İslami davada FEDAKÂRLIK VE İHLAS
Fadıl Şani / Doğruhaber
İslami davada herkesten gücüne göre maddi manevi fedakârlık yapması beklenir. Kişiler durumlarına göre kendilerini davaya müsait eder ve maddi manevi çalışmalara katılır.
Maddi açıdan gönlünden kopanın üzerinde bir fedakârlık yapmaya çalışır. Manevi açıdan da kendini iş yapabilecek bir donanıma getirerek davaya sunar. Tüm bunlarla birlikte kişilerden güçlerinin veya başka bir deyimle imanlarının onlara müsaade ettiği kadarının üzerinde bir talepte bulunulamaz.
İslami davada fertler nereye, ne kadar fedakârlık yapmaları gerektiğini bilmelidir. Böylece kendisinden maddi açıdan bin lira vermesi bekleniyorsa yüz lira vermez; üç günlük bir zaman fedakârlığı bekleniyorsa üç saat vermez.
İslami davada kendisinden bekleneni yerine getirmeyenler kınanmaz, alay edilmez; ancak yönetici ve idareciler tarafından nasihat edilir.
İslami davada kendisinden bekleneni yerine getirenler, üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getirdikleri için Allah`a şükretmelidirler.
Hiç kimseden gücünün üstünde bir fedakârlık beklenemez. Her kes gücü nispetinde…
Bir fedakârlık anında malının hepsini veren Hz. Ebubekir (r.a.) da, malının yarısını veren Hz. Osman(r.a.) da övülmüş, evlerinde sadece akşam yemekleri bulunan ve onu yemeyip gelen aç misafirlere veren sahabe de övülmüş. Hatta bu sadece bir öğünlük yemeklerini veren aile Kur`an`da övülmüştür. Demek ki, övülmenin sebebi miktar değil, ihlastır.
Öyle ise yapılan fedakârlığın kimin yaptığına ve niçin yapıldığına bakmalıdır. Eğer ihlasla, Allah için yapılmışsa, velev ki az ise de değerlidir. Allah için ihlasla yapılmamışsa; riya ve gösteriş karışmışsa ne kadar çok ve büyükse de değeri yoktur.