KİBRİN HAKİKATİ VE ÂFETÎ
KİBRİN HAKİKATİ VE ÂFETÎ
Ululuk taslama iç ve dışta bazı hareketleri gerektirir ki, buna kibirlenmek denir.
Bilmiş ol ki kibir; bâtını ve zahirî olmak üzere ikiye ayrılır. Bâtıni kibir nefisteki bir ahlâktır. Zahirî kibir ise azalarda görülen kibirdir. Esasen içteki ahlâka kibir demek, en doğrusudur, Görünüşteki hareketler bu iç duygudan meydana gelir. Zaten bu hareketleri meydana getiren içteki kibir ahlâkıdır. Bunun için bu hastalık azalarda kendisini gösterdiği zaman “Kibirlendi” denir. Görünmediği zaman, o, “Kibirlidir” derler. Demek ki, kibrin aslı insan tabiatında bulunan ahlâktır. Bu da kendisini başkalarına karşı üstün gösterme isteğidir.
Hz. Allah buyuruyor ki:
“Kalbinde zerre kadar kibri olan Cennet'e giremez.”
Kibrin Cennet'e girmeğe engel olması, kul ile bütün müminlerin arasına girdiği içindir. Kibir ve izzet-i nefis Cennet kapılarını kapatırlar. Zira kibirli insan, ululuk demek olan, kendisi için sevdiğini başkası için sevme vasfına sahip olamadığı gibi yine ululuk demek olan ve muttakilerin ahlâkının başı sayılan tevazu da kendisinde bulunmaz. Yine terkedilmesinde izzet ve şeref bulunan; kin, hiddet, çekememezlik gibi hastalıklardan da kurtulamaz. Tatlı nasihatte bulunamaz. Nasihati kabul edemez. İnsanları çekiştirmekten kendini alıkoyamaz. Uzun sözün kısası, kibirli insanlar kibirliliklerini muhafaza için her kötülüğe başvurur ve bütün iyi hasletleri kaybeder. Bunun için içinde zerre kadar kibir hastalığı bulunan kimse, Cennet'e giremez.
Zahirî Kibrin Sebepleri;
Dıştaki kibrin üç sebebi vardır. Bu sebeplerden biri kibirlenende; diğeri kibirlendiği kimseye karşı; üçüncüsü de başkalarına karşı olan sebeplerdir.
Kibirlenenin kendisindeki sebep; ucub, yani kendini beğenmedir. Kibirlendiği kimseye karşı olan sebep; kin ve çekememezliktir. Başkaları ile alâkalı olan sebep de Riya ve gösteriştir.
Bu bakımdan kibrin sebepleri dörttür. Bunlar da:
a) Ucub (kendini beğenme)
b) Hıkd (kin)
c) Hased (çekememezlik)
d) Riya (gösteriş)
a) Ucub: Ucbun gizli kibri doğurduğunu, gizli kibrin söz, iş, tavır ve davranışlarda tezahür ettiğini zikretmiştik.
b) Hıkd: Bu, ucubsuz da kendini gösterir. Her hangi bir sebepten dolayı kızdığı zaman, emsaline ve hatta kendisinden üstün kabul ettiği kimseye karşı da kibirlenebilir. Hiddet, kin hâlini alır, adama içerler ve bu bakımdan, tevazua lâyık kimse olduğunu bildiği hâlde ona karşı kibirlenir. Nice ayak takımı vardır ki, kızdıkları büyük kimselere karşı tevazu göstermek için nefisleri kendilerine isyan eder, ona karşı kibirlenir ve hak ondan gelse de onu kabul etmez, öğütlerini dinlemez. Hakkı olmadığını bile bile onu geçmek ister ve ondan özür dilemez.
c) Haset: Bu da haset ettiği kimseye kızar, hatta onun tarafından hiddetini gerektirecek bir tavır ve davranış olmasa bile yine ona kızar ve bu kızması, onu hakkı inkâra kadar sürükler, öğütlerini dinlemez, ondan ilim öğrenmez. Nice ilme haris cahiller vardır ki, bu hususta kendisinden istifade edebileceği kimseye haset ettiği için ondan faydalanmaz da cahil kalır. Hasedi, ona karşı kendini kibirlendirir. İçinden bunu irtikâb ettiği hâlde, bile bile böyle yapar.
d) Riya: Bu da kibri doğurur. Aralarında haset ve kin bulunmayan ve kendini daha üstün kabul etmediği kimseler ile de münazara eder. Karşısındakinin daha üstün olduğu söylenmesin diye ona karşı tevazu' göstermez ve hakkı kabul etmez. Bu suretle kibirlenmeğe başlar. Bu kibrin sebebi riyakârlıktır. Hatta yalnız kalsalar, bazen kendisinin üstün olmadığını bildiği hâlde yalandan asalet iddiasında bulunur ve diğerini hakir görür. Bu iddiasında yalancı olduğunu bildiği için içinde kibir yoktur. Ancak riyakârlık, kibirliliğine sebep olmaktadır. Umumiyetle bu nevi davranışlarda bulunanlara içindeki kibrinden dolayı mütekebbir denir.
Tevazu İle Kibirlenme
Bilmiş ol ki kibir; kulun şekil ve şemailinde gözükür. Surat asıklığı, göz ucu ile bakmak, başını dikerek kimseye bakmamak, bağdaş kurup oturmak veya yaslanmak gibi. Ayrıca kibir sözde olur; ses tonunda, konuşurken doldurup atmasında olduğu gibi. Ayrıca yürümesinde, oturup kalkmasında, duruş ve hareketlerinde ve bütün işlerinde belli eder. Bütün bu hâller kibirliler de bulunduğu gibi, bunların bazılarında kibirli davranıp, bazılarında tevazu gösterenler de vardır. Ayrıca kendisi için ayağa kalkılmasını ve karşısında ayakta durulmasını sevmek suretiyle kibirlenenler de vardır.
Kibrin kökünü kalpten söküp atmanın ilâcı ilim ve ameldir. Tam şifa, bunları kullanmaktadır.
(Devam Edecek)
İmam Suyuti -Camiu`s-Sağir