İmam Gazaliye göre aşk
«Sevgi» canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı meyil duymasıdır. Söz konusu meylin pekişip güçlenmesi haline «aşk» denir.
Aşk duygusu, aşkın sevgilisine kul olması ve sahip olduğu her şeyi uğrunda feda etmesine yol açacağı bir dereceye varabilir.
Anlatıldığına göre Hallac-ı Mansur'u seksen gün hapsetmişler, İmam-ı Şiblî bir gün ziyaretine gitmiş ve «Ey Mansur, Muhabbet nedir» diye sormuş. Mansur «Bu soruyu bana bugün değil, yarın sor» demiş. Ertesi gün olunca Mansur'u zindandan çıkarırlar ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygı yayarlar. Bu sırada İmam-ı Şibli çıka gelerek karşısında dikilir. Bu anda Mansur ona seslenir;
“Ey Şiblî! Sevginin başı yangın, sonu ise ölümdür.”
Anlatıldığına göre sahici muhabbet, şu üç davranışta belli olur
1 - Âşık, sevdiğinin sözünü diğerlerinin sözlerine tercih eder.
2 — Âşık, sevgilisi ile oturup kalkmayı başkaları ile bir arada olmaya tercih eder.
3 — Yine âşık, sevgilisinin rızasını kazanmayı, başkalarının hoşnutluğunu elde etmeye tercih eder.
Söylendiğine göre «aşk» perdeyi yırtmak ve sırları keşfetmektir. «Vecd» hali ise zikrin lezzetine varıldığı anda ruhun, arzunun taşkınlığına katlanamamasıdır, öyle ki, bu hali yaşayan kimsenin azalarından biri kesilse hiç bir şey duymaz.
Cüneydül Bağdadî; «Tasavvuf, ihtiyarı terk etmektir» demiştir.
Şeyhlerden birine «Allah'ı seven nasıl olur, alâmetleri nelerdir» diye sormuşlar, şu cevabı vermiş:
“İnsanlarla az münasebet kurar, zamanının çoğunu kendisi ile baş başa geçirir, devamlı düşünme halindedir. Çok az konuşur, bakar fakat görmez, çağrıldığında duymaz, kendisine söyleneni anlamaz, başına gelen belâya üzülmez. Acıktığını hissetmez, vücudunun bir yeri çıplak kalsa farkına varmaz, kendisine ağır söz söylense korkmaz. Yalnızlığında Allah'a nazar eder. Onunla ünsiyet kurar, Ona yal-varır. Dünya ehliyle dünya işleri için hiç bir tartışmaya girişmez.”
Üç şeyden kendini kurtarmaksızın şu üç şeyi iddia eden kimse aldanmıştır:
1 — Dünyayı sevmesine rağmen Allah'ı zikretmekten lezzet aldığını söyleyen kimse,
2 — İnsanları pohpohlamayı sevdiği halde amelde ihlâsı sevdiğini iddia eden kimse,
3 —Nefsinin burnunu kırmaksızın Allah'ı sevdiğini ileri süren kimse
Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:
“Öyle bir gün gelecek ki, ümmetim beş şeyi unutarak beş şeyi sevecektir:
1. Dünyayı sevecek, ahireti unutacaklardır.
2. Malı sevecekler, fakat ahiret günü hesaplaşmasını unutacaklardır.
3. Mahlûkatı sevecekler, yaratıcıyı unutacaklardır,
4. Günahları sevecekler, tövbeyi unutacaklardır.
5. Köşkleri sevecekler, mezarları unutacaklardır.”
Nakledildiğine göre Firavunun karısı Asiye kocasından gizli olarak iman etmiş, imanını saklıyormuş. Fakat Firavun sonunda durumu öğrenince, ona işkence edilmesini emretmiş, çeşit çeşit işkencelerden geçirildikten sonra Firavun ona «imanından dön» diye teklif etmiş, fakat Asiye dönmemiş.
Bunun üzerine Firavun bir tomar ağaç getirtmiş, bunlarla Asiye'nin vücudunun çeşitli yerlerine vurmuşlar sonra. Firavun karısına bir daha «dininden dön» diye teklif etmiş. Asiye ona şöyle cevap vermiş, «senin zorbalığın ancak benim nefsime hükmedebilir, kalbim ise Allah'ın himayesindedir. Beni kıymık kıymık doğrasan bile sadece Allah'a karşı duyduğum sevginin artmasına sebep olabilirsin.»
Derken Hz. Musa (as) Asiye'nin yanma varmış, Asiye onu görünce «ey Musa! Söyle bana, Rabbim benden hoşnut mu, yoksa bana kızgın mı?» diye seslenmiş. Hz. Musa ona şu cevabı vermiş, «ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, yani hepsi senin özlemini çekiyor, ulu Allah seninle iftihar ediyor, ne istiyorsan bana söyle, mutlaka yerine getirilecektir.»
Bunun üzerine Asiye şöyle dua etmiş, Asiye'nin bu duası Kur'an-ı kerimde Allah tarafından bize nakledilmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Ey Rabbim! Bana Cennette senin yanında bir ev yap. Beni Firavundan ve onun amelinden kurtar. Beni zalimler güruhundan kurtar”
Selman-ı Farisî'den (ra) rivayet edildiğine göre Firavunun karısı Asiye'ye uygulanan işkencelerden birisi de kızgın güneş altında yanmaya bırakılması idi» fakat işkenceciler çekilip gidince, melekler onu kanatlarının gölgesi altına alırlardı, bu sırada cennetteki evini görürdü.