DEĞİŞİMİN KAÇINILMAZLIĞI
Yeryüzünde bulunan canlı cansız varlıkların tamamının zaman içerisinde değişime uğraması nasıl doğal ise yeryüzünün haricinde tutulamayan insan için de bu değişim ve dönüşüm elbette o kadar doğaldır. Kâinatın göz bebeği olan insan, daha dünyaya gelir gelmez bir değişim ve dönüşüm içerisine girmektedir. Bu değişim önce maddi alanda göze çarparken zamanla manevi olanı da kapsar hale gelmektedir. İnsan önce bebek sonra çocuk derken genç, olgunluk ve yaşlılık devrelerini yaşayarak maddi anlamda bir değişkenliğin kaçınılmaz boyutlarını yaşarken bu maddi boyuta paralel olarak iç âlemi de bu değişmenin bazen olumlu bazen istenmeyen olumsuz yönlerine sahne olmaktadır. Bu paralelliğe atıf olarak “her ne kadar akıl yaşta değil başta ise de aklı başa getiren yaştır” sözü söylenmiştir. Bu gerçek Kur`an ayetlerinde de ifadesini en güzel şekilde bulmuş ve zihinlerimizi aydınlatmıştır. “Nihayet insan olgunluğa erişip kırk yaşına gelince Rabbim der; bana ve ana babama lütfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işler yapmaya beni muvaffak kıl.”[1] Bu ayet de insanın olgunluğu ile yaş arasında doğrusal bir çizgi olduğunu bizlere göstermektedir.
İster iyi ister kötü olsun bu değişim bir hakikattir ve bu değişim karşısında acemilik gösterenler yenilgiye mahkûm olacaktır. Bu değişimi zorla, küfürle, dayakla, dayatmayla, engelleyerek, zincirleyerek önlemeye çalışanlar abesle iştigal etmektedir. Boşuna zahmet çekmektedirler[2]. Beyhude bir arayışın içerisindedirler.
Şüphesiz kafa yapımızın hep aynı olmasını beklemek hiçbir değişimi kabul etmemek ne kadar yanlış ise, yeni olan her şeyi hiçbir zihni süzgece tabi tutmadan alıp hayatımıza geçirmek de o derece yanlış bir davranıştır. O halde bunun ortasını nasıl bulacağız ve nasıl uygulayacağız soruları zihinlerde yer ediyor.
Her dönem insanının bir zihniyeti bulunduğu için bugünün insanının eskinin mantık ve bilgileriyle ikna olması mümkün değildir. Özellikle haz ve hız çağı olarak genel bir kabul gören günümüz dünyasında bu durumun imkânsızlığı kendini daha bir bariz olarak ortaya koymaktadır.
Şüphesiz İslam dininin tevhide bakış açısı değişime açık değildir. Haddi zatında Allah ile irtibatı sağlayan ya da insanın inşasını öngören hükümler değişmek şöyle dursun insanlık olgunlaştıkça tekâmül eden olgulardır. Örneğin ilk insan ve ilk peygamberden günümüze kadar tevhid ve tevhid anlayışı etrafında şekillenen ahlak anlayışında herhangi bir değişim söz konusu değilken tam tersi insanlığın ilerleyişi ile bu olgular kuvvet kazanmışlardır. Söz gelimi yalan söylemek, hırsızlık yapmak bütün zamanlarda ve toplumlarda çirkin kabul edilmiş ve dinler de bunu destekler mahiyette mesajlarla çağlarını aydınlatmışlardır.
Bütün bu özelliklerle beraber insanlığın çok büyük değişim ve dönüşümlere sahne olduğu günümüz dünyasında Müslüman şahsiyetlerin bu değişim karşısında takınacakları tavır onlar ile toplumun diğer bireyleri arasındaki etkileşimi olumlu yönde etkileyeceği gibi aksi yönde tesirler icra etmesi de kaçınılmaz olmuştur. Sorumluluk bilincine sahip Müslüman bireylerin yeni olan şeyleri daha önce olmadığından hareketle hemen reddetmeleri veya bidat olarak kabul etmeleri çeşitli sıkıntılara sebebiyet vermiştir. Dahası adına kuşak çatışması denilen yeni problemlerin varlığını ortaya çıkarmıştır. Bu da yeni yetişen nesil ile önceki nesil arasında bir çekişme ve sanki İslam dininin gelişim ve ilerlemeye karşı olduğu gibi yanlış tasavvurların zihinlerde yer etmesine sebep olmuştur. Her ne kadar İslam`ın özünün kendisi bizlere bunun böyle olmadığını söylese de şahıslar üzerinden okuma yapan halk için, şahıslar İslam`ın bir modeli olmuş ve onlar üzerinden din değerlendirilmiştir. Bu anlamda toplumda söz sahibi olan bireylere büyük sorumluluklar düşmektedir. Söz gelimi televizyonun yeni yeni ortaya çıktığı günlerde bazı İslami hassasiyete sahip bireylerin hemen bunu kabullenmekte güçlük çektiği evine sokmakta tereddütler yaşadığı ve fakat zaman içerisinde bunu normal olarak gördüğüne şahit olmuşuzdur. Aynı şeyi internet için de söylemek mümkündür. Ancak tabi ki de İslami hassasiyetlere sahip kanallar çıkınca bu sahiplenme baş göstermiştir. İşte televizyonu kabullenerek ve bu teknoloji üzerinden müspet değişiklik yapmak değişimin kabul edilemez bir şey olarak görülmemesini sağlamıştır. Bu değişim bir hakikat ise bunu yok saymak veya kabullenmemek yerine onu İslam`a ve Müslümanlara nasıl faydalı hale getirebilirim ve bu şekilde nasıl istifade edebilirim sorularına cevap bulmak gerekir.
Konumu sonlandırırken hayatın her safhasında bizlere en güzel örnek (Üsve-i hasene) olan ve rol model teşkil eden Efendimiz Hz. Peygamber (as)`ın hayatından kendi yaşadığı dönemle ilgili değişime dair birkaç uygulamayı aktaracağız.
İlga, ibka ve tashih kavramlarıyla tarif edilen bu uygulamaları şöyle açıklamak mümkündür: Öncelikle İslam`ın özüyle bağdaşmayan, tevhit anlayışını reddeden ve putlara tanrı gözüyle bakılan bir toplumda Hz. Peygamber bunun doğru olmadığını tebliğ etmiş ve bu yanlış uygulamayı ilga (iptal) etmiştir. Bunun yerine tevhit anlayışını ortaya koymuştur. Yine Arap toplumunda bulunan mertlik, yiğitlik, cesaret, misafirperverlik gibi olguları Efendimiz desteklemiş ve ibka (devam) ettirmiştir. Son olarak İslami bir dayanağı olmakla birlikte zaman içerisinde bazı hurafelerin girdiği uygulamaları da tashih (düzeltme) yoluna gitmiştir. Örneğin Hz İbrahim`in zamanından beri devam eden hac farizasının içerisine giren yanlış davranışları “haccı benden gördüğünüz gibi yapınız”[3] buyurarak nasıl olması gerektiğini bizlere göstermişlerdir.[4]
Bütün bu özellikleri birlikte düşündüğümüz zaman Müslüman bireylerin değişim karşısında takınmaları gereken tavır ortaya çıkmaktadır. İslam`ın özüyle çelişmeyen farklılıkları kabul edilebilir olduğunun her zaman ihtimal dâhilinde olduğunu unutmamamız gerekir. Elbette bu değişimin olumlu yönde olması arzu edilir. Meseleye bu perspektiften bakınca değişimin zannedildiği kadar kötü olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Evet değişim olmalı fakat köklerimizden kopmadan.
[1]. Ahkaf:46/15
[2]. Ali Şeriatı; Fatıma Fatıma`dır
[3].Veda hutbesinde
[4]. Saffet Köse; Fıkıh usulüne giriş
Hicret ASLAN / SÖZ VE KALEM DERGİSİ