Meclis, Başkanlığı tartışıyor
Başkanlık sistemine ilişkin 18 maddelik anayasa değişiklik paketi bugün Meclis Genel Kurulu gündeminde. Burada konuşan Başbakan Binali Yıldırım, yeni sistemde Başbakanlığın ortadan kalkacağını anlatırken kendi durumunu da imâ edercesine "Milletin geleceği için bir Ali değil, bin Ali feda olsun" dedi.
Meclis Genel Kurulu başkanlık sistemine ilişkin anayasa değişiklik paketini görüşmeye başladı. Görüşmeler öncelikle anayasa değişiklik teklifinin geneli üzerinde yapılacak. Bu bölümde tüm partiler tek tek söz alıyor. Partileri temsilen CHP adına Deniz Baykal, HDP adına ise Meral Danış Bektaş, hükümeti temsilen Bekir Bozdağ ve MHP adına Mehmet Parsak konuştu. Ardından Başbakan Binali Yıldırım bir konuşma yaptı. Yıldırım, yeni sistemde Başbakanlığın ortadan kalkacağını anlatırken kendi durumunu da imâ edercesine "Milletin geleceği için bir Ali değil, bin Ali feda olsun" diye konuştu.
Başbakan Binali Yıldırım, TBMM'de anayasa değişikliği teklifi görüşmelerinde konuştu.
Başbakan Yıldırım'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Bugün ülkemizin geleceği için çok önemli bir konuyu, anayasa değişikliğini görüşüyoruz. Türkiye'nin geleceğini konuşacağız. Vatandaşlarımız bu görüşmelerle, anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini ve hayatlarında neyi değiştireceğini daha iyi anlayacak. Meclis görüşmelerimizi tüm partilerimizin katılımıyla tamamladıktan sonra teklif, asıl sahibinin yani milletin onayına sunulacaktır. İnanıyoruz ki milletimiz anayasa değişikliği teklifine olur verecektir.
2007'de Cumhurbaşkanlığı Seçimi tıkandı. Parlamento çözüm üretemedi. Çözümü yine işin sahibi millet getirdi. 2007 seçimlerinde MHP, Meclis'e girdi ve Genel Başkanı tarihi kararı aldı, Cumhurbaşkanı seçim krizinin aşılmasını sağladı.
'İki kaptan gemiyi batırır'
Sorumluluğun da yetkinin de yürütmede tek olması lazım. Aksi halde sistem bir yere geliyor, tıkanıyor. İki kaptan gemiyi batırır, icraatta tek kaptan olması gerekiyor. Yürütmeyle ilgili yetkileri verirsiniz, ondan sonra hesabı sorarsınız. İkili yapı, iki yapının da halktan doğrudan güç alması dolayısıyla sürdürülebilir bir şey değil. Bunu hukukçular söylüyor. Mesele çok açıktır. Bu bir yönetim sistemi değişikliğidir, cumhurbaşkanlığı yönetim sistemidir. Adı da budur.
'Vatandaşa güvenelim kararına itaat edelim'
Seçerken 'Gençler bizi seçin' diye çağırıyoruz. 'Biz de seçilmek istiyoruz' deyince 'Durun daha küçüksünüz.' Böyle olmaz. Seçen, aynı zamanda seçilecek ehliyete sahiptir. Gençlerimizden korkmayalım. Vatandaşın bugüne kadar hiçbir hata yaptığını görmedim. Onun için vatandaşa güvenelim, kararına itaat edelim.
Biz makam delisi değiliz, memleketin geleceği için bir Ali değil bin Ali feda olsun. Biz şan şöhret peşinde değiliz.
Türkiye'nin bölgede güçlü olması lazım. Yapılan planlar açıktır. Ülkemize karşı çok boyutlu bir savaş başlatılmıştır. Bu savaşın kazanılmasının yolu güçlü iktidarın sürekli olmasıdır. Bu anayasa ile bunu yapacağız.
"Anayasa değişikliklerini milletten kaçırmak değil"
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Bu parlamento terör devam ederken, OHAL döneminde de Anayasa yapmaya, Anayasa'da değişiklik yapmaya ve bütün yasal düzenlemeleri yapmaya yetkilidir ve bu konuda ehliyeti tartışmasızdır." dedi.
Bozdağ, AK Parti'nin Anayasa değişiklik teklifinin TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinin tümü üzerinde hükümet adına yaptığı konuşmada, bugün Cumhuriyet döneminin en önemli ve en esaslı Anayasa değişikliklerinin görüşmelerine başlandığını söyledi:
"Bu anayasa değişikliğiyle siyasi istikrar, güçlü iktidar, güçlü yasama, etkin denetim, hızlı karar alma ve uygulamanın, ülkemizin ve milletimizin güçlü geleceğinin temelleri atılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sistemi, milletimizin ve ülkemizin doğrudan bekasıyla da ilgilidir. Güçlü millet ve güçlü devlet ancak güçlü yasama, güçlü yürütme ve bağımsız ve tarafsız yargıyla kurulabilir, oluşturulabilir."
Görüşmelerin milletin gözü önünde yapıldığını, milletten saklanan herhangi bir şey olmadığını dile getiren Bozdağ, "Bizim dediğimiz, Anayasa değişikliklerini milletten kaçırmak değil, milletin önüne götürmektir, milletin hakemliğine götürmektir. Millet kararını versin ve onun kararına hep birlikte saygı duyalım." diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin onyıllardır tartışıldığını anımsatan Bozdağ, "Bu tartışmalara noktayı koyacak şey, bunu Türkiye'nin ve Türk halkının gündemine taşıyıp onların hakemliğine müracaat etmektir." değerlendirmesinde bulundu.
Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bu Anayasa değişiklik teklifi bir şahıs meselesi değildir, bir şahsın Türkiye'de yürütmenin başına gelmesi hiç değildir. Bu, esasında bir memleket meselesidir, bir Türkiye meselesidir, aziz milletimizin geleceğiyle, devletimizin geleceğiyle yakından alakalıdır.
'OHAL döneminde Anayasa değişikliği görüşülemez' yaklaşımı doğru değildir, mantığını da kabul etmek mümkün değildir. Bu Gazi Meclis Kurtuluş Savaşı'nın devam ettiği yıllarda 1921 Anayasası'nı yapmış ve yürürlüğe koymuştur. Bu Gazi Meclis Kurtuluş Savaşı'nın bittiği, Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda, savaşın arkasından pek çok olumsuzlukların olduğu bir dönemde 1924 Anayasası'nı yapmış ve yürürlüğe koymuştur. O gün hiç kimse çıkıp da 'Kurtuluş Savaşı var, şimdi anayasa yapma vakti değildir; anayasayı hele bir kenara koyalım, önce şu savaşı halledelim, sonra ona bakarız.' dememiştir. Türkiye'de bugün de devletin terörle mücadelesi ve başka sorunlarımızı çözme konusunda yürüteceği çalışmaları yapacak ayrı birimleri vardır ve bunlar bunu başarıyla yerine getirmektedir. Eğer biz meseleleri çözmeyi sıraya koyarsak, 'Birini çözmeden öbürüne geçemeyiz.' dersek, o zaman devleti işletemeyiz. Eğer biz bugün 'Anayasa'yı burada görüşemeyiz.' dersek parlamentoda hiçbir şeyi görüşemeyiz çünkü 'Ülkenin gündemi bu kadar yoğunken parlamentonun gündeminde olan konuların hiçbirisini ele almayalım.' demek bu parlamentoya yapılacak en büyük saygısızlıktır. Zira parlamento milletin bütün sorunlarının müzakere edildiği ve çözüme kavuşturulduğu yerdir. Bu nedenle bu parlamento terör devam ederken, OHAL döneminde de anayasa yapmaya, Anayasa'da değişiklik yapmaya ve bütün yasal düzenlemeleri yapmaya etkilidir, yetkilidir ve bu konuda ehliyeti tartışmasızdır."
"Bu rejim değil hükümet sistemi değişikliğidir"
Bazılarının, Türkiye'de her büyük değişim olduğu zaman buna karşı duran bir yaklaşım ortaya koyduğunu belirten Bozdağ, "Büyük değişimlere 'hayır' diyerek bu değişimleri bugüne kadar önleme imkanınız olmadı. Bundan sonra da olmayacak." dedi.
Hükümet sisteminin devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının oluşumu, kullanımı ve birbirleriyle ilişkilerini ifade eden teknik bir terim olduğunu ifade eden Bozdağ, "Türkiye'de 1923'te Cumhuriyet, devlet şekli olarak kabul ve ilan edilmiştir. Bugüne kadar da Cumhuriyetin, devlet şekli olarak üzerinde herhangi bir tartışma yoktur. Cumhuriyetimiz, demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olarak da nitelendirilmiştir. Eğer bir rejim değişikliğinden söz edecek olursak o zaman Cumhuriyetin bu niteliklerini değiştiren bir düzenlemenin burada olması lazım. Bunun içinde böyle bir düzenleme kesinlikle söz konusu değildir." diye konuştu ve şunları söyledi:
"Bu bir rejim değişikliği değil hükümet sistemi değişikliğidir." diyen Bozdağ, Anayasanın ilk 4 maddesinde, bu teklifin içeresinde ima yollu dahi olsa bir değişiklik olmadığını; doğrudan, dolaylı bir değişiklik bulunmadığını belirtti. Bozdağ, "O zaman bunu rejim değişikliği olarak nitelendiremezsiniz. Bu farklı bir takdim olur. Kavramların bir de evrensel, bilimsel anlamları vardır. Eğer bu anlamları uluslararası ve bilimsel literatüre uygun olarak kullanmazsak, o zaman ayrı bir hatayı yapmış oluruz."
"Siyasi sorumluluk getiriliyor"
Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin tamamının yargı denetimine kapalı olduğunu, şimdi yargı yolunun açıldığını belirten Bozdağ, bunun da hukuk devletini güçlendireceğini söyledi. Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanının resen imzaladığı emir ve kararlara karşı yargı yolu açılmaktadır. Bu hukuk devletini güçlendirir mi zayıflatır mı? Cumhurbaşkanının bugün siyasi sorumluluğu yoktur. Sadece vatana ihanetten dolayı belli çoğunlukla suçlanma imkanı vardır. Sorumsuz bir Cumhurbaşkanlığı makamı söz konusudur. Şimdi Cumhurbaşkanı için siyasi sorumluluk getiriliyor. Siyasi sorumluluk getirmek, hukuk devletini güçlendirir.
Bu düzenlemeyle işlediği iddia edilen bütün suçlarla ilgili Cumhurbaşkanına cezai sorumluluk getiriliyor. Bu, hukuk devletini güçlendirir, zayıflatmaz. Cumhurbaşkanının eylem ve işlemleri de yargı denetimine açılmaktadır? Bu da hukuk devletini güçlendiren önemli bir değişikliktir.
Yeni düzenlemede kararnamenin belli şartlar altında çıkarılacağı ifade ediliyor. Meclisin denetimi zorunlu kılınıyor. Belli süre içinde Mecliste görüşülmeyen Cumhurbaşkanı kararnameleri, OHAL dönemi için kendiliğinden yürürlükten kalkıyor. Bu hukuk devletini güçlendirdiği gibi Meclisi de güçlendiren bir düzenlemedir.
Bugün Türkiye'de yargıda çift başlılık var. Bir yandan sivillerin yargılandığı mahkemeler öte yandan askerlerin yargılandığı mahkemeler var. Bu teklifle yargı birliğini tesis ediyoruz. Hukuk devletinin gereğini yapıyoruz. Bu, hukuk devletini güçlendirir."
"Tarihî bir toplantı yapıyoruz"
CHP Milletvekili Deniz Baykal, partisi adına konuştu [Fotoğraf: Zahidin Köşüş / Al Jazeera]
CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, anayasa değişiklik teklifinin alelacele, telaşla hazırlanmış, hukuki ve siyasal olgunlaşmaktan uzak bir sipariş proje olduğunu belirterek, "Milletin egemenliği ve Meclisin üstünlüğü anlayışını temel alan bir asırlık siyasi geleneğimizi tahrip edecek, milli siyasi kültürümüzü çökertecek, millet egemenliğinin yerine şahıs hegemonyasını ikame edecek bu teklif, bugün önümüzde duruyor" dedi.
Baykal, TBMM Genel Kurulunda anayasa değişiklik teklifinin tümü üzerindeki görüşmelerde grubu adına söz aldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Baykal'ın konuşması öncesinde görüşmeleri takip etmek üzere Genel Kurul Salonuna geldi.
Meclisin, anayasa değişiklik teklifinin konuşulduğu tarihi bir toplantı yaptığının altını çizen Baykal, kürsüye kimseyi suçlamak, karalamak ya da günlük siyaset yapmak için gelmediğini vurguladı.
Baykal, "Türkiye'ye sahip çıkmak için için geldim. 'Buna ihtiyaç mı var?' derseniz, evet, buna ihtiyaç var. 'Bu sana mı düşer?' derseniz, hepimize düşer, evet, bana da düşer. Buraya seçilerek gelmiş siz milletvekilleri gibi ben de bütün siyasi ömrümü bu kutsal çatı altında geçirmiş bir kişi olarak milletime karşı bu noktada konuşmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İstiklal Madalyası'yla onurlandırılmış bir istiklal gazisinin oğlu olarak, babamın helalliğini kazanabilmek için burada konuşmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Belki bir daha böyle bir şans hiçbirimiz için olmayacaktır." diye konuştu.
Türkiye'nin tarihle ve gelecekle hesaplaşmasında milletvekillerinin oyuyla, duruşuyla rol oynayacağı bir görev anının, bir sorumluluk ortamının içinde olunduğuna işaret eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ne yazık ki böyle bir tarihi karar anına bizi taşıyan, müellifi bilinmeyen ama daha içeriği belli değilken boş kağıt imzalatılarak önümüze getirilen bir projedir. Bu projenin müellifi belli değildir ama arkasındaki siyasi irade bellidir. Bu proje alelacele, telaşla hazırlanmış, hukuki ve siyasal olgunlaşmaktan uzak bir sipariş projedir. Milletin egemenliği ve Meclisin üstünlüğü anlayışını temel alan bir asırlık siyasi geleneğimizi tahrip edecek, milli siyasi kültürümüzü çökertecek, millet egemenliğinin yerine şahıs hegemonyasını ikame edecek bu teklif bugün önümüzde duruyor."
"Bu tekliften Türkiye halkının haberi yok"
Anayasanın, devletin en temel dayanaklarıyla oynayan teklifin, milletin haberi olmadan, alelacele komisyonlarda, Genel Kurulda görüşülmek istendiğini savunan Baykal, vatandaşların konu hakkında bilgilendirilmediğini, teklifin toplum kesimleriyle tartışılmadan hazırlandığını söyledi.
Baykal, "Hatırlarsanız daha önce iktidar Çözüm Süreci diye PKK'yla anlaşmanın halka izah edilip kabul ettirilebilmesi için çırpınıyordu. Akil adamlar icat edip, onları bütün Türkiye'de seferber etmişti, aylarca çabalamıştı. Söyler misiniz şimdi, anayasa değişikliğini millete anlatmak için en küçük bir çaba, gayret sergiliyor musunuz?" diye konuştu.
Teklifin görüşmelerinin TBMM TV'den canlı olarak yayınlanmamasının anlaşılabilir bir durum olmadığını kaydeden Baykal, bunun milletin haber alma hakkını engellemek olduğunu öne sürdü.
"Kendisine güvenen, projesine güvenen insanlar milletin gözü önünde bu tartışmayı yapmaktan niye kaçınır?" diye soran Baykal, teklife ilişkin oldu bittiye getirme çabası sürdürüldüğünü, bunun da iyi niyetli olamayacağını dile getirdi. Baykal, "Bu, doğru değildir. Bu, sizin, teklifinize güvenemediğinizi gösterir. Karda kışta, zemheride bu telaş niye, bu acele niye? Bırakın millet gerçekleri öğrensin. Acele etmeyin, acele işe şeytan karışır." değerlendirmesinde bulundu.
"Gümrükten mal mı kaçırıyorsunuz?"
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Milletvekillerine boş kağıdı imzalattırıp, milletin anlayıp öğrenmesine fırsat vermeden anayasayı değiştiremezsiniz, cumhuriyeti tahrip edemezsiniz. Bu işler böyle olmaz. Eğer oldurmaya çalışıyorsanız bu işin içinde bir çapanoğlu var demektir, olmaması gerektiğini siz de bilirsiniz çünkü. Öyle yapmak zorunda kalmışsanız eğer bu işin içinde bir çapanoğlu var, bir sıkıntı var. Gümrükten mal mı kaçırıyorsunuz? Eğer size birileri 'Uzatmayın, bir an önce bitirin bu işi' dedi diye yapıyorsanız, ona söylemeniz gereken şey şuydu; 'Size saygı duyarız ama millete ve Meclise daha çok saygı duyarız. Onun için önce millete bu işi anlatmanız lazım'. Bunu söylemenizi beklerdik. Milletin arkasından talimatla oyun çevirmek kimseye yakışmaz."
"Ayıplı malını pazarlamaya çalışan kurnaz tüccarı hatırlatıyor"
Teklifin olağanüstü hal (OHAL) ortamında gündeme getirilmesini de eleştiren Baykal, bazı uygulamalara değindi.
Baykal, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör saldırılarını yaşıyoruz. 1,5 yılda 38 terör saldırısında 516 kişi hayatını kaybetti. Sadece şu son altı ayda, OHAL döneminde 17 saldırıda 214 kişi hayatını kaybetti. Suriye'de 47 askerimiz şehit düştü. Ekonomi alarm veriyor. Suikast timleri onlara kol kanat geren mülteci hemşehri kolonileriyle birlikte kentlerimizde yuvalanmış. Güvenlik krizi sizi muhalefet liderlerine zırhlı araba teklif etme noktasına kadar getirmiş. Bütün bunları, Türkiye'yi onbeş yılda ne hale getirdiniz, diye şikayet etmek için söylemiyorum. 'Allah aşkına, bu ortamda, OHAL rejimi altında bu anayasa değişikliğini, referandum yapma düşüncesini nasıl oluyor da aklınızdan geçirebiliyorsunuz?' diye sormak için söylüyorum. Millet can derdinde, birileri et derdinde. OHAL'in altıncı ayındayız. Her gün yeni gözaltılar, tutuklamalar, birbiri ardına terör saldırıları, bombalamalar, şehit haberleri. Millet ülkenin her yerinde acı ve matem içinde. Yasını tutmaya çalışan, matemini yaşayan insanlara 'Hadi koş, bana oy ver' diyeceksiniz. Bu bana bir kargaşa ortamında ayıplı malını pazarlamaya çalışan kurnaz bir tüccarı hatırlatıyor. OHAL rejimi içinde yapılacak bir anayasa değişikliği hukuk vicdanıyla, demokrasi ahlakıyla bağdaştırılamaz."
"Herhangi bir demokratik ülkede benzeri var mı?"
Söz konusu teklifi ile görüşülenin "Meclis üstünlüğüne dayalı bir cumhuriyet rejiminin kaderi" olduğunu ifade eden Baykal, ülkenin, gerilime değil, uzlaşmaya ihtiyaç duyduğu bir süreçten geçtiğine işaret etti.
Türkiye'de anayasanın temelinde milli egemenlik anlayışı ve Meclisin üstünlüğünün bulunduğunu, teklifin ise milli egemenlik anlayışını tahrip edeceğini, milletin ve Meclisin üstünlüğünü ortadan kaldıracağını,milli egemenliği ortadan kaldırılacağını ileri süren Baykal, şöyle devam etti:
"Bu Meclisin arkasında millet var, milli irade var. Tümüyle Türkiye milleti TBMM'nin arkasında, yüzde 100'üyle. Her siyasi görüşten parti varız, her kimlikten, her etnisiteden, her inançtan, her mezhepten insanlarız, çünkü Türkiye böyle, o Türkiye de buraya yansıyor. Onun için burası egemen, onun için bütün organların üzerinde olmak durumunda. Ama şimdi ilk kez bir seçim yapacağız; yüzde 51'le bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz; seçeceğimiz Cumhurbaşkanı bu milletin yüzde 100'ünü temsil eden organın temel yetkilerini alacak, yasamanın bir kısmı dahil, denetlemeyi tümüyle ortadan kaldıracak, yargıyı alacak ve yeni bir anlayışla bir devlet mekanizması ortaya çıkacak. Herhangi bir demokratik ülkede bunun bir benzeri var mı Allah aşkına? Böyle bir ortamda bu kadar köklü bir anayasa değişikliğini zorlayarak geçirmeye çalışmak yapılabilecek en büyük yanlıştır, en büyük hatadır. "
"Cumhurbaşkanı, 'Ben tarafsızım' diyecek. Kimi aldatıyoruz?"
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tüm Türkiye'nin temsilcisi olması gereken kişi, bir siyasi partinin genel başkanı olacak, grup toplantısına katılacak, MYK toplantısına katılacak, o partinin yararlarını, çıkarlarını savunacak, takip edecek. Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı olacak, AKP Genel Başkanı da yargıyı belirleyecek, Anayasa Mahkemesini belirleyecek, HSYK'yı belirleyecek. Değerli arkadaşlarım, sağduyumuzu mu kaybettik Allah aşkına? Bir siyasi parti genel başkanına Anayasa Mahkemesinin üyelerini belirleme hakkı verilebilir mi? Cumhurbaşkanına parti genel başkanı olma yetkisini, imkanını tanıdığınız anda işte siz bunu yapmış oluyorsunuz ve bu, hiçbir şekilde kabul edilebilir, sürdürebilir bir olay değildir. Tarafsızlık yemini edecek Cumhurbaşkanı, 'Ben tarafsızım' diyecek. Kimi aldatıyoruz? Ne bu samimiyetsizlik? Anayasa'ya yansımış bir samimiyetsizlik. Parti genel başkanı tarafsız olarak yemin edecek. Yani aynı kişi Cumhurbaşkanı Köşkü'nde tarafsız olacak, parti genel merkezinde AKP'li olacak, Başbakanlıkta Başbakanlık yapacak. Bunlar yanlış. Bu, parti devletini oluşturmak demek, siyaseti devletin temeline sokmak demek."
"Yüzde 50, yüzde 100'ü feshediyor"
Düzenlemeyle cumhurbaşkanının Meclisi gerekçesiz olarak fesih hakkına kavuşacağını ileri süren Baykal, "Kim, kimi feshediyor? Yüzde 50, yüzde 100'ü feshediyor. Yüzde 51'le seçiliyorsun, yüzde 100'ü feshediyorsun." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12'sini cumhurbaşkanı sıfatıyla atayacağını, 3'ünü de iktidar partisinin genel başkanı olarak Meclisteki oylamalarla belirleyeceğini dile getiren Baykal, ihtiyaç duyulması halinde o mahkemenin cumhurbaşkanını yargılayacağını kaydetti. Baykal, "O mahkemenin hükmüne derler mi adalet? Anayasa Mahkemesini ne hale getiriyoruz?" dedi.
Baykal, cumhurbaşkanına OHAL ilan etme, OHAL kararnamesi çıkarma yetkisinin verilmesinin de demokrasiyle bağdaşmayacağını savundu.
"Denetleme imkanı yok"
Deniz Baykal, düzenlemenin çok sayıda yetkiyle donattığı cumhurbaşkanını denetlemeye yönelik mekanizmaları içermediğini, olanları da ortadan kaldırdığını öne sürdü.
İcraya yönelik denetleme mantığının, "Ortada bir suç varsa verirsiniz mahkemeye" şeklinde kurulduğunu aktaran Baykal, cezai suç gerektirmeyen durumların ise tamamen denetimsiz bırakıldığını ifade etti.
Baykal, şunları kaydetti:
"Bir denetleme imkanı yok. 'Suç varsa ver mahkemeye' diyor. Nasıl vereceğiz? Suçun olduğunu iddia edenlerin yapması gereken şey önce 300 üyeyi bulup teklif etmek, daha sonra 360 üyeyi bulup komisyona sevk kararı çıkarmak, ondan sonra da 400 oyu bulup Yüce Divana sevk etmek. Ya, bu suç teşkil eden bir olayın dışında bir yanlış yok mu? Bu yanlışı Meclisin söyleme hakkı yok mu? Bir denetleme imkanı getirmenin ülke için bir yararı yok mu? Böyle bir mekanizma var mı? Bunların hiçbirisi yok. 'Bir suç varsa bulursun 400 milletvekilini, mahkemeye verirsin' mantığı. Peki, mahkemeye veririz, bizi kim yargılar? Benim tayin ettiğim Anayasa Mahkemesi üyeleri..."
Deniz Baykal, iktidarın düzenlemeye, "istikrar sağlamayı" gerekçe gösterdiğini, 14 yıldır tek başına hükümet eden bir iktidarın istikrar sağlamaktan söz etmesinin anlaşılır olmadığını belirtti.
"Türkiye allak bullak"
Baykal, istikrar sağlama konusunu gelecekteki tehlikelerle birleştirmenin de anlamsız olduğunu dile getirerek, "Bu düzenleme hiçbir şekilde gelecekteki bir tehdidi bertaraf etmeye yönelik bir düzenleme değildir." diye konuştu.
Türkiye'nin son derece zor bir durumda olduğunu, ancak bunun anayasal yetersizliklerden kaynaklanmadığını söyleyen Baykal, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin şu andaki problemi bambaşkadır ve bu, Anayasa'dan kaynaklanmamıştır. Bu, doğrudan iktidarın uzun süredir uygulamalarından kaynaklanmıştır. İktidar geride bıraktığımız 15 yıl içinde giderek ülkeyi daha da karmaşık, daha da yüksek krizler ortamına doğru sürükledi. Bunun altında yatan anayasal bir gerekçe yoktur. Bu sadece iktidarın yanlış politikalarındandır. Yanlış bir Suriye politikası izlediniz, onun sonuçlarıyla bugün Türkiye hesaplaşıyor. Yanlış bir terör politikası izlediniz, izlediğiniz terör politikasıyla Türkiye hesaplaşıyor. FETÖ konusunda tamamen yanlış, siyaseten yanlış, hukuken yanlış, büyük hatalar yaptınız, şimdi o hataların sonucunda Türkiye allak bullak. Yolsuzluklarla mücadeleyi bir kenara bıraktınız, görmezlikten geldiniz, onun sorunları Türkiye'yi sarsmaya devam ediyor. Türkiye'nin sorunu Anayasa sorunu değil. Ülkeyi yönetenlerin hata yapmasına imkan vermeyecek bir anayasa düzenleme yetkisi hiçbir anayasada bulunamamıştır. Olay; sorumlu insan olma, iyi siyasetçi olma, devlet adamı olma, bugünü değil yarını düşünme, günlük çıkar için, siyasi çıkar için ülkeyi sıkıntıya sokmama olayıdır."
"Sorumluluğumuz yüksek"
Teklifin yasalaşması halinde ülkenin büyük zorluklarla karşı karşıya kalacağını öne süren Baykal, "Bu teklif geçerse Türkiye çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacak. Biz TBMM'nin özünü, temelini, onun arkasındaki milletin haklarını maalesef bir tek kişiye emanet etme konumundayız. Böyle bir tablo içinde bizim dikkat etmemiz gereken konu, sorumluluğumuzun ne kadar yüksek olduğudur. Ben inanıyorum ki bu büyük yanlışı önleyebilecek organ, TBMM'dir. Şimdi hepimiz büyük bir sorumlulukla karşı karşıyayız." değerlendirmesinde bulundu.
TBMM'nin yanlış bir düzenlemeye "Hayır" diyebilmesi gerektiğini belirten Baykal, bunun herkes için yararlı olduğunu ifade etti.
Baykal, şöyle devam etti:
"Bu teklif Mecliste reddedilirse Türkiye'nin önünde büyük ufuk açılacağına ben içtenlikle inanıyorum. Türkiye çok rahatlayacaktır, siz rahatlayacaksınız. Yani siz kimliğinizi kazanacaksınız. Biz Dolmabahçe Sarayı'ndan egemenliği Ankara'ya Meclise getirdik, şimdi siz Ankara'da Meclisteki egemenliği götürüp Beştepe'deki saraya emanet ediyorsunuz. O egemenliği siz saraya emanet edebilirsiniz ama şunu herkesin bilmesini isterim ki biz kapı kulları değiliz. Orada bir saray olabilir ama bu Meclis kapı kullarının Meclisi olamaz, olmamalıdır. Bu Meclisin çatısını bombalayan generaller ve pilotlar akıllarını birisine emanet etmişlerdi, kiralık akıl sahibiydiler. Siz aklınızı kimseye emanet etmeyin. Siz aklınızı kimseye kiralamayın."
"Anayasa, iktidarlar için yapılmaz"
TBMM Genel Kurulunda, AK Parti'nin anayasa değişiklik teklifinin tümü üzerindeki görüşmelerde HDP Grubu adına konuşan Beştaş, önemli ve tarihi bir görüşme yapılırken Mecliste canlı yayın olmamasının çok büyük bir problem olduğunu söyledi.
Beştaş, anayasa değişikliği diyemeyecekleri bir teklifin önlerinde olduğunu ve halkın gündemi ile iktidarın gündeminin başka olduğunu ileri sürdü. Anayasanın iktidarlar için yapılmayacağını belirten Beştaş, "Anayasalar, dünyanın her tarafında toplum, halk, kamu için yapılır. Çünkü adı üstünde; anayasa bir toplumsal sözleşmedir. Sözleşmenin tarafları yoksa o sözleşme yapma özelliği baştan beri sakatlanmıştır." ifadesini kullandı.
OHAL döneminde yaşananları anlatan Beştaş, partilerine yönelik operasyonların devam ettiğini, 22 Temmuz 2015'ten bu yana partilerine mensup 8 bin 841 kişinin gözaltına alındığını, 2 bin 793 kişinin ise tutuklandığını söyledi.
"Gizli anlaşmayla oluşturdukları ittifak sonucunda önümüze bir anayasa değişiklik teklifi getirdiler." diyen Beştaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"15 Temmuz darbe girişiminden sonra darbecilerin kimliği değişmiştir. Sadece direksiyona iktidar partisi geçmiştir. Şu anda zaten bir darbe yaşıyoruz. Darbe olsaydı yine bunlar olacaktı. Bu darbe devam ettirilmektedir. Şimdi Meclise darbe yapılıyor. Anayasalar yapıldıkları dönemin koşullarını olduğu gibi yansıtır. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değildir. Nitelik bakımından çoğunluğun azınlığa tahakkümünü artıracak, yöntem ve içerikte hazırlanacak metinler toplumsal bağları koparma noktasına getirmek gibi çok önemli bir riski de beraberinde getirmektedir.
Mevcut 1982 Anayasası tarif edilirken şunu çok duymuşsunuzdur; erkek, Türk, Sünni bir anayasa. Bu değişiklikle bu daha da pekiştiriliyor. Erkek, Türk, Sünni anayasanın üstüne bir de erkek bir sultan ekleniyor."
Beştaş, daha onurlu bir yaşam, toplumsal barış, kadın özgürlüğü, daha fazla canı toprağa düşürmemek, "Kürt meselesinde" demokratik çözüm için HDP olarak teklife, "hayır" diyeceklerini söyledi.
Al Jazeera, DHA, AA