Dünya Hayatının Değeri
Dünyadan herkesin ne anladığına da bakmak gerekir. İnsanlar onu, kendi meslek, arzu, istek, hedef ve gayelerine göre değerlendirirler. Herkesin kendine ait bir dünyası vardır. Dünya, bir çiftçiye göre ekip biçmek, bir ilim adamına göre ilim (bilgi) alanı, bir abide göre bir ibadet yeri, bir sarhoşa göre içme yeri, nefsinin esiri olan bir kimseye göre de gönlünce eğlenme mekânıdır.
Kimileri onu geçici bir zaman olarak görür ve ona göre değerlendirir. Kimileri de hiç ölmeyecekmiş gibi ona sarılır, ölüm ve ötesini hesaba katmaz.
Birçok Kur`an ayetinde ve birçok hadiste ‘dünya hayatı` ve ona olan tutkunluk yerilmekte, bazen de ‘dünya hayatı` övülmektedir. Aslında bu iki yargı arasında bir çelişki yoktur. Her iki kaynak ta dünyayı, onu hangi ölçüde sevenlere göre değerlendiriyor. Ahireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için dünya övülmüş, sefihçe ve Ahireti hiç düşünmeden, nefsinin arzularına uyarak yaşayanlar, dünyayı Allah`a kulluk yapmaya tercih edenler için de yerilmiştir.
Kur`an ‘dünya` ile Ahiret arasında bir tercih olursa, elbette Ahiretin tercih edilmesini emrediyor. Çünkü Ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Dünya hayatını Ahirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler. Allah`ın hükümlerine kulak vermeyip, Ahireti unutanlar; dünyaya karşılık Ahireti satanlardır. Böyle bir alış-veriş hiç te kârlı değildir.
Müslümanlardan bazıları da Ahiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur`an, Allah yolunda cihat etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba kavuşacaklarını haber veriyor. Allah yolunun şehitleri bu çok kârlı alış-verişin canlı örneğidir.
Kur`an-ı Kerim`e göre dünya hayatı, bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir, aldatıcı bir meta (fayda, alınıp-satılan şey), geçici ve önemsizdir.
Dünya hayatı yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden ekin gibidir. Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır. Mal sahibi olmak çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında dünya hayatının süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah`ın katındadır.
Dünya hayatı, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.
Peygamberimiz de birçok sözünde dünya hayatının bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan müminleri sakındırmıştır. Buyuruyor ki:
“Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır. Bir şeye karşı olan sevgin seni kör ve sağır yapar.”
“Eğer dünya Allah`ın yanında sivrisineğin kanadı kadar değer taşısaydı, tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.”
Zeyd b. Sabit (ra) Allah`ın Resul`ünden şöyle işittiğini anlatıyor:
“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Hâlbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti Ahiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.”
İnsanların hangisinin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan Allah (cc), insanların içerisine dünya malına ve geçimliklerine karşı bir meyil, bir tutku koymuştur. Yaratılan bütün mal ve geçimlikler dünya hayatının süsüdür. Onları kazanmaya çalışmak, onlara sahip olmak ve kullanmak suç değildir. Kişide yeme içme, barınma ve giyinme ihtiyacı olduğu müddetçe; mala ve eşyaya olan arzu ve meyil bitmeyecektir. Bir de buna insanın aşırı ihtirasını ve başkalarına hükmetme arzusunu da eklersek, dünyalıklara karşı olan sevgi daha da anlaşılır olacaktır.
Peygamber (sav) dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını bile karşılamayan sahabelerine tutumunu tenkit ettiği gibi, dünyalık ve mal sevgisini kalbe yerleştirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır.
Dünya hayatı ve ahirete hazır olma arasında bir denge olmalıdır. İslam`ın hoş görmediği dünya hayatı, insanı Allah`tan uzaklaştıran yaşama anlayışıdır. Mal, servet, makam ve mevki tutkusu, şöhret hastalığı, şehvetlere esir olma, lüks ve israf anlayışı, malla şımarma ve dünyalıklara köle olma akılsızlığıdır.
Şüphesiz yerilen, tenkit edilen dünya hayatı; ona ait şeyleri ilâh haline getirme, mal peşine koşmaktan başka bir hedef tanımama, geçimlikleri kutsal hale getirme aldanmaktır, cahilliktir.
Ve insanın yaratılış amacı da bu değildir.
Peygamberimiz (sav), “Uhud dağı kadar altınım olsa onu üç günden fazla saklamazdım (insanlara sadaka olarak verirdim)”, buyurarak dünya geçimliklerinin ne kadar değerli olabileceğini haber veriyor. İnsanın dünya hayatını ise şu nefis benzetme ile değerlendiriyor:
“…Dünya (hayatı) ile benim ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden yolcunun durumu gibidir.”