• DOLAR 32.449
  • EURO 34.79
  • ALTIN 2446.011
  • ...
"Diğer İslam ülkelerindeki insanlar 15 Temmuz`dan ibret almalı"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Geçtiğimiz yıl 15 Temmuz'da ABD desteğiyle gerçekleştirilen darbe girişimiyle ilgili değerlendirme yapan akademisyenler, bu kalkışmanın insanlar üzerinde bıraktığı psikolojik ve sosyal etkileri anlattılar.

Diyarbakır Dicle Üniversitesi (DÜ) İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Davut Işıkdoğan, darbe girişiminin zararının asgariye indirilip, atlatılmasının Allah'ın bir lütfu olduğunu söyledi.

Işıkdoğan, "Son yıllarda kendi kültürel dönüşümüz söz konusuydu. Bu dönüş birtakım çevreleri rahatsız etti. Hem içeride hem dışarıda 'Türkiye'yi yine nasıl eskiden olduğu gibi emrimize amade, dediklerimizi birebir yerine getiren ülke haline getirebiliriz?' diye bir çare düşünüldü. En kestirme yol da her zaman gelişmekte olan ülkelerde uyguladıkları projeydi. Bir darbe planlandı. Bu darbede aslında sadece maddi noktada devletin uğramış olduğu zararı değerlendirmemiz yanlış olur. Bu darbe, insanları maddi-manevi noktada etkiledi. İnsanlar için sosyal açıdan ciddi anlamda sorunlara, travmalara neden oldu. Psikolojik açıdan insanlar üzerinde kendine güven, kendinden emin olma ve sosyal açıdan insanların birbirine güvenmesi noktasında ciddi sıkıntılar meydana getirdi. Özellikle şahsiyet açısından kişiliği oturmamış insanlarda ciddi bir çekingenlik meydana getirdi. Hatta şahsiyeti oturmuş insanlarda bile bir adımı atarken 3-4 defa düşünmesine sebep olan bir netice ortaya koydu." dedi.

"Türkiye'nin bütün İslam âlemine örnek olması noktasında ciddi bir ket vuruldu"

Darbe girişimi ile Türkiye'deki Müslümanların kazanım ve birikimlerinin hedef alındığını dile getiren Işıkdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Dışarıdaki insanlar karşılarında düşman veya rakip bir ülke gördükleri için gelişmesini engelleme noktasında birtakım davranışlara geleceklerdir. Fakat içimizdeki birtakım insanların buna destek vermesi onlara ciddi anlamda vebal yüklemiştir. Çünkü Müslümanların bin 500 yıllık birikimini hedef aldınız. Müslümanlar elde etmiş oldukları birtakım kazanımları kaybetmekle yüz yüze geldiler. Bunu sadece siyasi kazanım olarak değerlendirmek yanlıştır. İnsanlarda İslam'ı yaşama, İslami hareketlerle dininden hareketle birtakım duyguları kendisinde geliştirme noktasında, hatta Türkiye'nin bütün İslam âlemine örnek olması noktasında ciddi bir ket vuruldu. Bu ket vurma noktasında bunu yapan insanların mesuliyeti büyüktür. Belki gerçekleşmiş olduğu dönem itibariyle Asr-ı Saadet'ten bu yana gelmiş İslam'a dönük en büyük suikastlardan birisiydi. Dini literatürle şöyle tanımlamak gerekir: Bin 400 yıldır meydana gelmiş en büyük fitne hareketidir. Hz. Ali, Hz. Muaviye ve sonraki dönemlerde birtakım şeyler meydana gelmiş olabilir. Fakat insanlar bu kadar iletişim halinde olmadığı için lokal kalıyordu."

"Müslümanlar darbeden ciddi anlamda etkilendiler"

Kalkışmanın yaşandığı anlardan itibaren meydanlara çıkan insanların tamamının imanlı olduğunu ifade eden Işıkdoğan, "Darbenin verdiği zarar noktasında baktığımız zaman gerçekten Müslümanlar ciddi anlamda etkilendiler. Darbe gününden ve saatinden itibaren meydanlara çıkan insanların tamamı hakikaten imanlı insanlardı. Bu imanlı insanlar o gün gösterdikleri cesaretin, fedakârlığın, desteğin karşılığını yeterince alabildiler mi? Belki alacaklardır fakat şeytan boş durmuyor. Birtakım tezviratlar, yönlendirmeler vesaire ve bu işe sebep olan bireylerin veyahut örgütün İslami kimlikle anılıyor olması bütününü potansiyel birer şüpheli durumuna düşürdü. Bu noktada yeri geldiğinde yanlışlar da yapıldı." şeklinde konuştu.

Beklentilerinin, devletin ciddi bir şekilde muhakeme yaparak, mağdur olanların mağduriyetinin giderilmesi olduğunu belirten Işıkdoğan, devlet içerisinde uyuyan hücrelerin de tespit edilip, cezalandırılmaları gerektiğini vurguladı.

"Orada meydana gelen o ruhun sürdürülmesi gerekiyordu"

Söz konusu girişimin yaşandığı ilk günlerde meydanlara çıkan imanlı insanların, oluşturdukları birlik ruhunu devam etmelerinin önemli olduğunu sözlerine ekleyen Işıkdoğan, "Diyarbakır'da ilk gece itibariyle biz de dışarıdaydık ve oradaki insanların farklı sivil toplum kuruluşlarına, farklı cemaatlere mensup olduklarını gördük. İkinci, üçüncü, dördüncü günden sonra artık iş sakinleşince insanlar orada daha fazla birikmeye başladı. İlk günlerde çok samimi insanlar oradaydılar. Bu insanları oraya toplayan onların imanıydı. İmanla birlikte şunu düşünmek lazım: Bu kadar yıldır bölgede bir fitne, bir tefrika meydana getirilmeye çalışılıyor. Ama öbür taraftan Türkiye'nin merkezi sayılan İstanbul ve Ankara'da Türkiye'nin başındaki bir hükümete müdahale yapılıyor ama burada tefrika sebebi olarak görülen etnik bir kimliğe sahip insanlar sürekli farklı bir yerde konumlandırılıyordu. Ama bakıyorsunuz ki en büyük tepki yine buralardan geldi. Buradan şunu anlıyoruz: Bizi aslında vatan, devlet ve millet itibariyle bir arada tutan bizim etnik yapımız değildir. İslami, dini veyahut insanların moral değerleri noktasında birileri bir hizmet yapıyorsa bu herkes tarafından görülüyor demektir ve bunun etrafında birleştik. Orada meydana gelen o ruhun aslında biraz yürütülmesi ve sürdürülmesi gerekiyordu. Fakat hemen arkasında bu işi yapanların cezalandırılması noktasındaki aşamaya gelindiği zaman doğrusu sapla saman birbirine karıştı. Orada suçluyla suçsuz da yeri geldiğinde birbirine karıştı. Bu işe dahil olan bir insan varsa sonuna kadar takip edilip, seviyesi, rütbesi, makamı ne olursa olsun gerekli cezayı görmesi herkesin arzusudur." ifadelerini kullandı.

DÜ Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tahsin Kula ise 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili insanların darbeye karşı korku beslediklerini söyledi.

1960 yılından beri bazı kesimlerin güç kullanarak, halkı sindirmek amacıyla birtakım yöntemlere başvurup darbe yaptıklarını belirten Kula, şunları söyledi: "Bunların en önemlilerinden birisi askeri darbedir. Askeri darbe aslında birilerinin eliyle insanları dizayn etmek, korkutmak, sindirmek ve özgün olmalarının önünü engellemektir. Bunun en önemlilerinden bir tanesini de 15 Temmuz'da yaşadık. 15 Temmuz'dakinin diğerlerinden farkı şuydu: Daha öncekiler seküler bir kesim tarafından yönetilirdi. 15 Temmuz'daki görünüm itibariyle bu ülkede 1970'ten bu yana insanların dini duygularını bir şekilde sömürmek, buradan birtakım güç devşirerek, gerek ülke içerisinde ve ülke dışında belli bir güce, yapılanmaya ulaştıktan sonra Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelerdeki güçlerini de birleştirerek belki de zihinlerinden var olan büyük bir güç elde etmektir. 15 Temmuz'daki ülke içerisinde 1970'ten beri değişik şekillerde yerleştirmiş olduğu elemanlarını aktif hale getirerek, askeriye tarafından darbe yapmaya çalıştı."

"Türkiye'nin hafızasında darbe korku demekti"

Türkiye'nin hafızasında darbelerin korku anlamına geldiğini dile getiren Kula, "Dolayısıyla insanları korku yöntemiyle, özellikle askeri kullanarak korkuttular. Çünkü insanlar askere karşı saygı duyar. İnsanlar ne olursa olsun askerin herhangi bir kalkışması sonucunda, askere peygamber ocağına saygıdan dolayı karşı koymaz. Bunu bilen güçler aynı şekilde yine askerleri kullanarak halkla karşı karşıya geldiler ama yanıldılar. Yanıldıkları noktalardan birisi de şu: Eğer bir hareket, oluşum itibariyle ihlâsla başlayıp samimi bir şekilde devam etmezse Allah samimi olmayan hiçbir davayı başarıya erdirmez. Belki bu hareket başlangıç itibariyle samimi olabilir ancak belli bir gücü elde ettikten sonra ekonomik olsun, Türkiye'deki belli yapılara adam yerleştirdikten sonra hırs bunlarda kin duygusunu ön plana çıkardı." dedi.

"Tarihimize baktığımız zaman birçok savaşta insanlarımız birlik, beraberlik ve ülkelerinin geleceği için âdeta düğüne gider gibi savaşa gitmiş bir toplum." diyen Kula, "Yani toptan, tüfekten, tanktan korkmadıklarını tarihte gösterdikleri gibi 15 Temmuz'da da bütün dünyaya bunu göstermiş oldular. Böylelikle hem toplum olarak askeriyeye herhangi bir darbeden korkmayacaklarını hem de aynı şekilde kendi vatanları için birtakım küçük menfaatlerini ön plana çıkarmayı, birlik ve beraberlik içerisinde hareket edeceklerini bütün dünyaya göstermiş oldular." şeklinde konuştu.

"İslam ülkelerindeki insanların da 15 Temmuz'dan ibret almaları gerekir"

İlk defa Türkiye çapında bütün grupların, menfaatlerini düşünmeden bir araya gelip, omuz omuza olduklarını gördüğünü söyleyen Kula, "Bu yönüyle de İslam ülkelerindeki birçok ülke halklarına örnek oldular. Yani zamanı geldiğinde haksızlığa dur diyebilmek için birtakım küçük menfaatlerimizi bir tarafa bırakarak, birlik beraberlik içinde hareket edelim diye örnek gösterdiler. Ben bu yaşıma kadar ilk defa ülke çapında bütün grupların küçük menfaatlerini düşünmeden bir araya gelip, omuz omuza olduklarını gördüm. Böylelikle biz bütün dünyaya şunu gösterdik: Eğer biz omuz omuza olursak ne asker ne de dış güç hiçbir şey yapamaz. Diğer İslam ülkelerindeki liderlerin de bunu görmesi gerekiyor. Yani elindeki gücü kullanarak halkı sindirmek, halkı ezmek bir noktaya kadar... Bir noktadan sonra halk patlarsa diğer İslam ülkelerindeki insanların ve liderlerin de 15 Temmuz'dan ibret almaları gerekir." ifadelerini kullandı.

"Artık darbeler insanları psikolojik olarak korkutamaz"

Türkiye'de darbelerin çok acı olduğunu, insanların yok sayıldığı gibi psikolojik olarak da ezildiklerini sözlerine ekleyen Kula, "Darbelerde asıl etken silah çünkü güç kullanılıyor.  Dolayısıyla ister bireysel ister toplumsal silah, bütün insanlarda geri pozisyona itilmeye sebep olur. Özellikle bizim ülkemizde darbeler çok acı olmuştur. İnsanlar yok sayıldığı gibi psikolojik olarak ezilmişlerdir ve 10 yılda bir darbe olmuş. Öyle bir şey oluyor ki en bürokrat bile normal bir astsubayı gördüğü zaman nerdeyse ayakları titriyordu. Çünkü korku sindirilmişti içimize, darbelerle insanlar sindirilmiş oluyor. 15 Temmuz en azından halka bir özgüven verdi. Bundan sonra kim olursan ol haksızlık yaptığın zaman elinde silah bile olsa karşına gelip hakkımı arayabileceğim. Bu birtakım gariban insanlara, ezilmiş insanlara, hor görülmüş insanlara özgüven vermiş oldu. Bu ülkede artık darbeler, insanları psikolojik olarak korkutamaz. En azından çocuklarımıza korku psikolojisi aşılamayacağız." dedi. (Emrah Deniz, M. Hüseyin Temel - İLKHA)














 

Bu haberler de ilginizi çekebilir