• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
KÖŞEDEN KÖŞEYE / RIZA NUR VE AFET İNAN
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hüseyin Kaya / Doğruhaber

KÖŞEDEN KÖŞEYE / RIZA NUR VE AFET İNAN

Murat Bardakçı (Habertürk):

Atatürk ile Cumhuriyet`in kurucu babalarına hakareti meslek edinmiş olan ve “tarih” diye mahalle karılarından beter mesnedsiz dedikodular yapıp duran üç zavallı ekrana çıkıp da ortaya Atatürk`ün özel hayatı ve manevî kızı Âfet Hanım hakkında edepsizce iddialar atınca savcılık soruşturma açtı!

Gerçek bir tarihçi iseniz, eleştirinizi belge ile yaparsınız! Belgeniz varsa yayınlar, sonra o belgeyi yorumlarsınız ama işi küfür boyutuna getirmek aklınıza bile gelmez! Zira “insan” olanlar akademik eleştiri ile hakaretin arasındaki farkı zaten idrak etmişlerdir!

Atatürk hakkında böyle desteksiz uydurmaların ve hakaretlerin yolunu doktorluğunun yanısıra iyi bir tarihçi olan, Türkoloji alanında önemli yayınlar yapan, hattâ Lozan Anlaşması`nda da imzası bulunan ama sonradan tozutan ve tırlattığı hatıralarının hemen her satırından anlaşılan Rıza Nur adındaki çatlak açtı!”

Bazı meselelerde belgeler varsa bile zaman, zemin ve kültürel ortam uygun olmadığında o belgelerin yayınlanması doğru değildir.

Hakaretin cevabı farklıdır, evet; ama fikre karşı fikirle çıkmak en doğrusudur.

Mesela Afet İnan hakkında değerlendirme yaparken, onun “kafatası ölçümleri” üzerine söylediklerine ciddi eleştiriler getirebilirsiniz ve bu konuda yeterince bilgi ve belge de vardır.

O yüzden Bardakçı, eleştirilerinde genel olarak haklı; ama…

Ama Rıza Nur meselesi öyle kolay atlanacak bir mesele değildir.

Kimdir Rıza Nur?

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisinden…

“Yazar, tarihçidir. Yükseköğrenimini Askerî Tıbbiye'de tamamladı (1901). Asistanlık ve cerrahî öğretmenliği yaptı. II. Meşrutiyetin ilânından sonra İttihat ve Terakki Partisi'nde çalıştı. Sinop'tan milletvekili seçildi (1908). Partisinin yöneticileriyle anlaşmazlığa düşerek çekildi. Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra ülke dışına kaçtı. İsviçre, Fransa ve Mısır'da yaşadı (1913-1919). I. Dünya Savaşı'nın bitiminde İstanbul'a döndü. Sonra Anadolu'ya geçti. Millî eğitim ve sağlık bakanlıklarında bulundu. Lozan Konferansı'na delege olarak gönderildi. İzmir'de Atatürk'ü öldürme girişiminde bulunanların yakalanmasından sonra yeniden ülke dışına çıktı (1926-1938). Dönüşünde ırkçı ve turancı ideolojiyi benimseyen yazarlarla birlikte Tanrıdağ dergisini çıkardı. Yapıtları arasında en ünlüsü 12 cildi yayımlanan "Türk Tarihi"dir (1924-1926). Ölümünden sonra "Hayat ve Hâtıratım" (1968) adlı yapıtı yayımlandı.”

Şimdi böyle bir adam için yok “tozuttu”, yok “tırlattı” diyerek işin içinden çıkamazsınız.

Adam, saltanat kaldırılırken, hilafet ilga edilirken, istiklal mahkemeleri en zalim kararları verirken, şapka kanunu şiddetle uygulanırken Atatürk ile beraberdi ona göre…

Can Ataklı (Sözcü):

Yandaş bir televizyon ekranlarından Atatürk'e yönelik iğrenç saldırılar kamuoyunda haklı olarak tepkiye neden oldu.

Daha önce cemaatin hizmetinde olan ama 15 Temmuz'dan sonra adeta hidayete eren dinci tarihçi Mustafa Armağan'ın programına katılan Süleyman Yeşilyurt isimli kişi Atatürk'ün özel hayatına saldırıda bulundu.

Programın diğer konuğu Yavuz Bahadıroğlu ve Mustafa Armağan da bu iğrenç sözlere hiçbir şey demeyerek onayladılar.”

Demek ki, “iğrenç sözlere hiçbir şey dememek” onaylamak anlamına geliyormuş. Can öyle diyor.

Ama bak Can Ataklı, dosyaları açarsak siz zararlı çıkarsınız.

Mesela Salma Rüşdi ve onun her tarafına lağım bulaşmış kitabını düşünce özgürlüğü adı altında yayınlayan Aziz Nesin için ne dersiniz?

İslam Peygamberine hakaret eden Charlie Hebdo adındaki paçavra ve onun hakaretlerine sessiz kalanlar için…?

“Hepimiz Hebdoyuz” diyen pespaye müptezellere herhangi bir tepki göstermediysen sen de o hakaret çetesinin bir üyesisin demektir.

Dedin ya “sessiz kalmak onaylamak” anlamına geliyor diye.

Mustafa Karaalioğlu (Karar):

Trump dalgası, Avrupa`yı da sürükler ve dünya bir anda ötekileştiricilerin, ayrımcıların, dediğim dedikçilerin egemenliğine girer diye ciddi bir endişe vardı. Önce Hollanda ve Avusturya seçimleri, ardından da Fransız halkının tercihi bu tehlikenin en azından büyük bölümünün bertaraf edilmekte olduğunu gösteriyor. Üstelik bu geleneksel siyasal akımlarla da olmadı. Mesela, ana akım sosyalist ve merkez sağ önümüzdeki dönemde Elysee`de oturamayacak ama genç cumhurbaşkanı adayı da sonuçta onların bir parçası, hatta ortalamasını temsil ediyor. Bir tür, aşırı sağa karşı güçlü makulün temsilcisi. (…)

Eylül ayında da Almanya seçimleri olacak. Neyse ki bu ülkede üç büyük partinin başında da makul isimler bulunuyor. Merkel ve Shultz‘a karşı ırkçı AfD`nin şansı bulunmuyor. Yani Avrupa`nın merkezinde de bir makul blok oluşmuş durumda.”

Kimler “makul” imiş anladınız mı?

Avusturya, Hollanda, Fransa, Almanya…

Tamam, Wilders ve Le Pen faşist de bu diğerlerinin de aşağı kalır yanı yok.

Hepsi FETÖ ve PKK`ye sahip çıkmıyor mu?

Hepsi açıktan darbeye karışmış kişilere kol kanat germiyor mu?

Hepsi mültecilere karşı düşmanca davranışlar içinde değil mi?

Ya da biz farkında olmadan bu “makul” denen kelimenin anlamı değişmiş…

Ya da…

Artık siz de nerede durduğunuza bir “Karar” verin artık.

Aslı Aydıntaşbaş (Cumhuriyet):

Muhtemelen önümüzdeki haftaki Erdoğan-Trump görüşmesinde büyük jestler yapılacak, ABD Başkanı Cumhurbaşkanı`na “Bakın o silahları Rakka operasyonundan sonra hemen geri alacağız” diye söz verecek, Amerikalılar, Kürtlere Suriye`de herhangi bir statü sözü vermediklerinin altını çizecek. Trump`ın ağzından Cumhurbaşkanı`nı öven tatlı sözler duyacağız.

Ama atı alan Üsküdar`ı geçmiş gibi gözüküyor.

Türkiye`nin yapacağı en akıllıca hamle, Suriye Kürtlerini kendi safına çekmek, lightcihatçı gruplarla dans etmek yerine Kuzey Suriye`de bundan sonra oluşacak “çok parçalı” (Kürt ve Arap) bölgesinin hamisi olmaktır.

Bakın Osmanlı olsa, tereddütsüz bunu yapardı.

Bir adım daha ileri gideyim. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande yerine PYD lideri Salih Müslim`i siz çağırın, ağırlayın, IŞİD`den temizlendikten sonra bir Arap şehri olan Rakka`nın yönetimini siz devralın...”

Yani Aslı şunu demek istiyor:

Çözüm sürecini yeniden başlatın.

Sırrı Süreyya, ikide bir çıkıp hükümete ayar versin.

Pkk, bölgede herkesi haraca bağlasın, mahkemeleri yeniden açsın, 14 yaşında çocukların ellerine silah verip kurban etsin.

Birileri çocukları sadistçe gömdükleri çukurların başında “özgürlük ve devrimin zirvesidir özyönetim” naraları atsın.

Hasan Cemal, Kandil söyleşilerine devam etsin.

Ve Yalçın Akdoğan, Mahir Ünal, Beşir Atalay, Efkan Ala, Hatem Ete… yeniden yönetsin devleti…

Tabii bu durumda Can Dündar da geri dönüp gazetesinin başına geçsin.

Herkes hayaller kurabilir elbette. Daha o KHK ile yasaklanmadı.

Haşmet Babaoğlu (Sabah):

“Rusya değişik bir "oyuncu", bilmek zorundayız.

Sadece Suriye'deki askeri harekâtlarına veya Akdeniz'de artan donanma gücüne bakarak falan Rusya'nın ne yaptığını anlayamayız.

Medya ister istemez güncel olana şöyle bir bakıyor, sonra unutuyor.

Oysa bir süreç bir kez çalışmaya başladı mı, işler ve kolay kolay durmaz.

Ukrayna krizinden sonra küreselcilerin bütün gücüyle üzerine yüklendiği Putin bir süredir Batı karşısında çok inatçı ve farklı bir müdahale/ kavga yöntemi izliyor.

Daha acayibi de şu ki, küreselci medya bu konudaki iddiaları zevkle ve şevkle köpürtüyor.

Durumun özetini ve tuhaflığını belki en net biçimde Merkel'in Soçi'de gazetecilere yaptığı açıklamada bulabiliriz.

Gazeteciler "yeniden seçilecek misiniz?" diye sordular Merkel'e.

"Seçimlerin düzgün geçmesi için siber saldırılar dahil her türlü tedbiri aldık" dedi Merkel ama sonra hafif takılırmış gibi gülümseyerek şunu ekledi: "Yine de dikkatli olmak gerek, Rusya'nın melez müdahale tekniklerinde iyi olduğunu biliyoruz."

Rusya`nın, Amerikan seçimleri kadar, İngiltere`nin Brexit seçiminde de, Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aktif olduğu söyleniyor.

Benim dikkatimi çeken şey ise farklı bir şey.

CHP`nin referandum itirazları…

AYM`den AİHM`e kadar her yere başvuran hatta espri olarak FİFA`ya bile başvuracağı söylenen CHP neden işin içine Rusya`yı eklemedi?

Rusya, Türkiye`deki 16 Nisan referandumunda pek ala “Evet” çıksın diye çalışmış olabilir öyle değil mi?

Biz ne mi yapıyoruz?

Karıştıkça karışan CHP`ye yeni bir tartışma konusu göstererek yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Yani…

Bu haberler de ilginizi çekebilir