"HÜDA PAR huzur ve kardeşliğin harcıdır"
Referandum sonuçlarını değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, birçok sorunun HÜDA PAR`la çözüleceğini belirterek, yerli bir anayasa yapmaya hazır olduklarını söyledi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni getirmeyi öngören Anayasa Değişiklikleri Halkoylaması sonuçlarını İLKHA'ya değerlendirdi.
Partilerinin, referandumun sonucunu belirlemede önemli etkisinin olduğunu belirten Yapıcıoğlu, sonuçların hayırlı olması temennisinde bulundu.
Mevcut sorunların birçoğunun, partilerinin fikir ve programları çerçevesinde sunduğu reçetelerle çözülebileceğine değinen Yapıcıoğlu, Türkiye'nin, kardeşliğin harcı olarak nitelediği HÜDA PAR'a ciddi bir şekilde ihtiyacı olduğunu söyledi.
Partilerinin referandumun sonucuna olan etkisine dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Belki birileri 'Elbette HÜDA PAR kendi ağırlığı ve etkisinin fazla olduğunu söylüyordur.' der ama bugün taraflı-tarafsız herkes HÜDA PAR'ın bu sonuçlarda ciddi bir katkısının ve etkisinin olduğunu görmüştür. Propaganda sürecinde birkaç yerde dile getirdim. 'Halkoylamasında 18 maddelik anayasa değişikliğini destekleyeceğini açıklamış olması sadece HÜDA PAR'ın tabanı üzerinde etki etmeyecektir. Başka partilerin seçmeni, üyesi olan, o partilere oy vermiş fakat şu anda kararını vermemiş, kararsız kitle içerisindeki kişilerin kararı üzerinde de ciddi bir etkisi olacaktır.' dedim. Neden bunu söyledik? Şimdiye kadar HÜDA PAR memleket menfaati ile kendi menfaati çakıştığında her zaman memleketin menfaatini öncelediğini, önce milletin ve memleketin menfaatini düşündüğünü pratiğiyle ortaya koymuştur." dedi.
"HÜDA PAR kararsız olan başka partilere mensup kişilerin kararının da 'evet' yönünde oluşmasında etkili olmuştur"
Referandum öncesi Gümüşhane ve Bayburt'a gittiğini belirten Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Biz gittiğimiz yerlerde orada toplanan kalabalığa nutuk çekmekten ziyade birkaç dakika meramımızı dile getirip, vatandaştan aldığımız sorulara cevap verme yöntemini benimsedik. Bunun daha önemli ve daha çok etkili olduğunu ben bizzat müşahede ettim. Biz gittiğimiz her yerde vatandaş ne sorarsa sorsun kendi bakış açımıza göre cevap vermeye çalıştık. Mesela Gümüşhane'deki salon toplantısında farklı partilere mensup, aktif olarak o partilerin teşkilatlarında çalışmış kişiler bizim programımıza gelmiştiler. Daha önce Saadet Partisi'nde aktif olarak siyaset yapmış olanlar, halen AK Parti'de siyasete devam eden, BBP tabanında olanlar, daha önce MHP'de siyaset yapmış ama şu an kendi köşesine çekilmiş olanlar ve bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri 'Referandum süreciyle ilgili şimdiye kadar birçok kişiyi dinledik ama ilk defa kafamızdaki soruları net bir şekilde açıklayan, ikna edici cevaplar veren birisiyle karşılaştık ve şimdi ikna olduk.' dediler. Bu nedenle 'HÜDA PAR sadece kendi tabanında değil, kararsız olan başka partilere mensup kişilerin kararının da 'evet' yönünde oluşmasında etkili olmuştur.' diyorum."
Referandum sonucunda bazı mesajların ortaya çıktığını dile getiren Yapıcıoğlu, "Vatandaşlar, 'Ben çukur ve barikat siyasetine, şiddete, yerin altına bombalar gömülmesine, çatışmaların yeniden tırmandırılmasına onay vermiyorum.' diye net bir mesaj vermiştir. Bu çatışmalara ve şiddetin tırmanmasına bırakın destek vermeyi, sessiz kalmayı bile cezalandırmıştır. Özellikle bu çatışmaların yeniden alevlenmesine sahne olan ve bazı yıkımlar yaşayan şehirlerde halen 'hayır' oylarının 'evet' oylarından yüksek olması hükümete bir mesaj vermiştir. Hükümete, 'Meselenin, şiddetin bir yöntem olarak kullanılması suretiyle çözülmesini istemiyorum. Bu mesele silahla çözülecek bir mesele değildir. Mesele bitmiş de değildir, bu meseleye bir çözüm üretmenizi bekliyorum.' mesajı vermiştir." ifadelerini kullandı.
"Milliyetçi söylemler 'evet' oylarına olumlu anlamda katkı yapmamış"
Yapıcıoğlu, milliyetçi söylemlerin 'evet' oylarına olumlu anlamda katkı sunmadığının altını çizerek, "AK Parti, MHP ile bir ittifak yapmıştır ama MHP tabanının daha güçlü olduğu yerlerde 'evet' oyları AK Parti ve MHP'nin oylarından daha yukarılara çıkmamıştır. Yani iki çarpı ikinin her zaman dört etmediği, bazen iki ettiğini ortaya koymuştur. Bazen de iki artı ikinin dört değil, beş, altı, yedi ettiğini çok net olarak ortaya koymuştur. 'MHP tabanını ikna edeceğim.' diyen AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanının milliyetçi söylemleri 'evet' oylarına olumlu anlamda bir katkı yapmamıştır. Bütün bu sonuçları çıkarmak mümkündür. Evet oylarının çok yüksek çıkmamasının ortaya koyduğu şey şudur: Hükümet çok dikkatli olmalıdır. Bu anayasa değişikliğine destek veren yani 'evet' oyu verenleri 'evet' oyu verdiğine pişman etmemelidir. Adalet, meşveret ve liyakati sürekli göz önünde bulundurarak, bundan sonra bunlara uygun bir yönetim ortaya koyma sorumluluğunu ve memleketin meselelerini, ayağının önündeki engellerden kurtulmuş olan bir iktidar olarak hızlı bir şekilde adalet temelinde çözme sorumluluğunu hükümetin omuzlarına yüklemiştir." şeklinde konuştu.
"Sorunların birçoğu HÜDA PAR'ın reçeteleriyle çözülebilecektir"
Türkiye'nin HÜDA PAR'a ciddi bir şekilde ihtiyacı olduğuna vurgu yapan Yapıcıoğlu, "Memleketin huzur içinde birlikte olabilmesinin, kardeşliğinin harcıdır HÜDA PAR. HÜDA PAR`ın fikirleri, programı, felsefesi memlekette hâkim olursa, sorunların birçoğu HÜDA PAR'ın önerdiği reçetelerle çözülebilecektir. İnşallah kardeşliğin ne olduğunu bütün bir millet olarak, Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Laz'ı, Çerkez'i, Gürcü'sü, Boşnak'ı, Pomak'ı, Roman'ı -26-27 değişik etnik gruptan insanlarımız, vatandaşlarımız vardır- hepsinin bir arada bir mozaik oluşturabileceğini, kardeşçe birlikte yaşayabileceğini bütün olarak herkes görecektir inşallah." dedi.
"Korku pompalayanlar başarısız olmuştur"
"Halkı kutuplaştırıcı, gerginliği artırıcı söylemler siyasetin tepesindeydi. Tabanda halk gayet sakindi. Şükürler olsun ki ortamı germeye çalışanlar, vatandaşı birbirine düşürmeye çalışanlar, korku pompalayanlar kendi istedikleri sonucu elde etmeye çalışanlar başarısız olmuştur." diyen Yapıcıoğlu, "Halk ferasetiyle bu oyuna gelmemiştir. Sükûnet içerisinde bir halkoylaması gerçekleşmiştir. İnşallah, bu gerginliği tırmandırmaya çalışan kişiler bundan gerekli dersi çıkarmışlardır. Bir daha bu aşamadan sonra yeniden bir gerginliği tırmandırma veya mızıkçılık yapma konusunda teşebbüste bulunmazlar. Eğer bulunurlarsa halkın kendilerine ciddi bir tepki göstereceğini ve bu yöndeki davranışlarını cezalandıracağını mutlaka göz önünde bulundurmalıdırlar." diye konuştu.
"Kenan Evren'in anayasasının tabutuna bir çivi daha çakılmıştır"
Anayasa değişikliğinin gündemden düşmemesi gerektiğinin altını çizen Yapıcıoğlu, "Biz bu 18 maddelik değişiklik paketine destek vereceğimizi açıklarken belirttiğimiz bir husus var. Biz inanıyoruz ki halkın yüzde 95'inden fazlası tamamen yeni bir anayasa istiyor. Bu yeni anayasanın yerli olması gerektiğini söyledik. Şu 18 maddelik değişiklik paketinin tamamen yeni, yerli, sivil, özgürlükçü bir anayasaya giden yolun açılması, o yola açılan kapı olması ümidiyle destek verdiğimizi açıkladık. Bundan sonra şu anda meclis tablosuyla belki bu 18 maddelik değişiklik gerçekleştirilebilmiştir ama bundan sonra anayasa değişikliği gündemden kalkmamalıdır. Kenan Evren ölmüştür, gömülmüştür. Bugün onun anayasasının tabutuna bir çivi daha çakılmıştır fakat onun anayasasının ruhu, iskeleti ayaktadır. Mutlaka bu askeri dönem anayasasının, bu cunta anayasasının ruhunun da o cesetten, bedenden ayrılması ve o anayasanın tabutunun tamamlanması, defnedilmesi gerekir. Bu ne kadar zaman alır? Onu bilmiyoruz." ifadelerini kullandı.
"Millet kendisini devletin resmi ideolojisine uydurmak zorunda değildir"
"Yeni yapılacak olan anayasanın mutlaka yerli olması gerekir." diyen Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı: "Yerli anayasa derken neyi kastediyoruz? Bu milletin örfüne, inancına, kültürüne, tarihine uygun bir anayasa olmak zorundadır. Bu milletin inancına, yaşam tarzına, hayat felsefesine, kültürüne, tarihine küfreden, onunla kavga eden, onun kıyafetiyle, diliyle problemli anayasa yerli anayasa değildir. Şimdiye kadar anayasalar, Batı'da yapılan anayasalardan örnek alınarak, belki bazı maddeleri oradan aynen kopya edilip, tercüme edilerek memlekette yürürlüğe konulmuştur. Diyoruz ki inşallah o devirler kapanmıştır. Artık millet kendisini devlete uydurmak ya da devletin resmi ideolojisine uydurmak zorunda değildir. Yönetim kendisini millete uydurmak zorundadır. Şimdiye kadar asıl olan devlet idi. Vatandaşlar, millet, devletin tebaası, ülke de devletin toprağı olarak algılanıyordu. Biz de diyoruz ki bu zihniyet terk edilmelidir, asıl olan millettir. Devlet milletin siyasi organizasyonudur. Ülke de milletin vatanıdır, toprağıdır. Eğer asıl olan millet ise o zaman her şey milletin etrafında dönmeli, devletin yapılanması, milletin değerlerine uygun bir hale getirilmelidir. İnşallah bunun önündeki ciddi engellerden bir tanesi kalkmıştır diye ümit ediyoruz."
"Yerli bir anayasa yapmaya varız"
Yapılacak yeni anayasa için toplumun her kesiminin düşüncesine başvurulması gerektiğinin altını çizen Yapıcıoğlu, "Biz daha önce söyledik, bir kez daha tekrar ediyorum. Yerli anayasanın yapılması konusunda hükümet 'Biz bunu yapamıyoruz.' diyorsa biz gönüllü olarak bunu kaleme almaya varız. Yerli bir anayasa yapmaya varız. Mutlaka herkes anayasa ile ilgili ne düşünüyorsa bu düşüncelerini ortaya koymalı. Bunlar uzun uzun tartışılmalı, halk arasında bu işi bilen kişilerin halkın duyabileceği, görebileceği bir şekilde bu tartışmaları yürütmelerinden sonra yeniden bir referandumla yepyeni bir anayasa yapılmalıdır. Bu süreç belki uzun sürecektir fakat bu hazırlanırken sadece mecliste grubu bulunan partilerle de yapılmamalıdır. Bir yerde yüz kişilik bir topluluk varsa mutlaka onların fikirleri de dikkate alınmalıdır ve onların hakları da teminat altına alınmalıdır. Bizim inancımız odur ki bütün herkesin, bütün insanların hangi dine mensup olursa olsun, herkesin inanç hürriyetinin ve kendi inancına göre ibadetlerini yapma garantisinin olduğu bir sistem var. Nedir o sistem? Bizim dinimiz olan aziz İslam beş şeyi teminat altına alır. Herkesin canı, malı, nesli, aklı ve dini teminat altındadır. Devlet bunları teminat altına almak için vardır. Bu beş temel hürriyet teminat altına alınır ve bu haklar devlet tarafından temin edilip korunursa diğer meseleler tali meselelerdir. Mutlak surette huzurun gelmesi için uygun bir ortam oluşmuş olacaktır. Bunun için de sivil topluma çok büyük bir yük düşmektedir. Sivil toplum, toplumun İslamileşmesi anlamında ciddi çabalar sarf etmeli, şimdiye kadar olan çabayı katlayarak devam etmelidir." şeklinde konuştu.
"Kürtler, kardeşleriyle birlikte yaşamaya devam etmek istiyor"
Kürtlerin, İslam'ın kendilerini kardeş kıldığı diğer kavimlerle beraber yaşamak istediğine değinen Yapıcıoğlu, "Cumhurbaşkanının 2005'te Diyarbakır'da 'Kürt meselesi benim sorunumdur. Bu meseleyi çözeceğiz.' şeklinde açıklaması oldu. Daha sonra pek çok yasal düzenlemeler yapıldı. En son adına Çözüm Süreci dedikleri çatışmasızlık süreci 2013'ün başında başladı. Fakat çok uzun ömürlü olmadı. Daha sonra 'Kürt sorunu yoktur.' denmeye başlandı. Her şeyden önce Kürt meselesinin bir asrı aşkın, kökü derinlerde olan bir mesele olduğu, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve asayişle ilgili boyutlarının olduğu bilinmeli. Mesele sadece bir bölgede yaşanan asayiş sorunu veya ekonomik geri kalmışlık olarak algılanmamalıdır. Meselenin çözümü noktasında bizim için en elverişli zemin en büyük zenginliğimiz hem Türklerin hem Kürtlerin aynı dine mensup olmalarıdır. Aynı dine mensup olan ve bin yıldan fazla birlikte yaşayan, iki farklı kavme mensup insanların buluşacakları ortak zemin elbette o inancın değerleri içinde oluşturmuş oldukları zemindir. Bu olmasa bile ortak vatan zemini vardır. Aynı memlekette yaşıyoruz. Kürtler Adalet İstiyor. Kürtler gerçekten İslam'ın kendilerini kardeş kıldığı diğer kavimlerle beraber kardeşçe beraber yaşamak istiyor. 'Neyi eksiktir Kürtlerin veya Kürtlerin talepleri nelerdir?' diyorlar. Ben de onlara 'Allah Teâlâ onlara hangi hakları vermişse bu onların meşru haklarıdır. Eğer fazla istiyorlarsa haddi aşmışlardır. Eğer o istedikleri haklar Allah Teâlâ tarafından kendilerine verilmiş meşru haklar ise ve talep ettiği kişiler veya kurumlar o hakları tanımıyorsa bu da büyük bir zulümdür.' dedim Gerçekten kardeşliğin bir hukuku vardır. Kürtler kardeşleri ile o kardeşliğin gereğini yerine getirmesi şartıyla birlikte yaşamaya devam etmek istiyor. Ancak o kardeşliğin ve hukukun yerine getirilmesi gerekiyor ki bu da adalettir." dedi.
"Adalet temelinde sorunlara çözüm bulmak birliği güçlendirir"
"Eğer birisi meşru bir hakkı talep ediyor ve o hakkı tanımak adaletin gereği, onu vermemek zulümse herkes bilsin ki zulümden hiç kimse hiçbir zaman fayda sağlayamamıştır." diyen Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Ölçü bu olmalıdır. Bakın adalet her zaman, her yerde ve herkese karşı mutlaka herkesin yerine getirmekle yükümlü, sorumlu olduğu bir şeydir. Bunun istisnası yoktur. Adalet herkese vaciptir. Zulüm de mutlak olarak haramdır, yasaklanmıştır. Hiç kimse hiç kimseye hiçbir şartta zulmetme hakkına sahip değildir. Eğer bizim ölçümüz buysa memlekette insanlar kendi dilleri ile eğitim görmek istiyorlarsa bunu engellemek de zulümse siyaseten 'Ben şu anda bunu tanır, bunu yerine getirirsem kaybederim.' şeklinde düşünmek beyhudedir, boştur, yanlıştır. Eğer adalet terk edilirse asıl tehlike o zamandır. Adalet temelinde sorunlara çözüm bulmak birliği güçlendirir, pekiştirir. Birileri 'Meşru da olsa bölünmeyi tetikler.' veya 'Bölünmeyle sonuçlanır.' diye 'Ben bu meşru talebi yerine getirmeyeyim. Zulüm de olsa devletin birliği, toprağının bütünlüğü için ben bu zulmü işleyeceğim.' derse çok ciddi bir yanlış yapmış olur. Asıl devletin birliğini, vatandaşların birliğini ve toprağın bütünlüğünü de o zaman o kişi, adaleti terk eden kişi kendi eliyle tehlikeye atmış olur."
Referandum kampanyası süresi boyunca Türkiye ile Batı arasındaki gerginliği yorumlayan Yapıcıoğlu, Türkiye'nin Avrupa Birliği rüyasından uyanması gerektiğini söyledi.
"AB'nin Türkiye'ye verebileceği hiçbir şey yoktur"
Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye hiçbir faydasının olmadığını ifade eden Yapıcıoğlu, “Avrupa bu referandum sürecinde 'hayır' cephesini destekleyici girişimlere girince bazı kişiler şöyle iddialarda bulundular. Dediler k: bunun Türkiye'de ters tepeceğini bildiği için hükümete destek olma amacıyla kurgulamış bir oyunu sahneye koyuyorlar. Bu hikâyeye inanmış olanlara şunu söylemek gerekir: Referandum bitti, sonuçlandı. 'Evet' oyları daha fazla çıktı. Şimdi 'evet' oylarının daha fazla çıkmasını istiyorsalar rol yapmak suretiyle 'hayır'cıymış gibi görünenler sevinmeli değil mi? Fakat görüyoruz ki yas tutuyorlar. Öyleyse yapılan rol değilmiş, ciddi ciddi hayır çıkmasını istiyorlarmış. Bunun için çok çaba sarf ettiler fakat istedikleri olmadı. İstedikleri olmadı ise bu saatten sonra o çok sert muhalefetlerini sürdüreceklerini zannetmiyorum. Türkiye ile AB ilişkilerinin hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğini de beklemiyorum. Avrupa Birliği ciddi ciddi Türkiye'de sorgulanmaya başlamış. Avrupa'da yapılan propagandalar ve ortaya konan pratikler de AB vatandaşlarının kafasında Türkiye ile ilgili olumsuz imaj oluşmasına sebebiyet vermiştir. Toplumsal değişimler çok hızlı olmuyor ama çok hızlı bir şekilde bu değişimler gerçekleşmiştir. Bu, tamir edilmesi çok uzun bir zaman alacaktır. Tamir etmek gerekir mi? Evet, AB vatandaşlarının kafasında kötü bir imajın oluşması doğru değildir. Belki bunların tamirine yönelik bazı adımlar atılmalıdır ama Türkiye AB rüyasından bir an önce vazgeçmelidir. AB'nin Türkiye'ye verebileceği hiç bir şey yoktur. Kaldı ki Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi tam üye olarak alma niyeti yoktur. Eğer alırsa bunun Türkiye'ye hiçbir menfaati de yoktur. AB Türkiye'ye bir yüktür, Türkiye'ye bir zarardır. AB çökmektedir. Türkiye akıllı bir politika izleyerek, çökmekte olan o binanın enkazının altında kalmak istemiyorsa hızlıca AB'den uzaklaşmalıdır. Ancak ticari ve beşeri ilişkilerini devam ettirmelidir. Biz bunu söylerken 'Türkiye ile AB ilişkilerini bütün olarak kessin.' demiyoruz." dedi.
"Bundan sonraki adımlarımızda da milletin menfaati ve ümmetin maslahatına bakacağız"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın HÜDA PAR'a teşekkürünü Yapıcıoğlu şu sözlerle değerlendirdi: "Ben daha önce de söyledim. Biz herhangi bir kimse bize teşekkür etsin diye bu referandumda 'evet' oyu vermedik. Biz Allah Teâlâ'nın rızasını kaybetmemize sebebiyet verecek herhangi bir işi insanlar bize teveccüh göstersin diye yapmayız. Allah Teâlâ'nın rızasına uygun olduğuna inandığımız bir şeyi yapmaktan da başkalarının göstereceği tepki bizi alıkoymaz, alıkoyamaz. Birileri bizi yanlış anlayacak, birileri bizi kınayacak diye yapmamız gereken bir şeyden de geri dönmeyiz. Bizim için asıl olan Allah Teâlâ'nın rızasıdır. Onun rızasını kazanmak için de bu millete, bu memlekete hizmet etmek istiyoruz. Faydasına olacak adımlar atmak istiyoruz. Bu amaçla biz bu adımları attık ama şunu da biliyoruz: Allah Teâlâ'nın rızasını kazanma yönünde ihlasla adımlar atılırsa Allah Teâlâ dilediğinde o ihlaslı kulunun muhabbetini başka insanların gönlüne de koyar. Cumhurbaşkanının teşekkür etmesi onun kadirşinaslığıdır. Tekraren söylüyorum: Bizim böyle bir beklentimiz yoktu. İnşallah, bundan sonra da biz insanların teveccühünü kazanmak için adımlarımızı atmayacağız. Bundan sonraki adımlarımızda da milletin menfaati nerededir, ümmetin maslahatı nerededir ona bakacağız, Allah'ın rızasını aramaya devam edeceğiz. Onun rızasını ararken onun rızasıyla beraber insanların teveccühü gelirse ona bir şey demeyiz ama birilerinin teveccühünü kazanmak için onun rızasına muhalefet etmeyeceğiz."
"Yan yana yaşamaya devam edeceğiz"
Referandumdan çıkan sonuca saygı gösterilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Yapıcıoğlu, "Önce bu memlekette hem 'hayır' oyu hem 'evet' oyu kullanan insanların, istisnalar hariç, kendi kararının bu ülkenin menfaatine olduğuna inanarak bu şekilde hareket ettiğine inanıyorum. Birileri sırf hainlik olsun, sırf memleket zarar görsün diye bu şekilde karar almış ve bu şekilde davranış ortaya koymuş değildir. İstinasları vardır. Bu şekilde düşünerek sadece ülke zarar görsün, millet zarar görsün, sadece karışıklık olsun, çok af buyurun sadece şeytanlık olsun diye şu veya bu şekilde adım atan, karar alan insanlar vardır ama bunlar çok azdır. Baştan beri söyledik, bir kez daha söylüyorum. Sonuç ne çıkarsa çıksın bu insanlar birlikte yaşamaya devam edecek. Aynı şehirde, aynı memlekette, aynı mahallede, hatta aynı apartmanda, belki aynı apartmanın aynı katında yan yana yaşamaya devam ediyoruz ve devam edeceğiz. Belki aynı iş yerinde çalışmaya devam edeceğiz, aynı okula gitmeye devam edeceğiz, aynı pazardan alışveriş yapacağız. Hayat devam ediyor. Diyelim ki bir yol ayrımı var. Birinci yol 'Mevcut statüko devam etsin', ikinci yol 'Biz makas değiştirelim.' desin. Diyelim ki bu tek ceset iki yolun başında durdu ve 'Ben şu yola mı gideyim, diğerine mi?' diye sordu. Her iki yöne de içinde bir istek vardı ama neticede bir karar verecekti. Kendisini ikiye bölemeyeceğine göre bir yolda karar kıldı, 'Ben makas değiştiriyorum, artık hükümet sistemini değiştirmek istiyorum.' dedi. Nasıl dedi? Yüzde 51,5 ile dedi. Öbür yola da gidebilirdi ama tek bir vücut olarak kabul edeceksek bu milleti bu vücut yaşadığı tereddütlerden sonra öbür taraf ağır bastı ve yolunu seçti, yoluna devam edecek. Herkesin bunu böyle görmesi, böyle kabul etmesi ve çıkan sonuca saygı duyması gerekir. Biz öyle inanıyoruz ki çıkan bu sonuç memleketin hayrına, milletin menfaatinedir. Rabbim pişmanlık vermesin. Bu İslam ümmeti için de inşallah öyledir. Özellikle biliyoruz. Diğer İslam ülkelerinde bu konuda 'evet' çıkması yönünde dua eden çok sayıda insan vardı. Ümmetin duası bu değişikliğin geçmesi ile ilgiliydi. Batı'nın ortaya koymuş olduğu tavır, kendine demokrat, insan haklarını sadece kendi mensupları için isteyen veya sandıktan kendilerine yakın birileri ya da kendi çıktığında bunu kabul edip, başkası çıktığında buna tepki verme şeklindeki pratiği İslam dünyasında aksülamel olarak bunun karşısında konumlanmayı getirdi. Umuyoruz ki ümmet içinde onun maslahatına uygun bir sonuç çıkmıştır." şeklinde değerlendirdi. (M. Hüseyin Temel/ M. Sıddık Bilge-İLKHA)