• DOLAR 34.506
  • EURO 36.396
  • ALTIN 2848.185
  • ...
“Bütün aylar, bütün takvimler Resulullah`a feda olsun"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Karakaş- Doğruhaber

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Gaziantep`te ‘Hz. Peygamber ve Güven Toplumu` başlığı altında düzenlenen sempozyuma katıldı. Gaziantep Üniversitesi Mavera Kongre ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen sempozyumun açılışında konuşan Görmez, “15 Temmuz'da bu ülkeye yönelen işgal, ihanet ve darbe teşebbüsünden sonra toplumsal güvenimizi örmeye çalışırken; Diyanet'in, devleti ve milletiyle 28 yıl ortaya koyduğu tüm hayırlı çalışmaların o menhus yapıya mal edilmesi beni kahretmiştir. Bu milletin çocuklarına, Peygamber Efendimizin hayatını, güzelliklerini, 'El Emin' vasfını anlatmak, hangi düşünceye göre bid`at ve hurafe olarak değerlendirilebilir?” dedi.

“AMACIMIZ, YARA ALAN TOPLUMSAL GÜVENİMİZİN YENİDEN İNŞASIYDI”

Bu yılki Kutlu Doğum Haftası temasına değinen Görmez, “Bu sene ‘Hz. Peygamber ve Güven Toplumu` konusunu belirlememizin küresel bölgesel ve milli, yerel sebepleri var. 15 Temmuz ihanet, işgal ve darbe teşebbüsünden sonra yara alan, zedelenen toplumsal güvenimizi yeniden nasıl inşa edebiliriz? Kardeşin kardeşe güveni kayboldu. Komşu komşuya, baba oğula, oğul babaya, eş eşe güvenini kaybetti. Biz bu güveni tekrar nasıl inşa ederiz? Asıl gayemiz, asıl amacımız 15 Temmuz sürecinden sonra kaybolan güven bunalımını, kaybolan güven toplumunu yeniden nasıl inşa ederiz? Bir kardeşler topluluğu olarak kendi vatanımızda zedelenen güvenimizi yeniden nasıl inşa ederiz? Kutlu Doğum Haftası temasını belirlerken gayemiz buydu.” şeklinde konuştu.

“EĞER DİNİ İSTİKRAR KAYBOLURSA SİYASİ İSTİKRAR DA, EKONOMİK İSTİKRAR DA YOK OLUR…”

“İki güvenlik var ki insanlık ihmal ediyor. Birisi din güvenliği, birisi de bilgi güvenliği.” ifadelerini kullanan Görmez, “Nasıl ki küresel ölçekte bir güven bunalımı yaşıyoruz. Aynı zamanda din güvenliği sorununu yaşıyoruz. Din güvenliği, dini istikrarın bir ülkede ne kadar önemli olduğunu Suriye bize haykırıyor. Bütün Suriye, bütün Irak, bütün Yemen, bütün Libya orada yaşananlar bize haykırıyor. Diyor ki, ‘Ey Türkiye, ey umut bağladığımız güzel ülke aman dini istikrarınızı kaybetmeyin. Aman din güvenliğinizi yitirmeyin. Eğer din güvenliğinizi kaybederseniz, eğer dini istikrarınız kaybolursa siyasi istikrarınız da yok olur. Ekonomik istikrarınız da yok olur. Emniyetiniz yok olur. Can, mal, namus emniyeti yok olur. Onun için biz bu akademik çalışmada üzerinde en çok duracağımız konu dini istikrar. İstikrarla güven kavramı aslında birlikte ele alınan iki kavramdır. İstikrar Arapça bir kelimedir. İstikrar kavramı ‘karar` kökünden gelir. Öyle her görüşe karar denmez. Doğru, isabetli, Allah`ın rızasına uygun, insanlığın faydasına olan düşüncelere ayağınızı koyup sebat göstermenize ‘karar` denir. İstikrara, doğru karar üzerinde süreklilik demektir. İslam medeniyetine göre dini istikrar ancak din ile hayat arasında doğru bir ilişki kurarak sağlanabilir.” diye konuştu.

‘28 ŞUBATTA DAHİ BÖYLE GÜNDEM OLMADI`

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak ‘anmaktan anlamaya` şiarıyla 28 yıldır Resulü Ekrem`in hayatını toplumun tüm kesimlerine anlatmak için çalıştıklarını aktaran Görmez, “Her meydanda, her salonda, her şehirde, her kasabada, her köyde hatta yurtdışında millet varlığımızın olduğu her yerde, gönül coğrafyamızın olduğu her yerde bütün İlahiyat fakülteleri hocalarımızla, 100 bin personelimizle birlikte hem küresel hem bölgesel ölçekte hem de 15 Temmuz`da yara alan toplumsal güvenimizi Resul-i Ekrem`in ‘eman` vasfını dikkate alarak emin Peygamberin emin ümmeti olmak için her yerde seferber olmuş vaziyette idik. Milletimizin, toplumumuzun hem 15 Temmuz`dan sonra yaşadığı kırılmalar hem o güven bunalımını tedavi etmek için bir kardeşler topluluğu olarak yeniden eman toplumu nasıl olabiliriz? diye çırpındık. Bir baktık karşımıza bir düşünce çıktı ve dediler ki, ‘Sizin bu yaptığınız doğru değil.` Üstelik bu konu, 28 Şubat sürecinde bu haftayı ‘irtica` olarak adlandıranlar tarafından değil; dini, tarihin ve hayatın dışında tutarak, dini sahih usulüne ve metodolojisine uygun olarak anlamaktan uzak kardeşlerimiz tarafından gündeme gelmeye başladı.” dedi.

“FETÖ, BAŞKASININ ELİYLE KENDİSİNE MAL ETMEK GİBİ BİR KÖTÜLÜĞÜ YAPMAYA BAŞLADI”

“Diyanet`in devletiyle ve milletiyle 28 yıl bir müktesebat olarak ortaya koyduğu bu çalışmaların, bu hayırlı çalışmaların o menhus yapıya mal edilmesi ise beni şahsen kahretmiştir.” diye konuşan Görmez, “Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bunu bu topraklarda yaşayan hiçbir müminin kabul etmesi mümkün değildir. Biz tam da bu menhus yapının bu topluma verdiği zararı tamir ederken, bu menhus yapı bir yerlere sızarak bu 28 yıllık devletle ve milletle yaptığımız bu güzelliği başkasının eliyle kendisine mal etmek gibi bir kötülüğü yapmaya başladı.” şeklinde konuştu.

“GIRTLAĞA KADAR BİD`AT VE HURAFEYE BATMIŞ DÜŞÜNCELER TARAFINDAN KUTLU DOĞUM HAFTASININ BİD`AT VE HURAFE OLDUĞUNUN SÖYLENMESİ ÇOK ÜZÜCÜDÜR…”

Görmez, “Bunun bir yalan, iftira ve bühtan olduğu ortaya çıktıktan sonra bu defa da dediler ki, ‘Bu bid`attir, hurafedir.` Gırtlağa kadar bid`at ve hurafeye batmış düşünceler tarafından bunun ifade edilmiş olması da çok daha üzücüdür. Bu milletin çocuklarına Resul-i Ekrem`in hayatını, ilkokullardan üniversitelere kadar okutmak, Siyer yarışmaları düzenlemek, Resul-i Ekrem`e yönelik Naat-ı Şerif yarışmaları düzenlemek, bütün her yerde, ülkemizde ve yurtdışındaki millet varlığımıza Resul-i Ekrem`in ‘El Emin` vasfını anlatmak hangi düşünceye göre bid`attir. Bu kabul edilebilir mi? Bir önceki bühtan ve iftirayı ispat etmek için de maalesef 20 sene önce bazı yerlerde bizim hiçbirimizin dahlinin olmadığı müsamerelerin fotoğraflarını koyarak bu nezih toplantıların hepsinin sanki o kötü müsamereler ile topluma takdim edildiğini anlatmaya çalıştılar.” ifadelerini kullandı.

“BÜTÜN GÜNLER, HAFTALAR, AYLAR, BÜTÜN TAKVİMLER RESULULLAH`A FEDA OLSUN”

Sosyal medyadan gelen bazı tepkileri dile getiren Görmez, “Gerçekten iyi niyete sahip olduklarına inandığım bazı kardeşlerim de yine sosyal medya marifetiyle bu sefer dediler ki, `Bunu neden güneş takvimine göre yapıyorsunuz da ay takvimine göre yapmıyorsunuz?` Ben de dedim ki, ‘Bütün günler, haftalar, aylar, bütün takvimler Resulullah`a feda olsun` Nisan da Allah`ın ayıdır, Rebiülevvel de Allah`ın ayıdır. Gelin o zaman her gün bunu yapalım. Elbette biz bunu Resul-i Ekrem`in Hicri 4. asırda başlayan Mevlid-i Şerif geleneğini ortadan kaldırarak onun yerine ihdas etmiş değiliz. Bunu tamamen onun bir mütemmimi olarak anmaktan anlamaya dönüştürerek, 80 yıl bu topraklarda biz Mevlid Kandilini sadece üç beş hafızın nağmelerinden ibaret birkaç mevlid okuyarak geçiştirmedik mi? O zaman neredeydiniz?” dedi.

“HERKES BİLSİN Kİ İLİM CEHALETE TABİ OLMAZ. CEHALET İLME TABİ OLMAK ZORUNDADIR”

Görmez son olarak şöyle konuştu: “Türkiye`de herkes bilsin ki ilim cehalete tabi olmaz. Cehalet ilme tabi olmak zorundadır. Yanlış düşünceler hikmete uymak zorundadır. Hikmet yanlış ideolojilerin peşinden gitmez. Mümkün değildir bu. Türkiye`nin dini istikrarı ve dini bilginin sıhhati bu ülkenin bir güvenlik meselesidir. Nasıl ki bu yok olunca Suriye yok oldu, Irak yok oldu, Yemen, Libya parçalandı. Allah korusun dini istikrar bu ülke için, yeryüzünün bütün mazlumlarına umut olan bu ülke için hayati önemlidir. Herkes bilsin ki Diyanet teşkilatı, İmam Hatip liseleri ve İlahiyat fakültelerinin birlikte ürettiği sahih bilgi bu ülkenin din güvenliğinin teminatıdır. Dini istikrarın teminatıdır. Güvenliğimize zarar vermeden, yanlış yöntemlere başvurmadan İslam`a hizmet edecek her türlü yapıya, cemaate, topluluğa biz sadece hizmetkâr oluruz. Ancak Türkiye`de Diyanet İşleri Teşkilatının 100 İlahiyat Fakültesiyle birlikte ürettiği sahih bilgi cehalete tabi olmayacaktır. Bütün kardeşlerimiz çalışmalarını, bilgilerini gözden geçirecektir. Herhangi bir itirazı olan bir arkadaşımız olduğunda da Din İşleri Yüksek Kurulumuza gelir, 16 ilim adamından oluşan bu ülkenin din konusunda en büyük karar organına gelir, en güzel şekilde tartışır. Biz hata etmişsek elbette hatadan dönmek gibi güzel irfan olmaz. Biz de oradan döneriz. Yeter ki inanç meselelerimizi toplumun önünde didişme konusuna dönüştürerek yaralamayalım. Dini istikrara gölge düşürdüğümüzde siyasi istikrarda da ekonomik istikrarda da bu toplumun bütün güvenlik problemleri ortaya çıkmaya devam edecektir.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir