II. Abdülhamid Recep Tayip Erdoğan benzerliği
Mehmet Emin Özmen / Araştırma
Bazı yazar-çizerlerimizin II. Abdülhamid ile Atatürk dönemini karşılaştırdıklarını biliyorduk. Kemalistler açısından bu iki dönemi karşılaştırmak, Osmanlı`yı yermek, Cumhuriyetin faziletlerini ortaya koymak anlamına geliyordu. Tam tersi ise Hilafeti savunmak, kurulan yeni Cumhuriyetin günahlarını ortaya sermekti.
Ancak son zamanlarda, II. Abdülhamid ile Recep Tayyip Erdoğan`ı karşılaştıranlar var. Yine bundan kasıt Kemalistler için aynıdır. Ancak İslamcı kesim için amaç, bu iki dönemi kutsamak ve halka ne kadar faydalı işlerin yapıldığına dair gündem oluşturmaktır.
Kemalist kesim iki dönemi şu argümanlarla kıyaslamaktadır. Abdülhamit, Meşrutiyeti ilan etmek üzere tahta getirildi. Kişisel servetini arttırdı. Jurnalcilik ayyuka çıktı. Basına sansür uygulandı. Mizah ve karikatüre tahammülü yoktu.
Recep Tayyip Erdoğan da demokratikleşme ve AB`ye girmek amaçlı başa geçti. Ticari ilişkileri ve çocuklarının üzerinden servetini arttırdı. Türkiye bir polis devleti oldu. Basın baskıya alındı. Bunun için yandaş basın oluşturuldu. Mizah ve karikatüre aynı şekilde tahammül gösterilmiyor.
Bir de İslami kesimin ikisini karşılaştırması var. Bir kere II. Abdülhamid`in başa geçtiği Osmanlı, Batı nezdinde artık dağılması veya fişi çekilmesi gereken bir ağır hasta adamdı. II. Abdülhamid kurtların bulunduğu bu sofrada, onlarla 33 yıl dans etti. Osmanlı`nın yıkılma sürecini geciktirdi.
Onun zamanında demiryollarına büyük önem verildi. Hicaz demiryolları bu günkü hızlı trenler kadar önemliydi. Yine yapılan Toros tünelleri, günümüz Marmaray veya Avrasya Tüneli kadar gündemi işgal ediyordu.
II. Abdülhamid Anadolu`ya önem verdi. Anadolu`da birçok yatırım yapıldı. Ata yadigârı tarihi eserler yıkılmak üzere iken, tekrar ayağa kaldırıldı. Örneğin Konya`daki Alaattin Camii bir höyük üzerine kurulu bulunduğundan, yıkılma tehlikesi geçirmekteydi. II. Abdülhamid zamanında restore edilip, belki de günümüze kadar gelmesi sağlandı. Alaattin Camisi etrafını saran Konya Kalesinin taşlarından, günümüz Valilik binasının yapıldığını düşünürsek, caminin kurtarıldığını anlayabiliriz.
Ayrıca II. Abdülhamid, Düyun-u Umumiye`nin el koymasını engellemek için, Musul ve Kerkük gibi yerlerin petrollerini kendi mülkiyetine aldı. Bilenler açısından bir sıkıntı yok. Çünkü amaç burada petrol yataklarının Osmanlı borçlarına karşılık el konulmasını engellemektir. Ancak bilmeyenler II. Abdülhamid`i hırsızlıkla itham ettiler. Zaten II. Abdülhamid sonrası buralar hazineye devrolmuş ve Düyun-u Umumiye el koymuştur. Kerkük ve Musul`u bir daha geri alamadık. Lozan`da resmi olarak elimizden çıktı, gitti.
II. Abdülhamid dışarıdan borç almama taraftarı idi. Borç almak emir almak anlamına da geliyordu. Yakın zamanda, Ecevit hükümeti tarafından dışarıdan alınan borçlar yüzünden ve ödenen faizleri nedeniyle, Türkiye`nin ne hale geldiğini hepimiz biliyoruz. Koca devlet ekonomisini IMF`ye teslim etmişti. Adamlar her zaman bir müfettiş edasıyla gelip, bizlere bir sürü emirler yağdırıp gidiyordu.
Recep Tayyip Erdoğan, IMF`ye olan borçları kapattı ve ülkeyi içinde bulunduğu darboğazdan kurtardı. Ekonomik bağımsızlık beraberinde siyasal bağımsızlığı da getiriyordu. Artık BM Genel Kurulunda dahi Recep Tayyip Erdoğan onları azarlayıp, samimi olmadıklarını yüzlerine vurabiliyordu.
II. Abdülhamid ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki en önemli benzerlik, herhalde dışarıdan müdahale ile yıkılmaya çalışılmalarıdır. Batı dünyası ile işbirliği içinde bulunan İttihat ve Terakki, memur kadrolarına el atmış ve her tarafa kendi yandaşlarını doldurmaya çalışıyorlardı. Bu günkü anlamda FETÖ`nun kadrolaşmasına benzer bir durum söz konusu idi. Aynı durum askeriyede de devam ediyordu. Çünkü genellikle mekteplilerden oluşan İttihatçılar, ordu içinde geleneksel olarak yetişen alaylıları tasfiye ediyorlardı.
Bu oyunların gerçekleşmesi için, takdir edersiniz ki güçlü bir istihbaratı gerektirir. Bu nedenle II. Abdülhamid ve bugün benzer bir durum yaşayan Recep Tayyip Erdoğan, istihbarata epey önem vermek durumundadırlar. Zaten mücadelenin istihbarat üzerinden yapılması ve günümüz MİT teşkilatı içinde Hakan Fidan`ın hedefte olması, söylediklerimizi teyit etmektedir.
II. Abdülhamit, Yahudilerin Filistin`e yerleşmesine izin vermemiş ve Siyonistlerin birinci hedefi haline gelmişti. Siyonistler bu hedeflerini gerçekleştirmek için ülke içinde istifade edebilecekleri herkesten yararlanmaya çalışmışlardır. Onlar açısından acilen II. Abdülhamit`in tahttan indirilmesi gerekiyordu. 31 Mart olayından sonra II. Abdülhamit`in tahttan indirilmiş olması bu açıdan epey ilgi çekicidir.
Günümüzde Recep Tayyip Erdoğan`ın Batı`dan bağımsız bir dış politika izlemeye çalışması, Ortadoğu`daki çıkarlarını Batı`nın çıkarlarına önüne koyması ve kurulu düzenin içine çomak sokup, “Dünya beşten büyüktür” demesi, O`nun hedefe konulması ve II. Abdülhamid gibi halledilmeye çalışılmasına yeter de artar bile.
II. Abdülhamid, Batı ve işbirlikçi yerlilere 33 yıl dayanabildi. Bakalım Recep Tayyip Erdoğan ne kadar dayanabilecek?