• DOLAR 34.288
  • EURO 37.511
  • ALTIN 2917.089
  • ...
Cemil Bayık`ın Açıklamaları Olumlu Ama...
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Yapılan söyleşide hem olumlu hem de olumsuz sayılabilecek kimi değerlendirmeler mevcut.
 
Evvela, “Bizim Hizbullah’a karşı herhangi bir tutum alma, karşı karşıya gelme, gerilim, çekişme ve çatışma içine girme gibi bir yaklaşımımız yoktur. Geçmişte çok derin acılar, ağır bedeller olmasına rağmen, yine de bunu bir kan davasına dönüştürme gibi bir yaklaşım içinde değiliz. Bizim için önemli olan halkımızın özgürlüğü ve çıkarlarıdır. Böyle yaklaşım gösteririz.” sözleri PKK adına olumlu bir adımdır.  PKK ile Hizbullah arasında geçmişte yaşananları bir kan davasına dönüştürme yaklaşımı içinde olmadıkları ifadesi, geçmişte yaşanan acılardan ders çıkarılması, yeni acıların bir daha yaşanmaması adına özellikle dikkat çeken olumlu bir gelişme.
 
Bu sürece gelinmesinde, uzun süredir kendisine ve kendisine yakın kimi kurum ve kişilere karşı yapılan taciz ve saldırılara rağmen Hizbullah’ın vakarlı duruşu ve olumlu açıklamalar yapmasının payı büyüktür.
 
Bu tür süreçlerde kimi “derin ellerin” çıkarabileceği provokasyonlara dikkat etmek gerekir.  Zira bu olumlu havayı kendi aleyhlerinde telakki eden, çatışmalardan nemalanan ve ortalığı karıştırarak iki kesimi karşı karşıya getirmek isteyenlerin olacağı muhakkak.  Bu tür süreçleri çok gördük, yaşadık. 
 
Bu konuda Hizbullah’ın kendi tabanına hâkim olduğu bir gerçek. PKK’de ise bu kısmen daha zayıf. Bir yandan yöneticileri itidal çağrısı yaparken, öte yandan militanları halka ve işyerlerine saldırılar düzenler.
 
Diğer bir tehlike ise PKK’nin günlük söylem değiştirmesi, tutarlı bir tutum sergilememesi… Dün “düşman” dediğine bugün “dost” diyor,  bugün “dost” dediğini yarın “düşman” ilan edebiliyor. Belli ilkelerden ziyade, rüzgârın akış yönüne göre tavır takınıyor.  Bu huy, ne yazık ki Öcalan’dan PKK’ye sirayet etmiş. Misal, daha önce Gülen Hareketine diş biliyorken, bir anda Gülen Hareketini  “Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi” adına dayanışmaya, birlikte hareket etmeye davet ettiler ve şu son süreçte tekrardan düşman ilan ettiler.  Bu konuda PKK’nin sicili hayli kabarık, o yüzden söylemleri pek güven vermiyor, taahhüt olarak algılan(a)mıyor, çoğu kez...
 
Ancak söyleşi de dile getirdiği; “Hiçbir biçimde herhangi bir kışkırtma ve yönlendirmeyle Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi’yle karşı karşıya gelecek bir tutum içine girmemeleri gerekiyor.”
 
“Eğer herhangi bir yönlendirme ile hareketimize ve halkımıza karşı olumsuz bir duruma girilmezse, bizim tarafımızdan böyle bir yaklaşım içine girilmesi söz konusu olamaz.” sözleri en küçük bir provokasyonda dahi nasıl bir tutum sergileyebileceklerinin işareti olarak algılanabilir.
 
Ayrıca Bayık’ın  “Kürd Halkı”, “halkımız” ifadeleri ile PKK’yi Kürd Halkı ile özdeşleştirip, Hizbullah’ı ayrı tutma çabası, PKK’nin hala kendisi dışındaki kişi ve hareketlere çarpık bakışının delili olarak değerlendirilebilir. Peki, Hizbullah kim? Hizbullah da o halkın içinden ve o topraklardan çıkmış bir hareket değil mi?
 
Hizbullah’ın Çizgisi Sabit
Söz konusu söyleşi de Bayık, Hizbullah’ın özellikle Kürd Meselesi konusunda bu noktaya gelişini olumlu gördüğünü belirtiyor ve bunu Hizbullah’ın yaşadığı kimi olaylara bağlıyor. Ancak Hizbullah’ın hem Kürd meselesine yaklaşımı hem de dünya görüşü, dün de böyle idi; bugün de… Değişen bir şey yok. Şartlar zorladığı için veya konjonktür bunu gerektirdiği için değil, çizgisi bu olduğu için bunları savunuyor. Dolayısıyla bunu “özeleştiri” veya “geçmişin değerlendirmesi” diye bir tarafa çekmek iyi niyet göstergesi olarak yorumlanamaz.
 
Hizbullah’ın PKK’ye saldırdığı iddiası, PKK’nin çatışmayı dayatması ve saldırıları sonucu oluşan bir durumdur. Zira o günün şartlarında zaten Hizbullah’ın böyle bir arzusu olamazdı. Ancak PKK başka bir seçenek bırakmamıştı. Ve bundan sadece PKK değil, Hizbullah da zarar görmüştür. Hatta tüm halk bundan zarar görmüştür. Öyle bir şekilde aktarıyorlar ki, sanki PKK hiçbir şey yapmamış da, Hizbullah durup dururken saldırmış; önüne geleni yok etmeye çalışmış.
 
“Devlet Kurdu, Devlet Kullandı”
Evvela PKK’nin “Hizbullah’ı devlet kurdu” veya “devlet kullandı”  “dil”ini terketmesi gerekir. Hele ki, “bizim için önemli olan halkımızın çıkarlarıdır.” deniliyorsa… Elbette ki zamanında kendi basiretsizliği ve zafer sarhoşluğu içinde şiddeti dayattığı ve savaştığı bir kesimin geçmişi için  olumlu bir “dil” kullanması beklenemez. Böyle bir durumda, “O zaman neden savaşı dayattın?” gibi sorulara muhatap olacaklarını biliyorlar.
 
“Hizbullah devlet tarafından kullanıldı. Bunlar artık belgelidir, açıktır.” türünden ifadelerin kimseye hiçbir faydası olamaz. Hani ispat, nerede belge..? Eğer ispattan ve belgelerden kastedilen Arif Doğan gibi bunaklar ve Bülent Orakoğlu gibi eski istihbaratçılar ise, aynı zamanda PKK’nin kendisinin de “işbirlikçi” olduğunu ve “kullanıldığını” kabul ediyor demektir. Zira PKK için de aynı şekilde senelerden beridir yığınla istihbaratçı, “devlet kurdu, devlet yönlendirdi” diye hergün yeni bir iddia ile ortaya  çıkıyorlar. Kaldı ki daha önce PKK içinde yer alan Selim Çürükkaya ve Avukat Hüseyin Yıldırım gibi şahıslar da benzer iddiaları sürekli gündeme getiriyorlar. 
 
PKK içinde yer almasa da benzer dünya görüşünü savunan İbrahim Güçlü ve Kemal Burkay gibileri de, hem de devletin meclisinde, “Devlet kurdu”, “MİT korudu”, “Ergenekon kurdu”, “Devletin projesidir” iddialarını dile getiriyorlar.
Hele ki Kesire Yıldırım (ki Öcalan’ın eski eşidir), Pilot Necati ve özellikle de Ergenekoncu Yalçın Küçük ile Doğu Perinçek vakaları önümüzde dururken bu “dil”i kullanması hayli garip. Öcalan’ın, “MİT beni kullanmak istedi. Ben MİT`i kullandım” sözleri, yakalandığından beri sergilediği tutum, son dönemlerde devlet ile görüşmelerini MİT üzerinden sürdürmesi ve PKK ile Hizbullah arasındaki çatışmanın en şiddetli olarak yaşandığı dönemin Öcalan-Perinçek-Küçük muhabbetinin zirvede olduğu döneme denk gelmesi de ayrıca irdelenmesi gereken bir durum iken; başka kesimleri itham etmek hangi mantık ile izah edilebilir?
 
Yok eğer biz bedel ödedik delilimiz yaşadıklarımız, çektiklerimiz deniliyorsa Hizbullah’ın da PKK’den daha az bedel ödemediği kesin.
 
Aslında  sisteme muhalif tüm kişi ve kesimlerin birbirleri hakkında bu tür ithamları terk etmesi gerekir. Bu tür tartışma ve yakıştırmalar, asıl can alıcı mevzuları gölgelemekten öte bir işe yaramıyor. İşin hakikatinde ne PKK’yi devlet kurdu, ne de Hizbullah’ı… Ne PKK işbirlikçi, ne de Hizbullah… Bu biraz da sistem tarafından özellikle dayatılan ve empoze edilen psikolojik savaş saldırılarının mahsulü görüşlerdir. “Devlet  kurmuşsa” niye başına bunca zaman bela etsin? Neden bir anda ortadan kaldıramadı, kaldıramıyor? Bu kadar gürültü, patırtı, savaş niye?
 
Bunu dile getirenler aslında şunu söylemek istiyorlar; “Ey Kürtler! Sizler o kadar beceriksiz ve işbilmezsiniz ki, uğruna herşeyinizi feda ettiğiniz örgüt ve cemaatleri bile devlet kuruyor. Yani siz boşuna uğraşıyorsunuz. Oturun oturduğunuz yerde. Bu devlet o kadar güçlü ki asla başedemezsiniz.” Bu açıdan değerlendirildiğinde sürekli bu iddiaları dile getirmek Kürdlere hakarettir.
 
Hasılı kelam, Cemil Bayık’ın verdiği mesajlar her ne kadar içine kısmen zehir katılmış bal ise de dileğimiz ve umudumuz odur ki bal galebe çalacak ve zehir etkisini göstermeyecektir.  Verilen mesajların en azından eski üsluba nazaran daha olumlu olduğu,  örgütün alt kadroları tarafından da dikkate alınacağı ve olumlu yansımalarının olacağı da muhakkak.
 
(Mehmet Çelik / Hürseda Haber)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir