İRFAN NEDİR?
Mekanlar eskimekte, zaman hızla akıp gitmekte, toplumlar sahip oldukları mirası yarınlara nasıl aktarabilmenin planlarını yaparken, ecdadımız, hayat tecrübelerini, düşünce ve intibalarını bazen sözle , bazen de yazıyla gelecek kuşaklara aktarmışlardır. Geçmişten aldıkları bu hasletleri gelecek kuşaklara aktarabilmek için kelimeler, deyimler, ata sözleri ve kavramlar kullanmış, fakat istemeyerekte olsa zamanla bunların bir bölümü unutulup sözlüklerin sahifeleri arasında kalmıştır. Unutulan veya unutulmaya yüz tutmuş kelimelerden biri de "irfan" dır.
İrfan kullanım şekline göre bilme, anlama, sezme ve kültür olarak ifade edilebilir. Bir başka ifadeyle irfan; asırların biriktirdiği fikirlerin bütününe denir. Gerçekte irfan Kur'an-i bir terim olup olay ve hadiselerin yorumlanması ve anlatılmasıdır. Cemil Meriç; İrfan ilahi olan ile insani olanın mezcedilerek nassla, yani eser idrakine sunulan büyük ezeli hakikatlere, insan oğlunun tecrübelerinden aldığı dersleri ilave ederek, olayları yeni baştan düşünmesi, tecrübenin, dini ile dünyevinin imtizacıdır" diye tanımlamaktadır.
İrfan gerçeğe ulaştırma isteği, hadiseleri güçlü seziş, emin adımlarla sonuca varıştır. Olayları bilme, anlama, sezme ve kavrama biçimidir. Bazen dini gerçekleri, sırları ve gizemleri bilme isteği olarak algılanabilir. Ancak bu zaman zaman kendi iç dinamiğinden kaynaklanan zorlukları ve tehlikeleri beraberinde getirir. Mesela Isra Suresinde "bilmediğin şeyin ardına düşme, göz gördüğünden, kulak duyduğundan ve kalp hissettiğinden sorumludur" mesajıdır.
İrfan; doğuştan getirilenlerin, terbiye ile derinleşmesi, eğitimle zenginleşmesidir.
Günümüzde irfan-kültür ilişkilerine gelecek olursak aslında; kültür irfanın sadece bir yönünü gösterebilir, bütününü ifade etmez. Kültür bir hayat tarzıdır. Kitaplardan öğrenilir. Ahlaki hiç bir değer belirtmez. Değer yargıları farklı olan toplumların kültürlerinin farklılığı buna işaret eder. Cemil Meriç, "Osmanlı irfan, Avrupa kültürdür" demek suretiyle bu gerçeği ileri sürer. Yine Cemil Meriç hayatının sonuna doğru irfana yönelmiş olması, konuyla ilgili bir kitap yazma isteği buradan kaynaklanır.
Öteden beri tasavvufçuların irfana ve marifete baştan beri büyük önem verdiğini, irfan yolu, ariflerin tuttukları yol gibi tanımlamalar yapmaları yanında, tasavvuf büyüklerinden olan sufilere; arifler, ehl-i irfan, ehl-i marifet sahibi denilmesi bu kavramın sahiplenildiği anlamını taşır. Fakat tasavvufa dair yazılan eserlerde özellikle ilk ve ana kaynaklarda irfan yerine daha çok marifet terimi kullanılması dikkat çekmekte, buna karşılık irfan kelimesi çok az kullanılması bir hakikattir. İrfan; kaynağı kalp ve vicdan olan fıtri ve insani bir bilgidir. "Fetvayı kalbinden iste", "vicdanına danış" anlamına gelen sözler irfana, insafa işaret edilmiş olabilir. Günah ve kötülük kirinden arındırılmış, sahih itikat, ihlaslı ibadet ve dürüstlüğü esas alan bir ahlakla donatılmış, bezenmiş, süslenmiş, saf, temiz bir kalp ancak doğru bilgi verir. Bu bilginin doğruluğunu akıl da teyit eder. Bu nitelikteki bilgiye sezgi, keşf ve ilham dendiği de olur.
Anadolu'nun en ücra köşelerinde, köylerinde, kasabalarında öyle insanlar vardır ki tavırları, davranışları ve ileri görüşlülükleri sizleri şaşırtabilir. Bu insanlar ne mektep ne medrese görmüş ve nede bir şeyhin dizinin dibinde oturmuşlardır. Ancak asırların imbikten süzülerek gelen saf, temiz berrak su gibi kristal yapıda hikmetli sözlerini söylemeleri, yaşadıkları tecrübeleri hal diliyle muhataplarına hissettirmeleri, kopacak fırtınaları önceden ön görebilmeleri bu insanların irfanına bağlanabilir.
Allaha emanet olun…