Kalbine dön
ZÜMRA SARMAN / DOĞRUHABER
Kadın acı acı söylendi. Duyulmadı kimselerce. Önemsenmedi. Ama onun için;" Ben senin yokluğunda çamaşır katlıyorum, sen benim yokluğumda bana ihanet edemezsin!!" cümlesi kadar elem verici ve netti her şey. Dağılmış saçlarını topladı. Vestiyerden önemsemeksizin bir ayakkabı seçti ve giydi. Hışımla dışarı attı kendini. Artık tek başınaydı. İhanet onun kaldıramayacağı tek kancaydı, biliyordu. Bitmişti her şey. O da. Kalbini silkeledi bir umut. Hayata dairlerini gözden geçirdi. Kaybettiklerine üzülmeyi bırakmalıydı. Kazanmanın unuttuğu o tadını tekrardan tatmalı ve iyilik bohçasını tekrardan doldurmalıydı. Ki doğru bir hayat yaşamaya ilk adımını atmış olacaktı. Birden yanından geçen küçük bir kızın elindeki koparılmış papatyalara ilişti gözü. Kokusu içini ferahlatmıştı. Sahi, papatyalar öldükten sonra kokularını duyururlardı insanlara.. Oysa kendisi yok oluşundan sonrası için ne kadar azlardaydı. Geriye dönüp bakınca hiçleri vuruyordu yüzüne. Bunca zaman hayatını karmaşık ve manasız yaşamıştı. Ve içinde süren uzunca muhasebelerden sonra doğrulup rengi solmuş banktan kalkmış, artık yeni ve doğru bir başlangıç çizmeye kararını vermişti...
Saatlerce yürüdü. Gün ağarmıştı çoktan. Nerede olduğunu bilmediği bir yerdeydi. Son derece kalabalık ve binaları ışıltılı bir caddede hiçbir şey ilgisini celp etmiyordu. Dükkânlardaki göz alıcı kıyafetler... Lüks eğlence mekânları... Her şey boştu. Oysa ne kadar çok gitmişti ve seviyordu buraları. Dönen ışıklar altında ve bir kaç kadeh tokuşturma eşliğinde ne çok sabahlamıştı. Dostları vardı daima. Bir aramasıyla yeni model arabalarına atlayıp çağırdığı mekâna gelen. "Şimdi çağırsam gelirler mi ki ?" Diye düşündü. Cevabı gecikmedi kendisinden. " Onlar sıkıcı muhabbetleri sevmez. Dertsiz insanlar derde çare olmayı geç, alay ederler insanlarla. Ben de az alay etmedim hani. Nerden bilecektim benim de kocam.. Neyse. " dedi ve sustu. Dostu yoktu ve artık eşi de. Acı acı gülümsedi kadın. Artık bunları düşünmek istemiyordu. "Ne yapacaktı" şimdi onu bulmalıydı. Başını kaldırıp etrafını inceledi. Dar bir sokağa girmişti. Çok sakin bir yerdi. Çoğu dükkân kapalıydı. Çay kahve satılan eskimsi dükkânlar vardı birkaç müşterisi olan. Kütüphaneler , sohbet şadırvanları.. İlk defa buraları görüyordu. Nerden nasıl geldiğini merak etmeden yürüyordu. İlerdeki yeşil minareli caminin hemen yanındaki bir dükkânın pankartını okudu istemsiz. " BİR KİTAP OKU BİR DOST KAZAN! KİTAPLAR KIDEME, KİŞİLİĞE BAKMAZ. HERKESE İÇİNİ AÇIP DOST EDİNİR. DÜŞÜNME GEL; DÜŞÜNMEYE.
NOT: KÜTÜPHANE ÜCRETİ SÜKÛT ALTINIDIR. Gülümsedi. Alay mı etsindi inansa mı bilemedi. Ama merak etti. En azından dost kelimesinin gerçek manasını bilmek istedi. Kıdeme ve kişiliğe bakmayan dost görmemişti etrafında. Kitap yahut kütüphane neyse işte sadece deneyecekti. Zaten artık kaybedecek bir şeyi yoktu. Ya da kazanmak isteyeceği. İçeriye girdi...
İçeriye girdiğinde ilk dikkatini çeken gülsuyu kokusu olmuştu. Yoğun olmasına rağmen rahatsız etmeyecek naif bir kokuydu, beğenmişti. Etrafını inceledi. Uzunca bir koridor vardı önünde. Sağlı sollu raflarda yığınla kitap olmasına rağmen bir o kadar da düzenliydi. Köşede kilitli dolaplar vardı. Anlam veremedi ne olduğuna. Yürümeye başladı, birilerine rastlar düşüncesiyle. Hoş geldin diyen dahi olmamıştı. "Ne garip bir yer" dedi kendi kendine. Parasız oluşuna bağladı bu ilgisizliği. Önüne bir kapı çıktı. Etrafta kimseyi görmeyince kapıyı açtı. İçeriye girmeden inceledi. Bir eve benziyordu. Yine raflarında kitapları olan koltuk, buzdolabı olan tek odalı bir ev gibiydi. "Kütüphanede ne alaka böyle bir yer " diye iç sesi konuşurken arkasında "Buyur kızım" seslenişini duyunca yanlış bir şey yapmış korkusuyla irkildi. Arkasına baktı…
(DEVAMI HAFTAYA)