmak.

Babam ise daha biz uykudayken, sabah erken kalkar, ahıra gider hayvanlarıyla ilgilenir. Ona da dargınım, çünkü babam da her zaman hayvanları ile ilgilenir.
 
- Bir şey itiraf edeyim mi; ben bizim hayvanları kıskanıyorum.
 
-E ne yapayım çünkü onlar, bizden daha çok babamla beraberler.
 
Bu yüzden akşam olmasını, sabırsızlıkla bekliyorum. Neden mi? Çünkü akşamları bir araya geliyoruz, babamla, annemle ve küçük kardeşimle. Babam bizlerle konuşup oynar, başımızı nasırlı elleri ile okşar, yorgun gözleri ile bizlere bakıp, sanki son bakışları imiş gibi gözlerini bizlerden hiç ayırmıyordu. Kardeşim zaten annemin kucağından hiç inmiyor. Ne zaman annem oturursa, benden önce annemin kucağına atlar ve beni kıskandırmaya başlardı.
 
Yemek yedikten sonra, babam yatsı namazını kılmak için namaza dururken, annem de kuran okumaya başladı, ben ve kardeşim de yine her zamanki gibi evde koşuşturarak oynamaya başlardık.
 
Babamın namazı bittiğinde yanına sokulup, kendisine yarın arkadaşlarımla gideceğim dağ gezisi için izin istedim. Babam akşama kalmamak şartı ile izin verdiğini söyledikten sonra, ben o sevinç ve heyecanla sabah erken kalkabilmek için yatağıma girdim.
 
Ertesi gün yani takvimler 16 Mart 1988`igösterirken, sabah namazına kalkan annem ve babamın, sesleri ile uyandım.
Güneşin ilk ışıkları ile annemin bana hazırlamış olduğu yol azığını aldım.

Annem bana sarılarak, beni derinden kokladı ve kulağıma ‘Allaha emanet ol oğlum ‘ diyerek beni yolcu etti.
 
Ben o heyecan ve sevinç ile arkadaşlarımla bulaşacağımız yere gittim. Sonra arkadaşlar ile evlerimize en yakın dağa gitmek için yola koyulduk. Bir yanda oynuyor, bir yandan da konuşarak dağa doğru ilerliyorduk.
 
Dağa tırmanmaya başladığımızda güneş kendini tam göstermeye başlamıştı. Dağdan gelen buz gibi bir suyun yanında kahvaltımızı yapmak için oturduk. Kimimiz ateşte iyi yandığı için tezek toplamaya, kimimiz çay yapabilmek için taşlar ile demliğe yer yaparken, kimimizde evden getirdiğimiz, tandır ekmeğini, peyniri çantalarımızdan çıkartarak, sofrayı hazırlamaya başladık. Kuş sesleri, dağın tepesine çıkmaya başlayan koyun ve kuzuların görüntüleri ve sesleri, etrafımızda uçuşan sinekler ve kelebeklerin oluşturduğu bu muhteşem manzara mutluluğumuza mutluluk katıyordu.
 
Zaman epey geçmiş, bizler kahvaltımızı çoktan yapmış ve dağın zirvesine ulaşmak üzereydik.

Sonra bazı sesleri duyuverdik, sesin geldiği tarafa baktığımızda uçakların bize doğru yaklaştığını gördük. Uçaklar evlerimizin üzerine gelince alçak uçmaya başladılar. Öyleki sesler bizi çok korkutmuş biz o korku ile, mağaraya benzeyen bir yere girerek orada saklanmaya başladık. Sesler kesilmiyor, bizler korkudan çığlıklar atarak, birbirimize sarılıyor ve korkumuzu bastırmaya çalışıyorduk.

Sesler kesildiğinde çantalarımızı atarak, mahalleye doğru koşmaya başladık. Bir yandan ağlıyor, bir yandan eve yetişmek için sabırsızlanıyorduk. Dağın eteklerine geldiğimizde her tarafta kötü bir yanık kokusunun sardığını, az ilerde koyunların, kuzuların, ineklerin ve çobanın öldüğünü gördük. Bu beni daha çok korkutmuş, aklıma annem, babam ve kardeşim gelmişti. Koşarken gözlerimin önüne geliyorlardı bir bir. Ne durumda oldukları konusunda endişe ediyordum.
 
Mahalleye girdiğimde sokakların cesetler ile dolduğunu gördüm.

Havar havar sesleri inletiyordu Halepçe`nin mahalle ve sokaklarını.
 
Evimizin avlusundan içeri girdiğimde, Babamın kucağında kardeşimle beraber, dış kapının eşiğinde yerde yattıklarını gördüm. Bütün haykırmalarıma rağmen onlar uyanmıyorlardı. Annemi aramaya kalkıştım sonra onunda elinde su bakracı ile ahırın önünde yattığını gördüm. Ona sarılarak bağırmaya başladım, ama beni hiç duymuyordu. Komşuma ve akrabalarıma haber vermek için gittiğimde onlarında oldukları yerde adeta taş kesildiklerini gördüm.
 
Allah`ım ne olmuştu bunlara, hiçbir kurşun ve bomba izi olmadığı halde, nasıl ölmüş olabilirdi ki insan.
Kendime hâkim olamıyor ve avazımın çıktığı kadar bağırarak ağlıyordum.
 
 
Neydi annemim, babamın, kardeşimin ve bütün Halepçe lilerinin suçu?

Ben adım HALEPÇE ben ölmedim hala yaşıyorum.
 
Her Mart ayı, benim için zalime karşı bir kindir.

Her Mart ayı, benim için mazlum ayıdır oy.

Her Mart ayı, Buruc suresini hatırlama zamanıdır.

4. Kahroldu o hendeğin sahipleri,
5. O çıralı ateşin ,
6. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar,
7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
8. Onlardan, sırf, azîz ve hamîd olan Allah`a iman ettikleri için intikam aldılar.
9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir, ve Allah her şeye şahittir
(Buruc 4/9)
 
 
 
 
Yunus KUŞAN / Doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir