Yasin Börü ve Arkadaşlarının Katledilmesine İlişkin Dava Süreci
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) 6-8 Ekim olayları ile ilgili rapor yayınladı. Raporda sorumlulara ve yaşanan ihmallere dikkat çekildi.
DOĞRUHABER/HABER MERKEZİ
Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) 5 Ekim 2015 tarihinde başlayan Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmesine ilişkin dava sürecini ele alan bir rapor yayınladı.
Rapor, 7 Ekim Katliamı`nın yargı sürecini, dava iddianamesinin içeriğini, katliamda sorumluluğu ve ihmali bulunan kesimlerle ilgili hukukî iddiaları, dava duruşmalarında yaşananları ve müdahil vekillerinin davaya ilişkin taleplerini konu ediniyor. Sizi rapordan alıntılarla baş başa bırakıyoruz…
6-8 EKİM OLAYLARININ SORUMLULARI VE İHMALLER
Resmi rakamlara göre 53 kişinin yaşamını yitirdiği, bilhassa Yasin Börü ve arkadaşlarının işkencelerle katledildiği 6-8 Ekim olaylarının sorumlusunun kimler olduğu kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. 6-8 Ekim olaylarının başlangıcından yargılama aşamasına kadar ki süreçler göz önünde bulundurulduğunda son tahlilde iki ana sorumlu kesimle karşılaşıldığı belirtilmektedir. Bunlar, sokağa çıkma çağrısı yapan ve katliamları sahiplenen söylemlerde bulunan PKK ve uzantıları ile olaylarda ihmali bulunan resmi idari makamlar ve kolluk güçleridir.
PKK, HDP VE DBP ÇEVRELERİNİN SORUMLULUKLARI
6-8 Ekim olaylarında yaşanan insanlık dışı katliamların en büyük sorumlusu olarak PKK/HDP/DBP çevrelerini göstermek mümkündür. Zira 15 Eylül 2014 tarihinde Kobani(Ayn el-Arap) kentinin IŞİD tarafından yoğun bir saldırıya maruz kalması sonucu söz konusu çevrelerden örgüt militanlarına yönelik sokağa çıkma ve gösterilerde bulunma çağrıları gelmiştir. DBP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt, 21 Eylül 2014 tarihinde Koşuyolu Parkı`nda yaptığı açıklamada, Diyarbakır`da IŞİD`e destek veren 400 derneğin kurulduğunu ileri sürmüştür. Bu açıklamayla, Diyarbakır`daki tüm İslami STK`ları ve çevreleri, IŞİD`e destek veren konumunda göstererek, yaşanacak toplumsal kargaşa için hedef tayin etmiş ve halkı tahrik etmiştir. 1 Ekim tarihinde ise Zümrüt, tüm Diyarbakır halkını yaşamı durdurmaya çağırmıştır.
5 Ekim tarihinde PKK`nin Suriye uzantısı PYD lideri Salih Müslim, “halkın her tarafta ayağa kalkması gerektiğine dair çağrıda bulunmuştur. 6 Ekim`de ise, PKK lideri Abdullah Öcalan`ın kardeşi Mehmet Öcalan, Kurban Bayramı ziyareti için gittiği İmralı adası dönüşünde, “Kürtlerin yaşadığı bütün bölgelerde direniş” ifadelerini ve Abdullah Öcalan`ın görüşlerini de içeren açıklamalarda bulunmuştur. Aynı gün Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başkanlığında HDP, MYK toplantısı sonrası “halkı sokağa çıkmaya davet eden eylem çağrısı yapılmıştır.
Sonradan yapılan açıklamalarda şiddete başvuran kişilerin HDP tabanı olduğu, kendi başkaldırı çağrılarının sonucu olarak katliamların yaşandığının kabul edildiği belirtilmektedir. HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan`ın, “HDP, MYK`sı tabanına yönelik sokak çağrısının sonuçlarını düşünmeliydi” açıklaması ile eski HDP Muş Milletvekili Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık`ın, “Bundan sonra dışarı çıkın derken bin kere düşünmeliyiz” söylemi, HDP`nin kendi içinde de bu olayların meydana gelmesinde yaptıkları çağrıların etkili olduğu görüşünün bulunduğunu göstermektedir.
PKK çevrelerinin yaşanan katliamları üstlendikleri en net ifadeler ise, YDG-H ve KCK`ye aittir. PKK`nin sokak çeteleri olan YDG-H, olayların yaşandığı günlerde sosyal medya üzerinden sivil unsurları ve dindar çevreleri açık bir şekilde hedef göstermiştir. KCK ise, 7 Ekim tarihinde yaptığı açıklamada, “Yaşam hakkı tanınmamalı ve sokaklar, Kobanê sokaklarına dönüştürülmeli” ifadeleriyle açıkça katliam çağrıları yapmıştır. Katliam sonrası KCK üst düzey yöneticilerinin yaptıkları açıklamalar da, katliamı sahiplendiklerini göstermektedir.
11 Ekim 2014 tarihinde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, “Silahlı militanları yeniden Türkiye`ye gönderdik” ifadesini kullanarak, katliamın esas faillerinin kimler olduğunu açığa çıkarmıştır. Bayık, 23 Aralık tarihinde verdiği bir röportajda ise, 6-8 Ekim olaylarını “görkemli direniş olarak adlandırmış, olaylarda “kontrol dışı zarar görenler için ise özür dilemiştir.
Başta HDP/DBP yöneticileri olmak üzere 6-8 Ekim olaylarında katkısı bulunduğu iddia edilen söz konusu şahıslar hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına defalarca suç duyurusunda bulunulmasına rağmen şikâyetler işleme alınmamıştır. Dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından tutuklanmalarını gerekçe gösteren sevk maddeleri arasında ise, 6-8 Ekim olaylarında halkı suç işlemeye tahrik etmek, kin ve düşmanlığa sevk etmek gibi maddeler bulunmaktadır. Ayrıca 7 Ekim Katliamı davasındaki müdahil avukatlar, birçok kez HDP/DBP yöneticilerinin davaya “azmettirici” sıfatı ile dâhil edilmesini talep etmişse de, bu talepler mahkeme tarafından reddedilmiştir.
İDARİ MAKAMLAR VE KOLLUK GÜÇLERİNİN İHMALLERİ
Dava dosyasında yer alan polis olay tutanağı, görgü tanıklarının beyanları ve 155 polis ihbar hattına yansıyan diyaloglardan yola çıkılarak idari makamların ciddi ihmallerinin bulunduğu iddia edilmektedir. Nitekim kolluğun cinayet mahallinde delil toplama saati, görgü tanıklarının polisin gelmesine ilişkin vermiş oldukları saat bilgisi, cinayetlerden saatler sonrasına tekabül etmektedir. 155 polis ihbar hattına yansıyan diyalog ise, polisin müdahale etmeye istekli olmadığı izlenimi vermektedir. Yine Diyarbakır valisinin 18 Kasım 2014 tarihli basın mensuplarıyla yapmış olduğu kahvaltılı toplantıda 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili sarf etmiş olduğu, “Çevik Kuvvet polisimizi gönderseydik şehit verirdik.” açıklaması, idari makamların bilinmeyen sebeplerle olaylara müdahale izni vermediği ve kolluğun da olay yerlerine intikal etmediğini göstermektedir.
DAVA SÜRECİNE MÜDAHİL OLAN KESİMLER VE TOPLUMSAL DESTEK
7 Ekim Katliamı davasına toplumun çeşitli kesimlerinden bağımsız 200 avukat vicdanî ve insanî reflekslerle müdahil olmuş bulunmaktadır. Ayrıca 18 Nisan 2016 tarihinde gerçekleştirilen beşinci dava duruşmasından itibaren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da, duruşmaya müdahil olmuştur. Dava duruşmalarına Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) gibi siyasi partilerin yöneticileri ve birimleri ile pek çok sivil toplum kuruluşu katılım göstermektedir. Ayrıca Hukuk Fakültesi öğrencilerinin yoğun bir ilgisi bulunmaktadır. Ancak 7 Ekim Katliamı davasının, Türkiye tarihinin en korkunç çocuk katliamının konu edildiği bir dava olması hasebiyle, ilginin ve katılımın düşük olduğu söylenebilir. Dava sürecini hiçbir yabancı heyet ise takip etmemektedir.
MÜDAHİL VE VEKİLLERİN TALEP VE BEKLENTİLERİ
Kamuoyunda “Yasin Börü Davası olarak bilinen 7 Ekim Katliamına ilişkin davanın müdahil ve vekillerinin oldukça net talep ve beklentileri bulunmaktadır. Dava müdahil ve vekilleri, öncelikle davanın herhangi bir partinin, camianın, ideolojinin veya şahsın davası olmadığını belirtmektedir. Mağdur ailelerin avukatlarının en temel itiraz noktaları, olayların akabinde eksik soruşturma yürütülmüş olması, delillerin düzgün biçimde toplanmaması ve yaşanan olayların HDP`li yöneticilerin açık çağrısı üzerine yaşanmış olması, PKK yönetiminin devam eden süreçte olayları açıkça üstlenip sahiplenmesine rağmen azmettirenler hakkında dava açılmamasıdır.
Mağdur aileler ve avukatları soruşturma aşamasının ‘Çözüm Süreci`ne kurban edildiğini düşünmektedir. Onlara göre, yaşanan korkunç katliamlar sadece bir kısım tetikçilerin üzerine havale edilerek, olayın asıl müsebbibi ve organizatörü olan HDP ile olayın meydana gelmesinde ihmali olan idari makamlar ve kolluk güçleri aklanmaya çalışılmaktadır. Mağdur aileler ve avukatları, kovuşturma aşamasının hiçbir sürece, konjonktüre kurban edilmemesini, kimin kastı ve sorumluluğu varsa açığa çıkarılmasını talep etmektedir.
Soruşturmanın derinleştirilerek ve etkinleştirilerek 6-8 Ekim olaylarının bütün sorumlularının, azmettiricilerinin, organizatörlerinin, tetikçilerinin ve olaylarda ihmali bulunanların hukuki bir yargı süreci işletilerek cezalandırılmasını istemektedir.
SDAM: “7 Ekim 2014 tarihinde Kobani (Ayn el-Arap) kentine yönelik IŞİD saldırılarını bahane ederek sokaklarda terör estiren örgütlü bir grubun vahşice katlettiği Yasin Börü ve arkadaşlarının yaşadıkları, eşine nadir rastlanacak türde bir insanlık suçudur. Türkiye kamuoyu, yaşanan insanlık suçunun bütün boyutlarıyla aydınlatılmasını ve faillerin hak ettikleri cezaya çarptırılmasını beklemektedir.”
Raporun tamamına ulaşmak için: http://www.stratejidusunce.org/