"Alpsoy`un hastalığının ilerlemesinden cezaevi yetkilileri sorumludur"
17 yıldır tutuklu bulunan Şeyhmus Alpsoy`un cezaevinde yakalandığı hastalığa ilişkin ihmaller hakkında değerlendirmelerde bulunan Av. Hasan Bozdaş, Alpsoy`un hastalığının ilerlemesinde cezaevi yönetiminin ihmali olduğunu söyledi.
1990'lı yıllar ile 2000'li yılların başlarında İslami yapılar ve kişilere yönelik başlatılan sürek avında tutuklananlardan Şeyhmus Alpsoy, 17 yıldır bulunduğu cezaevinde yakalandığı kolon kanseri hastalığı nedeniyle zor günler geçiriyor.
Şeyhmus Alpsoy'un hastalığının ilerlediğini belirten Av. Hasan Bozdaş, İLKHA'ya yaptığı açıklamalarda cezaevi yönetiminin ihmallerine dikkat çekti.
Alpsoy'un defalarca cezaevi yönetimine, hastane ve revir için taleplerde bulunduğunu, cezaevi yönetiminin taleplerini reddettiğini ifade eden Bozdaş, müvekkilinin infazının durdurulup tam teşekküllü bir hastanede tedavisine devam edilmesi gerektiğini söyledi.
"İhmaller nedeniyle Alpsoy'un hastalığı şu an ilerlemiş durumda"
Müvekkili Alpsoy'un 15 Temmuz ABD destekli darbe girişiminin ardından Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevinden Tekirdağ 2 Nolu F Tipi cezaevine sevk edildiğini dile getiren Bozdaş, sözlerine şöyle devam etti:
"Şeyhmus Alpsoy Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevine sevk edilmesinin ardından bir kısım rahatsızlıklarının olduğunu hem ailesine hem de bizlere görüştüğümüzde belirtiyordu. Cezaevi yönetimi Alpsoy'un bu ağrıları neticesinde hastaneye gitme taleplerini ret etti. Tekirdağ Cezaevinde çok ciddi bir şekilde revirde yoğunluk var, neredeyse revire çıkmak için 10-15 gün bekliyorsunuz. Şeyhmus Alpsoy da bunun kurbanı oldu, hem hastaneye götürülmede, hem revire götürülmede çok ciddi ihmaller yaşandı. Bunun neticesinde Alpsoy, çok ciddi sancılar yaşıyordu, bu sancılarla beraber kendisinin ve babasının defalarca oda kapısını tekmelemesi sonucunda bir gece acillik oldu. Bu şekilde hastaneye götürülüp tomografileri çekildi, hastanede sonuçların doktora gösterilmesi gerekiyorken maalesef yanında bulunan görevlilerin bu sonuçları doktora göstermemesi sonucunda bir kısım tanıların geç konulmasına sebep oldu. Aradan geçen bir aylık süre zarfından sonra Alpsoy'un tekrar sancıları yoğunlaştı ve tekrardan acile götürülmek zorunda bırakıldı. Bu defa bir operasyon ile bağırsağın bir bölümü vücut dışına çıkartılıp, vücuduna bir torba takıldı. Hastanedeki diğer işlemlerin ardından doktorlar Alpsoy'a kolon kanseri teşhisi koydular. Alpsoy bu aşamaya gelene kadar hem bize hem de ailesine defalarca sancı yaşadığını ve cezaevi yönetiminin kendisini hastaneye götürmediğini, bununla beraber revire de çıkamadığını belirtiyordu. Bu ihmaller nedeniyle Alpsoy'un hastalığı şu an ilerlemiş durumda."
"Bu tedavinin cezaevi koşullarında olması mümkün değil"
Alpsoy'un hastalığından dolayı infazının durdurulması gerektiğine vurgu yapan Bozdaş, "Şeyhmus Alpsoy'un hastalığından dolayı tam teşekküllü bir hastanede tedavisine devam edilmesi gerekiyor. Bu tedavinin cezaevi koşullarında olması mümkün değil. Özellikle bazı hastanelerde mahkum koğuşu denilen bu tür mahkumların tedavi için kaldıkları ortamlar var, buralar dahi Alpsoy'un tedavisinin gerçekleşmesi için çok fazla dezenfekte ve steril ortamlar değil. Bunun için Şeyhmus Alpsoy'un bir an öne infazının durdurulması ve kendisinin tam teşekküllü hastanelerde tedavi altına alınması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"Hem sağlık alanında hem de diğer alanlarda Tekirdağ Cezaevinde çok ciddi ihmallerinin olduğunu görüyoruz"
Bozdaş, "Müvekkillerimin yaşamış olduğu sıkıntıların bizzat şahidiyim. Ben müvekkillerimin bu sorunları ile alakalı cezaevi yönetimi ile görüşmeye çalıştığımda maalesef kendileri ile görüşemedim. Ne cezaevi müdürü, ne de cezaevi müdür yardımcıları ile görüşemedim. Ancak infaz koruma memurları benimle muhatap oldular. Söylediğim taleplerin yerine ulaşmadığından eminim. Yine müvekkillerim 6 ay boyunca hiçbir şekilde idareden kimseyle görüşemediler. Yazmış oldukları hiçbir dilekçeye ne evrak kayıt numarası ne de bir cevap verildi. Bununla beraber şu acıyı da ifade edeyim; müvekkillerim posta puluyla beraber benimle beraber 50 kişiye bayram tebriki göndermişler, bu tebriklerin de hiç biri yerlerine ulaşmamış. Bu bile cezaevi yönetiminin müvekkillerin göndermiş olduğu bir takım bayram tebrik ve mektupları dahi yerine ulaştırmadığını gösteriyor. Bunlar bizzat benim müvekkillerimin ifadeleri. Hem sağlık alanında hem de diğer alanlarda Tekirdağ Cezaevinde çok ciddi ihmallerinin olduğunu görüyoruz. Bu konunun takipçisi olacağız. Müvekkillerimizin beyanları doğrultusunda hakkımızı, hukuk mercilerinde arayacağız." diye konuştu.
"Tekirdağ Cezaevi yöneticileri Alpsoy'un hastalığından sorumludurlar"
Tekirdağ cezaevi yönetiminin Şeyhmus Alpsoy'un hastalığının ilerlemesinden sorumlu olduklarının altını çizen Bozdaş, "Cezaevi yönetimi Alpsoy'u hastaneye götürmediği, revire çıkarmadığı, tetkikleri yapılmadığı ve tetkiklerin doktora götürülüp onaylanmadığı veya doktor haberdar edilmediği için tanısı çok geç konuldu. Bundan dolayı da evet, Tekirdağ Cezaevi yöneticileri ve oradaki ilgililer her kimse bu rahatsızlıktan sorumludurlar. Bu durumun, hem idari hem de adli bir soruşturmayla hesabını vermelidirler." dedi.
70 yaşındaki baba Alpsoy da ağır hasta
Şeyhmus Alpsoy ile aynı cezaevinde kalan babası Mehmet Emin Alpsoy'un da ilerlemiş yaşta olduğunu ve farklı hastalıklardan muzdarip olduğunu söyleyen Bozdaş, şöyle konuştu:
"Baba Mehmet Emin Alpsoy yaklaşık 70 yaşında. Maalesef kendisi kemik erimesi ve Hepatit B hastalığı ile mücadele etmekte. Yürümekte zorluk yaşıyor, ziyaretlerimizde adeta iki büklüm bir şekilde yanımıza gelip gidiyor. Özellikle Tekirdağ Cezaevinde çok ciddi sıkıntılar yaşıyordu. Ankara Sincan Cezaevine nakledildiler. Kendisinin de sağlık durumunun tekrardan ele alınmasını talep ediyoruz. Kendisi hem yaşlı hem de diğer hastalıkların etkisi altındadır."
"İnsanların tüm sözleşmelerle koruma altına alınan en kıymetli hakkı yaşam hakkıdır"
Cezaevlerinin eza evlerine dönüşmemesi gerektiğine vurgu yapan Bozdaş, şunları ifade etti: "Cezaevlerinin eza evlerine dönüştürülmemesi gerekiyor. Sağlık, çok insani bir durum. Bu insani durumun ihmal edilmemesi ve her kim olursa olsun muhakkak sağlık koşullarının dikkate alınması gerekiyor. Aksi takdirde cezaevi değil eziyet evlerinden bahsetmiş olacağız. Bu hem Türk Ceza Kanunu, diğer ilgili yasalar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de aykırılık teşkil ediyor. Açıkçası bu biraz daha kafa yapımızın değişmesiyle alakalı. Bu noktada cezaevlerini nasıl gördüğünüz önemli. Eğer siz cezaevlerini 'Oraya girenler her türlü kötülüğü görmeye ve her türlü kötülüğü yaşamaya layıktırlar.' anlayışı ile bakarsanız bu tür hadiselerle çok fazla karşılaşırsınız. İnsanların tüm sözleşmelerle koruma altına alınan en kıymetli hakkı yaşam hakkıdır. Siz eğer yaşam hakkını tesis edemezseniz zaten sosyal ya da hukuk devletinden bahsedemezsiniz. Bugün hukuk ve yargı organlarımız öncelikle insanın yaşam hakkını koruma altına almalı. Bu tür hadiselerin yaşanmasını engellemeli, en azından yapılan şikâyetleri değerlendirmeye almalı ve bu tür ihmalleri olan kişiler cezalandırmalı. Aksi halde biz daha bu gibi olayların tekrarlarını yaşayacağız."
"2 bin hâkim ve savcının tutuklu ya da meslekten ihraç edilmesi yargımızın ihmalden geçtiğinin göstergesi"
Alpsoy'un, bugün binlercesi cezaevinde olan FETÖ yargısı mağdurları arasında olduğuna dikkat çeken Bozdaş, "Ceza muhakemeleri kanunun ilgili maddelerinde özellikle hâkimin veya savcının suç işlemesi sonucunda o davanın yeniden görülebileceği ile ilgili hükümler var. Bugün FETÖ ve diğer gizli yapılanmaların özellikle İslami yapılanmalar üzerine çok ciddi baskıları ve bunun neticesinde sahte delillerle veya iftiralarla ağır mesnetli yargılamalar yürüttüğünü görüyoruz. Bugünde hala bu yargılamaların sonucunda yüzlerce insan haksız yere cezaevinde tutuluyor. 28 Şubat döneminde de bu şekilde on binlerce insanın soruşturulduğunu ve haklarında bir takım 'terör örgütlerine' müzahir olmaları iddiasıyla kovuşturma yaptıklarına şahit olduk. Bugün özelikle adli ve siyasi merciler bu yargılamaları ciddi bir şekilde araştırırsa aslında ne kadar sahte delillerle ve iftiralarla yargılamalar yapıldığını görecekler. 2 bin civarında hâkim ve savcının görevden alınması bunun aslında en büyük kanıtı. Eğer 2 bin hâkim ve savcı tutuklu bir şekilde cezaevinde bulunuyorsa ya da mesleklerinden ihraç edilmişse bu yargımızın ciddi bir şekilde ihmalden geçtiğinin, adeta terör örgütlerinin yuvası haline geldiğinin göstergesi. Özellikle siyasi görülen davalarda bu kişilerin vermiş olduğu kararların muhakkak yeniden ele alınması, dosyaların delil durumunun yeniden incelenmesi gerekiyor." dedi.
Şeyhmus Alpsoy 2000 yılında İslami kimliğinden tutuklanarak müebbet hapse mahkûm edildi. 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimin ardından darbecilerin yoğun olarak getirildiği Sincan Cezaevinden Tekirdağ Cezaevine sevk edilen Alpsoy'un, burada yakalandığı hastalık cezaevi yönetimin ihmalleri sonucunda ağırlaştı. 10 Ocak Salı günü hastaneye kaldırılarak yoğun bakıma alınan Alpsoy'a kolon kanseri teşhisi konuldu. Alpsoy şu an Ankara Numune Hastanesinde tedavi görüyor.
Türkiye'de İslami kimliklerinden dolayı haksız gerekçelerle mahkûm edilen ve cezaevinde çeşitli hastalıklara yakalanan Musa Özer, Ahmet Şahin, Seyit Ali Demirkol, Cahit Durmaz ve Hüseyin Akbalık gibi onlarca hasta mahkûm zamanında tedavi edilmedikleri için hayatlarını kaybetti. Ailelerin talepleri, kamuoyunun tüm tepkilerine rağmen hâlâ hasta mahkumlara yönelik bir adım atılmış değil. (M. Hüseyin Temel – İLKHA)